Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Ekonomi Bakanlığı |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 10 .11.2016 |
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Bakanlığımızın ve kurumlarımızın değerli temsilcileri, kıymetli basın mensupları; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye'nin uluslararası yatırım pozisyonuna bakıldığında, yükümlülüklerinin 614 milyar dolara yükseldiği görülmektedir. Bundan 226 milyar dolarlık varlıklarımızı çıkardığımızda pozisyon açığı 388 milyar dolar olmaktadır. Yine, finansal kesim dışındaki firmaların varlıkları ile yükümlülükleri farkı yani net döviz pozisyon açığı 2002 yılında 6,5 milyar dolar iken 2016 Ağustos ayı itibarıyla 210 milyar dolara varmıştır. Kur riski reel kesim için belirsizliği artırmış, dış şoklara açık hâle getirmiştir. Sıcak para akışına dayalı ve üretmekten çok tüketmeye, bilgi ve teknoloji yoğun rekabetçi yatırımlar yerine inşaat ve hizmet sektörüne dönük yatırımlara ve rant ekonomisine dayalı yaklaşımlar sürdürülebilir olmadığı gibi Türkiye ekonomisinin geleceği için de önemli bir risk faktörü oluşturmuştur.
Rekabet gücü yüksek, üretken ve dinamik bir ekonomiye sahip ülkeler, bölgesel ve küresel siyasette daha fazla rol alabilmektedir. Türkiye'nin böylesi sağlıklı bir ekonomik düzene kavuşması, önümüzdeki yılların şekillenmesini etkileyecek en önemli hususlardan birisi olacaktır. Ancak ülkemizde ekonomik göstergelerde kötüleşme, içeride ve dışarıda güven azalışı, ileriye yönelik beklentilerde bozulma 2016 yılında devam etmektedir; üretim, yatırım ve tüketim eğiliminde daralma hız kazanmaktadır; ekonomik büyüme yavaşlamış, işsizlik had safhadadır; Türkiye dış sermayeyi çekemez hâle gelmiştir; güven azalmış, belirsizlik artmış, beklentiler kötüleşmiştir.
Hükûmetin ortaya koyduğu makroekonomik büyüklüklerle ilgili hedefler gerçekleşmemiş, son orta vadeli programda bütün hedefler olumsuz yönde revize edilmiştir. Son dönemde dış ticaret hacminde yaşanan daralma devam etmektedir. Hükûmet, ihracat hedeflerini de düşürmüştür.
Geçen yılki orta vadeli programda 2017 yılı için 175,8 milyar dolar ihracat hedeflenmişken bu hedef son OVP'de 153,3 milyar dolara düşürülmüştür. Yine, Onuncu Kalkınma Planında 2018 yılı için 277,2 milyar dolar ihracat hedeflemişken son OVP'de aynı yıl için 170 milyar dolar ihracat hedeflenmektedir. Bu durum, 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefine de ulaşılmasının imkânsız hâle getirildiğini ortaya koymaktadır.
Türkiye'nin 2014 yılında 157,6 milyar dolar olan ihracatı 2015 yılında yüzde 8,7 küçülmeyle 143,9 milyar dolara gerilemiştir. 2012 yılı ihracat rakamının dahi gerisinde kalınmıştır. 2016 yılının ilk dokuz aylık döneminde de geçen yılın aynı dönemine göre ihracatta yüzde 2,7 azalma görülmektedir.
Ekonomi yönetimi "İhracat düşerken, ithalat daha fazla geriledi, dış açık da azalıyor." şeklinde ülkemizi avutmamalı. Çünkü üretim ve iç talebin karşılanabilmesi ile yapılacak ithalatın finansmanı için de ihracat artışı şarttır.
29 Ekim 1923'ten 2002 yılına kadar verilen cari açık rakamı 57 milyar dolardır. 2003'ten Ağustos 2016 dönemine kadar ise 491 milyar dolar cari açık verilmiştir. Son dönemde cari açığın düşmesi iyi olsa da esasen burada yaşanmakta olan özel bir çaba değil, ithalata dayalı bir ihracat döngüsünün sonucudur. Cari açıktaki düşüşün esas nedeni petrol fiyatlarındaki gerilemelerdir, bunun yanı sıra dışa bağımlı ekonomimizde büyüme yavaşladığı için ithalatın azalmasıdır. Büyümedeki daralmaya ve petrol fiyatlarındaki düşük seviyeye rağmen cari açığın millî gelire oranı hâlâ yüzde 4,3 düzeyindedir. 2017 yılı için de yüzde 4,2 olarak hedeflenmektedir.
