KOMİSYON KONUŞMASI

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, Plan Bütçe Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, değerli arkadaşlar; öncelikle şunu açıkça belirtmem gerekiyor ki çok faydalandığım bir oturum oldu, yararlandığım oturum oldu, çok faydalı tespitlerin olduğu bir oturum oldu. Eleştiriler, katkılar, hakikaten çok iyi niyetli katkıların da olduğunu gördüm.

Öncelikle, birinci konuşmacımız katkıları anlamında da her zaman değer verdiğimiz Sayın Bakanım Zekeriya Temizel Bey'in tespitlerinden başlamak istiyorum.

İkimizin de babası o dönemde, Cumhuriyetin ilk yıllarında, o yokluk dönemlerinde o yollarda çalıştılar, yol bedeli diye... "Bedel" derdi rahmetli babacığım. "Bedele gittik, bedel çalıştık." diye. Gittiğinde elleri patladıktan sonra o "bilit" dedikleri tahtırevanla taş taşırken omzuna astığı o iple de omuzlarının yara olduğunu, döndüğünde de belki günlerce o yaraların tedavisi için uğraştığını ama sonrasında çocukluğumuzda o yollardan geçerken de, illa ki o burunlu otobüsle oradan geçerken gösterirdi "Bu yolları biz yaptık." diye. O taş örgü yolları, taş döşeme yolları. Onun için nereden geldik, ne günlerden geldik, nerelere geldik anlamında da güzel bir nostaljiydi, güzel bir hatıraydı. Mekânları cennet olsun bunları yapanların.

BAŞKAN - Amin.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Tabii, Sayın Temizel'in, Ekonomi Bakanlığının kuruluşu, Hükûmet yapısının eleştirilmesiyle ilgili katkılarına ve eleştirilerine sonuna kadar katılıyorum.

Geçen hafta İspanya Hükûmeti güvenoyu aldı veyahut açıklandı. Baktığımız zaman İspanya Hükûmetindeki Bakanlar Kurulu sayısı 14'tü. Yani Türkiye'de eğer ekonomiyle ilgili veya bazı alanlarda reform yapmamız gerekiyorsa bu reform tespiti doğrudur ama AK PARTİ hükûmetleri olarak biz devraldığımızda da, şu anda 25 olan Bakanlar Kurulu sayısının 35 olduğunu da unutmayalım. 35'ten 25'e düştü, daha fazla düşmesi gerekir mi o, tartışılır ama şu bir gerçektir ki, ekonominin iki temel unsuruna, ekonomi bürokrasisinin veya yönetiminin iki temel unsur üzerine oturması ve bir bütünlük sağlaması gerektiği de bir gerçektir. O da şu: Yani ekonomimizin maliye, finansman anlamında bir bütünlüğü, diğerinin de reel ekonomi anlamında bir bütünlüğü oluşturularak -formül nasıl olursa olsun- bunun bir yolunun bulunup böyle bir bütünlük içine alınması lazım. Bu kapsamda yani "Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü böyledir, AK PARTİ'nin görüşü ona katılmamak şeklinde." değil. Sayın Bakanımızın bu konudaki tespitlerine sonuna kadar katılıyorum. Bunu da birçok ortamda söyledim, ekonomiyle ilgili yapmamız gereken en önemli reformlardan bir tanesi de budur.

Yine, Sayın Bakanımızın tespitleriyle devam edecek olursak, yeni teşvikin mantığı; ona dikkat çektiler. Evet, bugüne kadar vermiş olduğumuz teşviklerde genel itibarıyla Türkiye'nin her yerinde bir teşvik uygulamasını yaptık. Bundan önce 5084 vardı. 5084'ün bazı iyi yönleri, belki bundan daha iyi olan yönleri de vardır diye onu da muhtelif yerlerde konuşuyoruz ama şu andaki vermiş olduğumuz destek sisteminde yani "bölgesel teşvikler", "sektörel teşvikler", "stratejik teşvikler" ve "büyük ölçekli teşvikler" diye dört ayrı kapsam altında yani dört sacayağı gibi temele oturan teşviklerimiz var. Bunlar genel teşvikler yani "İsteyen vatandaşlarımız eğer buralarda yatırım yaparlarsa biz bu kapsamda teşvik ediyoruz." diye genel anlamda yaptığımız teşvikler. Başarılı mıdır? Evet ama yeterince başarılı mıdır? Hayır. Onun için yeni yöntemler bulmamız lazım.

