KOMİSYON KONUŞMASI

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Çok teşekkür ediyorum Başkan.

Tabii, öncelikle ben bu ayıbın -bu ayıbın diyorum, buna bir önerge diyemiyorum- bugün burada geri çekilmesinden dolayı mutluyum. Ancak bu teklifin, bu ayıbın Genel Kurula indirilmesinden, gündemde konuşulmasından da çok büyük rahatsızlık duyduğumu ifade ederek cümlelerime başlamak istiyorum öncelikle.

BAŞKAN - Genel Kurula indirmedik, Komisyon müzakere etmedi onu. Genel Kurulda geldi.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Genel Kurula indi, Genel Kurulda önerge biliyorsunuz. Önergeden bahsediyorum.

BAŞKAN - Yok, yok, bilgilendirme anlamında diyorum. Yani Komisyonda görüşülmedi.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Önergenin sunulmasından ve Mecliste konuşulmasından da çok büyük bir üzüntü duydum, bunu ifade ederek başlamak isterim ve bazı gerçekleri de ifade ederek konuşmama devam etmek istiyorum.

Çocuklar arasındaki fırsat eşitsizliğinde Türkiye sondan 2'nci sırada, yani Türkiye ve İsrail var. Onun ötesinde, maalesef, 16.957 geçen yıl cinsel istismar vakası adliyeye yansıyan. Sadece yansıyan yüzde 10'u cinsel istismarın. Sadece yüzde 1'i ceza alıyor. Her çocuğumuz yani 3 evlilikten 1'i çocuk evliliği Türkiye'de. Şimdi bu gerçekleri bilip onun üzerine konuşmak lazım çünkü bu yasayı yapmaktaki amacımız çocukları korumaksa Türkiye'de çocukların ne sorunlar içinde olduğunu bilmek zorundayız. Bizim Türkiye'mizde çocukların yaşadığı sorunlar bunlar; erken evlilikler, cinsel istismar, zorla evlilikler. Biraz önce Ali Bey de ifade etti ama vallahi, bizim de hafızamızda o kadar çok hikâyeler, o kadar dramlar, o kadar acılar var ki ve bunlar gerçekten mağdur olanlar, yoksa mağduriyet üzerinden bir yere gidilmeye çalışılanlar değil, sesi soluğu çıkmayanlar. Hatırlarsınız siz de Hatice'yi; Batman çayına cesedi atılan, cesedine bile kimsenin sahip çıkmadığı. 15 yaşın altında ailesi tarafından zorla evlendirilen, dayanamayıp babaevine döndüğünde bütün kuzenleri tarafından tecavüze uğrayan, hamile kalan ve öldürülüp çaya atılan Hatice'yi hatırlamak lazım bence, önce onları hatırlamak lazım, sonra bu mağduriyetlere gelinir.