Ülkemizin kesin döviz ihtiyacını anlayabilmek için, yaklaşık 31-32 milyar dolarlık cari açıkla birlikte Ağustos 2016 itibarıyla 167,8 milyar dolar düzeyine çıkan dış borç geri ödemesi hesaba katılmalıdır. Buna göre Türkiye'nin yıllık yaklaşık 200 milyar dolar, aylık 16,5 milyar dolar, haftalık ise 4 milyar dolar civarında dış finansman ihtiyacı vardır.
Yüzde 4,3'lük cari açık yetersiz yatırımlara rağmen gerçekleşmektedir. 2016 yılının ilk yarısında yatırımlar yine azalmış, tüketime dayalı bir büyüme sürdürülmüştür. Özel sektör yatırımları yüzde 1,2 azalmıştır. Bilhassa, özel sektör makine teçhizat yatırımlarındaki düşüş oldukça dikkat çekicidir.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişindeki artışa rağmen ekonomik büyümemize neden pozitif katkı sunmadığına bakıldığında, Türkiye'ye 2003'ten bu yana gelen yabancı sermayenin önemli bölümü, yeni yatırımdan çok mevcut tesisleri ve şirketleri satın almıştır. Bu durum, ülkemizde yeni üretim ve istihdam kapasitesi yaratmamış, ekonomik büyümeye katkıda bulunmamıştır. Yabancı yatırımların bir bölümü ise inşaat sektörüne yatırım yapmış ve bir defalık büyüme katkısı sağlamıştır.
Ayrıca, doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişlerinde 2016 yılında keskin düşüş yaşanmakta olup uluslararası doğrudan yatırımlar 2016 yılı ilk sekiz ayında önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 64 azalarak 3,4 milyar dolara inmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de yatırım ortamının iyileştirilmesi adına hukuk güvenliği, vergi ve teşvikler, fikrî ve sınai mülkiyet hakları, AR-GE ve teknoloji kullanımı, istihdam ve eğitim gibi tüm yatırımcıların çok hassas olduğu konulardaki sorunlar hâlen çözülememiş, bir kısım tedbirler alınmakla birlikte hâlen yeterli değildir. Yatırım yapmayan bir ekonominin büyüme imkânı yoktur. Ülkemizin de yatırıma ihtiyacı vardır. Yatırım yapmak için öncelikle tasarruflarımızı artırmamız gerekmektedir. Ayrıca, iş ve yatırım ortamı iyileştirilmelidir. Bu kapsamda teşvik sistemimiz gözden geçirilmeli, sektörel ve dar bölge teşvik sistemine geçilmelidir.
Gelişmiş ülkelerde uygulanan teşviklerin temelinde özel sektörü cezbetme ve özendirme amacı bulunmakta; böylelikle, verilen teşvikler sayesinde ülkenin gelişmesine ve kalkınmasına da destek sağlanmaktadır. Bu tip uygulamalarda asıl hedeflenen, ekonomik büyüme bağlamında bir denge kurabilmek için gelişmeye ihtiyaç duyan bölgeleri yatırımcılara avantajlı hâle getirmektir. Ancak ülkemizdeki teşvik uygulamalarına bakıldığında durumun farklı olduğu göze çarpmaktadır. Çünkü ülkemizin birbirinden farklı teşvik deneyimlerine rağmen, uygulamaya konulan teşvik tedbirleriyle belirlenen hedefler bugüne kadar tutmamış; farklı bedenlere hep farklı gömlekler biçilmiştir.
Birbirinden değişik ekonomik potansiyellere sahip illerin ve bölgelerin aynı statüde değerlendirilmesi, siyasi nüfuzla teşvik yasalarının kapsamının genişletilmesi ve ayrıcalıklardan faydalanabilmek için yatırımcıların önüne birtakım şartlar sürülmesi gibi yanlış adımlar, teşvikleri birer tedbir olmaktan çıkarmaktadır.
