Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | (2/1504) esas numaralı Kanun Teklifi'nin görüşme şekli ve süreci hakkında görüşmeler |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 20 .12.2016 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Sürekli bir millet iradesinden, milletin hassasiyetinden, milletin isteğinden söz ediliyor fakat milletin isteği, milletin iradesi nedir, biliyor musunuz? Gerçekten milletin isteği ve iradesi bugün yaşam hakkının güvence altına alınması ve Türkiye'nin bu şiddet sarmalından çıkması. Milletin iradesi tıpkı hani "Daha öncesinde böyle bir sistem vardı." gibi ya da işte Cumhuriyet Halk Partili vekiller ile grup başkan vekili tartışmaya girerken Sayın Elitaş'ın söylediği gibi, daha önceden, evet, böyle bir sistem vardı. Şöyle bir sistem vardı mesela: Hiçbir şekilde yargılanmayacak, hiçbir şekilde sorumlu olmayacak, yasamayı, yürütmeyi baypas eden, yargıya müdahale eden bir rejim vardı, bunun adı "padişahlık"tı. Biz bunu yaşadık, padişahlık sistemini yaşadı bu ülke. Sonrasında çok sayıda darbe yaşadı ama "darbe" dediğiniz şeyin illa asker eliyle olması gerekmiyor. Bugün yeni bir şey yaşıyoruz biz. Bugün sivil eliyle yaşatılan ve birisine aslında apolet takılmaya çalışılan bir darbeyi yaşıyoruz. Bunu halk falan istemiyor, bu, milletin iradesi falan değil. Milletin böyle bir gündemi yok, bu sanal yaratılmış bir gündem. Bu, 2 parti arasında -başta iktidar partisi olmak üzere- belli anlaşmalarla önümüze getirilen ve aslında bu kadar ölüm, bu kadar zulüm, bu kadar zam, hani derdik ya eskiden "Zam, zulüm, işkence! İşte faşizm!" diye, aslında bütün bunlar yokmuş gibi sanılarak önümüze getirilmeye çalışılan bir teklif.
Şimdi, ben şunu sormak istiyorum: Sadece bir buçuk, iki yılda 30'a yakın patlamanın olduğu bir ülkede yapılması gereken ilk şey nedir arkadaşlar? Bu sayı değildir yani "30" diye bir sayıdan bahsetmiyorum ben, yaşanan patlamalarda ölen insanlardan bahsediyorum.
Türkiye'yle ilgili haber, dün akşamla ilgili, Rus Büyükelçinin ölümüyle ilgili, neydi, biliyorsunuz: "Türk polisi Rus Elçiyi vurdu." Çok ciddi bir sorumluluk bu. Biz bugün burada bunun için toplanamayız. "Türk polisi Rus Büyükelçiyi vurdu." arkadaşlar, gerçeklik budur.
İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul) - Bir meczup o, Türk polisi falan değil.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Tabii, tabii.
"O meczuptu, bu FETÖ'cüydü, şu şeyciydi, bu şucuydu, bu bucuydu..." Şimdi, bu polisle ilgili çok ciddi sorular ve şüpheler var. Deniyor ki: "Nusra örgütlenmesi mi bu şimdi de polis teşkilatı içerisinde? Onlar mı örgütleniyorlar?"
"15 Temmuz" diye defalarca söylüyorsunuz. Evet, 15 Temmuzdan sonra bütün partiler bir bildiriye imza attı ve 15 Temmuz darbe girişiminin önünde iki yol vardı: Bir yol demokrasiye çıkardı, bir yol diktatörlüğe çıkardı. Siz diktatörlüğü tercih ettiniz. 15 Temmuz eğer demokrasiye çıksaydı bence bugün Rus Büyükelçisi vurulmazdı, bu ülkede OHAL olmazdı, kanun hükmünde kararnamelerle yönetiliyor olmazdık, halkın iradesi tanınmış olurdu ve demokratik yöntemlerle konuşulan, özgürlüklerin daha fazla genişletildiği bir ülke olabilirdik biz ama başka bir yol seçildi, bu ciddi bir tercihti. Madem beraberdik, madem birlikte önlemiştik, madem bu ülkede defalarca darbe yaşamıştık ve bundan sonra olsun istemiyorduk o zaman yapılması gereken buydu, demokrasinin önünün açılmasıydı. Şimdi ne diyeceksiniz arkadaşlar? Dediniz ki: "Fetullah örgütlenmesi varmış, kandırıldık." ve Darbe Araştırma Komisyonu kurdunuz. Darbe Araştırma Komisyonunda hatıraları dinlediniz, darbeyi araştırmadınız. Gerçekten darbeciler kimdi, bunu yapanlar kimdi, yurtta sulh bildirisinin altında kimin imzası vardı, bu Meclisi kimler bombaladı, bunları araştırmadınız, dinlemediniz. Şimdi ne diyeceksiniz? Evet, "polis" deyince rahatsız oluyorsunuz. Evet, olmasın, tabii ki herkesi korumakla yükümlüdür, askerin de, Jandarmanın da, polisin de görevi budur, bütün yurttaşların güvenliğini sağlamaktır aslında ama bundan rahatsız olmamak için aynı zamanda, Fetullahçı örgütlenmenin yerine başka bir örgütlenmenin yerleşmediğinden emin olmak gerekir. Emin miyiz bundan? Şu anda o teşkilatın içerisinde başka bir örgütlenmenin olmadığından ve yarın kalkıp da "Ya, biz kandırılmışız, bu sefer de Nusracı bir örgütlenme varmış." demeyeceğinizden nasıl emin olabilecek bu halk?
