KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Komisyonumuzun değerli üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarım, kıymetli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyor; 2017 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Yine, Fırat Kalkanı ve Adana saldırısındaki şehitlerimizi rahmetle anıyor, ulusumuza başsağlığı diliyor, yaralılara Allah'tan acil şifalar diliyorum.

Yine, bugün -ben de eski bir öğretmenim- tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü'nü kutluyorum.

Türk çiftçisinin, köylüsünün sorunları defalarca dile getirildi. Hükûmet üyelerini dinlediğimiz zaman her şey güllük gülistanlık ama çiftçimiz sorulduğunda maalesef karşılığını göremiyoruz. Hükûmet tarafından bakılınca yine çiftçimiz altın dönemini yaşıyor, köylümüzün hiçbir problemi yok ama hiçbir şey yansıttığınız gibi değil. Tarım ve gıda sektöründe politikaların hem üreticinin hem de tüketicinin yararının gözetilerek oluşturulması gerekir. Ne yazık ki biz bu alanda politikasızlıkla karşı karşıyayız. Ne üretici ne de tüketici memnun. Üretici alın terinin karşılığını alamazken tüketici ise sağlıklı ve uygun fiyata beslenemiyor. Hem üreticiyi hem tüketiciyi zarara sokabilecek bir sistem bizde aynen devam etmektedir. Merkez Bankası ve TÜİK iş birliğiyle hazırlanan Tüketici Güven Endeksi sonucunda Tüketici Güven Endeksi'nin 100'den küçük olması kötümser sonucu ortaya çıkartmıştır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım; geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı et fiyatlarının yüksekliğinden, sebzelerin enflasyon etkisinden, yüksek fiyatlardan yakındı, "Bu kadar üretim potansiyelimiz varken neden pahalılık yaşıyoruz." dedi. Gerçekten doğruları da söyledi aslında. Bizim bu noktada olmamızın sebebi AKP iktidarının yanlış tarım politikaları değil midir? Cumhurbaşkanı konuşurken sanki kendisinin birebir yönettiği bakanları değil de muhalefetin sorumluluğunu eleştiriyor gibiydi. Bu halk sormaz mı "Madem bu durumdayız, bunun sebebi kim, bunun sorumlusu kimler?" diye.

Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; sofrasına hiç et koymayan ailelerin varlığını biliyoruz. Pahalılığın bu kadar çok, yoksulluğun bu kadar büyük olduğu, ücretlerin bu kadar düşük olduğu bir ülkede et yemek zengin işi hâline gelmiştir. Türkiye'de kırmızı et tüketimi Avrupa'nın altıda 1'i düzeyindedir. Yurttaşlarımız Avrupa kadar et tüketseydi Türkiye'deki üretim bunu karşılayabilecek miydi? Elbette ki hayır. Günümüzde besici iflasın eşiğinde, halk et tüketemiyor. Peki, bu ülkenin Tarım Bakanı olarak fiyatların bu aşamaya gelmesinde Bakanlık olarak bunun neresindeyiz? Bir fiyat denetim mekanizmamız var mıdır? Ciddi ve ivedi olarak bir üretim politikası oluşturmak gerekmiyor mu? Et fiyatlarının artışı söz konusu olunca hem ithalatın önünü açacak kararnameler çıkarıyor hem de kolaylaştırıyoruz. Bu kadar verimli meralarımız, besicilikle uğraşan çiftçimiz varken çözüm ithalat mıdır? Bu kolaya kaçmak ve ekonomiyi dışa bağımlı etmekten başka bir şey değildir Sayın Bakanım. Siz de biliyorsunuz ki çiftçiyi, besiciyi desteklerseniz et fiyatları düşecek, halk da et tüketecektir. Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin açıklamasına göre Türkiye 2010 Haziran ayından bu yana et ithalatına 3,7 milyar dolardan fazla ödeme yaptı ve ülkemizde kırmızı et üretimi 2015 yılına kadar 1,15 milyon tona çıktı ama biliyorsunuz ki yetmiyor, yetmiyor Sayın Bakanım.

