KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli hazırun; tabii, bugün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yoğun görüşmesinden sonra, yine hem yoğunluk açısından hem önem açısından çok ağırlıklı yer teşkil eden bir bakanlığımızın bütçesini görüşmeye başladık. Bütçeyle beraber kesin hesabını görüşme açısından gerçekten çok önemli tespitlerin olduğu bir tabloyla da karşı karşıya olduğumuzu tekrarlamak isterim.

Şimdi, baktığımızda, tabii, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı dediğimiz zaman, adı "Çevre ve Şehircilik" olarak başlıyor ama şehirciliğin Bakanlığın adının dışında ön plana geçmediği hiçbir ağırlık yok. Çevrenin tamamen ezildiği bir Bakanlık yapısı şeklinde gözüken bir sunumdan da başlayan sonuçla karşı karşıyayız. Sunuma baktım, kaç sayfa şehircilik ve kentleşme üzerine sunum yapılmış diye, sunumun tamamını incelediğinizde 4'üncü sayfasından 26'ncı sayfasına kadar şehircilikle ilgili bilgiler sunulmuş. Yine, çevreye dönüp baktığımızda sadece 27 ila 38 yani on bir sayfa yani aşağı yukarı yarısı. Gerisi de tapu kadastroyla ilgili bilgiler ve genel bilgilerle gidiyor. Yani adı "Şehircilik"le biten ama şehirciliğin hâkimiyetinin altında, tamamen ön plana şehirciliğin çıktığı bir Bakanlık faaliyeti olarak kendini gösteren bir sonuçla karşı karşıyayız.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Çevre daha fazla hâlbuki.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Değil. Sunumunuzda, ben tek tek baktığımda onu görüyorum.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Kaçıncı sayfada bitiyor size göre çevre?

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Genel baktığınızda, 20 küsur sayfa şehircilik, 11 sayfa şey.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Tamam, devam edelim.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Şimdi, genelde gittiğimizde, çevre üzerine düşüncelerimizi paylaşarak devam ettiğimizde...

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - 55'e kadar çevre.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - 45'te bitiyor, 55 yok.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Olur mu efendim? Katı atık tesisleri...

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Hayır, bizdeki sunumunuz 55 sayfa değil ki tamamı 45 sayfa.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Ben de bendekinden bahsediyorum.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bakın, benim elimdeki 45 sayfa, tamamı 45 sayfa.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Öbüründe resim çok.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Vallahi, resmini mesmini bilmem, bendeki sunuma göre çıkan sonuç bu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yaptığınız iş ortada Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Arkadaşlar, Sayın Tamaylıgil konuşuyor, lütfen... Arkadaşlar...

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Benim elimdeki kitapçığa göre Sayın Bakan, gerçek bu.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Resimleri çok ondan.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, sonunda size söz hakkı tanıyacağım, orada cevaplarsınız.

Buyurun.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Gandi'nin doğa ve tabiat üzerine söylediği çok güzel bir söz var Sayın Bakanım, diyor ki: "Doğa, üzerinde yaşayanların her türlü ihtiyacını karşılayacak şekildedir, bu şekilde hazırlanmıştır ama sadece, ihtirasları, doğa üzerine kurulmuş ihtirasları karşılayamaz." Çok güzel bir söz. Aslında, baktığımızda, çevre ve doğayla ilgili bize çok önemli bir tespiti ortaya koyan zaten bilge bir insanın ortaya koyduğu düşünce.

Şimdi, ondan sonra, doğa ve çevreyle ilgili size yine bir tespiti okuyacağım, bu bir yerel yöneticinin tespiti. Aslında, Karadeniz'de de geniş, büyük bir ilimizin yerel yöneticisi. Bu yerel yöneticimiz diyor ki: "Bizim yer altı suyumuz hiç yok. Konya'da, İç Anadolu'da, Yozgat'ta, Kırşehir'de kazmayı vurun, iki metreden su çıkar, bizim Karadeniz Bölgesi'nde kazmayı vurun, iki yüz metreden su çıkmaz. Bizde yer altı suyu yok, bizde yer üstü suyu var. Fakat bu yer üstü sularında da başta HES'ler olmak üzere ve tünel çalışmaları olması nedeniyle su gözlerinin tamamı kayboldu ve eskiden köylerimizi hatırlayın, 'Filanca sokakta su vardı.' dersiniz, şimdi o suyun bir tek deresi bile kurudu." Bunu söyleyen kim biliyor musunuz Sayın Bakan? Adalet ve Kalkınma Partisinin Ordu Belediye Başkanı Sayın Yılmaz. Yani biz HES'ler ve HES'lerle ilgili sürecin Türkiye'de bölgeye ve yerele yaşattığı sorunları sık sık dile getirdiğimizde bunlara karşı bir itiraz sistemini peş peşe işleten, orada oluşan rantlara ve oradaki can suyu dâhil ortaya çıkan sonuçları ve orada yaşayan kadınından, erkeğinden, gencinden, yaşlısından...