Türkiye'de resmî işsizlik oranı 10,7'ye yükselmiş olup teşvik sisteminin mevcut performansı işsizliği azaltmaya yardımcı olmamaktadır. Aynı zamanda yürürlükteki teşvik sistemi hâlen bölgeler arasında dengesizliğe neden olmakta, komşu iller arasında rekabet yaratmaktadır. Mesela, teşvik uygulamaları Konya'ya daha fazla yatırım ve hizmet gelmesini engellemekte, Konya'da yapılacak özel sektör yatırımlarını frenlemektedir. Bir yatırımcı hemen bitişiğinde daha fazla teşvikli iller varken Konya'yı niye seçsin? Bu teşvik sistemi Konyalı girişimcileri bile çevre illere yönlendirmektedir.
Sınır komşusu illerde üçüncü, dördüncü, hatta beşinci bölge teşviklerinden yararlanma imkânı varken Ereğli, Çumra, Kulu, Cihanbeyli, Akşehir, Yunak gibi ilçelerde hangi iş adamı yatırım yapar? Bu ilçelerimizin suçu Konya'nın ilçesi olmak mıdır? İkinci bölgede yer alan Konya'nın Taşkent, Çeltik, Hadim, Bozkır, Emirgazi, Derebucak, Ahırlı, Altınekin gibi ilçeleri, beş ve altıncı bölgede yer alan il ve ilçelerinden çok mu daha gelişmiş durumdadır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Yerel kalkınmayı sağlamak, her bir yerleşim biriminin potansiyelini değerlendirmek ve özellikle göçü durdurmak için teşvik sisteminin ilçe bazlı olması daha uygun değil midir? Teşvik sistemi mutlaka gözden geçirilmelidir.
Ben teşekkür ediyorum. Bakanlığımızın bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum. Hayırlı olsun.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.
Sayın Bayır, buyurun.
Süreniz beş dakikadır.
TACETTİN BAYIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; doğrusu başarılı bir sunum -elli dakika on beş saniye Başkanımın ifadesiyle- artı, çok dikkatle dinledim sizi. Gerçekten, güzel şeyler var ama, müsaade ederseniz, biz de kırk yıldır sanayi ve ticaretin içinde olan insanlar olarak bazı tespitlerimi sizinle paylaşmak isterim.
Örneğin, sayfa 65'te proje bazlı yatırımlar için öngörülen destek unsurlarında finansman desteklerinde birinci kalemde enerji desteği var. Yatırım yeri ve ilgili desteklerde, aşağıda yatırım yeri tahsisi var. Bu ikisini çok kısa açmak istiyorum: Yatırım yeri tahsisi iki ay önce temsilci olarak Hamburg'daki Rüzgâr Enerjisi Fuarı'na katıldığımızda İzmir'e rüzgâr enerjisi için yatırım yapan yani fabrika açan 3 tane firmanın sadece rüzgâr güllerinin kanatlarını stok alanı için İzmir'de yer bulamadıklarını ifade ettiler yani fabrika yapmak için yer bulmuşlar ama geniş bir sahaya ihtiyaç var diye böyle bir talepleri vardı. Bunun kâğıt üzerinde kalmaması, bir kenara not alınarak üzerine gidilmesini düşünüyorum çünkü biz muhalefet olarak ülke ekonomimizin başarılı olmasını istiyoruz, somut bazı önerilerle hızlı hızlı bunlardan örnek vermek istiyorum. Örneğin, "Enerji desteği." diyorsunuz. Bu enerji desteğinin içinde acaba kayıp kaçak elektrik alınıyor mu bu sanayiciden? Bence bunun araştırılması gerekli diye düşünüyorum.
Hemen çeviriyorum 66'ncı sayfada bir "serbest ticaret anlaşmaları" diye tamamlanan, müzakeresi devam eden bazı ülkeler var yıllarla yazılmış. Bence, bu ülkelerin üzerine yeni bir harita daha yapılmalı. Terör örgütü FETÖ'nün okullarının ülkeleri haritası bunun üzerine oturtulmalı diye düşünüyorum. Bunun altını kırmızı kalemle çiziyorum çok önemsediğim için.
67'nci sayfada uluslararası doğrudan yatırımlarda öyle gözüküyor ki son on bir yılın 2016 yılı en kötüsü olacak gibi görünüyor 5,9'la. Bunun, tabii ki, farklı nedenleri var, sizin için bir şanssızlık dönemi olabilir. Ama ben kendi adıma şunu sormak istiyorum: Bunu nasıl algılamalıyız? Yani bu bizim acaba dış politikamızla ilgili bir olay mıdır yani Rusya'yla yaşadıklarımız, Almanya'yla yaşadıklarımız, yoksa bir güvensizlik mi vardır yatırımcıda? Doğrusu bunu çok merak ediyorum.
