| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri c) Avrupa Birliği Bakanlığı ç) Türk Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 24 .11.2016 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli hazırun; ben de öncelikle sizin memleketiniz diyeyim, iliniz olan Adana'da yaşanan bu menfur olaydan dolayı şahsınızda ve hem Adanalı değerli kardeşlerimize hem Türkiye'mize başsağlığı diliyorum. Teröre her noktada, her şekilde lanetlediğimizi bir daha dile getirmek istiyorum.
Tabii Suriye'de yaşanan ve yine şehitlerimizle ilgili olarak acı bir olay daha var. Bugün, çok, gerçekten hem yüreğimizi yıkan hem bizleri üzen olaylarla karşı karşıya kaldık. Umarım, bu kötü gün bir daha farklı, kötü başlıklarla yeni günlerde karşımıza çıkmaz. Ben önce hayırlı olsun diyorum ve şimdi şunu söylemek istiyorum.
2002'ye dönüyorum Sayın Bakan. 2002'de Avrupa Birliğiyle ilgili müzakere tarihî alma görüşmeleri devam ediyordu ve müzakere başlatılması yönünde bir tarih belirlendiği anda büyük bir coşku oldu. Ertesi gün hepimiz Avrupa Birliğine giriyormuş, herkes Avrupa Birliği vatandaşı oluyormuş coşkusu ve onun getirdiği abartılı sevinçleri yaşadık biz ülkemizde ama velhasıl, yaşadığımız süreç ve gelişmeler onu gösterdi ki bu uzun bir yol, o uzun yolun içerisinde abartılı başlıkların, hele hele medyada karşılık bulup toplumsal algıda kendini farklı yerlere götürmesi bir şey sağlamıyor. Yine iş karşımıza gerçeklerle ortaya çıkıyor.
Şimdi, bugün yine, hatta bugün değil dün, önceki gün medyada bu gelişmelerle ilgili algı ve haber yapmaya baktığım zaman sanki biz bugün Avrupa Birliğinden çıktık, daha doğrusu müzakere sürecini noktaladık, her şey bitti, bütün yapılan çalışmaların üstüne bir set çektik gibi bir algı oluştu. Bu algının içerisinde tabii beyanın ki sizin de beyanlarınız "Edirne'den içeri giremez bu kararlar." diye ortaya koyduğunuz beyanınızla başlayan, hatta iki üç gün öncesinde yine aynı bağlamda bugünü getiren ve harareti daha da artıran söylemlerle gelişen bir bu kararın oluşması ve açıklanması sürecini yaşadık. Yani ben ne 2002'de ve onun sonrasında ortaya çıkan görüşme tarihi alma zamanında yaratılan algının ne de bugünkü algının ortalama olması gereken düzeyleri yansıtmadığına inanıyorum. Çok büyük bir abartı, bugün için de baktığınızda siyaseten kullanılan belli başlıklarda çok daha üzerine çıkan söylem üzerindeki bazı algı oluşturması. Avrupa Birliği, daha doğrusu Avrupa Parlamentosunun bugün almış olduğu o karar dün de belliydi, iki gün öncesinde de belliydi, maddeleriyle belliydi. Yani, bugün bir anda sürpriz olarak çıkmış bir karar değil.
İkincisi, hukuken geçerliliği yani "Biz tanımıyoruz." diye Sayın Cumhurbaşkanının dile getirdiği söylem zaten tanınacak ortada yaptırımlı bir karar olmadığı da açık. Yani bunun aralıktaki dışişleri bakanları görüşmelerine ve konsey görüşmelerine nasıl yansıyacağının süreçte önemi var. Artı, bu konuyla ilgili baktığımızda değerlendirmeler ki Avrupa Parlamentosunun nasıl o gün çok iyi hatırlıyorum yine, Parlamentoda "Evet", "Yes", "No" o kartlar bütün gazetelerde vardı. Şimdi de Parlamentoyla ilgili öyle bir görüş ve görüntü veriliyor ki zaten söylemde yani bugüne taşıyan başlıklarla belliydi ve açıkçası dile getiriliş şekli, ortaya konan fikirler eğer Türkiye'nin bir demokratikleşme ve yürüdüğü yolun Batılı bir parça olarak bakıldığında bunu tercih gösteren iyi niyetli bir yaklaşımı yansıtmadığı çok açık ve o yüzden de hepimiz zaten düşüncelerimizi dile getirdik.