Konuşayım mı ben Sayın Başkan?

(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)

BAŞKAN - Arkadaşlar, biraz sessizlik lütfen.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bütün itirazlara ben yine, beraber hem milletvekilliği hem de şu an yerel yöneticilik yapan bir Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşımızın dile getirdiği tespitle yani HES'lerin neler yaşattığını kendi tespitiyle ortaya koyuşunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Çevreyle ilgili olarak yine önemle altını çizmek istediğim bir konu var. Şimdi, Türkiye'de organize sanayi bölgeleri var...

Sayın Bakanım, dinliyor musunuz...

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Kulağım sizde efendim, dinliyorum.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - ...ya da arkadaşlarınız dikkate alıyor mu bilemiyorum.

Türkiye genelinde organize sanayi bölge yapılanmaları var ve çevre açısından organize sanayi bölgeleriyle ilgili olarak yapılmış önemli bir tespit var. 284 organize sanayi bölgesinin içeriğinde 31 bin 800 firma var ve bu 284 organize sanayi bölgesinin sadece 51'inde çevre yönetim sistemi var. Bu konuyla ilgilenip bu konu üzerinde bir çalışma yapıyor musunuz? Daha da acısı bu 284 organize sanayi bölgesinin sadece 22'sinde tehlikeli atık yönetimi var. 112 yani yarısından azında atık su arıtma tesisi var. 74'ünde merkezî atık su, 72'sinde evsel atık, 28'inde proses atık, 26'sında da ambalaj atığı sistemi var. Yani biz üreten ve çevreye zarar vermeyecek şekilde, yeşil dostu bir üretimi ortaya koyacak tedbirleri alırken Bakanlığınız bu konuda hangi çalışmaları yaparak, hangi yönde... Ki bu firmaların da tabii ki maliyetleriyle beraber çevreye zarar vermeyecek, yönetsel açıdan da baktığınızda nasıl yeşil bina diyorsak, nasıl yeşil sanayi diyorsak buna uygun olarak çalışmalar gerçekleşiyor mu ve bu çalışmaların içerisinde ortaya çıkan sonuçlar, şimdiye kadar alınan sonuçlar hangi yöndedir, bu açıkçası çok önemli.

Şimdi, afet riskiyle ilgili olarak ortaya konulan değerlendirmeleriniz oldu. Yine, Sayıştay raporunda, bakarsanız, açıkçası, Sayıştay raporlarının içerisinde o kadar önemli tespitler var ki bu tespitlerden bir tanesi, yine, riskli yapılarda, riskli yapıların içerisindeki kiracılarla ilgili olarak tespitlerle bir denetim görüşü raporunun ortaya konulduğu, "Bulgu 1" diye açıklanan "6306 sayılı Kanun'un ARAAD.net sistemi üzerinden takibinin gereken kontrol, doğruluk ve tam kapsama çerçevesinde yapılmaması" diyor. Şimdi, bu, afet riski altındaki alanlarla ilgili riskli yapıların tespiti ve bu arazilerin ve buna bağlı dönüşüm sistemlerinin tespitiyle ilgili bir madde ve burada yapılan veri tabanındaki tespitler, değişen, belli bir süre sonrasında bu firmayla bu sistemin değişmesi ve bu sistemin değişmesi sonrasında olan gelişmeler, yine, Coğrafi Bilgi Sistemi gözetiminde yeni sistemin sağlıklı bir sistem olarak ortaya çıkıp çıkmamasının kontrolleri gibi pek çok başlıkta değerlendirmeler var. Burada kamunun cevabı alındıktan sonra "Sonuç olarak, bulguda yer alan hususlar kabul edilmiş, daha evvel yapılmış olan işlemlerin kontrol edilmekte olduğu, hatalı ve haksız bir ödeme yapılmasının tespitine çalışıldığı ve bu tespite bağlı olarak da..." diye devam ediyor.

Şimdi, yine dönüşüm projeleriyle ilgili mali tablolarla bağlantılı bütün bu tespitin sonrasında da bir öneri vermiş, öneri sunmuş Sayıştay. Bu öneride de diyor ki: "Yine, Bakanlık cevabında belirtilen çerçevede uygulama yapılacaksa burada yönetmelik değişiklikleri ve buna bağlı düzenlemelerin de bir an önce...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - ...gerçekleşmesi gerekir." Yani burada hem tespitler hem öneriler var.

Süre alabilir miyim.

BAŞKAN - Buyurunuz.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bu konudaki tespitlerin de dikkate alınacağını tahmin ediyorum.