Türkiye Ziraat mühendisleri odasının açıklamasına göre Türkiye 2003-2015 döneminde tarım ve gıda ithalatı için yabancı ülkelere 270 milyar TL para ödemiş, çiftçi yılda 4 milyon ton mazot kullanmış, çiftçiden de litre başı 2,3 TL vergi almışız. Seçim gezilerinde Tokat'ın 12 ilçesinde gezdiğim sırada bir çiftçinin deposunun dolu olduğunu gördüm, hemen gel, seni kucaklayayım, tebrik edeyim dedim. Sorduğumda bana şunu söyledi: "Emekliyim, bir gün önce maaş almıştım, maaşımla doldurdum." Köylünün durumu da bu Sayın Bakanım. Dolayısıyla traktörüne mazot koyan üretici 9,2 milyar TL vergi ödüyor. Bu miktar da ne acı ki Tarım Bakanlığımızın verdiği çiftçi desteğine eş değer. Çiftçimiz bir başka deyişle ektikçe zarar ettiği için Trakya bölgesi büyüklüğündeki alanı işlemekten vazgeçmiş ve terk etmek zorunda kalmıştır.

2002-2015 arasında girdi fiyatları yüzde 400 artarken tarım ürünlerinin fiyatları ortalama yüzde 200 arttı. Yani üretici yüzde 50 yoksullaştırıldı. Kapalı sistem hayvancılığa geçiş nedeniyle hayvancılıkta maliyetler yükseldi. Hayvancılıkta uygulanan yanlış politikalar nedeniyle üretici kazanamazken imkânı olan tüketici yüksek fiyata et ve süt tüketmeye çaresiz devam etti. Uygulanan ithalat politikalarıyla kurbanlık hayvan ve saman ithal eden ülke durumuna geldik. Uygulanan politikalar sonucunda tütün ekim alanları daraldı, üretici sayısı 1992'de 526 bin iken 2002 yılında 405 bine, 2014 yılında ise 65 binlere düştü.

Tarım alanlarının amaç dışı kullanımlarla betonlaştırılması sıradan olay hâline geldi. Türkiye'nin hâlen 78 milyon olan nüfusunun orta vadede 100 milyona ulaşacağı hesaplanmaktadır. Bu çerçevede, verimli tarım arazilerinin korunması kaçınılmazdır. Yanlış kentleşme, ulaşım, sanayileşme politikaları nedeniyle ovalar yok ediliyor, tarım alanları geriye dönülmez bir biçimde elden çıkıyor. Bu da Tarım, Çevre ve Şehircilik, Orman ve Su Bakanlığının ciddi sorumluluklarını ortaya çıkarmaktadır.

1960 yılında 28 milyon 700 bin hektar olan mera varlığımız bugün 14 milyon 617 bin hektara düşmüştür yani yüzde 50 mera varlığımızı da kaybetmiş durumdayız. Bütün bu veriler değerlendirildiğinde üretici kazanamaz, dolayısıyla üretemez, tüketici ise pahalılıktan tüketemez bir hâle gelmiştir. Şirket tarımcılığı teşvik edilirken küçük çiftçi yok olmaya yüz tutmuş ve gözden kaçmıştır. Geçim kaynaklarını yitiren kırsal nüfus kentlere göç ederek kent nüfusunu şişirmiş, ortaya çıkan ise sarmal hâlinde sorunlar yumağıdır.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; kuşkusuz tarım yalnızca üretici meselesi değil. "Aslında ne yersen osun." saptaması tarım-tüketici bağlantısını ve beslenme hakkını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Günümüzde insan sağlığını tehdit eden GDO'lu tarım ürünleri ve tarımsal üretimde GDO konusunda ne düşünüyoruz? Halk sağlığını bozacak tarımsal üretim yöntemlerine karşı Bakanlığınızın bir önlemi var mıdır, yoksa siz de GDO'nun halk sağlığını bozmadığını mı düşünüyorsunuz?

