| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c) Türkiye Adalet Akademisi ç) Anayasa Mahkemesi d) Yargıtay e) Danıştay f) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 22 .11.2016 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli hazırun; ben de hukukun bir nefes gibi ihtiyacımız olduğu, adaletin yaşamak için en önemli can damarımız olduğu bir dönem içinde Adalet Bakanlığı bütçesiyle ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Şimdi, tabii, "Hukuk nedir?" diye baktığımızda çok çeşitli tanımlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bir taraftan, burada aslına bakarsanız en önemlisi, hayatta var olan bireylerin davranış biçimleri kendilerine göre değil, davranış biçimlerinin gerekliliğini gösteren kavramlar olarak dikkati çekmekte ve bu kavramların bir bütünü olarak kabul edilmek zorunluluğunda. Yani "Ben böyle istiyorum. Benim törem, geleneğim, inancım bunu gerektiriyor." diyerek gereğin kendi içinde, toplumsal kabul içinde oluşturduğu anlatıma ve bütüne bakmadan bireysel beklenti ve düşünceyle tercihin ortaya konduğu bir süreç hukuk devleti ve hukuk kavramıyla örtüşmez. Hukuk, bireylerin devletle ve devletle beraber kendi içinde birbirleriyle olan ve uluslararası alandaki ilişkileri de düzenler, bu da bir kurallar topluluğudur. Açıkçası, hepimiz dünyaya gelip ilk nefesi aldıktan sonra haklarımızla beraber büyürüz ve bu haklarla beraber büyüyen alan, büyüdüğümüz alan bilimsel açıdan baktığımızda da hukuk alanını oluşturur. Böyle değerlendirdiğimizde, hem hukuk hem hukuk alanı açısından ortaya konulan yaklaşımların bu evrensel tanım ve kurallarla örtüşmesi gerekliliği de unutulmamalıdır diye düşünüyorum. Hukuk içinde ortaya çıkan afların ve her af süreciyle ilgili ortaya çıkan tercihin işlenen suçluyu, suçu koruma, korumayla beraber yaptırım gücünü zayıflatıp hukuksuzluk tiryakiliği oluşturduğu düşüncesindeyim. Nasıl bu birçok olumsuzluğa karşı oluşan tiryakilikle mücadele ediliyorsa hukuksuzluk tiryakiliğiyle mücadele edecek olan da devletin bu sistem içerisindeki görevli etkin makamları olmak zorundadır. Bunu teşvik edecek, bunun önünü açacak uygulamalar içinde olunmaması gerekir. Peki, hukukun kendi içinde tutarlı ve anlamı birleşmiş bir bütün olarak ortaya koymanın gerekliliğini yadsıyabilir miyiz? Hayır, yadsıyamayız. Hukukun da korkutma, baskı ve susturma arayışına alet edilmesini hiçbirimiz kabul etmeyiz, etmemiz gerektiğini peşin peşin altını çizmeliyiz. Şimdi, bu bir genel değerlendirme, bundan sonraki detaylarda bazı konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tabii, en hassas konu, özellikle haklardan ve bu haklarla ilgili nefes almaya başladığımız günden itibaren ortaya çıkan haklarla ilgili değerlendirmeyi sizlerle şöyle paylaşmak isterim: Ani bir önerge geldi. Toplumun büyük bir kısmı tepki gösterdi. Bu tepkinin arkasından Türkiye'yi yöneten erklerde "Hadi bunu bir geri çekelim, bir daha bir genel değerlendirme yapalım ve bu değerlendirmeyi bütün geniş katılımı da ortaya koyacak şekilde gerçekleştirelim." bilinci oluştu. Peki, Sayın Bakanım, siz Adalet Bakanısınız ve kanunların koyulması ve uygulanması açısından etkin bir noktadasınız. Kanun yapmak vizyonel ve kanun yapmak toplumun gerçekleriyle ve toplumda ortaya çıkmış olan bu kötü örneklerle mücadeleyi gerektirmez mi? Böyle bir anlayışla kanun yapmak yerine, gece 5-6 arkadaşın imzasıyla oldubitti bir önerge hazırlayarak bu derece önemli bir konuda, bu derece hassas bir konuda böyle bir kanun yapıcılık hangi evrensel kalite ve kurallarla, hangi evrensel hukuk değerleriyle örtüşmektedir baştan ortaya çıkışı, bilinci ve dayanaklarıyla beraber baktığınızda? Baştan zaten büyük bir hata var. Onun ötesinde bakıyoruz, siz de bir konuşmanızda bunu gerçekten böyle mi değerlendiriyorsunuz merak ediyorum. Kendi rızası tanımında çocuğun rızasını, siz hukukçu olarak çocuğun böyle bir konudaki rızasını dile getirebiliyor musunuz? Buna hukuk olarak baktığınızda, rıza vermeye ehil olan kişi olmayanın böyle bir rızasına nasıl dayanak gösterebiliyorsunuz, siz hukukçusunuz, hukuk adamısınız? Onun ötesinde baktığınızda da rıza vermeye ehil olmayan bir kişinin ve o kişinin üzerinden ortaya koyulan bir fiilin cezasızlığı noktasında: "Oradan mı bir şey bulsak, buradan bir şey bulsak, oradan mı geçsek, buradan mı dayansak?" Bu, çocuk gelin olayı değil, bu, zamansız, erken evlendirilen çocuklarla ilgili işlenen fiilin ortaya çıkarttığı bir sonuç ve burada mağdur sadece ve sadece birliktelikten ortaya çıkan... Buna "evlilik" demek de son derece yanlış çünkü zorla bir araya getirilmiş birliktelikler bunlar, evlilik çok farklı, aile çok farklı.
