KOMİSYON KONUŞMASI

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan ve değerli katılımcılar; ben de saygıyla selamlıyorum. Bütçede özellikle önemli gördüğüm konuları sizlerle paylaşacağım ama öncesinde, dün gece Genel Kurulda bulunan bir kadın milletvekili olarak ben de sizinle görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Dün gece Sayın Bakan, Hükûmetinizin Adalet Bakanının son dakika, aceleyle hazırlanmış bir önergeyle hepimiz için çok önemli, çok hassas olan, çocuklarımızla ilgili ve özellikle çocuk istismarının yolunu açacak ve getirilen önerinin sonuçları hepimizi kaygılandıran bir düzenlemeyi Genel Kurula getirmesini ve aceleyle gecenin bir yarısında hızla geçirmeye çalışmasını kınıyorum. Evet, dün gece bir de şöyle bir sonuç doğurdu: Sizlerin burada yapmış oldukları sunuşlar, hükûmetlerin, bakanlığın yapmış olduğu uygulamalar konusunda toplumun biz kadınların, gençlerin, çocukların sorunlarını nasıl çözdüğü, nasıl yaklaştığı konusunda da gerçekten Hükûmetin samimiyetini, inandırıcılığını, buradaki çalışmaların anlamını tekrar değerlendirmemiz noktasında bir ders oldu bizim için de.

Sunuşunuzla ilgili söyleyeceklerim ise... Evet, gerçekten kötü bir dönemden geçiyoruz. İşte, işsizlik, genç işsizlik, döviz kurlarındaki durum, enflasyon, dış borç -değerli milletvekillerimiz gündeme getirdi- sanayi üretimindeki düşüş, bütçe açığı, büyüme hızı, düşük istihdam, yoksulluk, geçim sıkıntısı; bir istikrarsızlık ve belirsizlik süreci var. Ama burada bir gelenek hâline geldi ve bütün bunların sorumlusu küresel dış dinamikler, küresel istikrarsızlık. Ancak Sayın Bakan, sizin de görev yaptığınız ve uzun yıllar, yaklaşık on dört yıldır bu ülkeyi yöneten hükûmetlerinizin biz sorumluluğunu burada sorgulamak istiyoruz. Gerçekten, ülkeyi belirsiz bir ortama sürüklemek, işte, komşusu olduğumuz bütün ülkelerin iç politikalarına müdahil olup öngörüsüz, başarısız bir dış politikayla isimlerinin harflerinin içeriklerini dahi bilemediğimiz, terör örgütlerinin hedefi olduk. Bir savaş ortamı ve belirsizlikle birçok stratejik sektörümüz geriliyor. Ancak burada iç dinamikleri de sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. İşte, AB'yle gelinen süreç ki bizim ticaretimizin yüzde 45'ine yakını Avrupa Birliği ülkeleriyle oluyor ve ulusal stratejik hedefimiz çok büyük zarar görüyor.

Diğer önemli konu: Evet, niceliksel büyüme -siz de sunumunuzda özellikle bununla ilgili çok cümleler kullanmışsınız- niceliksel artışlar. İşte, gayrisafi yurt içi hasıla artışı, Adalet ve Kalkınma Partili vekiller de dile getirdiler bir başarı hikâyesi olarak. Ancak, evet, sayısal veriler, niceliksel artışlar önemli ama sizin Bakanlığınızın asıl alanı niteliksel kalkınma çünkü sadece sayısal veriler değil toplumsal, siyasi, kültürel, ekolojik bütün faktörleri bütüncül olarak ele alan bir bakanlık ama biz baktığımız zaman işte bu bütüncül ya da bu saydığım etmenlerle ilgili gelir adaletsizliği, sağlıksız yaşam koşulları ve bu hizmetlere erişim, ekolojik tahribat, eğitim, nitelikli insan kaynağı yaratma; hukuk, adalet gibi demokratik işleyen kurumsal yapıların tesis edilmesi ve güçlendirilmesi, kadın-erkek eşitsizliği, etnik ayrımcılık, kutuplaşma noktasında gerçekten bu saydığım bütün etmenlerde ülkemiz açısından ciddi kaygılar ve sıkıntılar var ve bunlar daha da artma noktasında.