Ben bunları belirttikten sonra şuna geçmek istiyorum: Alt komisyon toplantısına katıldığımda 103/1'e dair eleştirilerimi dile getirdim orada. Özellikle 12-15 yaş arası çocuklarda cinsel ilişkinin rızaya dayanmasına yol açacağını, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının çok sıkıntı yaratacağını ve bunun muhakkak bu sosyal taraflar, kadın örgütleri tarafından konuşulup tekrar değerlendirilmesini ifade etmiştim. Alt Komisyon Başkanımız Sayın Hakkı Köylü de savcılık yaptığı dönemlerde hatta gerçekten erken yaşta evliliklere dair çok ciddi sıkıntılar yaşadığını ifade etti, bunlara dair çok acılar yaşandığını ifade etti ve ondan sonra da böyle bir şeye, böyle bir düzenlemeye kendisinin de zaten karşı olduğunu ve Anayasa Mahkemesi kararlarının da gerçekten ne hukuken ne başka bir gerekçeyle -çok iyi anlayamadım ama- sonuçta bir yasal boşluk olduğunu haklı olarak ve bu tasarının 103'üncü maddenin de düzenlenmesi gerektiğini ifade etmişti. Sayın Hakkı Köylü, yanlış ifade etmedim diye düşünüyorum cümlelerinizi. Ama maalesef bu konuşmadan sadece üç gün sonra -ne Komisyonda konuşuldu ne başka bir yerde konuşuldu, önergeden bahsediyorum- bu önerge Genel Kurula indirildi. Yani bu uzlaşma değil, en iyi akıl ortak akıl, gerçekten öyle. Yani bundan daha iyi bir akıl, daha güzel bir akıl da yok diye düşünüyorum. Uzlaşma budur ama uzlaşma, oldubittiye getirerek, hiç konuşmadan... Madem çok hayati, madem gerçekten hiçbirimizin sorumluluğunu alamayacağı kadar, hiçbir partinin üstlenemeyeceği kadar hassas da bir konu çünkü ufacık bir hata çok ciddi bir mağdur kitlesine sebep olabilir böyle bir konu. Madem böyle bir şey; ya, niye getirmediniz Adalet Komisyonuna, alt komisyona. Amaç ne buradaki? Ya da neden yıllardır bununla ilgili mücadele veren sivil toplum örgütleri... Sonra diyeceksiniz ki: "Her şeyi biz yaptık. İyi olan her şeyi biz yaptık." Eyvallah, siz yaptınız, yani yapandan Allah razı olsun ama "İyi şeyleri ben yaptım, kötü şeyleri... İşte, muhalefet partileri istismar ediyor..." Kadın örgütlerini yok saymak, çocuk hakları konusunda çalışan örgütleri yok saymak, bu, insancıl değil.

Artı, yapmak çok güzel bir şey ama ondan daha güzel olan şey de korumak ve uygulamaktır gerçekten. İşte, bizim yapamadığımız; biraz önce istatistikler verdim ya, bunun sonucu da maalesef buna gidiyor. Yapıyoruz ama kâğıt üzerinde kalıyor, yapıyoruz ama ondan sonra daha beterini getiriyoruz. Bakın, 103'üncü madde gerçekten tekrar muhakkak müzakere edilmelidir. Ben bu kaygılarımı hâlâ devam ettiriyorum. Özellikle 12-15 yaş arası cinsel ilişkilerde rızanın aranması, (b) bendinin kalıp kalmaması, maalesef, şu an hiçbirimizin kafasında net değil, Adalet Komisyonunun da öyle, bizlerin de öyle. Bunun tekrar değerlendirilmesi gerekiyor.

Artı, gelen önergede bir mağduriyet edebiyatı yapılıyor, biraz önce sayın vekilim de ifade etti. Bir mağdur edebiyatı üzerinden gidiliyor ama o iddia edilen mağdur edebiyatına dair şu verdiğiniz önergede bir tek cümle yok. Bir tarih verilmiş, bu tarihten önceki cinsel istismarlar affediliyor, ondan sonrası için "devam edecek" deniyor. Bir kere, hukuk garabeti bu. Sizler daha iyi biliyorsunuz, ben hukukçu değilim ama hukukta, hukukun, cezanın, ceza hukukunun temel ilkelerinde kişiden kişiye, tarihten tarihe değişen bir müeyyide olamaz ya. Yani bu tarihten önce ben adam öldürdüm, sonra öldürdüm. Şimdi "Bundan önce adam öldürenleri affediyoruz." diyebilir miyiz? Hiçbir farkı yok, hiç gülmeyin Sayın Başkan, hiçbir farkı yok. Bu önergenizde siz diyorsunuz ki: "Bundan önce cinsel istismar, tecavüz edebilirsiniz, 16 Kasımdan sonra edemezsiniz." Ben demeyecek miyim, 17'sinde böyle bir suç işlemiş biri gittiğinde demeyecek mi Anayasa Mahkemesine "Bu eşitlik ilkesine aykırı. Bu ne olacak?" Peki, hani mağdur edebiyatı yapıyorsunuz ya onu da söyleyeyim, mağdur edebiyatı yapılıyor ya, evlenmiş, çocuğu olmuş, şöyle olmuş, böyle olmuş... Hani evlilik tarihi, hani mağdurun, failin yaşı burada? Hiçbir şey yok. Olan tek bir şey var, 16 Kasım tarihinden önce cinsel istismarı, daha geçmişi, bugünü ve dediğim sebeplerden dolayı, Anayasa Mahkemesi nazara alınmadan bu önerge hazırlandığı için de geleceği etkileyecek, kalıcı olacak bir düzenleme bu. Onun ötesinde emin olun hiçbir şey yok. Bir de, yardım yataklık edenler de aklanıyor, azmettirenler de aklanıyor.

