KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, yüksek mahkemelerimizin, Adalet Bakanlığımızın ve kamu kurumlarımızın değerli temsilcileri, sayın basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

15 Temmuz darbe girişimini tekrar lanetleyerek sözlerime başlıyorum. 15 Temmuz gecesi yaşananlar darbe teşebbüsü olduğu kadar, aynı zamanda kalleş ve kanlı bir terör saldırısıdır. Bu karanlık darbe girişimi Türk milletinin tamamını hedef almıştır. Bize göre 15 Temmuz bir işgal teşebbüsüdür. Bunlar devleti ele geçirip tüm güvenlik kilitlerini kırarak Türkiye'yi parçalamayı amaçlamışlardır. FETÖ terör örgütü Müslüman Türk milletinin ilelebet lanet ve bedduayla anacağı bir ihanet oluşumudur. Yıllar içinde FETÖ'cü hainler Türk devletinin kritik ve stratejik noktalarına özenle taşınmış ve yerleşmişlerdir. Medyadan eğitime, sağlıktan adalete, yargıdan Emniyete, Silahlı Kuvvetlerden sivil toplum kuruluşlarına kadar her yere çöreklenmişlerdir. FETÖ'yle, paralel devlet yapılanmasının tüm unsurlarıyla mücadele edilirken mutlaka dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Bu paralel devlet yapılanmasının tüm unsurları tespit edilmeli, hepsi birden adaletin önüne çıkarılmalı, en ağır şekilde de cezalandırılmalıdır. Bu yapılıyorken masumların hakkını gasbetmek, suçsuz günahsız insanımızı mağdur etmek en az terör örgütünün zalimliği kadar tehlikelidir. O sebeple, Hükûmetten beklentimiz terör örgütlerinin kökünü kuruturken suçlu ile suçsuzu birbirine karıştırmamaktır.

Sayın Bakanım, siz Adalet Bakanısınız, hukukçusunuz; yasalar çerçevesinde faaliyet gösteren dershane, okul, dernek, sendika, bankalarla muamele yapan, bunlardan birini tercih eden bir memuru suçlu sayabilir miyiz? Eğer "Suçlu sayabiliriz." derseniz, aynı durumda olan, "FETÖ'nün okulunda okudum." diyen, yine "Bank Asyadan -FETÖ'nün bankasından- kredi çektim." diyen bakan ve milletvekili var -bunu alenen televizyonda kendileri ifade ettiği için söylüyorum- bunlar göreve devam ederken öbür tarafta birçok memur bunlar suç sayıldığı için görevinden atılmış durumda. Zaten Sayın Cumhurbaşkanımız da biliyorsunuz "At izi it izine karıştı." diye eleştiri getirmişti, Sayın Başbakan da işte "Sap ile saman karıştı." anlamında eleştiri getirmişti. Yani, bu konuda biraz hassasiyet göstermemiz gerektiği açık. Tabii ki byLock kullanıyorsa, 1 dolar taşıyorsa, "himmet, hizmet" adı altında yardım yapmışsa, FETÖ'nün emel ve eylemlerine ortak olmuş ve somut delillerle tespit edilmişse cezasını çekmelidir, en ufak bir acıma ve müsamaha da gösterilmemelidir. Merhametten maraz doğar, eğer acırsak tekrar acınacak hâle düşebiliriz.

Sayın Bakanım, bu, FETÖ kurucusu ve yöneticisi teröristbaşının talimatıyla darbe teşebbüsünün yapıldığını sunumunuzda ifade ettiniz. E peki, bu hain darbe teşebbüsünü sevk ve idare edenler kimlerdi yani lider kadro kimler? Yine, yurtta sulh konseyi bir bildiri yayınladı o gece biliyorsunuz, bu yurtta sulh konseyini hiç ağzınıza almıyorsunuz yani bu melanetin kadrosunda kimler yer alıyor, bunu ne zaman milletimiz öğrenebilecek? Yani, öğretmene, hekime, polise, hâkime güç yetiyor da niye siyaset ayağına girilmiyor, niye üzerlerine gidilmiyor? Yine, çaycı, garson biliniyor da yani hatırlı, yüksek mevkilerde bulunanlara niye sıra gelmiyor yani adalet ve devlet bunlarla niye mücadele etmiyor, bunları niye ortaya çıkarmıyor? Bunların bir an önce ortaya çıkarılması ve hak ettikleri cezaların verilmesi sağlanmalıdır.