Hamasetten vazgeçelim, gerçekten hamasetten vazgeçelim. Bu ülkede hepimiz yaşıyoruz ve Suriye gibi bizim ülkedeki vatandaşlarımızın da o göç torbalarını ellerine alıp yollara düşmesini istemiyorsak, biz gerçekten bir Suriye hâline gelmek istemiyorsak hepimizin yapması gereken şeyler var.
Bugün zannetmeyin ki insanlar şu anda "Evet, Cumhurbaşkanı bütün yetkileri alıyormuş, Bakanlar Kurulu ortadan kalkıyormuş." ya da işte bunun gibi bu teklifteki aslında "Yok." dediğiniz ama baştan sona diktatöryal bir rejimi örgütleyen, rejim değişikliği getiren ve İç Tüzük'ün 38'inci maddesine göre de aslında şu anda, evet, "Bir komisyon, bir tasarı veya teklifin Anayasa'ya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder." maddesine uygun olarak şurada asla görüşmememiz gereken bir şeyi merak etmiyor, yaşam hakkını merak ediyor.
Şunu çok ciddi olarak vurgulamak isterim: On dört yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, biz yönetmiyoruz. Bize, partimize defalarca suçlamalar getirdiniz, defalarca. Parti binalarımız yakıldı, kundaklandı, parti yöneticilerimiz şu anda içerideler, eş başkanlarımız içeride, milletvekillerimiz, grup başkan vekillerimiz. On dört yıldır bu ülkeyi biz yönetmiyoruz, on dört yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz. İnanın ki biz yönetiyor olsaydık 30 patlama değil, 1 değil, 2'ncide diyelim ki biz istifa ederdik. Siyasi sorumluluk bunu gerektirir.
Burada hukukçular toplanmış en fazla. İktidarın, idarenin pozitif yükümlülüğünü biliyoruz değil mi arkadaşlar? Pozitif yükümlülük diye bir şey vardır, önleme yükümlülüğü. Önlemek zorundasınız. Örgüt kimse, kim gidiyorsa, kim patlatma yapıyorsa önlemek zorundasınız, siz iktidardasınız. Bunu kalkıp da başka partilere atarak, başka partileri suçlayarak yapamazsınız, bu sorumluluktan kurtulamazsınız. Bu sorumluluğu üstlenmek zorundasınız. Ama, burada "Evet, biz sorumluluğu üstleniyoruz. Bunda şu İçişleri Bakanının eksiği vardır, bunda şu Adalet Bakanının eksiği vardır, bunda şu Emniyet müdürünün eksiği vardır. Evet, bunun ayrılması lazım görevinden." diyorsanız ve ayrılıyorsa ve bütün partilerden destek istiyorsanız bunun için gerçekten bu desteği vermeye hazırız. Ama, kimse "Şehitlerimiz... Şehitlerimiz..." diye ağlamasın, siz ağlamıyorsunuz, sizin evlerinizde, bizim evlerimizde ağlanmıyor belki. Yoksul çocuklar ölüyorlar.
Çok enteresan, trajikomik şeyler oluyor. Bir tarafta orada kalkıp da şiddet çağrıları, intikam çağrıları yapanlar diğer tarafta "Sayın vekilim... Sayın başkanım..." diyerek iktidar vekillerine, bakanlara seslenerek "Bedelli askerlik ne zaman çıkacak?" diyorlar, trajikomik bir şey. Kimse istemiyor ölmeyi, kimse istemez. Artık intikam çığlığı istemiyor insanlar, gerçekten itidal istiyor, huzur istiyor, bunun sesinin daha fazla çıkmasını istiyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Siz hiç şehit cenazesine katıldınız mı?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Biz şehit cenazelerine sizler yüzünden katılamıyoruz Sayın Bakan çünkü o kadar fazla kriminalize ediliyoruz ki...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - O şehit cenazelerine katılanlar hakkında yalan yanlış...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Benim sözüme müdahale edilmesini engelleyecek misiniz, engellemeyecek misiniz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şehit cenazelerine katılmadan o cenazelere katılanlar hakkında konuşmayın.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Biz kimse konuşurken müdahale etmedik.