Bu yeni yöntemlerle ilgili de hakikaten bu 65'inci Hükûmetin Hükûmet Programı hazırlanırken Sayın Başbakanımızın doğrudan müdahale ettiği bölümlerden bir tanesi de ekonomi, yatırım, teşvik, ihracat, üretim ve bunların seferberliği. İşte, turkuaz halı, konfeksiyon tarzı değil, kişi başına özel dikim, terzi usulü teşvikler gibi başlıklar altında Hükûmet programımızda yer alan başlıklar bunlar. Bu başlıkları biz hayata geçirmek için 24 Mayıs 2016'dan itibaren, ertesi günü çok yoğun bir şekilde bunlarla ilgili, bunların çalışmalarını derhâl, bunların uygulamalarıyla, yöntemle ilgili gerek düzenlemeler gerek kanuni, hukuki düzenlemelerle ilgili çalışmayı başlatma talimatı aldık Sayın Başbakanımızdan ve çok yoğun bir şekilde de ilgili bakanlarımızla beraber bir çalışma yaptık. Neler yapılabilir, mevcut yatırım teşvik sisteminde ne iyileştirmeler yapılabilir, mevcut ihracat desteklerimize neler ilave edebiliriz ve ayrıca o terzi usulüyle ilgili ne yapmamız gerekir? Döndük, bununla ilgili 1950'lerden sonra Almanya'nın izlediği yöntem ve aynı yıllarda yine Japonya'nın izlediği yöntem ve 1980'den sonra Kore'nin izlediği yöntem yani ülkelerin kendi devlerini yaratma projesi. Gördükleri kritik sektörlerde, tespit ettikleri sektörlerde doğrudan müdahale ederek, kapasitesini belirledikleri o sektörlerde optimum kapasitelerle, verimlilikle yatırımların tespit edilmesi, yatırımcıların da her sektör, her bölge ve her yatırımcı için özel teşviklerle desteklenmesiyle ilgili de bir yöntem üzerinde mutabakata vardık. Bununla ilgili de sizlere gerek sunumumuzda gerekse size dağıtmış olduğumuz kitapçıkta da belirlemiş olduğumuz... Bununla ilgili en son -düzenleyen- Bakanlar Kurulu kararı da bugün yarın mutlaka yayımlanacaktır çünkü imza işleminin tamamlandığını, Sayın Cumhurbaşkanımızın onayında olduğunu biliyorum.

Burada şu: Gayet şeffaf bir şekilde tespit edilmiş olan sektörlerde, tespit edilen kapasitede yani açık, biz bu sektörde her şeyi destekliyoruz değil, yine ülkemizin bugünkü ihtiyacı ve gelecekle ilgili ihtiyaç duyulan alanlarda. Bunlar ne olabilir? Enerji teknolojileri, yenilenebilir enerji teknolojileri, savunma teknolojileri, sağlık teknolojileri, ilaç sanayisi, tarım, teknik tarım, bilimsel tarım, metalürji, petrokimya gibi, entegre metalürji tabii, öyle metalürji derken değil, entegrasyona tabi metalürji, petrokimyayla ilgili, daha sayabileceğim 8-9 alanda belirlenmiş olan sektörlerde destekler. Ne bunlar? Yatırım yeri, bedelsiz yatırım yerinden sigorta primleri, stopaj vergilerinin karşılanmasına kadar, buradaki yapılacak olan yatırımda kullanılacak olan kredinin faizine doğrudan destek vermek gibi, çok büyük olan yatırımlarda kamu ortaklığı, yüzde 49'u geçmemek kaydıyla kamu ortaklığı sağlanması gibi. Bazı stratejik alanlarda da kamu alımları gibi -sizlere dağıtmış olduğumuz o belgede- sağlanan, hatta altyapıyla ilgili de çok özel yetkiler aldık. Eğer bir yatırıma, eğer demir yolu lazımsa oraya demir yolu götürülmesi gibi, liman yapılması gerekiyorsa liman yapılması gibi çok stratejik sektörlerde gerek yurt içinden gerek yurt dışından uzman personelle ilgili getirilmesi gereken varsa bununla ilgili... Ki kararı da Bakanlar Kurulu kararı çıktığında göreceğiz. 20 katına kadar, asgari ücretin 20 katına kadar istihdam edilecek personelle ilgili personel giderlerinin karşılanması gibi desteklerimiz var ve sermaye katkısını söyledim yani ortak olmak anlamında söylüyorum. KDV istisnası, gümrük vergilerinden muafiyet, vergi indirimi veya istisnası, gerektiği kadar süreyle verginin tatil edilmesi. "İstisnası" derken direkt buradaki kastımız da bu. Enerji desteği ki konuşmacı diğer arkadaşlarımızdan birkaç tanesi de onu sordu, "Enerji desteğinden kastınız ne?" diye. Bu yatırımla ilgili, ihtiyaç duyulan süreyle sınırlı olmak kaydıyla, enerji fiyatları sabitlenmesi gerekiyorsa bunun sabitlenerek garanti edilmesi gibi bu kapsamda yani yeni teşvikin mantığı bu. Burada mantığımız, varmak istediğimiz şey de Türkiye'nin kendi devlerini yaratması, kendi teknolojilerinin sektörlerini yaratması, Türkiye'nin o teknolojik atlamayı yapabilmesi için gerekli olan desteği yani onu hep beraber millî bir seferberlikle yapmak.

