| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Ekonomi Bakanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 10 .11.2016 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, saygıdeğer hazırun; ben de Ekonomi Bakanlığıyla ilgili olarak 2017 bütçesi başlığı altında genel bir değerlendirme yapmak üzere söz aldım. Öncelikle hayırlı olmasını temenni ediyorum. Tabii, hayrın geleceği temel noktaların da inşallah kalıcı, istikrarlı ve doğruları iyi görerek, tespit edilerek yapıcı olma dilini unutmadan.
Sayın Cemal Öztürk milletvekilimiz bardağın dolusunu, boşunu bakış açısına göre değerlendirdi ama dünyada, şu anda baktığınız zaman, bardaktan çok daha büyük çapta ve bakılması "dolu, boş"tan öte gidecek gelişmeler var. Bunu sadece Türkiye açısından değil, dünya, bölge ve yaşanan 21'inci yüzyıl değişimindeki faktörlerle değerlendirmek lazım. Burada, eğer boş noktalarda veyahut alarm veren noktalarda doğru tespitleri yapmaz isek, olası gelişmelerde ön alacak, tedbir alacak adımları atmak konusunda çok büyük bir gecikme yaşanmış olur. Aynı, 15 Temmuzda bir darbe yaşandı bu ülkede ama o süreye gelene kadar yaşanan, alarm veren işaretleri görmeden, ondan sonra çıkan sonuçlara göre tedbir almanın ne kadar yeterli olup olmadığını hep beraber tartıştığımız gibi.
Ekonomide de, iş hayatında da -ben de iş hayatında var oldum, çalıştım yıllarca- öngörülü olmak, plan yapmak, hata paylarını ve yaşanmışları doğru tespit edip gelecek için doğruyu yapmak. Bugün burada görev yapan tüm milletvekilleri, iktidar-muhalefet ayrımı olmadan, rekabette güç kazanacak, yarınında, 21'inci yüzyılda bölgesel olarak vatandaşlarıyla beraber refahı yakalayacak. Önemli olan, refahı paylaşmada yükselecek bir Türkiye için elimizden geleni yapmak ve bunları da söylemek, konuşmak zorundayız. O yüzden, tek bir yönlü değil... Şimdi bardağın ötesinde bir dünya var, onu da çok iyi görmemiz gerekiyor.
Şimdi, tabii, Ekonomi Bakanlığı açısından baktığınızda, Ekonomi Bakanlığı diye değerlendirdiğimizde, dünyaya bakmanın şart olduğu bir bakanlık yapısından söz etmemiz gerekiyor ve dünyada neler olduğunu değerlendirdiğimizde, işte, küresel borç oranı, küresel büyüme oranı, yıllarca küresel büyüme oranının çok daha üzerinde giden küresel ticaret oranının geriye gelişi ve bu borçlanmalarla beraber dünyada ortaya çıkan, ülkeler arası yatırım ve üretim açısından açıklanan ve tespit edilen istatistikler, yine ülkeler açısından baktığınızda, farklı farklı gelişmiş, gelişmekte olan ülkeler açısından değerlendirdiğinizde, orada, büyüme oranları, büyümenin istihdama yansımaları, gelirin oluşması, gelire bağılımı, tüketimin borca bağılımı ortaya çıktığının değerlendirilmesi ve "küreselleşme imparatorluğu" diye adlandıracağımız ekonomi politikalarının küreselleşme imparatorluğunun sonunu mu getirmeye doğru bir yön çizdiğini burada konuşmak ve ona göre de kendi dış ticaretimizi, iç ekonomik dengelerimizi ve geleceğimizi, sosyal, ekonomik, dış ilişkilere bağlı politik dengelerle karşılaştırmak zorundayız.
