| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı (1/796) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 20 .12.2016 |
HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, saygıdeğer milletvekilleri, kıymetli bürokratlar...
Sayın Bakan, bundan birkaç ay önce yine böyle bir torba yasa gündeme geldiğinde o günkü gelişmeleri göz önünde bulundurarak şöyle bir öneride bulunmuştuk, demiştik ki: 2001 krizi döneminde, Türkiye'nin krizden çıkması için o zaman, biraz da geç kalınmış olmasına rağmen, önemli bir yasa değişikliğine gidildi ve İstanbul yaklaşımıyla birlikte bir taraftan sektörler, öbür taraftan da bankacılık rahatlatıldı ve o dönemde piyasanın yeniden hareketlenmesi, katma değer zincirinin oluşması, istihdamın korunması açısından önemli bir hamleydi. Sonra, 2006 yılında bu bir kez daha, sizin iktidarınız döneminde, Anadolu yaklaşımı olarak tekrar edildi. Bugün, görüyorum ki bu torba yasanın içerisinde, aslında, çeşitli emareleri var bunun ama buna ilişkin çok net bir düzenleme görmüyorum. İvedilikle bu konuda bir hamlenin yapılması gerektiğini tavsiye ediyorum. Bir an önce İstanbul yaklaşımı gibi bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu söylemekte yarar görüyorum, bu birincisi.
Şimdi, yasa metni içerisinde "Kızılay" geçtiği için bir görüşü de, bilgiyi de sizinle paylaşmak istiyorum. Kızılaydan değerli arkadaşlar bir bilgi notu göndermişler, sağ olsunlar. Tabii, ekonomik koşulları da göz önünde bulundurarak bir düzenleme yapmışlar. Mesela Kızılayın başstratejistine 30 bin liracık gibi aylık maaş öngörmüşler yani gayet iyi. Genel müdür yardımcısı bey 9.250 lira alıyormuş, 20 bin liraya çıkarmışlar; bunlar iyi tabii. Mesela direktör bey 9.250 lira alıyormuş, onu da 15 bin liraya çıkarmışlar; iyi. Umuyorum iktidarınızın ilgisini çeker bu bilgiler.
Sayın Bakan, burada az önce söylediğiniz 1'inci maddeye ilişkin görüşünüze de bir hukukçu olarak katılmam mümkün değil çünkü, bakın, düzenlemenin içerisinde şöyle bir kısım var, diyor ki: "Mahkemelerce bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilir." Yani, bir mahkemenin nasıl karar vereceğini yasayla düzenliyorsunuz. Devam edelim: "Yargılama giderleri idare üzerinde bırakılır ve vekâlet ücretinin dörtte 1'ine hükmedilir."
Şimdi, Sayın Bakan, Anayasa'nın 138'inci maddesinin son fıkrası yasama, yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymalarını zorunlu hâle getirmiştir. Ve yine bu organlar ve idare, mahkeme kararlarının etkilerini ortadan kaldıracak şekilde herhangi bir düzenleme yapamazlar. Bu düzenlemenin bu kısmı çok açık Anayasa ihlali niteliğindedir. Ama bir tek burayı söylemeyeceğim.
Şimdi, Sayın Bakan, bir başka çok enteresan bir madde var. Gemi ve uçaklar muhafaza altına alınırken bunları alıp da bir otoparka çeker gibi muhafaza altına almazsınız; gemileri seyrüseferden men edersiniz, uçaklara da kule uçuş iznini vermez, uçağı da piste çekersiniz. Şimdi, burada öyle bir düzenleme getirmiş ki, diyor ki: "Eğer gümrük kaçakçılığına karışmışsa, özellikle yasanın, işte, 1'inci maddesinin (a) ve (c) bentlerine göre bir işlemin muhatabı ise uçak veya gemi, onun tescilli olduğu sicile doğrudan bu kaydı bildirmenizle de bu işlem yapılabilir." Çok enteresan, güzel ama biliyorsunuz ki gemilerin büyük bir kısmı Türkçesi "dalavera" diye yazılan bir yere tescil edilir, çok isabettir bu iş yani. Uçakların da aynı şekilde -ben de Parlamentoda o gruba yazılmışım, Seyşel, yerini bulurken epey güçlük çektim- büyük bir kısmı zaten Seyşel'e tescillidir. Ama Seyşel'e gittiğiniz zaman o tescilli olan yeri de bulmanızın imkânı yoktur çünkü orası yeşil alan içerisindeki bir yerdir, ağacın bir tanesinin dalına asabilirler. Bu, gümrük kaçakçılığına konu olan uçağa "Sen, kardeşim, gümrük kaçakçılığını yap, benim gümrükçüm seni yakalarsa ben senin tesciline haciz yazısını yazarım, muhafaza yazısını oraya yazarım ama sen git, istediğin gibi seyrüsefer yap." Bir daha o uçağı yakalayamazsınız, o gemiyi de yakalayamazsınız, o tescili de icra edemezsiniz. Hiçbir sivil havacılık kanunu kendi iç hukukunuza uluslararası hukuk icrası yetkisi vermez. Aynı şekilde, hiçbir gemi kanununda... Size buna ilişkin bir örnek anlatayım, Türkiye'nin tarihinde de geçmişte yaşanmış olan bir olayla ilgili: İzmir'de bir gemiye bizim mahkeme kararımızla seyrüseferden men kararı verilmiştir, gemi İzmir Limanı'nı terk edememiştir yolcularıyla birlikte. Şimdi, siz burada diyorsunuz ki: "Dilerse tescil edildiği yere gidebilir, oraya karar koyabiliriz, bu geminin seyrüseferden men edilmesini engellemeyebiliriz." Bu, son derece büyük bir kötü niyete kapı açmak demek. Bunun içinde burada kanuna karşı hile veya muvazaanın kapısı açılıyor Sayın Bakan, bu doğru bir yöntem değildir.