Şimdi, aynı şekilde sorumlulukları üzerinizden -demin de dediğim gibi- atabilirsiniz, bana binlerce laf söyleyebilirsiniz ama size tekrar hatırlatmak isterim Sayın Bakan, bu ülkede yargı sizde, İçişleri sizde, Emniyet sizde, Jandarma sizde, her türlü sorumluluk sizde. Beni ancak hedef hâline getirebilirsiniz, bizi ancak hedef hâline getirebilirsiniz, zaten yaptığınız da genel olarak budur ama sorumluluğu bize yükleyemezsiniz, sorumluluk sizdedir, sorumluluktan kaçamazsınız. Ben şehit cenazesine gitmek isterim ama gerçekten orada o denli kriminalize edilmişken gidemem o cenazelere. Ankara'daki 2'nci patlamada, Ankara Garı'nda ben morgdaydım, günlerce bekledim Ankara Garı'nda o cesetleri, cenazeleri aileler teşhis edebilsin diye parçaları birlikte topladık. Ertesi katliamda, aynı şekilde, Meclisin çalışmasının durması gerektiğini söyleyen ilk milletvekiliyim, tutanaklar var.
Bir bakana yakışan şey, oradan bir partinin grup başkan vekiline müdahale etmek değildir, gerçekten sırasını beklemektir, sonrasında da düşüncelerini ifade etmektir. Size nezaketen sadece bunu hatırlatmak isterim.
Evet, Fransa'da da OHAL var. Fransa'da ilk patlamadan sonra İçişleri Bakanı ve emniyet müdürü istifa etti. Size bir kez daha söylüyorum, siyasi sorumluluk alan kimsenin olmadığı bir ülke hâlinde yaşayamayız.
Bu ülkede bu sorumsuzluk hâlinde sanki gerçekten bir anayasa teklifi getiriyormuş gibi yaparak burada bir teklif görüşemeyiz. Halkın iradesinin yok sayılmasıyla, onca milletvekilimiz içerideyken biz kalkıp da meşru bir şeyi burada görüşüyormuşuz gibi görüşme hakkımız olamaz. Gerçekten propaganda yapılamayan bir ortamdayız. Biz bu teklife karşı hangi il, ilçe örgütümüzde kalkacağız, basın açıklaması yapacağız, hangi yakılmayan bir ilçe örgütümüzde ya da hangi özgür gazeteci, hangi akademisyen bununla ilgili düşüncesini ifade edebilecek? Trollerle yönetilen bir ülkedeyiz aynı zamanda. Bir tane trolün, bir tane gazeteci kılıklı insanın sözüne bakıyor kalkıp da birisinin hedef hâline getirilmesi. Hangi kişi kalkıp bu anayasa teklifiyle ilgili gerçek, özgür iradesini tartışabilecek? Hangi halk kitleleri propaganda yapabilecek buna karşı? Hangi özgür irade sokakta toplantı, gösteri yürüyüşü yapabilecek? OHAL ve kanun hükmünde kararnamelerle yaşıyoruz. Evet, bu ortamda bunların yapılması gerçekten mümkün değildir.
Bizim yapmamız gereken, bir kez daha söylüyorum, istediğiniz kadar bize yönelik sözlerinizi sarf edin ama dediğim gibi, biz olsaydık istifa ederdik. Sorumluluk sizde. Bu sorumluluğu yerine getiremiyorsanız ve bunun için destek istiyorsanız herkes vermeye hazır, olabilir ama gerçek bir anayasa 15 Temmuz darbe girişiminden sonra eğer demokrasi yolu açılsaydı, orada biz o bildirinin altına imza attıktan sonra bu yolda ilerleyebilseydik, hep birlikte düşüncelerimizi özgürce ifade edebilseydik, bizim arkadaşlarımız şu anda cezaevinde olmasalardı tartışılabilirdi, daha özgürlükçü ve demokratik bir metni bugün ortaya çıkarmamız, bir arada tartışmamız, getirmemiz mümkün olurdu, bunun için her şeyi yapardık yapmak istenen. Bunu samimiyetle ifade ediyorum, her şeyi yapardık ama ikinci yol seçildi, keşke seçilmeseydi ama bugün artık dönün bu yoldan. Bugün tartışılacak şey bu değil. Bugün gerçekten ülke insanlarının yaşam hakkı, güvenliği, özgürlüğü, OHAL'in kaldırılması... OHAL şartlarında bütün bunlar yapılamaz diyoruz ve bunu gerçekten bir tartışma ortamı olarak görmüyoruz, sanal bir şey olarak görüyoruz ama arkadaşlarım bu konuyla ilgili düşüncelerini daha detaylı olarak ifade edecekler.
Lütfen, bu ülkenin çığlıklarına ses verin, karşılık verin, yönetici olarak sorumluluklarınızı yerine getirin ve bir demokrasi seferberliği yapalım bu ülkede. Buna hepimizin ihtiyacı var.
Teşekkür ederim.