Bakın, yıllarca, tabii, IMF'e bakıyoruz, Dünya Bankasına bakıyoruz, bir de değerlendirmemiz gereken Birleşmiş Milletlerin ki Birleşmiş Milletlerin çeşitli farklı kurumları açısından bence çok önemli bir rapor hazırlayan Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansının tespitleri var. Bu tespitlere baktığımız zaman, dünyadaki ticarete ve dünyadaki büyüme potansiyelleriyle beraber baktığınızda, gelir yapısını karşılaştıran ve burada gelir harcama açısından da değerlendirildiğinde çok önemli bir tespitte bulunuyor; neden bundan sonra dünyanın bir gelişme potansiyelinde geride kaldığını tespit ediyor. Oradaki rapor çok açık. Yıllar itibarıyla büyümeler borca dayalı, emeğin verimliliği artırılırken verimlilikte çalışanın verimliliğini sadece gelirini düşürerek, kârlılığı şirketler ve genel ekonomik yapı açısından artırarak harcama potansiyeli yaratacak kişileri yoksullaştırdıkça artık yeni bir talep gelmeyeceğini, bunun da kolay bir döngü olarak dönmeyeceğini, harcanabilir gelirin içerisindeki borçların artışı -ki arkadaşlarım Türkiye açısından bunu çok net ortaya koydular- arttıkça artık borçları vermek isteseniz de alacak kimsenin kalamayacağı yönünde. Bu dünyanın genelinde ortaya çıkan bir tablo. Yani, dediğim gibi, dünyada büyümenin 2 katı giden ticaret yapısının aynı ülkemizde olduğu gibi iç ticari dengeler açısından ve dış ticari dengeler açısından da iyi hesap edilip yarının programını, projesini buna göre yapmanın gerekliliği.
Diğer taraftan, "dış ticaret" dediğimiz, dış politikayla ilgili ülkeler arasındaki gelişmeleri yadsıyarak bakılacak bir konu değildir. İşte, Amerika'daki seçimler geldi, 2000-2008, 2008-2016 arasındaki uygulanan parasal genişleme politikaları ve ona bağlı faiz politikaları ve ona bağlı ekonomik denge, dünyayı da etkileyen o "küresel imparatorluk" dediğimiz yapıdaki değişimleri bugüne kadar açıklanmış ekonomi hedefleriyle karşılaştırdığınızda, yeni Amerika Başkanıyla beraber çok farklı bir konuma geldiği görülüyor veya gelebileceği görülüyor. Şimdi bizim ekonomi yöneticilerimizin, mevcutta bu küreselleşmenin içerisinde en cazip gördüğümüz, "Hadi biz de borçlanalım, hadi biz de tüketime kaynak sağlayalım, biz de, işte, dünyada gayrimenkulle beraber ortaya çıkan büyüme ve sahte bir servet..." Çünkü aldığınız gayrimenkulün bir arsa değeri vardır, bir de binanın çimentosu ve kullandığınız bütün malzemeleriyle bir değeri vardır, bir de onun oluşan taleple geldiği üst nokta vardır. Güzel; "100 liralık ev oldu 500 lira, biz de zenginledik, halk da zenginledi." gözüküyor. Peki, "Gel, bunun parasını... Cepte ne var?" diye hesaba kalktığında, hangi konumdayız riskini iyi hesaplamadan, zenginlikler ve üretilen bu hormonlu büyümeleri bugün için çok iyi hesaplamak gerekiyor. Bakın, 1997 krizi dünyada bundan çıkmıştır, 2008'deki Amerika'daki "mortgage" krizi bundan çıkmıştır, bugünkü gündeme geldiğimiz zaman, gerek varlıkların değerlemesi gerekse o varlıkların güç yaratması açısından riskli bir dönemdeyiz. Bunun pozisyonunu çok iyi değerlendirmek, görmek ve bunu da uyarmak zorundayız. Bu hiçbir zaman "Ay, her şey iyi gidiyor da biz kötüyü söylüyoruz." değil. Gerçekten 21'inci yüzyılın başı, önemli değişim ve önemli siyasi kararları da beraberinde getiriyor. İngiltere seçim yaptı, "Brexit"i oyladı, bir siyasi sonuç çıktı. Bunun içinde ekonomi vardı, ekonomik etkiler vardı, tercihler vardı bu sonuca getiren. Amerika bir seçim yaptı, seçimin sonucunun iyi okunarak nereye, hangi tercihlerle gidildiğini bizim de buradan iyi görmemiz gerekiyor.