Sayın Bakanım, yine dikkatimi çeken bir konu oldu. Sunumunuzda bilgisayar sayısını bile verdiniz ama bu FETÖ operasyonunda, PKK'yla ilgili operasyonlarda kaç kişi gözaltına alındı, kaç kişi tutuklandı, kaç kişi serbest bırakıldı, şu anda bunlarda gözaltı ve tutuklu sayıları nedir; yine Bakanlığınızla ve görev alanınızla ilgili olarak kaç hâkim ve savcı görevden uzaklaştırıldı, kaç personeliniz görevden uzaklaştırıldı, bunlardan iade edilen var mı yani bunlarla ilgili hiç sayısal bilgi vermediniz; o dikkatimi çekti. Yine, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayılarında -sadece kendi İnternet sitesinden baktım, 2016 Mart ayı itibarıyla vermiş- son durum nedir cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayılarında, bu konularda bilgi verirseniz memnun olacağım.

Türkiye çok ciddi sorunlarla mücadele ederken bazı Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımın gündemin ön sırasına oturan bir teklifi Türk milletini ayağa kaldırdı, sert bir şekilde de milletimiz buna tepkisini koydu. Sayın Bakanım, yani, cinsel istismarın olduğu, cinsel tacizin olduğu yerde mağdur kimdir Allah aşkına? Cinsel taciz, cinsel saldırı yap, sonra evlen; bu nasıl anlayış? TÜİK verilerine göre on yılda 483 bin kız çocuğu evlenmiş, 15-17 yaş arası 17.789 kız çocuğu doğum yapmış Sayın Bakanım, bunlar resmî veriler. Esas bizim ilgilenmemiz gereken, tedbirler almamız gereken konu daha farklı. Bakınız, yine Bakanlığımızın istatistiklerinden bakıyorum, cinsel taciz suç ve karar sayıları, çocukların cinsel istismarının suç ve karar sayıları korkunç boyutlarda. Yani, sadece 2015 rakamlarını söyleyeyim: Cinsel taciz suç sayısı 13.619. Yine, çocukların cinsel istismarı suç sayısı 2015 yılında 16.957. Yani, biz esas bunu ortadan kaldırmaya dönük tedbirler almalıyız yani çocuklarımızın istismarını önlemeliyiz. Çocuklarımızın da bir hakkı olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. O nedenle, o, ilgili teklifi, ilgili önergeyi komisyona çekmekle kalmayalım, tümüyle gündemden çıkaralım diye öneriyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde yargılama sürecine kısaca bakarsak yargımızın içinde bulunduğu sorunu net olarak görebiliriz. Bugün hâkimler, esasen kolluk kuvvetleri ve savcılıklarca tespit edilmesi gereken eksik delilleri aramaya, bulmaya ve toplamaya çalışmakta; mağdur, müdahil, sanık ve tarafları gereği gibi dinleyememekte, böylece celseler celseleri takip etmekte, araç gereç ve teknolojik imkânlardan yeterince yararlanamamakta, dosya genellikle bilirkişiye havale edilmekte, yargılama makul sürede tamamlanamamakta, adil yargılama gerçekleştirilememekte, verilen karardan şikâyetçi de sanık da memnun olmamakta, her iki taraf da adaleti bir kere de Yargıtayda arama yolunu seçmekte. Maalesef yani adaletin kestiği parmak acımakta. Adaleti yargıda bulamayanlar ya intikam peşinde koşmakta ya da adaleti başka yollarda aramakta; karşımıza torpil, iltimas, rüşvet, mafya, yargının siyasallaştırılması iddiaları çıkmakta ve adaletin kestiği parmak sosyal bir kangren hâlini almakta.