Şimdi, Türkiye'de bir afet ve afet riskli alanların ilanı... Biraz önce dediğim gibi, burada birtakım tespitlerin, nasıl eksikler olduğunu ortaya koyan tespitlerin sonunda baktığınızda... Ben İstanbul Milletvekiliyim ve Türkiye'deki riskli alanların beşte 1'i de İstanbul'da açıkçası, ilan edilenlerin. Ama, burada boş kamu arazileri, ormanlık araziler, baraj ve su havzaları, şehir merkezleri ve askerî alanlar -onlarla ilgili de kısa bir değerlendirmeyi paylaşacağım ama- bunlar bir bütüncül planla ortaya konmadığı gibi toplu bir dönüşüm anlayışıyla da konmayıp katılımcılık ve çağdaşlık içinde hak sabini ve kültürel, sosyal dokuları koruyan bir dönüşüm eylemi olarak da maalesef gerçekleştirilmedi. Şimdi, neresi imara açılmaması gerekiyorsa neredeyse oralar imara açılır noktada bir değerlendirmeye tabi tutuldu.

Sayın Bakanım, ben AFAD'ınkine de baktım, Türkiye'de kullanılan deprem haritaları açısından baktığınızda, bugünkü deprem haritası 1996 yılında hazırlanmış olan deprem haritası -yani pek çok yerde- ama bunun üzerinden önemli depremler geçti ve yirmi yıllık deprem haritası üzerinden yapılan bir çalışma maalesef hâlâ sürüyor ve bunu değiştirecek, yenileyecek, güncelleyecek bir çalışma gerçekleşmemiş.

Yine aynı şekilde 20 kattan yukarı binalarla ilgili deprem yönetmeliğiyle ilgili şu anda baktığınızda eksiklik var ve yok. Siz daha geçen günlerdeydi yanılmıyorsam, bu İstanbul depremiyle ilgili tespitleriniz ve değerlendirmeleriniz oldu. Böyle baktığınız zaman İstanbul depremi ve olası depremle ilgili ortaya konan yaklaşımlardaki tutarlılığı bir sorgulamak da gerekiyor diye düşünüyorum açıkçası.

Sonra, riskli alan açıklaması açısından baktığınızda: Şimdi, İstanbul'daki riskli alanlar nedense deprem riskinden çok rantın oluşumuna imkân veren yönde oluşturulmuş riskli alanlar olarak kendini gösteriyor. Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı var, onların çıkarmış olduğu deprem riski haritası var. Bakıldığı zaman, oluşan riskli alanla Japonların -ki dünyada deprem açısından tespitlerinde ve çıkardıkları haritalarda oldukça tutarlılıkları var- çıkardığı deprem riski haritası yüzde 73-74 oranında farklı ve bizim yapılan bu riskli alan tespitlerinde birinci derecede deprem kuşağında yer alan ilçeler yerine daha çok ikinci veya üçüncü derecede olan alanlar ve... Ki, ikinci derecede olanlar işte Esenler, Gaziosmanpaşa, Bağcılar İstanbul'da, üçüncü derecede alan olan Sarıyer ama birinci derece deprem alanı olan yerlerde riskli alan ilanı ve ona bağlı dönüşüm projelerinin nedense çok eksikliği görülüyor, o zaman da yani "Buralar tamamen riske karşı mı, riskin içinde hakikaten bu bir tespit yapılıyor yoksa ranta hizmet edecek şekilde mi yapılıyor?" sorusunu da hepimizin aklına getiriyor.

Sayın Bakanım, bu kentsel dönüşümle ilgili olarak bir yönetmelik çıkardınız ekim ayının sonu itibarıyla. Bu yönetmeliğe baktığımız zaman da artık bu yönetmelikle tamamen orada yatırımcının karşısında mülk ve orada yaşayanların hakkının maalesef önemli kayıplara uğrayacağı bir yönetmelik bu. O kadar geniş ki yani bir kere riskli alan tespiti yapılacak olan kuruluşlar, bu kuruluşların içerisindeki personelin sertifika almasında sizin Bakanlığınızdan uzaklaştırılan denetim... Siz bugün Sayıştay raporlarına baktığımız zaman kendi yükümlülüğünüz olan ilgili birimlerde birçok konuda denetim ve kayıt ve bunun takibinde eksikliklerin tespit edildiği dikkate alındığında, buradaki çok önemli bir riskli yapı tespitinde bile artık Bakanlıktan sertifika alınmasını zorunluluktan çıkarmış hâle geliyorsunuz. Yine, tapuda, malik eğer ölmüşse mirasçılık belgesi çıkarmaya, kayyum atamaya ve yine tapuda kayıtlı malik adına işlem yapmaya Bakanlığı yetkili kılıyorsunuz. Yine, kültür ve tabiat varlıkları kapsamındaki taşınmazları bu yönetmelik içerisinde kentsel dönüşüme alıyorsunuz. Afet riskiyle ilgili kolluk kuvvetlerinin ortaya koyduğu faaliyetleri bile belirliyorsunuz, riskli alan ve riskli yapılarla ilgili karar için üçte 2'nin yeterliliğiyle beraber açık artırma suretiyle bu binaların satılması için binaların yıkılmış olma şartını bile kaldırıyorsunuz. Baktığınız zaman, bu öyle bir yönetmelik ki bu yönetmelikle beraber, hani yasadan güçlü bir yönetmelik, yönetmelikle ortaya çıkan ve bugün karşımızda, baktığımızda kentsel dönüşümle ilgili soru ve sorguları çok daha yoğun hâle getiren bir uygulamayla karşı karşıya geliyoruz.