Sayın Başkan, şunu söylemekte yarar var: Benim Sayın Bakan burada aslında, ona bir sorum olacaktı, şöyle: Yani "küçüğün rızasıyla" kasıt nedir? Gerçekten merak ediyorum. "Küçüğün rızası" diye ne hukuken ne vicdanen böyle bir cümlenin karşılığını bulamıyorum. Savcı, kaymamak gitmiş düğün derneğe takı takmış. O savcıyı "Sen suçu meşrulaştırıyorsun." diye soruşturacağına bunu böyle bir önergenin gerekçesine sokmaktan da ben kendi adıma üzüntü duyuyorum. Hukukta "geçici, bir defalık, geriye dönük" diye bir şey olamaz ya ama Sayın Bakanın ifadesi böyle, böyle bir şey olabilir mi? Ben altı yıl tıp fakültesi okudum, hukuk okumadım ama hukukta bunun olmayacağını, özellikle ceza hukukunda böyle bir şey olmayacağını ben şahsen biliyorum ama sanırım, birileri bilmiyorum.

Bir de, özellikle mağdurun yaş ayrımı yapmadan böyle bir önerge getirmek, kusura bakmayın, Anayasa Mahkemesinin kararları, dinî nikâhın meşruiyet kazanması, meşrulaştırılması, Anayasa Mahkemesinin 103/1 ve (2)'nin iptali ve bu önerge de aslında siyasetin ve yargının nasıl bir elden bu amaca, kime hizmet edeceğini de gösteriyor. Zaten -sanırım AKP'den milletvekili adayı olmuş- Vahdettin İnce'nin ifadesi de tam aynı gün aslında neye hizmet edeceğini açıklıyordu, diyor ki: "13 yaş evlenme yaşıdır. Bunu cinsel istismar saymak İslam'a aykırıdır." Aynen, bu önerge görüşülürken Genel Kurulda; sizden milletvekili adayı olmuş Vahdettin İnce de televizyondan bu cümleleri kuruyordu. Peki, biz şimdi bunu yok mu sayalım? Yani bunun nereye gideceğini görmeyelim mi? Çocuk istismarına meşruiyet kazandıralım? Buna tabii ki hayır diyeceğiz.

Ama ben, tamam, cümlelerime son veriyorum, uzattığımın farkındayım. Şunu tekrar tekrar ifade etmek istiyorum: 103'üncü madde bu şekliyle sakattır. 103'üncü madde tam olarak kafamızda şekillenmemiştir. Bunu sanırım, Bakan o zaman ifade etmiş Adalet Komisyonunda, ben yoktum ama duyduğum cümleleri ifade etmek istiyorum: "Evet, 103'te cinsel istismarı muhakkak bir çalıştay düzenleyelim, bütün tarafları çağıralım, konuşalım tekrar, bunun için güzel bir şey üretelim." denmiş. Bunun unutulmaması, dün dündür, bugün bugündür denmemesi... Çünkü gerçekten alıştık dün "iyi" dediklerinize bugün "kötü" diyebiliyorsunuz ama hukuk öyle değil, hukukta dün ne yazıyorsa, bugün de öyle, ilerisi de öyle.

Çok teşekkür ediyorum.