Şimdi, yapılan değerlendirmelerin başında baktığınızda peki, bu noktaya gelirken yani 2002, hatta dönüyorum, Kıbrıs görüşmeleri, daha doğrusu Annan Planı, Kıbrıs'taki Annan Planı oylaması, Annan Planı oylamasının arkasından Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine üye olarak alınması ve o açılan fasıllar, fasıllardaki kendine göre koyduğu çekinceler ve o çekincelerin bugüne taşıyan birçok başlıktaki etkinliğine kadar hepsini tek tek bizim de nerelerde hata yaptığımız, hangi başlıklarda ki özellikle siz de çok yakın hatırlarsınız, aynı dönemde o zaman da milletvekiliydik ve dış komisyonlarda da üyeydik, o zaman biz, hatırlarsanız, Güney Kıbrıs'ın üyeliğinden sonra genişlemeyle ilgili olarak ortaya çıkan çalışmalarda birtakım çekincelerimizi, işte muhalefetimizi sadece dile getiren kararların altına imza attık ama hiçbir yaptırım ortaya konmadı. İşte, bu süreç, bizim için daha Güney Kıbrıs'la ilgili olan sürecin sonrasında Türkiye lehine bir yol açacak bakış açısı ve o zamanki ilişkiler, belki de bugünkü o hani karşı güç oluşturan tavrın da hazırlayıcısı oldu. O bir soru işareti ama ben bütün bunların dışında başka bir yönüyle bakmak istiyorum ve yapılan bütün bu son dönemdeki gerek bölgesel çatışmaların içerisinde gerekse AB'yle ilgili gelişmelerde ben enerjiyle ilgili yaşanan gelişmelerin göz ardı edilmemesinin gerekliliğini düşünüyorum ki 2008, 2009'a dönerek İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Mısır ve orada doğal gaz arayışlarıyla başlayıp daha sonra oradaki doğal gaz arayışına bağlı olarak oluşan ekonomik iş birliği oluşumları ve bunun içerisinden işte Mısır'daki gelişmeler, Mısır'ın dâhil oluşu, yaşanan bugünkü mülteci krizinin içindeki parça oluşları ve en son baktığınızda, İsrail, Güney Kıbrıs doğal gazının Avrupa'ya taşınma yolu ve boru hattıyla ilgili, gelişmeler. Şimdi, o çapta bakıldığı zaman ve o günkü veya bugünkü değerlendirme... Çünkü birtakım zirveler oldu yani Atina'da toplanıldı, toplantılar oldu, işte Güney Kıbrıs'ta oldu ve sonra ki bu 2016'nın başına kadar giden bir anlaşma, işte "Doğal gaz boru hattı Yunanistan üzerinden gitsin Avrupa'ya." derken bir anda İsrail Türkiye ilişkileri, gündeme gelen Türkiye üzerinden boru hattının oluşması ve o boru hattıyla beraber ki asıl kullanıcı olan Avrupa'nın yani enerji açığı olan Avrupa'nın bu noktada gelişecek olan alternatif... Çünkü bildiğim kararıyla Enerji Bakanımız kendi mevkidaşıyla bu enerji konferansı sırasında, İsrailli mevkidaşıyla bu konu hakkında bir görüşme yaptı ve o görüşmenin içeriğinde bir çalışma başlatıldı ve o çalışmayla ilgili şimdi yeni alternatifler üzerinde geliştirmeler de yapılıyor. Şimdi, zamanlama o kadar enteresan ki bunun da bir alternatif olarak gündeme geldiği bir süreçte böyle bir Avrupa Parlamentosu dâhilindeki karşımıza çıkan eleştirinin daha ötesinde, ilk defa bu kadar kurumsallaşan bir tavır.