Sayın Başkanım, son olarak bir kısa açıklama için de süre rica edeceğim ve ondan sonra da sabrınızı ve anlayışınızı zorlamak istemiyorum.

Bakınız, şimdi, özellikle 15 Temmuzdan sonraki bu süreçte çıkarılan kanun hükmündeki kararnamelerle beraber askerî alanların nasıl değerlendirileceği yönünde pek çok görüş ortaya konuldu. Bu görüşlerden önemli bir kısmı, bu alanlarla ilgili kaygıların önemli bir kısmı bu kamu arazilerinin değerlendirilmesi, satışı ve orada tekrar bir betonlaşma ve o betonlaşmanın getireceği kentleşme açısından riskler ve sorunlar ortaya konuldu. Sayın Bakan bunu farklı yani değerlendirirken işte yeşil alan ve askerî alanların bir kere büyüklüğünde mimar ve mühendisler odasıyla pek anlaşılamıyor gibi gözüküyor çünkü siz "İstanbul'un yüzde 2'si askerî alan." dediğiniz zaman mimar ve mühendisler odasındaki tespit yüzde 10'un üzerinde bir alan olarak ortaya çıkıyor ki bu Ankara ve İzmir açısından da aynı büyüklükler. O kadar geniş bir yeşil alan ve o yeşil alanın kullanılmasıyla ilgili karar oluşturma süreci var ki ama "Niye kişilerde buraların tekrar bir betonlaşmaya, tekrar bir rant noktasında değerlendirmeye gideceği yönünde kaygı oluşuyor?" derseniz, bunun daha önce yani 15 Temmuzdan önce olmuş gelişmeleri var. Özellikle İstanbul açısından baktığınızda, Sarıyer'deki Zekeriyaköy 15'inci Füze Komutanlığı olan alan daha önce TOKİ ve Emlak Konut marifetiyle yapılan bir AVM projesinin içerisinde yer aldı. Aynı şekilde, Ayazağa'daki Jandarma Genel Komutanlığı tarafından kullanılan arazi yine TOKİ ve benzer kurumlarla beraber hani meşhur 1453 Konutları'nın oluştuğu mekân hâline dönüştü. Şimdi, böyle baktığınızda, bu askerî alanların bir, büyüklükleri; ikincisi de buradaki oluşan kullanım kırılganlıkları, beklenti korkularıyla ilgili de sanırım bir değerlendirmeniz olacak.

Son sorum da şu: Biraz önce siz enerji kimlik kartlarıyla, enerji kimlik belgeleriyle ilgili açıklama yaptınız sunumuzda. Oradaki verdiğiniz 400 küsur bin binanın enerji kimlik belgesine sahip olduğunu, yanlış hatırlamıyorsam, söylediniz. Şimdi, 2011'den itibaren yeni yapılan binaların tamamı bu enerji kimlik belgesine uygun olarak almak üzere yapılıyor ve yapı kullanım izinlerini bu özellikleri sağladıktan sonra alıyorlar ancak eski binaların durumu var ve bu eski binalarla ilgili olarak da hem vergi hem alım satım işlemlerinde eğer bu belgeye sahip olmazlarsa önemli engeller teşkil edecek. Bunun da süresi, bildiğim kadarıyla, Mayıs 2017'de doluyor. Şimdi, Türkiye'deki bina stoku, yapı stoku açısından baktığımızda, hatta hatta biz bir torba yasada bununla ilgili, gayrimenkul sermaye iradı açısından baktığınızda bir avantaj sağlayacak kanun maddesi geçirdik. Geçen gün Enerji Bakanlığında da aynı şeyi söyledim, bu konu da 7 Mayısa kadar -7 Mayıs bildiğim kadarıyla, yanlış olmasın tarih de- yetişecek midir veya bu konuda yapmayı düşündüğünüz yeni ek bir düzenleme olacak mıdır?

Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Size de 2017 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.