Hepinizin, yani genel itibarıyla konuşmacılarımızın birkaç tanesinin de tespit ettiği gibi, evet, doğrudur, 2002-2003 yılında Türkiye'nin ihracatı veya sanayi üretimi içindeki yüksek teknolojinin payı yüzde 5'ler seviyesinden bugün yüzde 3,4'ler seviyesine düştü ama ihracatımız da 30 milyar dolarlardan 150 milyar dolarlar seviyesine geldi ve biz ihracatımızı artırırken yüksek teknolojiyi aynı şekilde, koordineli bir şekilde artıramadık yani toplam rakama baktığımız zaman bizim ihracatımız yaklaşık olarak 5 kat artarken yüksek teknoloji ihracatımız 4 kat arttı; onun için yüzdesi düştü. Bunun için gerekli olan ne? Bizim orta yüksek teknolojiyi yani alt temellerini yapmadan 3'üncü katı yapamayacağımız gibi orta yüksek teknolojiyle ilgili o altyapı oturmadan, o doluluğa, o doymuşluğa oturmadan yüksek teknolojiye geçmekle ilgili de tabii ki bir... Yani, tabii, orta yüksek teknolojiyle ilgili çok önemli bir istatistik vardı, gerek ihracatımızda gerek sanayi üretimimizde. O kadar çok konu olunca arkadaşlarımız onu tabii... Bir yerlerde inşallah bulursak onu da vereceğim.

"Yurt dışındaki FETÖ örgütünün ilişkilerine dikkat edin." Sayın Bakanımızın diğer bir şeyi. Buradan giderek birçok arkadaşımız da dile getirdi yani yurt dışındaki FETÖ örgütünün her alandaki tam anlamıyla tam saha negatif ihanet propagandasına devam ettiğini her yerde görüyoruz. Hemen hemen tüm dünyayı dolaşıyorum, Afrika'sından, ta ki İskandinav ülkelerinden, Orta Doğu'sundan Güney Amerika'ya kadar gittiğimiz her yerde inanın, hakikaten bu örgütlenme karşımıza çıkıyor.

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Bakan, o işletmelerin, o yurt dışındaki işletmelerin siz törenlerine katılmadınız mı?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Sivil toplum kuruluşlarından bahsediyorum yani oralardaki iş adamları dernekleri ve o birliklerin oralardaki yapılarla ilişkilerini yani bazı yerlerde bakıyorsunuz ki -ülkesini ve kıtasını söylemeyeceğim ama- orada mesela bir bölgesel ticaret ve ekonomi birliğinin de en önemli destekçilerinden bir tanesi FETÖ'nün, oraya finansal, mali destek, milyonlarca dolar destek verdiğini gördük. Tabii, bunların sonuçlarıyla da karşılaşıyoruz.

Yani bakın, siyasi bir mülahazayla bunu söylemiyorum, Türkiye, Suriyeli mültecilerle ilgili, Türkiye'ye gelen Iraklı mültecilerle ilgili bir insanlık destanı yazıyor topyekûn; sivil toplum kuruluşlarıyla, yerel yönetimleriyle -parti ayrımı gözetmeksizin söylüyorum- ve ülke olarak kendi ülkemizin bütçelerinden, millî bütçemizden harcadığımız rakamlarla yani resmî bütçeden 10 milyar doların üzerinde, toplamı itibarıyla baktığımız zaman da gönüllü vatandaş yardımlarıyla beraber 20 milyar doların üzerini geçen bir... 3 milyon insan var Türkiye'de, yaklaşık 700 bin Suriyeli çocuk Türkiye'de gerek kampta gerekse şehirlerde, okullarda okuyor. Ama gizli çekim yapacağız diye, tam anlamıyla bir kurguyla, bir ülke, hakikaten -bunu da söyleyeyim arkadaşlar- İngiltere'den BBC geliyor burada, Panorama diye bir programı 2 tane Suriyeli çocuğun birinin deri ayakkabı, birinin de tekstilde çalıştığını, bunların hangi marka için üretim yaptığını, onu gösteriyor özellikle. Ondan sonra onu alıyor, gidiyor İngiltere'de "Bakın, sizin o giydiğiniz elbiseler, kumaşlar, konfeksiyonlar var ya..." diyor. Yani Türkiye'nin yazdığı bu insanlık destanıyla ilgili bir kelime, bir harf dahi bahsetmeden kendi ülkelerine baktığımız zaman belki yüzlerce örneğini görebileceğimiz bu kötü örneği sadece ve sadece Türk ekonomisine zarar vermek, Türkiye'nin en büyük istihdam havzası olan tekstil konfeksiyonuna zarar vermek, ihracatına zarar vermek amacıyla kasıtlı, bilinçli ve bilerek saldırı amacıyla düzenliyor ve bunu yaparken de durup dururken yapmadığına ben eminim, birilerinin bu şekildeki bir tetiklemesiyle. O anlamda da tabii ki biz de boş durmuyoruz, bununla ilgili de karşı tedbirlerimizi, karşı çalışmalarımızı da yapıyoruz, gerek Çalışma Bakanlığımız gerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız gerekse bunların koordinasyonundaki Ekonomi Bakanlığımız olarak gerekli karşı tedbirlerimizi alıyoruz.

