MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Hocam, çok teşekkür ediyorum.

Ben Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekiliyim ve AK PARTİ'nin de kurucu üyelerinden bir tanesiyim.

2001 yılında biz partinin programını hazırlarken, Hocam, daha ideali düşündüğümüz için herhâlde, Türkiye'nin laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti olması konusunda hiçbir tartışma yok, bunun üzerinden devam edeceğiz ama bazı kurumları da tartışmaya açalım demiştik. Bunlardan bir tanesi de Diyanet İşleri Başkanlığıydı. Devlet bütçesinden ciddi bir rakam alan Diyanet İşleri Başkanlığının o tarihlerde, 2001'lerde çok yerinde çalışmalar yapmadığı, laik devlette özellikle bu kadar büyük bütçeli bir yapının olmasının tartışmaya açılması gerektiğini kendi aramızda konuşmuştuk. Mesela yine aynı şekilde Cumhuriyet Halk Partisinin bir vakıf olarak devam etmesi, Atatürk'ün tarihini, geçmişte yaptığı başarıları değerlendirecek ve gelecek nesillere ulaştıracak bir vakıf olarak devam etmesini, Cumhuriyet Halk Partisinin de bir siyasi parti olarak yeni isimle yeni bir parti veya aynı isimle parti olarak devam etmesi gibi birtakım böyle düşüncelerimiz vardı.

Bu, tabii, çok tartışıldı kendi aramızda. Avrupa'daki örneklere bakarak insanların kendi dinî ihtiyaçlarını kendilerinin fonlaması gerektiğini, bunun örneklerini Türkiye'de hep gördüğümüzü... Biliyorsunuz 3 tane cemaati olmayan kocaman camiler yapılıyor. Buna bir fon ayrılıyor. Buraya bir imam atıyorsunuz ki ben bir Diyanet mensubu torunuyum. Erzurum'da çok değerli bir Diyanet mensubunun torunuyum. Allah rahmet eylesin, vefat etti dedem. O aynı jenerasyondan şimdiki FETÖ'yü asla sevmezdi ve sürekli eleştirirdi. Çocukluğumda da bunları hep yaşamış birisiyim. Bunları hep tartışırdık. Ben bir hukukçuyum. Dinî çok eğitimim de yok. Türkiye'de tarikatların bunu yönetemeyeceğini, yanlış uygulamaların, yanlış teorilerin, yanlış işlerin olabileceğini, onun için devlet eliyle din eğitiminin veya bu din organizasyonunun yapılması söylenmişti. Ama bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki, maalesef, o gün eleştirdiğimiz noktaya geldik. Askerde, poliste, eğitimde dini kullanarak yerleşen bu ekip, maalesef, din dışı birçok şey yaptı ve en büyük zararı da -katılır mısınız Hocam, bilmiyorum- dine verdi.

DİYANET İŞLERİ ESKİ BAŞKANI ALİ BARDAKOĞLU - Doğru. Aynen katılıyorum.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Bu noktayı, tabii, tartışmamız lazım. Diyanet İşleri Başkanlığı, evet, gerekli ama daha aktif olmalı, bir sorumluluğu var mı? Var diye düşünüyorum. Bunu söylemek istedim. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nedir?

15 Temmuza gelmemizde Diyanet İşleri mensupları, Diyanet İşleri Başkanlığının yetiştirdiği insanlar ve camilerde görev alan hocalarımız daha farklı neler yapabilmeliler, yapmalılar? Bunu size sormak istiyorum.

İkincisi: Bunların devleti ele geçirmekteki amaçları neydi? Nihayette Humeyni gibi gelip bize farklı bir din mi empoze edeceklerdi veya bizi yaşadığımız birden farklı bir şeylere mi götüreceklerdi? Bunu sormak istiyorum.

Bir de, bu televizyonlara çıkan eski tüfek FETÖ'cüler var yani o ekibin içinde olan insanlar var, ilahiyatçı olabilir, akademisyen olabilir, gazeteci olabilir. Bunların bugün hâlâ televizyonlara çıkmaları, toplumdaki özellikle genç neslin din anlayışına zarar verir mi, veriyor mu, bunun hakkındaki düşünceniz nedir?

Bir de, Adil Öksüz gibi ilahiyat fakültesinde akademisyen bir isim var. İlahiyat fakülteleriyle Diyanet İşleri Başkanlığının bir şekilde dengeli çalışması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ilahiyat fakülteleri sizlere eleman yetiştiriyor. Böyle bir insan nasıl ilahiyat fakültesinde ders verebiliyor, nasıl bu kadar yurt dışına gidip geliyor? Camia birbirini tanımaz mı, haberdar olmaz? Bunu sormak istiyorum.

Bir de, çok kısa bir soru daha, Tunceli'de bunların örgütlenmemesinin, orada yerleşmemelerinin sebebi sizce ne olabilir Hocam?

Çok teşekkür ediyorum. Sağ olun Hocam.