Bugün şeker pancarı tarımı nişasta bazlı şekere feda ediliyor. İnsanlar doğal şeker yerine yapay tatlandırıcıya yönlendiriliyor. Hem çiftçi hem de ülkemiz kan kaybediyor. Hem sağlığımız bozuluyor ve bu arada insanların sağlığı ve tarımımız yok olurken Amerikan şirketleri de ülkemiz kaynaklarıyla bir bir büyüyor.

Biyogüvenlik Kanunu iktidarın olumlu bir hamlesiydi, yanılmıyorsam 2010 da çıktı ama ne yazık ki burada GDO'lu tarımı yasaklayan bu yasa GDO'lu ham maddelerin, mısır, soya, kolza girişini Biyogüvenlik Kurulunun iznine bıraktı. Türkiye'nin biyolojik çeşitliliğinin korunması için bu yasa çok önemlidir. GDO'lu tarım net ifadelerle yasaklanmalıdır.

Sayın Bakanım, Millî Tarım Projesi olarak sunulan projenin tam kapsamı nedir, merak ediyoruz. Siz ve hatta Sayın Cumhurbaşkanımız çıkıp tarımdaki başarısızlığı, havza bazlı üretimi ve mera yönetimini, tarımsal üretimi, yüksek fiyatları eleştirdiniz. Yani kendi tarım politikalarınızın başarısızlıklarının, geldiğimiz açmazın da farkında olmanızı diliyorum. Sanki on beş yıldır iktidarda olan siz değilmişsiniz gibi rahatlıkla "Biz bitirdik ama toplayacağız." diyorsunuz. Bu da bir erdemdir diyoruz. Başına "millî" ifadesini koyarak yeni gibi sunduğunuz tarım projesinin yedi yıl önce tanıtılan üretim projesiyle farkı var mıdır? Görünüşe göre de yok gibi. Bu proje yedi yıldır neden rafta bekliyor? Bugün bu projeyle neyi değiştireceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durmaz, lütfen toparlar mısınız?

KADİM DURMAZ (Tokat) - Üreticiler somut önlemler istiyor. Çiftçinin zordaki durumunu gören, tüketiciyi gören, yurdunun topraklarına önem veren, ekosistem ve biyolojik çeşitliliği önemseyen düzenlemeleri ivedi olarak bekliyoruz. Siz üretici köylünün ürettiği ürüne taban fiyat belirlemez, "Serbest piyasa belirliyor, biz karışmayız." derseniz köylü her sene borçlanarak ürettiği üründen ve üretimden vazgeçer, şehre göçer. Ürettiği ürünü değerlendirerek satan, alnının terinin, emeğinin karşılığını alamayan köylü şehirdeki var olan işsizler ordusuna katılmak zorunda kalır. Aracıdan, tüccardan, tefeciden oluşan serbest piyasa köylünün tarlasının ortağı ve emeğinin de artık hırsızı olmuştur. Bunun adı köylünün elini kolunu bağlayıp onları çaresizleştirmektir. Köylü kendi tarlasında işçi haline geldi. Çiftçi üretiyor, vergisini düzenli ödüyor ama sattığı ürün para etmiyor. Çiftçi pazar bulamıyor, komisyoncular para kazanıyor. Borç batağındaki çiftçi neden üretsin? Bu yolla köyünü, kentini terk ediyor.

Tarımsal yapılar ve tarımın üretici güçlerindeki otuz yılı aşkındır süren derin tahribata rağmen yüksek tarım potansiyeline sahip Türkiye'de yeni bir tarım modeline geçmek ve ülkeyi dışa bağımlılıktan kurtarmak mümkündür.