İhracatta kalite, standart... Problem, tarımsal ürünlerin üzerindeki atıklarla ilgili. Evet, eksikliklerimiz var, bir koordinasyonsuzluk var ama son bir iki yıl içinde topladık hepsini, tek bir merkeze topluyoruz. Bütün bakanlıklardaki laboratuvarları, testleri, cihazları, her şeyi Tarım Bakanlığı eliyle topluyoruz. Bunda tam anlamıyla, sertifikasyon anlamında rekabet edebilir durumdayız, akredite durumdayız. Burada hızlı bir iyileşmeyi sağladık ve şu anda pek gözle görülür problem yok, bir iki tane problem var. Onları da şuradan yaşıyoruz Sayın Bakanım: Ürün, Ege'nin en güzel ürünlerinden bir tanesi incir. Yılda iki defa, Avrupa Birliğinde standartları yükselttiler iki defa ve üzümde. Dolayısıyla, üzüm de biliyorsunuz geçmiş yıl yani 2015 yılının veya 2016 yılının ürünü 2017 yılında kuru üzüm olarak satılacak. 2015 yılında ürün daha asma üzerindeyken, yerindeyken o ilaçlar kullanıldığı için 2017'nin standartları değiştiğinde 2016 yılının standartlarına göre kullanılan, üretilen üzüm 2017'nin standartlarına göre zorluk yaşıyor. O anlamdaki zorluklarla ilgili de bunları düzeltiyoruz.

Serbest bölgelerle ilgili, Bakanlığa geldiğim andan itibaren maalesef bu serbest bölgelerle ilgili, sizin söylediğiniz eleştiriler değil, kendi Bakanlığımız, kendi Hükûmetimiz, kendi partimiz içinden de serbest bölgelerle ilgili negatif böyle bir şey var. Ama bu şöyle: Olumsuzluklar oldu diye... Hakikaten ülkemizin geleceğinde bir "know how" teknoloji, sermaye, yabancı yatırım çekmek için önemli enstrümanlarımızdan bir tanesi. Sırf bundan dolayı bir itham altında bırakmak da biraz haksızlık olarak düşünüyorum.

"Kaçakçılık üst düzeyde." demek son derece yanlış olur. Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi belirli bazı suistimaller belki yaşanıyor olabilir ama bunlarla ilgili çok şiddetli tedbirlerimiz de var zaten. Biz serbest bölgelerin Türkiye'de artırılarak devamını düşünüyoruz. Biraz önce, sıra oraya gelir, süre biter, cevaplayamam diye, gerek Aydın'da, Aydın'da özel sektörel planladığımız bir...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, on beş dakika sonra kapalı oturum için önerge okutacağım yani...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Eyvallah.

Kapalı oturumda gireceğim konular tamamen ayrı.

BAŞKAN - Tamam.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Aydın ve Konya'da iki tane serbest bölge çalışmamız var. Onları da olgunlaştığında inşallah açıklayacağız.

Yeşil pasaport sayısı... Kesinlikle katılıyorum, aslolan Türk pasaportunu, Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu itibarlı hâle getirmektir, aslolan Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu dünyanın her yerinde karşıdan gösterdiğiniz zaman "geç" deyip de o elektronik panellerin açıldığı itibarlı bir hâle getirmektir. Ama şimdi vatandaş yazıyor, diyor ki: "2 bin kişi çalıştırıyorum. 2 bin kişi çalıştıran ben, gidiyorum Avrupa Birliği üyesi ülkelerde veya birçok yerde vize için o kuyruklarda dolaşıyorum ama -ki bunu başka amaçla da söylemiyor- işte memlekete hizmet etmiş olan bir öğretmen -yanlış anlaşılır belki- imamın eşi yeşil pasaport alıyor ve dünyayı dolaşıyor." Küçümsemek için söylemiyorum, Bunun hakikaten biraz böyle hoyratça kullanıldığının altını çizerek ben de katılıyorum. Ama, ihracatçılarımızla ilgili, onların gönlü böyle hoş olacaksa, bu anlamda bir çalışma yapıldı. Yaklaşık 15 bin civarında, planlanan 15 bin civarında yani tasarladığımız sistemde 15 bin civarında yeşil pasaport verilecek. Evet, bu yeşil pasaportlar belki toplam yeşil pasaportların itibarıyla ilgili, daha doğrusu geçerliliğiyle ilgili bir negatiflik taşıyacak mıdır? Taşıyacaktır ama yeniden bir düzenlemeyle bence daraltmak lazım yani bunu bütün millete hizmet etmekle, millete hizmetkâr olmakla görevli olan insanların, bu görevlerinden dolayı milletten daha iltimaslı bir kimliğe sahip olmaları benim anlayışıma aykırıdır, onun için bunun tekrar düzenlenmesi, olabilir.