Şimdi, Avrupa Birliği, "İstemeyiz, onu istemeyiz." Olmaz. Siz yıllarca Büyük Orta Doğu projelerinin paydaşı olmuşsunuz, küreselleşmenin büyük aktörlerinin içerisinde yandaş olup ticari kararlar ortaya koymuşsunuz, "Hadi, şimdi, ben oynamıyorum, taşlarımı geri alıyorum." Yok böyle bir şey. Reel bakıp, reel düşünüp, doğrusunu, doğru yönde adım atarak kararlılığını gerçekleştirmek gerekiyor.
Şimdi, son dönemde, bakıyorum, bir Çin var. Türkiye-Çin'le ilgili işleyen süreç. Çin'in hem dış ticaret fazlası hem borçluluk yapısı hem ona bağlı ortaya çıkan piyasa, dünya piyasalarıyla entegrasyonu, kişi başı ferdî gelişimleri, yeni bir piyasa, yeni bir yaklaşımla kendini gösteriyor olabilir. Ama, bakın, Çin'le ilgili ilişkilerimizde, Sayın Bakan, en çok mermer işiyle ilgili bir şehrin siyasetçisi aynı zamanda. Bakın, Çin'de müteahhitlerle ilgili yolsuzluk iddialarından dolayı bizim mermer ihracatımız önemli ölçüde düştü. Yani, ülkelerin gelişmelerini kendi içinde yaşadıkları ekonomik gelişmelerle kendi dış ticaretimizi geriye atamayız.
Geçtiğimiz sene, daha önce de söylemiştim, Bank of China'ya Türkiye'de bankacılık faaliyeti izni verdik, oturduk, 3'üncü nükleer santral için Meclisten bir anlaşma çıkardık, linyit ve kömürle ilgili enerji üretiminde termik santrallerde Çinlilere ön açtık ve ön açmaya devam ediyoruz. Bunları yaparken bizim kendi ticaretimizi nasıl etkileyecek, dönün, Afrika ülkelerinden bakın diyorum. Sadece ve sadece Afrika'daki maden sahibi olan ülkelerde ve yapılan ticaretlerde hem kendi iç ekonomik dinamiklerine hem de uluslararası rekabet dinamiklerine nasıl etkilemiş, bir onların hesabını yapalım ve ona göre Türkiye'ye etkilerini de görelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, ek süre veriyorum, lütfen toparlayın.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Şimdi, dünyanın bu şartlarında özelde baktığınızda, Türkiye'de, işte, burada da rakamlar var. İhracat ve ithalat rakamları, dış ticaret rakamları, bütün etkilere rağmen, eylüle kadar iyi idare edilmeye çalışılıp gerilemede dış ticaret dengesi... Yani "İhracat da düştü, ithalat da düştü, karşılama oranıyla kendimizi tutuyoruz, dengeliyoruz." derken, bir anda ithalattaki düşüşün durup ihracattaki düşüşün hızlandığı ve ihracatın ithalatı karşılama oranının geriye gittiği günlerin başladığını iyi görmemiz lazım.
Turizmle beraber baktığınızda, cari açığa yürürken destekleyecek pompanın zafiyete girdiğini görmek lazım. O zaman, ortaya çıkacak olan cari açığın finansmanıyla ilgili olarak karşımıza çıkan alarm zillerini iyi görmemiz lazım.
Bakın, bu sene orta vadeli program açıklandı, ihracat hedefleri kondu, vergi hedefleri kondu ama aldığımız, tahakkuk eden KDV ile tahsil edilen KDV'ye iyi bakalım.
Onun ötesinde, vergi gelirlerinde nereye kadar ulaşacağız, nereye kadar başarılı olacağız, bunu iyi hesaplayalım. Bugün için finansman, yani devletin finansman projeksiyonu açıklandı ama bundan sonra ortaya çıkacak açıklarla ilgili vergiyi alamazsak, biriktiremezsek e bundan sonra borçlanmamızı artırarak işleyecek çarkın kendi iç dinamiklerimize etkisini iyi görelim.