Şimdi, hâkim ve savcıların her yıl baktıkları davaların sayısı ve yargılamaların süresiyle karşılaştırıldığında ciddi bir iş yoğunluğunun varlığı ortaya çıkıyor. İş yoğunluğu mahkemelerin her bir dava için gerekli olan zamanı ayıramaması sonucunu doğuruyor. Bu iş yüküne, mevcut iş yüküne bir de önceki yıldan devreden işler, Yargıtaydan bozularak dönen işler ilave oluyor. İstatistiklere baktım yine, 2015 yılı adli istatistiklerine göre adli yargıda 4.622 -2015 tabii, son durumu bilemiyorum- savcı bulunmakta, bir savcıya düşen dosya sayısı 1.554'e ulaşmış. Yine, adli yargıda 2015 sonu itibarıyla 6.587 hâkim bulunmakta, bir hâkime 903 dava düşmekte. 2015 yılında cumhuriyet savcılığına gelen bir dosyanın soruşturma evresi görülme süresi ortalama üç yüz seksen bir gün, faili meçhul dosyalardan arındırılmış görülme süresi ise yüz dört gün. Bir ceza davasının ceza mahkemelerinde görülme süresi ortalama iki yüz otuz bir gün, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında incelenme süresi ortalama üç yüz doksan üç gün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Pardon, bir dakika lütfen.

Buyurun Sayın Kalaycı.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Yargıtay ceza dairesinde görülme süresi ise ortalama üç yüz elli altı gün. Yani, iyimser bir düşünceyle bakacak olursak faili meçhul olmayan, bir kez temyize giden ve bozulmayan bir ceza davası yaklaşık iki yılda sonuçlanmakta bu sürelere göre. İcra iflas dairelerindeki dosyaların ortalama görülme süresi zaten sürekli artıyor, en son 2015 verisine göre yedi yüz otuz iki güne çıkmış. Yani, sadece yargılama sürecindeki iş yoğunluğu ve dava süresi yargının içinde bulunduğu bu gerçeği ortaya koyuyor. Gerçi, sunumunuzda istinaf mahkemelerinin faaliyete geçtiğini söylediniz Sayın Bakanım, adaletin makul sürede tecellisinin önünün açıldığını söylediniz; inşallah takip ederiz, bizim de savunduğumuz bir düzenlemeydi, yıllardır beyannamelerimizde yer alan bir düzenlemeydi. Bu, adaletin zamanında tecellisiyle ilgili inşallah gerekli süre düşüklüğünü sağlar diyorum.

Son olarak ben de bu infaz koruma memurlarımız, adalet çalışanlarımızla ilgili kısa kısa birkaç hususa değineceğim.

Adliye çalışanları gerçekten birçok özlük haklarından yoksun bir şekilde çalışmakta. Yani, yaptıkları iş ile bu işe karşılık aldıkları ücret tatmin edici değil. İşte, adalet hizmetlerinin yürütülmesinde önemli sorumluluk üstlenen zabıt kâtibinin, mübaşirin, hizmetlinin, şoförün, emanet memurlarının, veznedarın, icra memurlarının, müdürlerin, bilgi işlem memurlarının, teknik personelin ne yazık ki mevcut sorunları, özlük haklarıyla ilgili sorunları görülmüyor. Ki, infaz koruma memurları geçmişte yıpranma hakkından yararlanabiliyordu ama 2008'de bu hakları ellerinden alındı, tekrar verileceği söylenmişti ve Genel Kurul aşamasına dahi gelmişti ama maalesef o düzenleme de bir türlü çıkmadı. Bu düzenlemelerin bir an önce yapılması, verilen sözlerin yerine getirilmesi gerektiğini söylüyorum.

Bakanlığımızın, yüksek mahkemelerimizin ve bağlı kuruluşların bütçelerinin hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum.

Teşekkür ediyorum.