Evet, Sayın Çakır'ın İngiltere Brexit, Amerikan yeni Başkanlık... Bu, bir süreç. Bakın, İngiltere'nin bu sürecinde -Allah bizi ben demekten inşallah şey yapmasın ama- görünen bir şeydi, anketlerde tam tersi çıkmasına rağmen onun, Brexit'in, yani Avrupa Birliğinden ayrılmakla ilgili bir genel alt damarın olduğunu veya böyle bir şeyin olduğunu görmek lazımdı.

İngiltere'nin adı United Kingdom'dır. Aynı zamanda, İngiltere'nin liderliğini yaptığı İngiliz Ulusal Topluluğu vardır. United Kingdom ve İngiliz Uluslar Topluluğu'nun lideri olan bir ülkeyi siz alıp da Brüksel'deki bir bürokrasiye teslim etmek, "Brüksel bürokrasisine tabi olacaksın, artık bundan sonra senin kararlarını bunlar verecek..." Brüksel'deki bürokrasiden Avrupa Birliğinin birçok dominant ülkesi de rahatsızdır. O anlamda çıkan bu sonuç, içe kapanıklık, millîlik, daha çok milliyetçi damar, muhafazakâr ekonomi, konservatif ekonomiyle ilgili de böyle bir süreç başlamıştır. Anglosakson kültürünün diğer bir temsilcisi olan Amerika'nın yönetimiyle ilgili derin İngiliz siyaseti de vardır, bu sonucu -ki yüzlerce şahidim vardır- anketler tam tersini söylemesine rağmen, Trump gelecek dedim. Bu iki gelişme de bizim için, biraz düşünerek söylemem lazım ama...

MUSA ÇAM (İzmir) - Olumlu...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Görüşünüze katılıyorum, ben öyle cevaplamış olayım, yani sizin görüşünüze katılıyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) - Yok, bizim görüşümüz değil, sizin içinizden geçen.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir ricam var, önceliği lütfen Komisyon üyesi olmayan milletvekilli arkadaşlarımızın sorularına verelim.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Yani genel olarak gitmek zorundayım, şimdi, affınıza sığınarak öyle bir seçim yapamayacağım, aldığım notlar ona göre gidiyor.

Bu süreçte, şimdi, biraz önce de arz ettim, Avrupa Birliğiyle gümrük birliğinin güncellenmesiyle ilgili çok hızlı bir süreç yaşıyoruz. Bu süreçte gümrük birliğinin güncellenmesini, inşallah, 2017 sonuna kadar başarmayı hedefliyoruz ve İngiltere Ekonomi Bakanıyla da -Brexit- yani İngiltere Avrupa Birliğinden ayrıldığı gün, biz de İngiltere'yle çok geniş kapsamlı bir serbest ticaret anlaşmasını yürürlüğe koymuş olacağız.

Peki, yine ilerideki sorularla bu soruyu da birleştirerek söylüyorum: TİTİP ne olacak? Trump'ın açıklamaları var, Trump TİTİP meselesine soğuk bakıyor, bunu istemiyor. Zaten önceden de seçim dönemi yaklaşırken de karşılıklı olarak "Sen beni istemiyorsan ben de seni istemiyorum." şekliyle iki taraf birbirine böyle açıklamalar yaptı ama tabii derin damar buna o kadar kolay müsaade etmeyecektir. Belki süreç olarak önümüzdeki iki yıl içinde gerçekleşmeyebilir ama bu TİTİP bir şekilde biraz gevşetilerek, biraz inisiyatif ülkelere verilerek, biraz ötelenerek dört beş yıl içinde gerçekleşecektir ve biz bunu da kendimiz için bir şans olarak görüyoruz, sürecin uzamasını şans olarak görüyoruz çünkü Türkiye olarak biz, Avrupa Birliğiyle gümrük birliğinin güncellenmesini bu şekilde, planladığımız şekilde gerçekleştirebilirsek eğer, TİTİP'e girmemizde, dâhil olmamızda hiçbir engel kalmamış oluyor. Bir: ekonomik kapsam olarak onu sağlamış oluyoruz; yeterlilik olarak, entegrasyon olarak onu sağlamış oluyoruz. İki: Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle imzalayacağı serbest ticaret anlaşması ve benzerlerine otomatik olarak taraf oluyoruz. Bu iki fonksiyondan dolayı bizim için TİTİP de şeye geliyor, yani artık daha olumlu bir noktaya geliyor.