Ayrıca, yine konuşmanızın içinde çok doğru bazı noktalar var, bunları desteklemek anlamında söylüyorum, dediniz ki: "Ayakkabı ithal ediyoruz 1 milyar dolar." Oysa ben hatırlıyorum gençliğimde İzmir'den çok ciddi ayakkabı ihraç ediyorduk. Ne oldu da bu hâle geldik? Acaba, burada izlediğimiz politikada bu yerli malı meselesinin unutturularak okullarda fındık fıstık yeme partileri hâline mi getirdik? Bununla ilgili, önümüzdeki aralık ayının başı biliyorsunuz Yerli Malı Haftası, acaba televizyon kanallarında kamu spotu verilerek tüketiciyi tüketim toplumu olmaktan yerli malı kullanmaya sevk etmemizin ekonomiye ciddi destekleri olabilir mi?
Yine, bir başka konu... E-ticaret konusunda ifade ettiğiniz en fazla telefon kullanılan ülkemizde e-ticaretin payının çok az olduğunu, bence bunun bir nedeninin de e-ticarette ürün kalitesinin denetiminin olmadığını düşünüyorum yani ürün kalitesi çok düşük, iade şansı olmuyor, toplumumuz alışveriş ederken aldığı ürünü anında iade etmek, kontrol etmek istiyor.
Bir başka konu... Ticari yazılım konusunda yıllardır dışarıya ben kendi adıma, kendi şirketlerimle artık lisans parası vermekten bıktım, özellikle Amerikan yazılım şirketlerine çünkü bu milyon dolarları bulan ücretler oluyor sanayiciyle konuştuğumuzda. E-fatura sistemi de başladığına göre, acaba yerli yazılımımızı üniversitelerle beraber artık oturtacak mıyız, bunu biraz hızlandıracak mıyız?
Bugün itibarıyla dışarıya sattığımız 10 ise dışarıdan aldığımız 15 gözüküyor. Yani bunu iki yıl üst üste yaptığınızda bu sefer dışarıya sattığınız 20 ise aldığınız 30 olacak, bu katlanarak büyüyecek. Hızlı bir biçimde tüketim toplumu olacağız.
İhracatımızda ihracat payımızın montaj kalemlerini bir araya getirerek yaptığımız ihracat ile kendi ürettiğimiz ürünlerle yaptığımız ihracatı bence ayırt etmeliyiz çünkü gerçekçi rakamlara ancak bu şekilde ulaşırız diye düşünüyorum.
Yine, bunun dışında, EXPO ile EXPO'ya aday olan kentlerin bu konuda desteklenmesi, bunlar için bir pay ayrılması çalışma ve bütçede, tarafınızdan bunun desteklenerek EXPO'nun gelecek, hem yabancı turist açısından hem ticari ve ekonomiye katkı sağlayacağı açısından yakın bir geçmişte İzmir'i biliyorsunuz kıl payı kaçırdık, bunlara özel bir fon ayırmanızı öneriyorum kişisel olarak.
Bunun dışında, yine, alüminyumda uyguladığınız bir tevkifat uygulaması var, inanılmaz derecede sıkıntılı bir uygulama. Bugün Almanya'nın güneş enerjisindeki kolektörlerinin yüzde 70'i Türkiye'den alüminyum olarak ihraç ediliyor ancak iç pazara bu alüminyum girdiğinde alttaki atölyeci ile ara toptancı birbirine düşman gibi oluyor çünkü en alttaki kalem KDV'sini ödemezse bir üstteki üretici bundan sorumlu oluyor. Dolayısıyla, bu KDV iadesi tevkifat konusunda piyasada ciddi sıkıntılar var. Bunun uygulamasıyla ilgili de bir denetim sağlanabilir mi?
Bunun dışında, özet olarak söylediğimizde gerçekten iyi bir sunum ancak sunumlar tıpkı tüzüklerdeki ya da programdaki gibi kalmamalı, bence buradaki yazılan, çizilenler pratikte hayata geçirilmeli diye düşünüyorum.
Benim ifade edeceğim bu kadar. Çok teşekkür ederim.