Şimdi, biraz önce siz de söylediniz, yanı Kıbrıs'ın, buradaki dönem dönem güney Kıbrıs'ın ortaya koyduğu tavır ve ona bağlı olarak müzakere süreciyle ilgili olan gelişmelerdeki etkilerini. Ama bugün gelinen noktanın daha farklı bir boyutta olduğu açıkçası görülüyor. Peki, yani şimdi bugün baktığımızda böyle bir değerlendirme, böyle bir karar geldi ama biz biraz da kendimize bakmak zorunda değil miyiz? Gerçekten, Türkiye açısından demokrasi açısından millî irade ve demokrasiye karşı çok hain bir terör saldırısıyla, Fetullah Gülen cemaati terör örgütünün terör saldırısıyla karşı karşıya kaldı bu ülke. Ve milletçe bir karşı duruşu gerçekleştirdi. Arkasından bir olağanüstü hâl gündeme geldi ama olağanüstü hâlin kapsam, konu ve süre açısından... Ki anayasal olarak belirlenmiş sınırlar çok fazla zorlandı. Şimdi, yani olağanüstü hâl Fransa'da da var savuntuları ortaya çıktı. "Biz Fransa'yla aynı şartlardayız." dendi ama yasamayı tamamen...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, bir dakika lütfen.
Buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Biraz önce rektör atamaları söylendi. Ben olayın ekonomiyle ilgili kararlarına... Dün bir kanun hükmünde kararname çıktı. Kalkınma Bankasının cazibe merkezleri oluşturmasıyla ilgili bir sıralamalar bütünü içerisinde olağanüstü hâl kararı çıktı. Bunun olağanüstü hâlle ne alakası var? Veyahut, baktığınızda, işte, belediyelerin kendi içindeki ekonomik sıkıntılarını çözecek işsizlik ödentilerileriyle ilgili bazı kararlar çıktı. Bunun alakası ne? Yani kanun hükmünde kararname oluşturarak ülkedeki kuvvetler ayrılığının gücünü ortadan kaldıran bir yaklaşımın olduğunu hiçbirimiz inkâr edemeyiz, çok açık. Ha, bunu hele biz kendi içimizde konuşmalıyız, neden böyle.
Siz biraz önce bir şey söylediniz, müzakerelere devam edelim, getirsinler, fasıllar açılsın, bu fasıllar içerisinde demokrasiyi de konuşalım, insan haklarını da konuşalım, ekonomiyi de konuşalım. Açmadıkları, neden askıya aldıkları, dayanakları da ortaya konsun. Bu çok doğru. Yani şimdi biz bir lisan oluşturduk. İşte, tanımıyoruz, istemiyoruz... Tanımama, istememe değil. Şöyle bir düşündüğünüzde birtakım ekonomik ve sosyal gerçekleriniz var, ortaya koyduğunuz bir çağdaşlaşma anlayışı var. Yani sizin Bakanlığınız kurulurken Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Bu, Cumhuriyetin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesidir. Avrupa Birliğine tam üyelik sürecine verdiğimiz önemin gereği olarak Avrupa Birliği Bakanlığını kurduk ve bu Bakanlığın önemini, Avrupa heyecanını yerele de yaymak istiyoruz." Yani topluma yaymak istiyoruz. Bu, temelde sizin de ortaya koyduğunuz bakış açısı.
Şimdi, bir anda bu söylemler, arkasında bir müzakere ve belli bir süreç idaresi olacaksa biraz önce ortaya koyduğunuz dayanaklarla konulur. Bakın, hatırlarsanız, 2007 yılında sözde soykırımla ilgili bir tasarı gündeme gelmişti ve bizim Parlamentodan pek çok grubumuz gidip bu konudaki dayanakları ortaya koymuştu. Şimdi, Türkiye'yle ilgili bu tür eleştiriler varsa hukuk açısından, hukuk devleti açısından, bunu biz de söylüyoruz, "Hukukun olmadığı, adaletin doğru işlemediği sistemde ekonomik sıkıntı ortaya çıkar." diye iki bütçedir sürekli vurguluyoruz, "Demokrasisine güven olması gerekir." diye sürekli vurguluyoruz. Biz, eksiğimiz varsa tamamlayıp bu işte elimizdeki yaptıklarımızla beraber gidip bunu sunacak, anlatacak bir mekanizmayı işletmek durumundayız. "Küstüm, oynamıyorum." veya "Ahmet artık benim için kötü, Ayşe benim için kötü. Şimdi Fatma'yla, Ali'yle arkadaş olacağım." deyip birbirine karşıtlık oluşturacağımız bir süreçten geçmiyoruz çünkü birtakım gerçeklerimiz var.
