KOMİSYON KONUŞMASI

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Ben, hakikaten sizin ne kadar ciddi bir bürokrat olduğunuzu bilenlerdenim, o yıllardan. Ben, Sayın Tanrıkulu'na katılıyorum. Keşke, ikinci elden yürüyen bir sohbeti... Yani bu konuşma var ya, bugün yapılan konuşma, bana sorarsanız hiçbir şeyle örtbas edilmemeliydi. Yani magazinel bir algılamayla bozulacağı kanaatindeyim o anlattığınız hadise yüzünden.

BAŞKAN - Hangi hadiseydi?

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - İşte, bu, paşanın birisi demiş ya "Cumhurbaşkanı yapardı onu, Bülent Ecevit, bıraksaydık." diye. Bir kere siz çok zeki bir insansınız, analizlerinizi dikkatle dinliyorum. Yani bu kadar zaman devletin dışında olmanıza rağmen, bugüne kadar devletin içinden gelip anlatanlar sizin elinize su dökemezler; analiz kabiliyeti, hakkında.

ANKARA ESKİ EMNİYET MÜDÜRÜ CEVDET SARAL - Estağfurullah.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Onun için, ben, üzülürüm yani Bülent Ecevit polemiğine veya magazinel haberine bu bilgiler kurban edilirse. O anlamda, yanlış bir tutum olduğunu söylemek isterim. Çünkü, gerçekliği imkânsız, ilkokul mezunu olup olmadığının tartışılan bir adamı Türkiye'de kimse Cumhurbaşkanı yapamaz.

ANKARA ESKİ EMNİYET MÜDÜRÜ CEVDET SARAL - Aynı endişeyi ben de tarif ettim Sayın Çıray.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Bu, kızgınlıkla söylenmiş bir laf olabilir. Ya, işte, buna hoşgörüyle davrandı, hani imkân olsa filan... Onun için, bunu, ben kendi kafamdaki kayıtlardan siliyorum.

BAŞKAN - Muhabbetlerini mi dile getirmiş acaba?

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Çünkü esası çok mühim anlattıklarınızın. Siz, çok önemli bir başka MİT raporundan bahsettiniz... Tek başına sizin raporunuz çok önemli, bence Türkiye'nin üstünde durması lazım ve sizin anlatımlarınızdan bu hadiseyi üçe böldüğünüzü de görüyorum ben, siz böyle tarif etmediniz ama: Sizin döneminiz, sonra 2003'e kadar olan dönem, sonra da 17-25 Aralığa kadar olan dönem ve bugünkü hadise. Bunların her biri başlı başına önemli tespitler.

Şimdi, bakınız, bu ilk de değil. Nurettin Soyer diye bir savcı, 1970'li yıllarda çıkmış, bu adamı irticai faaliyetlerden mahkûm etmiş yedi ay. Yedi ay mahkûm olmuş, 1970'li yıllar. Tabii ki o zaman olaya bakış açısı farklıydı yani irticai faaliyet gösteren bir adam, örgütleşme safhası yoktu; bugünkü bakış açımız farklı. Ama aynı şahıs 2000 senesinde açılan dava öncesinde kasetlerinin çıkmasıyla ülkeyi terk etmiş, davanın geldiğini görmüş, başının derde gireceğini görmüş...

BAŞKAN - 1997 ve 1999.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - ...Türkiye'yi terk etmiş 1999'da. Nitekim, 2000 yılında Bülent Ecevit'in Başbakan olduğu bir dönemde bu dava açılmış. Neden dava açılmış? Devleti yıkacak örgüt kurma meselesinden dava açılmış. Peki, ne olmuş sonra? Bu şahıs mahkûm olmuş bu davadan. Arkasından, 2007 yılında Yargıtay 11. Ceza Dairesi tarafından beraat ettirilmiş. Nasıl beraat ettirilmiş? Bu Hükûmetin çıkardığı özel bir kanunla, "terör" tanımını değiştirdiği için kanun, beraat ettirilmiş ve Yargıtay Genel Kurulu da bu beraatı onamış.

Şimdi, burada yapmak istediğimiz şey, emin olun, bir siyasi suçlu yaratmak, rakiplerimizi hırpalamak gibi küçük hesaplar üzerine kurulu değil; Türkiye derin bir rejim ve devlet bunalımı içeresinde, "Türkiye'yi yaşadığı bu rejim ve devlet bunalımından nasıl çıkarırız?" ve "Bir daha Türkiye'nin böyle derin bir devlet bunalımına girmemesi için ne yaparız?"ın çaresini arıyoruz. Yoksa, zamanında tarihsel gerçekliği olan hiçbir şeye itirazımız yok. Yani söylediğiniz, bire bir yaşadığınız sizin... Mesela Bülent Bey size bu lafı söylemiş olsaydı hakikaten değerli benim için ama ikinci bir elden bir adam gelmiş... Bize neler söylenmişti müsteşarken 28 Şubatta bazıları tarafından, söz konusu etmiyoruz çünkü onlar kendi patolojik duygularını bazen seslendirdiler orada, anlatabiliyor muyum? O meseleye öyle bakmak lazım.

Şimdi, diğer bir konu, bunun önemi ne Sayın Müdürüm? Bu bir psikolojik operasyon... Bu olayı hafifletmemeliyiz, hassasiyetimiz bu. Bu olayı hafiflettiğimiz anda bütün bu yaptıklarımız yabana gider. Şimdi, 17-25 Aralık tespitinizi de çok önemsiyorum, onu ben bir söyleşimde de söylemiştim. Eğer, 17-25 Aralık kavgası olmasaydı... Bana sorarsanız Allah'ın lütfu 17-25 Aralıktır, benim kanaatim. Buradan size soruma geleceğim. Bu girişi yapmak zorundaydım, kayıtlara geçirmek zorundaydım çünkü burada biraz da tarihi yazıyoruz hep birlikte.

Sayın Müdürüm, bütün bu anlattıklarımızdan sonra, cemaatin sizin döneminizdeki gücüyle, 2002'den sonraki büyüyen gücünü nasıl karşılaştırırsınız ya da size göre 2003 olabilir çünkü ilk bu konu o zaman? Bunu önem sırasına göre yani bu gerekçelerinizi önem sırasına göre bana belirtebilir misiniz? Bir de çok önemli bir şey, sözlerinizden çıkarsamam, siz de inançlı bir insansınız gibi gözüküyor, bu anlamda baktığımızda -çoğumuz böyleyiz, olmayana da saygı duyarız çünkü laik bir ülke burası, herkes istediğine inanır, istediğine inanmaz- din âlimleri neredeymiş yani bu din âlimleri neredeymiş; neden kalkıp bu halkın aldatıldığını, dinin istismar edildiğini, Allah'ın dininin bunlar tarafından veya benzerleri tarafından kullanıldığını neden çıkıp söylememişler bu millete? Niçin bu yapılmamış? Onlara düşen de bir görev var mıydı, yok muydu? Bu süreçte onların etkileri ne olmuştur cemaatin gelişme sürecinde?

Teşekkür ederim.