Yine, özellikle gemilerin ithali konusunda düzenlemeye bakınca da, işte, Türkiye'ye gelmiş olan gemilere -özellikle turizm konusu bir kenara bırakılmış- yatlar vesaire onların Türkiye'ye tescilini... Vallahi iyi bir şeyler yapmışsınız, gayet iyi, hiç bunlardan bir para almıyoruz ama mesela yarın gazetelerde şöyle bir manşet olacak mesela: "Acun Ilıcalı'nın bindiği tekne 3 milyon avro." Ona diyorsunuz ki: "Ya, sen para ödeme gel Türkiye'ye tescil et bunu." Böyle çok var mesela sürat tekneleri, motor yatlar, devasa. Mesela Yalıkavak Marina'da inanılmaz tekneler var ve bunların o Yalıkavak Marina gibi, işte Bodrum'da, Marmaris'te marinalara ödedikleri yıllık kira bedelleri neredeyse bir daire değerindedir ama onlara diyorsunuz ki: "Ya, bunları ödemenize gerek yok, gelin buraya."
Sayın Bakanım, burada amaç yat turizmini geliştirmek ise o zaman geçmişte olduğu gibi -bu çok açık- bunlara, Turizm Bakanlığından turizm tescil belgesi zorunluluğu getirirsiniz, dersiniz "Kardeşim, ben sana turizm tescil belgesi zorunluluğu getiriyorum, gel Turizm Bakanlığından bunu turist "charter"ında kullanacağına dair taahhütnameyi ver, yatak başına 250 dolar da ruhsat bedeli öde. Yılda da bana 50 bin dolar döviz bozdur, ben de senin bu yat "charter"ına ilişkin işlemine bir bakayım." Ama burada öyle bir şey yok. "Kotra" demişsiniz. İyi, ne güzel efendim, saatte 70 mil sürat yapıyor, arkadaş bir saat içerisinde 2 ton motorin yakıyor, ona da "Motorin için senden de ÖTV, gümrük vergisi almıyorum." diyorsunuz. Sahillerde dalga yapıyor, rüzgâr yapıyor; biz de burada uğraşıyoruz. Bu, olabilecek bir düzenleme değil; bu, vicdani değil Sayın Bakanım. Bunu lütfen özellikle deniz turizmi üzerine koyacaksanız, deniz turizminin geçmişte bu konuda izlenen kriterlerinin üzerine lütfen koyun bunu. Yani bir yatak zorunluluğu getirin, bunun fiilen özellikle turist taşımacılığında aktif olarak kullanılma zorunluluğunu getirin; çıkışlarda, liman çıkışlarında da bunu geçmişte olduğu gibi gümrüğe teşvik koşulları getirin, yapsınlar. Elbette tekneler geliyorsa hiç para ödemesinler. Yatlar gelsinler, Türkiye bu konuda çok eksik. İskandinav ülkelerinde 400 bin, 500 bin yat işletmesi olan ülkeler var. Bu doğrultuda bir tedbirse seve seve teşvik de verin, destekleyelim de ama buradaki öyle değil ki Sayın Bakanım. Bunlar kotraları düzenlemişsiniz, yatları düzenlemişsiniz, sürat motorlarını düzenlemişsiniz. Hepsini anladım da bu sürat motoru biraz vicdanı sızlatan bir şey yani böyle bir şey olmaz ki! Tek kamarası koyduğu anda yat olmuş sürat motoru. Bütün sürat motorlarının içerisinde tek kamara vardır zaten. Onun için bu düzenlemeler vicdani değil Sayın Bakanım.
Şimdi, bu bankalarla ilgili tartışmada da bir şey söylemek istiyorum: Geçmişte hâlâ bu 5411 sayılı Yasa'ya da müelliflik yapmış bir hukukçu olarak söylüyorum: Şimdi, Sayın Bakanım, bu konuda biliyorsunuz Bankalar Kanunu'nda bir değişiklik yaptınız, takipte olan alacaklar hesabına atılmış olsa bile yeniden yapılandırılan krediler takipte olan alacaklar hesabından çıkarılır ve yapılandırma statüsüne sokulur. Şimdi, bizim şu anda bankacılık sektörünün yeniden yapılandırma kapsamında olan kredileri neredeyse toplam kredilerin yüzde 9'u. Doğal olarak buradaki bahsettiğiniz rakam yüzde 4 değil, size bu bilgi doğru verilmemiş. Burada üstlendiğiniz risk çok yükselmiş. 2001 krizinde bu takipte olan alacaklar hesabına atılan krediler yüzde 7'ydi, şimdi yüzde 9. Buna ilişkin firma ismi söylemek istemiyorum ama mesela Sayın Bakanım, burada bir maddede -arkadaşlarım bunun düzeltildiğini söylediler, buna da sevindim- özellikle zimmet suçu gibi bankacılık suçlarını da düzelten bir madde var işte geçici 1'inci maddenin (2)'nci fıkrası. Bunun çıkarıldığını söylediler, onun için buna sevindim. Ama burada birinci bölümdeki düzenlemede çok sayıda buna örnek verilebilecek yapılandırılmış firmalar var. Mesela bunu çok kolay öğrenebilirsiniz Sayın Bakanım, özellikle 2014 yılında burada konuşulmuş olan, KİT Komisyonunda konuşulmuş olan kamu bankalarının yani 4603 sayılı kapsamdaki bankaların Sayıştay raporlarına bakarsanız orada benim söylediğimin teyit edilmiş olduğunu göreceksiniz.
Çok teşekkür ediyorum.