Sayın Bakanım soruyorum: Bu ülkede Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı diye bir bakanlık var, böyle bir teklif hazırlanırken o Bakanlık ve onun yetkilileriyle hiç görüşüldü mü, oradan bir görüş alındı mı ve değerlendirmeler ona göre yapıldı mı? Şimdi, bundan sonra böyle bir düşünceyi... Şu bir gerçek, tekrar söylüyorum: Erken evlendirilen çocuklara -çocuk gelin çünkü olayı farklılaştırıyor- karşı bir suç işlenmişse suçu işleyen suçun cezasına katlanmak zorunda ve oradan bir mağdur projesi oluşturarak bu cezadan bir şekilde kurtulma tercihlerinin son derece yanlış, adaletsiz ve hukuksuz olduğuna açıkçası inanıyorum.
Sayın Bakanım, bugün kanun hükmündeki kararnameler yine yayımlandı. Ben biraz önce Sayın Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımıza dedim ki burada benim bir şey söylememin önünde sen bu Komisyonun Başkanı olarak bu Komisyonun nasıl yerle bir edildiğine karşı, çıkıp bir şeyler söylemelisin. "Neden?" dediği zaman, şimdi olağanüstü hâl ve olağanüstü hâlle ilgili ekonomik açıdan ortaya koyacak, kapsamı, konusu ve süresi sınırlı olacak çünkü olağanüstü hâlle ilgili kanun hükmündeki kararnamelerin özelliği bu. "Sınırlı olacak ne var?" diye baktığımda zaten önce bir ne geldi? Sizinle beraber burada da görüşülen, iflas ertelemeyle ilgili olan süreçteki bundan önceki bir kanun hükmünde kararname ortadan durduruldu. Şimdi buraya bakıyoruz, cazibe merkezlerinin oluşturulması ve Kalkınma Bankasının buradaki görevleriyle ilgili bir destan yazılmış. Yani, bunun görüşüleceği yer ve aciliyeti, olağanüstü hâle bağlı cazibe merkezlerinin oluşturulup içerisinde sağlanan haklar veyahut bu kanun hükmünde kararnameyle İşsizlik Sigortası Fonu ve belediyelerle ilgili olarak ortaya konan bazı başlıklar. Şimdi, bu kanun hükmündeki kararnamelerle, biraz önce adalet ve hukuk dedik, siz de -7'nci sayfada mıydı- yanlış hatırlamıyorsam "Türkiye bir hukuk devletidir." dediğiniz zaman...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Bihlun Hanım.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Hukuk devletinin ne birilerinin iki dudağı arasında ne de güç ve vesayetle ortaya çıkmayacak bir sistem olduğunu unutmadan burada hukuk devletini savunuyoruz demek gerekiyor. Çıkan bu kanun hükmünde kararnamelerle oluşturulan olağanüstü hâlden çok hukuksuz hâl yapısı gerçekten işleyen Türkiye'nin temel ilkesel yaklaşımını yerle bir ediyor.