Şimdi, Sayın Bekaroğlu'nun konuşmasıyla ilgili bölümden başlayarak, Avrupa Birliğinin en son ilerlemeyle ilgili raporu, Avrupa Birliği raporlarıyla ilgili... Tabii ki biz, evrensel, global ekonomi, Milletler Cemiyetinin bir parçasıyız hem de güçlü bir parçasıyız, etkin bir parçasıyız. Bununla ilgili de tabii ki bazı katkıları, eleştirileri de kurumsal anlamda devletimizin bunları dikkate alması da son derece normaldir. Yalnız ilerleme raporunda çıkıp da "Türkiye'yi, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini dondurmayı gözden geçiririz." dendiği zaman, tarihî boyunca asla diz çökmemiş, asla bu konularla ilgili aman dememiş olan bir ülkenin, bir milletin fertleri çıkıp da "Aman bize öyle yapmayın." mı demesi lazımdı? Burada verilen cevap son derece yeterli bir cevaptır yani o anlamda, Türkiye'nin kararlılığını gösterme anlamında son derece yeterli bir cevaptır. Ama, Türkiye'nin Avrupa Birliği yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hedef olarak koyduğu muasır medeniyet seviyesiyle ilgili yolculuğumuzda, Türkiye'nin inandırıcılığını, 1952 yılından beri resmî olarak AKÇT yani Avrupa Kömür ve Çelik Birliği; AET, Avrupa Ekonomik Topluluğu; Avrupa Birliği gibi bütün süreçlerde hep "Varım." diyen, "Oradayım." diyen her türlü yükümlülüğü yerine getirmekle; yeterlidir, yetersizdir, bazı fırsatları ıskalamıştır, bazı süreçlerden dolayı, 12 Eylül gibi rezaletlerden dolayı, işte ne bileyim, dışarıda kalmıştır gibi, bunlarla ilgili... Ama, bizim şeyimiz bellidir, ülke olarak bizim hedefimiz, Avrupa Birliği standartlarını tutturmaktır.

MUSA ÇAM (İzmir) - 2008'den sonra vazgeçtiniz Sayın Bakan.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Benim açıkça resmî olarak da Bakan olarak da Avrupa Birliğindeki ilgili muhataplarıma söylediğim şudur: Türkiye'nin Avrupa Birliği standartlarını tutturması vazgeçilemez stratejik bir hedeftir ama Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üye olmak gibi bir önceliği, bu stratejik hedefleri tutturmaktan daha önde değildir. Biz o standartları; hukukta, ekonomide, idarede, bürokraside, özgürlüklerde, insan haklarında, her yerde tutturduktan sonra Avrupa Birliğine tam üye olmuşuz, olmamışız, bizim için hiç bir anlam da ifade etmiyor. Ama, bu söylediğim son derece açık ve nettir.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - O zaman Avrupa Birliği gibi bir önceliğimiz yok mu?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Ama anlamadınız beni, yani o cümlenin başını tam anlatamadım.

Stratejik anlamda ben o standartları tutturduktan sonra, benim için önemli olan... Bu benim görüşüm tabii, şahsi görüşüm ve Hükûmet olarak da bu görüşümü şimdiye kadar her beyan ettiğimde, Hükûmetten "Sakın böyle söyleme." denmedi. Ama, yaşadığımız süreçte... Yani bu bir hedef, bu hedefle ilgili bir süreç devam ediyor; devlet hedefi bu, bir ülke hedefi, millî bir hedef. Ama bizim yaşadığımız, Avrupa Birliğiyle yaşadığımız bir süreç var, ekonomik bir süreç, yirmi yıldan beri yaşadığımız gümrük birliği süreci. O gün gümrük birliği imzalandığında şartlar başkaydı, o gün o şartları eleştirmiyorum ama bugün olsaydı, bugünün Türkiyesi'nde olsaydı, bu Gümrük Birliği Anlaşması'nı imzalamak bağımsız, egemen bir ülkenin yapacağı, imzalayacağı bir anlaşma değildir. Ama, o gün Türkiye'ye söylenen, 1995 yılında "En geç 2000 yılında tam üye olacaksın, onun için, geçiş süreci için gümrük birliğiyle ilgili böyle bir anlaşma yapalım." Türkiye de buna "Evet." demiştir. Bundan Türkiye kaybetmiş midir? Hayır, her iki taraf da kazanmıştır. Ve onun sonucu olarak da bugün Türkiye, ihracatının yüzde 49'unu Avrupa Birliğine yapar hâle geldi, ithalatının yüzde 42'sini Avrupa Birliğinden yapar hâle geldi, doğrudan yabancı sermaye girişlerinin yüzde 65'ini de Avrupa Birliğinden alır hâle geldi. Yani Avrupa Birliğiyle sanayi ürünleri kapsamında bir entegrasyona girdi. Ben Avrupa Birliğinde de bunu hep söyledim, dedim ki: Bu bizim yaşadığımız fiilî bir süreç, onun için, bizim için önemli olan bunun "upgrade" edilmesi, güncellenmesi, düzenlenmesi, günümüze uygun hâle getirilmesi. Bununla ilgili de çok önemli bir sonuç aldık ve resmî olarak da şu anda süreç devam ediyor.