Bakın, vergi harcama raporunu bir sene boyunca Maliye Bakanlığından istemiştim. Neticede bu bütçeyle beraber vergi harcamaları raporu geldi. Yani, uyguladığımız indirim ve istisnaların, vazgeçtiğimiz vergilerin kullanılma miktarı ve ne şekilde kullanıldığı yönünde önemli bir rakamdı. Geçtiğimiz yıllar tahminlere göre 30 milyar civarındayken bu sene için verilen rakam 102 milyar yani biz 102 milyarlık bir vergiden vazgeçiyoruz ve "teşvikler" diyoruz, şunu yapıyoruz. Peki, şimdi hepimiz bir şeyden vazgeçeriz, bunun hem ekonomik açıdan hem sosyal açıdan hem siyasal açıdan bize geri dönüşümü nasıl olacaktır, bize ne kazandıracaktır? Yani, bunun içinde teşviki de var, bunun içinde afları da var, bunun içerisinde eksikliklerle ortaya çıkmış hataların düzeltilmesi gerçeği de var. O yüzden, şimdi mesela Bakanlığımız var, vergi harcamalarıyla ortaya çıkan bu vazgeçişten biz ne bekliyoruz ve ne kadar bir hedefe bizi götürecek; bu hesap yapıldı mı, neye göre yapıldı, neredeyiz, onu da muhtemelen değerlendirecektir diye düşünüyorum.
Son bir söylemek istediğim konu: Tabii, Türkiye, dolarizasyona doğru gidiyor. Bakın, bunun uyarısını hani konuştuğumuz zaman bundan önceki bütçenin içerisinde de vermiştik. "Bu dolarizasyon nedir?" dediğimiz zaman, bütün işlemlerin endekslendiği bir süreç işlediğinde karşımıza öyle garip tablolar çıkar ki bakın, dolar-euro paritesi düşüyor. Yani dolar, sonuçlara göre düşerken bizim gibi finansman açığı olan ülkelerde, en başta da Türkiye'de dolar yükseliyor. Ya, eğer sonuç bu kadar olumsuzsa ve dolar düşüyorsa uluslararası paritede Türkiye'de niye yükseliyor, hiç sorguladınız mı bunu? O yüzden değerleri ve sonuçları iyi görmek gerekiyor.
Son bir şey söyleyeceğim: Sayın Bakanım, siz enflasyon rakamları ve enflasyon oranlarıyla ilgili hesaplar gündeme geldiğinde enflasyon sepetinde yüzde 20'lik bir gıda payının düşürülmesinin doğru olacağını -yani bunu ne şekilde söylediniz, bu şekilde mi söylediniz- bunun yüzde 20'nin altına çekilmesi gerektiği yönünde bir değerlendirmeniz oldu. Bunu siz daha net olarak ortaya koyarsınız. Bu hesaplama yöntemleri, bizim tabii TÜİK'in hesaplama yöntemleri Eurostat dediğimiz uluslararası standartlarda ortaya konan anketler ve portföylere göre, sepetlere göre oluyor. Şimdi, bunu böyle bir şekilde değiştirdiğinizde uluslararası geçerlilik açısından ortaya çıkabilecek riskleri bir tarafa veya işte sorgulamaları bir tarafa -çünkü biz şu anda bir de güven açısından- yani Türkiye'nin dış borç açıklarını, Türkiye'nin buna karşılık risklerini, kırılganlıklarını değerlendirdiğinizde demokrasi, hukuk devleti ve buna bağlı uygulamalarda ortaya çıkan ki son raporlara da yansıyan sorgulamaları var. Şimdi bir ekonomik data üzerinde bile böyle birtakım değişiklikler ortaya koyduğumuz takdirde...
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, lütfen tamamlar mısınız.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bitiriyorum bir cümleyle.
Ben Sayın Mehmet Şimşek'e de aynı konuda soru sordum, bana Mehmet Şimşek verdiği cevapta 3 tane ayrı anketle hane halkıyla ilgili olarak karar verildiğini ve Eurostat'tan ve bütün uluslararası IMF, Dünya Bankası, hepsiyle bu standart ve kaliteli hizmetten vazgeçmeyeceklerini dile getirdiği zaman... Ya, daha önce faizde bu çıkmıştı, biri "İnsin." biri "Çıksın." diyordu, şimdi de enflasyon hesabında mı farklı düşünceler var, onu sormak istiyorum, teşekkür ediyorum.