Şimdi, Sayın Bakanım, OECD bir araştırma yapmış ve OECD'nin araştırması, çok enteresan, 2007 ve 2014, 2015 yıllarında iki tane dönemde soru soruyor. Bu sorunun içinde de diyor ki "Siz ülkenizdeki yargıya ne kadar güveniyorsunuz?" Çok basit soru aslında. Bu soruyla "Yargınıza ne kadar güveniyorsunuz?" dendiği zaman bütün ülkelerde çeşitli şekillerde bunun cevabı alınıyor. 2007'den 2014, 2015'e geldiğimiz zaman maalesef yargıya güven konusunda OECD'deki ekonomik yarışta olduğumuz ve o yarışın içerisinde kendimize hedefler aradığımız birçok ülkenin yerinde saydığı bir süreçte Türkiye aşağı yukarı yüzde 30 geriye gidiyor.
Şimdi, 2007 ile 2015 arasına baktığımızda ne oldu diye düşündüğünüzde, sizin de dayanağına kampanyada "güçlü değil, haklının yanında olan bir yargı arayışı" dediğiniz 2010 yargı reformu, Anayasa değişikliği ve o düzenlemeler geliyor. 2010'daki düzenlemelere baktığımız zaman, bu güven kaybını hazırlayan ve o güven kaybı sonrasında ortaya çıkan yargının -neden olan- tarafsızlığını, bağımsızlığını ve yargının yapısının değiştirilerek ortaya çıkan sonucun çok ağır bir faturasıyla karşı karşıya kaldık. O gün vazgeçilmez güç ve iş birlikçi olarak görülen o hain terör örgütünün birliktelikleri bugün karşımıza yargının çıkarttığı tabloyu hazırlamış oluyor. O yüzden inanıyorum ve bu inancımın devamlılığını diliyorum. Bu evrensel hukuk ve yargının gerekleri konusunda yapılacak olan her düzenlemenin önce vicdan hukuku, ondan sonra da evrensel hukukla birleştirilerek sadece ve sadece kendi çoğunlukçu bir sistem kurmak yerine çoğulcu bir devlet yapısıyla halkın toplumsal uzlaşısını sağlamak olduğunu unutmamak gerekiyor.
Şimdi, Sayıştay raporları söylendi ama 2 konu dikkatimi çekti. Bu konulardan bir tanesi özellikle Adalet Akademisiyle ilgili olan bir vurgu, kıdem tazminatları karşılıklarının izlenmesine yönelik kıdem tazminatı karşılığı hesaplarının kullanılmaması. Sayın Bakanım, eğer kamuda hele hele burası Adalet Akademisiyse emeğin en büyük hakkı olan kıdem ve kıdem tazminatı eğer Adalet Akademisinin kendi içerisinde uygulanmıyorsa vay hâlimize demek istiyorum.
Diğer taraftan, yine kitapçığınızda icra dairelerinin ve icra memurlarının sayısının artışını dile getirmişsiniz. Bence keşke icra daireleri ve memurları artmasa da icralık duruma düşen vatandaşlarımızın sayısı azalsa; bu, ekonomik açıdan da ortaya çıkan acı bir tablodur diye düşünüyorum.
Son olarak da şunu söylemek istiyorum: Sayın Bakanım geçenlerde bir konuda bu Fetullah Gülen cemaat terör örgütünün bu konuda yargılanan bir savcının yine çok önemli bir davada savcılık... Siz de bunun zaten yanlış olduğunu dile getirdiniz. Şimdi, binlerce savcı, hâkim bu davalarda geçmişte görev aldı, pek çok davada, belki bunların içinde şu an tutuklananlardan Yargıtay aşamasında olanlar var veyahut onaylanmış, onaylanmamış olanlar açısından değerlendirdiğinizde, şimdi, ben bu cumhuriyetin bir vatandaşı olarak bu derece bir örgütsel yapının içerisinde parça olmuş kişilerin aldığı hukuki kararlardan son derece soru işaretleriyle dolu bir bakış açım var. Bu konuda hiç çalışma yapıyor musunuz yani bugüne kadar almış oldukları farklı kararlardan ortaya çıkan sonuçlarla ilgili? İşte, Balyoz ve Ergenekon'la ilgili yaşadığımız süreç ortada ve orada çıkan değerlendirmeler ortada. O yüzden, umut ediyorum bu konuda bir araştırmanız ve buna bağlı bir değerlendirmeniz vardır.
Hukukun ve insan haklarının geçerli olduğu, toplumsal barışın ve uzlaşının her zaman öne çıktığı bir yıl olmasını diliyorum. 2017 bütçenizin de hayırlı olmasını diliyorum.