Gini katsayısı yani gelir adaletsizliğiyle ilgili bir iyileşmeden bahsettiniz. Ben TÜİK'in verilerini size sunuyorum: En yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay Sayın Bakan artıyor ve yüzde 46,5'a ulaşmış. En düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay ise azalarak yüzde 6,1'e ulaşmış yani yaklaşık 7,5 bir fark var. En zengin yüzde 10 ile en yoksul yüzde 10 arasında fark ise 12,5 kat ve biz OECD ülkelerinde adaletsizlik noktasında 5'inci sıradayız. Buna dikkatinizi çekmek istedim.

Yine TÜİK'in verisi: Nüfusun yüzde 21,9'u yoksul. Şimdi, burada TÜİK'le de ilgili belki ufak bir parantez açayım. Bunu, mesela, fert medyan gelirin yüzde 50'sini dikkate aldığı zaman, bu veriyi hesapladığı zaman bu veri yüzde 14,7'ye düşüyor, yüzde 60 medyanı aldığı zaman bu veri yükseliyor. Yani burada TÜİK'in rakamlarla oynaması ve bazı gerçekleri gizlemesi noktasında da bir başarısı var açıkçası.

Okuryazar olmayanların neredeyse yüzde 30'u, yükseköğretim mezunlarının neredeyse yüzde 2'si yoksul.

KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Çok affedersiniz ama bu kullandığınız ifade beni rahatsız eden bir ifade. Lütfen, eğer böyle bir şey söz konusuysa -ki ben bugüne kadar Bakan olarak hiçbir şekilde Türkiye İstatistik Kurumunun en ufak bir şeyine karışmadım, sadece siz ne gün bilgiyi alıyorsanız aynı saatte ben de o bilgiyi aldım- eğer elinizde somut bir şey varsa lütfen bana verin, ben de gereğini yapayım.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Bakanım, şunu ifade etmek istiyorum. Kendi verisinden okuyorum: "Fert medyan gelirinin yüzde 50'si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre yüzde 14,7; yüzde 60'ı dikkate aldığı zaman da yüzde 21." Ama dışarıya yansıyan rakam yüzde 14 oluyor. Ben bir yanıltma, verileri gizleme...

KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Eurostat'ın standardıymış, o nedenle...

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Tabii, tabii, onu söyleyeceğim zaten. TÜİK biliyorsunuz bir yapılanma içerisine girdi.

KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Yoksa bu çok ağır bir itham, açıkçası ben kendime yapılmış hissediyorum. En ufak, TÜİK'le ilgili -çok samimi olarak söylüyorum- bir şeyiniz varsa lütfen ortaya koyun, ben de bunun gereğini yapayım.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Yanlış ifade etmek istemiyorum. TÜİK iyi bir yapılanma içerisine girdi, özellikle sizin de söylediğiniz gibi Avrupa Birliği uyum kriterleri çerçevesinde, çünkü bizim en sıkıntılı noktamız veri teminiydi. Yanlış ifade kullanmak istemiyorum. Sadece hesaplamaları farklı yaparak -bu gayrisafi millî hasıla hesaplamalarında da yapılıyor- ama bize yansıyan... Biz şimdi uluslararası rakamlara da bakarak ya da daha ince ayrıntılı... Ama sokaktaki bir vatandaş bu kadar bu ince ayrıntıyı bilmiyor Sayın Bakanım. Onu anlatmak istedim. Başka bir ifade olmasın, yanlış anlaşılmasın.

Taksit ödemeleri, mesela, yine TÜİK verisi, vatandaşlarımızın yüzde 70'i konut alımı, konut masrafları dışında sadece taksit ödemeleri ve borçlarla boğuşuyor. Maddi yoksunluk oranı artmış ki maddi yoksunluk oranında ilginç veriler var, mesela evden uzakta bir haftalık tatili karşılayamayanların oranı yüzde 70. İki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek masraflarını karşılayamayanların oranı yüzde 35. Vatandaşın yüzde 32'si herhangi bir beklenmedik harcamayla karşılaşırsa bunu karşılayamıyor. Yani "kalkınma" diyorsak bu tür toplumsal verileri öncelememiz lazım. Asıl bunlara bakmamız gerekiyor sayısal, niceliksel verilerden ziyade.