Bir anda karşımıza bir de idam cezası çıkarttık. Yani, bunun içerisinde, bunun kalkma süreciyle ilgili siz de etkin olarak görev almış bir siyasetçisiniz. Bir idam cezası tartışmasının gündeme gelmesiyle yaşanan süreci de bir görelim ve neydi yaptırımları, ona da bir bakalım.
Yani, işin uzatmadan aslı, biz, bugün bize karşı bu tür sert bir söylemle dayanakları sonucunu getirmeyecek bir yaklaşımı ortaya koyanların... Yani kendilerine göre birkaç gündür rapor, raporun içeriği, raporun içindeki haklı olan, haksız olan, eksik olan, pek çok konu var, bunların hepsi tartışılır. Biz neden tartışmadan bir söylem kavgası içerisinde bir şeyin içine giriyoruz? Yani, dediğim gibi, havai fişekleri gündüz vakti patlatıp tarih aldık diye sevinirken bugün de kapının dışına mı çıkıyoruz diye büyük bir tepki veriyoruz. Yani, düşünün, kurlar hareketleniyor, Türkiye birbirine giriyor, karışıyor. Bunu sakinleştirecek olan da sizsiniz ve sizlerle beraber yürütülecek olan politika. Çünkü biz hep diyoruz ya "jeopolitik konum." Jeopolitik konum, güzel, Napolyon'un dediği gibi, "Bulunduğu coğrafya gücünü ortaya koyar." tamam. Ama biz jeopolitik konumumuz ve onun getirdiği... Ki özellikle söylüyorum, bugünlerin en önemli konusunun ben enerji ve enerjiye bağlı alternatifler oluşturma kavgası olduğunu da görüyorum. Bununla ilgili bir taktiksel proje üretimine çok ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Bakanlığınız önemli bir Bakanlık. Sizin bu konuda çok etkin olacağınızı düşünüyorum. Türkiye, bu, Batı'ya dönük yüzünü her zaman... Mesela, Osmanlı'daki yükseliş dönemi bile Çanakkale'den geçişle beraber Batı'ya gidişte çok daha yükselmiştir kültürel olarak gelişim ve onun getirdiği süreç açısından. Bu gerçekliği unutmadan dünyanın her... Ki bu demek değildir ki biz arkamızı Çin'e, Rusya'ya veya diğer ülkelere döneceğiz, biz kendi bulunduğumuz, kurumsal, devlet olarak yapımızla gücümüzü ve olduğumuz yeri hangi dengelerde etkin olduğumuzu iyi kurgulayarak herkese karşı da kendi gücümüzle ayaklarımız üzerinde durarak devam ettiririz diye düşünüyorum.
Umarım 2017 yılı daha az kavganın, bunun yanında da hem ülkemiz hem bölgemiz hem de insanlık adına, can kayıplarının olmadığı, terör belasının da her yönüyle izlerinin silinmeye başlandığı bir yıl olur.
Bakın, bugün, biraz önce söylediniz, Avusturya Parlamentosu bir karar almış, bilmiyorum, size de herhâlde gelmiştir, Türkiye'ye bir silah ambargosuyla ilgili. Şimdi, böyle bir dönemde yine yine hepimizin yapması gereken, kritik ve güçlü olduğumuz alan ve konumlarda gücümüzü dile getirmek, ortaya koymak ama bununla beraber de yapıcı ve haklılığımızı vurgulayacak hem beden dili hem politik dil hem de diplomatik dili kullanmamız gerektiğine inanıyorum.
2017 bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.