Yalnız, benim Avrupa Birliğinden bize bu açıklamayı yapan veya o iradeye dönüp şunu haykırasım geliyor hep: 15 Temmuz, 16 Temmuz, 17 Temmuz, 18 Temmuz günü neredeydiniz? 16 Temmuz, 17 Temmuz günü Türkiye'de milyonlarca, on milyonlarca insan; siyasi parti, görüş, bütün farklılıklarına rağmen o tankların önünde dururken, o direnişi gösterirken Avrupa Birliğinden, elinizde Avrupa Birliği ve Türk Bayraklarıyla Türkiye'ye doğru bir yürüyüşe niye geçmediniz? Avrupa Birliğinin başkentlerinde niye sokaklara çıkmadınız? Avrupa Birliğinden bu açıklamaları yapanları o gün Türkiye'nin arkasında güçlü bir şekilde... Ya, hatırdır bu. Bunu nasıl yapmadınız? Yani onu yapmayanların bugün gelip de bize bunlarla ilgili sözler söylemesini ben tam anlamıyla samimi bulmuyorum. Yani o gün insan haklarına saldırı yok muydu, o gün özgürlüklere saldırı yok muydu? Hem de kalıcı bir şekilde bir tehdit vardı insan haklarına, özgürlüklere, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne; her şeye. Başarılı olsaydı o gün... Bazı arkadaşlarımızla burada o gün Meclisteydik. Şu Mecliste Dikmen Kapısı'ndan geçtiğimizde yüzlerce mermiyle direkt beni şahsi olarak hedef aldılar. Meclise girdiğimizde, o bomba atıldığında, 30 metre öbür tarafında oturuyorduk işte. Avrupa Birliği dediğimiz zaman, ben hakikaten döndüm baktım ve bunu muhataplarıma da söyledim görüştüğümüzde: "Gözüm size doğru baktı, gözünüzün içine baktım ve ağzınıza, dudaklarınıza baktım, birkaç kelime dökülmesini bekledim." dedim; yok.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Ne dediler?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - "Yok." diye cevap veriyorum işte.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Sayın Bakan, biz buna bir şey demiyoruz.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Ama bu başka bir...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Başka bir yer değil de hani Avrupa Birliğinin ilerleme raporuyla ilgili konularınızdan dolayı söylüyorum. Ha, diğer taraftan...

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - İlerleme raporu son bir yıldır...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Yok, değil, arkadaşlar lütfen, burada birlik olalım, beraber olalım. Bu anlamda, evet, eleştirilecek yerimiz, yüzlerce eleştirilecek yerimiz vardır, Hükûmet olarak yüzlerce eleştirilecek yerimiz vardır; eleştirecek yerlerinize sonuna kadar katılıyorum.

Sayın Bakanımızın dediği gibi, bugün Hükûmet yapımızdaki en önemli yapmamız gereken reformlardan birine katıldığımı söyledim. Allah'a şükür, siyaset yaparken de mı acaba, şu mu olur acaba diye hiç acabalarım da olmadı ama burada olması gereken şey millî birlik ve beraberlik içinde olmamız lazım bunlara karşı. Avrupa Birliğinden vazgeçmeyeceğiz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, birlik ve beraberlikle ilgili hiçbir şey söylemiyoruz.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Eyvallah, bir şey söylemiyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bizim söylediğimiz orada geçen konularda, insan hakları, özgürlük, demokrasi konularında neredeyiz?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Çok hızlı bir süreç yaşanıyor. Brüksel'e gittiğim de gideniniz de vardır, en son gittiğimde, üç hafta önce oradaydım; üç hafta önce Brüksel'in sokaklarında ağır silahlar taşıyan askerler ve askerî kamyonlar Brüksel'in her yerinde, her köşesinde vardı. Ben Brüksel'den bahsediyorum. Paris zaten başka bir şeydi. Türkiye olağanüstü hâller yaşıyor. Hep beraber el birliğiyle...

Bakın, olağanüstü hâlin bir süre daha, bir dönem daha uzatılması bizi mutlu eden bir şey mi AK PARTİ Grubu olarak? Hayır, bir an önce bitmesi; evet, bitmesini biz de istiyoruz. Ama yaşadığımızı yeni yeni, yani bu ihanetin boyutları, baktığımız zaman, yeni yeni ortaya çıkıyor.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Bize de kulak verin arada.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Beraber yani orada eğer diyalogla ilgili... Yenikapı ruhu benim hakikaten büyük bir iştahla, büyük bir heyecanla alkışladığım bir ruhtur o anlamda.

Sayın Başkanım, büyüme rakamlarıyla ilgili, orta vadeli programdaki revizyon... Bakın, 2013 yılının 17-25 Aralık sürecinin sonunda, 25 Aralık günü Bakan oldum, Ekonomi Bakanı oldum. O günden itibaren 2012 sonu itibarıyla başlatılan FED'in faiz artırma hikâyesi, 2008 krizinden sonra parasal gelişme, 750 milyar dolarlık parasal likiditeden 4 trilyon dolara çıkan likiditenin yani artışın durdurulması, geri çekilmeye başlaması ve "Doların bu kadar ucuz, bol olmasına müsaade etmeyeceğiz, faiz artırımı yapabiliriz." beklentisi. Bütün dünyanın dönüp baktığı, herkesin buna göre spekülasyon yaptığı, spekülatörlerin de bunu yoğun bir şekilde kullandıkları bir mekanizmadır bu.