İnsani Gelişme Endeksi yine verilerinizin içinde vardı. O endekste, o raporda, Sayın Bakanım, Türkiye gerçekten en eşitsiz ülke, yani en yüksek düzeyde ülke olarak tanımlanmış ve eğitimle ilgili de önemli bir tespit var. Eğitime devam edilen süre konusunda oldukça gerideyiz. Yani orada 88'den 72'ye sanki bir düşüş var gibi ama asıl gerçekçi rakamlarda bir gerileme kaydediyoruz.

Tabii ki genç ve kadın işsizliği ya da istihdamı noktasına dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu konuya özel önem vermenizi sizden istirham ediyorum çünkü bu konuda, kadın istihdamında, nüfusun yüzde 50'sini oluşturan kadınların istihdama katılım oranında bir ilerleme kaydedilemedi. Hâlâ yüzde 25-27 bandındayız ve Avrupa Birliği ülkelerinin -nispeten belki biraz daha yüksek görülebilir- gerisindeyiz. 30 yaş altı nüfusta Avrupa'da 1'inciyiz ama bu potansiyeli maalesef yansıtamıyoruz. Nüfusumuzun yüzde 70'i 15-64 yaş yani faal nüfus. Bu faal nüfusu da yine entegre edemiyoruz.

Bir de kalkınma stratejisiyle ilgili benim özel olarak söylemek istediğim bir şey var. Benim doktora tezim, Sayın Bakan, kalkınma stratejileri üzerineydi ve Güney Kore örneği ve Doğu Asya ülkeleri gerçekten bu anlamda belki bize çok önemli örnek teşkil edecek. Sevindirici bir şey, geçen, Ekonomi Bakanı sunumunda bununla ilgili çalışmalar yapıldığı konusunda bilgi verdi bize. Gerçekten Güney Kore muazzam bir başarı hikâyesi yakaladı ve burada temelinde kamu destekli, özellikle devlet destekli, eğitimi önceleyen, eğitimi temel alan ve stratejik sektörler belirleyen özel, çok önemli bir program ve bir strateji belirledi. 1980'den itibaren bizdeki sıkıntıları çok uzun anlatmak gerekir ama burada eğitimin önemini çok dikkate almamız gerekiyor.

Kamu destekli eğitim, stratejik, millî bir politika olarak, nasıl söyleyeyim, siyasal araç olarak kullanılamayacak bir sektör ama biz eğitim sunuşunu dinlerken -bütçe sunuşunu- eğitimin neredeyse tamamen kısa vadede özel sektöre teslim edileceğini duyduk. Özel sektör kâr amaçlıdır, bir stratejisi yoktur kâr dışında. Bu nedenle, sizin, Kalkınma Bakanı olarak, eğitimle ilgili çalışmalardan bahsettiniz, eğitim noktasında daha entegre, daha bütüncül politikalar uygulanmasına, nitelikli insan kaynağı yetiştirme, hep söylüyorum, teknolojiye sahip değil, üreten, kullanan, inovasyona dönüştüren, katma değer yaratan sektörlere dönüşen, çok önemli bir eğitim politikasına dönüşme...

Stratejik sektörler: Tarım, siz kendiniz söylediniz, tarımın katma değeri sıfıra dönüşüyor.

Turizm bizim için stratejik sektör.

BAŞKAN - Sayın Özdemir, ek süre de bitmek üzere. Bakın, on dakika oluyor.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Öyle mi? Çok özür diliyorum o zaman.

BAŞKAN - Size pozitif ayrımcılık yaptım.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Affedersiniz, özür diliyorum.

BAŞKAN - Buyurun, devam edin. Son cümlelerinizi alayım.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Stratejik sektörlerimizi dahi elimizden kaybediyoruz. Bunu söylemeye çalışıyorum. Bu konuya özel önem vermenizi...

Son cümle de: Kalkınma ajanslarınızdaki çalışmaları bölgelerdeki özellikle kadınlara, gençlere cazip hâle getirmek, tanıtmak noktasına biraz daha ağırlık vermenizi... Çünkü biz bir bölge çalışması yapmıştık; Kars, Ardahan, Iğdır; orada kadınların şikâyeti özellikle bu olmuştu. Bürokratik engellerin azaltılması, kadınlara ve gençlere ulaşımı noktasında özel önem vermenizi diliyorum.

Özür diliyorum süremi aştığım için.