Hemen kısaltıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen...

KADİM DURMAZ (Tokat) - - Çiftçilerin fiyat hareketleri, arz ve talep konularında bilgilendirilmesi, bazı bölgelerdeki yetersiz üretim sorunlarına çözüm aranması, pazarlama marjlarının düşürülmesi, pazarlamada çiftçilerin örgütlenmesiyle standartlaşmaya gidilmesi, arzın düzenlenmesi ve hasat sonrası kayıpları azaltmak için paketleme, derecelendirme ve depolama tesislerinin oluşturulması ve bunun özendirilmesi; kalite, standardizasyon, nakliye ve işleme problemlerine çözüm bulunması, değişen tüketici tercihlerinin daha iyi duyurulabilmesi ve tüketici hakkındaki bilgilere erişimin sağlanması, yeni pazarların geliştirilmesi, pazar altyapılarının iyileştirilmesi ve fiyat istikrarının sağlanması, sözleşmeli tarım gibi çiftçiyi koruyucu yöntemlerin tanıtılması, tarımsal pazarlamada Hükûmetin rolünü iyi yapması, örtü altı tarımın önemsenmesi, teknik ve ekonomik pazar etkinliğinin artırılması, tarım ve pazarlama dikey entegrasyonunun avantaj ve dezavantajlarının çiftçiye anlatılması, çiftçilerin gelecekte oluşacak pazarlar hakkında bilgilendirilmesi, dış satım konusunda toptancı ve perakendecilerin eğitilmesi, derecelendirme ve paketleme istasyonlarında çalışanların eğitilmesi, kooperatif pazarlama organizasyonunun daha iyi çalışabilmesi için kooperatif idarecilerinin ciddi eğitimlerden geçirilmesi, pazarlama şirketlerinin idarecilerine eğitim verilmesi, Toprak Mahsulleri Ofisinin artık yeniden çiftçinin kara gün dostu olmasının sağlanması, tarım sektöründe faaliyet gösteren üretici birliklerinin görev alanlarının belirlenmesi, damızlık sığır yetiştiricileri birlikleri damızlık sığır üretimiyle, süt üreticileri birlikleri ise sütün toplanması ve pazarlanması işlerini yürüterek faaliyet alanlarının şeffaf bir şekilde belirlenmesi, teşvik primlerinin kişilere değil, ürün bazlı verilmesi, birlik üyesi olmayan üreticilerimiz teşviklerden faydalanmama noktasındaki düzenlemenin gözden geçirilmesi, desteklemede kalem sayısının azaltılarak millî stratejik ürünlere önem verilmesi, verilen desteklerin anlaşılabilir, havza bazlı, cazip hâle getirilmesi, süt fiyatlarının bir bardak çay fiyatının altında olması ve bu durumun üreticilerin lehine düzenlenerek en az 1,50 TL olması, millî stratejik ürünlerimizin -buğdaygiller, baklagiller, şeker pancarı, çay, fındık, zeytin, incir, üzüm, pamuk, ayçiçeği, mısır- destekleme kapsamına alınması gereklidir.

BAŞKAN - Sayın Durmaz, lütfen toparlar mısınız?

KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Yine, su ürünleri konusunda iç sular ve denizlerde durumumuz nedir? Kirlilik ve aşırı avlanma baskısı mevcuttur, bu konuda net bir çevre politikamız yoktur. Av yasakları döneminde kaçak avlanmanın yaygınlaştığını biliyoruz. Bu konuda net bir çevre politikası ortaya konmalıdır. Alacağınız önlemleri merak ediyoruz.

2007-2008 döneminde yaşanan kuraklığı ve Türk tarımında ortaya çıkardığı maliyeti unutmadık. İklim değişikliği gerçeği de ortadayken tarım sektörümüz olası bir kuraklığa Bakanlık düzeyinde politikalarıyla hazır mıdır?

2017 bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.