Gelin, sizlerle Türkiye'yi şöyle beraber bir değerlendirelim. Biraz önce onun için girdim zaten Avrupa Birliğiyle ilgili bölüme.olarak Türkiye dış ticaretinin, ihracatının yüzde 49'unu, ortalama olarak dış ticaretimizin yüzde 45'ini Avrupa Birliği'yle yapıyoruz. Doğrudan yabancı sermaye girişimizin yüzde 65'ini Avrupa Birliği'nden alıyoruz.

FED "faiz arttıracağım, parasal daralmaya gideceğim." diye bir süreç başlattığında -doların değeriyle ilgili 1,40-1,43'ler seviyesinden dolar-euro paritesinden bahsediyorum, o söylediğinde oradaydı- "Doların bu kadar ucuz olmasına müsaade etmeyeceğim, değerinin düşük olmasına müsaade etmeyeceğim." dediğinde Avrupa Merkez Bankası Başkanı Draghi bir söz söyledi: "Euronun değerlenmesine müsaade etmeyeceğiz." dedi. ve tam tersi o anda parasal genişletmeyi varlık alımlarıyla önce 50 milyar euro her ay, sonrada 80 milyar euroya çıkararak bir süreç başlattı ve otomatik olarak faiz indirimlerini başlattı, eksi faize düştü. Ardından bununla ilgili İsviçre Merkez Bankası da aynısı yaptı, Japonya Merkez Bankası da bu süreci takip etti; Amerika'nın tam tersini yaptı.

Ben soruyorum, buradaki hazıruna: Türkiye olarak, Avrupa Birliğiyle bu kadar entegre olmuş olan bir ekonomi olarak FED'in alacağı faiz artırım kararlarından mı daha çok etkileniriz; yoksa Avrupa Birliğinin parasal genişleme, faizleri eksiye indirme ve bu kadar parasal genişleme olmasıyla büyümenin hemen hemen sıfır seviyesinde olduğu, iç tüketimin hâlâ düşmeye devam ettiği Avrupa Birliğinde -çünkü parasal genişlemenin Avrupa Birliğinde iç tüketime yeterince etki de yapamıyor- bu bol paranın gideceği en yakın adreslerden biri olan Türkiye hangisinden daha çok etkilenir? Hep şunu söyledim: FED'in faiz artırımları olsa dahi Türkiye bundan minimal seviyede olacaktır ama kaldı ki FED'in faiz artırımı Amerikan ekonomisi için sürdürülebilir değildir, gerçekçi değildir. Çünkü faiz artırdığında tüm dünyadaki bu kadar çok bol paranın dolara doğru yönelmesi demek doların değerlenmesi demek ki değerlendi 1,40'lardan 1.90'lara geldi. Yani bu şu demek: Yüzde 28-30'lar seviyesinde Amerika'da üretilen aynı marka bir araba daha pahalı hâle geldi Avrupa'da üretilen aynı marka arabaya kıyasla. Millî gelirinin yüzde 25'ini dış ticaretten alan Amerikan ekonomisi için bu sürdürülebilir değildir. Onun için bizim Türkiye olarak para politikalarımızda, faiz politikalarımızda faizle ilgili, gelecekle ilgili bu yönelimlerde bunları dikkate almamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Doldu mu?

BAŞKAN - Sayın Bakan, doldu ve şeyi okutmam lazım.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Son bir cümle.

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım sonra önergenizi okutacağım çünkü.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Dolayısıyla, burada Türkiye olarak bizim gerek Sayın Tamaylıgil'in gerekse diğer birçok arkadaşımızın bahsettiği ekonomi yönetimi şu mudur diye bizim Türkiye olarak karar vermemiz lazım.

Göstergeler, açıklanan raporlar yani eşittirden sonraki rakamlar, her şey ortaya çıktıktan sonra ekonomi yönetimi bunlar için kararlar almak, tedbirler almak mıdır; yoksa ekonomi yönetimi Türkiye'nin hedefleri doğrultusunda o hedeflere yürüyüş için, o hedeflere varmak için gerekli olan kararları almak mıdır? Yani ekonominin arkasından takip ederek karar almak mıdır, yoksa ekonominin önünden giderek alınan kararlarla ekonomiyi istediğin yere götürmek midir?

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Biz önden gidilmesini, önlemlerin alınmasını söylüyoruz, Sayın Bakan merak etmeyin.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Ben önden götürmeyi öngörüyorum çünkü bu faiz politikalarıyla ilgili dünyadaki gelişmeleri önden okuyarak Türkiye olarak tedbirlerimizi aldığımızda onun için de faizle ilgili söylemlerimiz hep böyleydi.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Yalnız izninizle, burada aldığım bütün notların tamamıyla ilgili gerek bölgesel gerek sektörel gerek bazı spesifik konularla ilgili soruların hepsini yazılı olarak cevaplayacağız.