KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Evet, teşekkür ediyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - "Lady's last" oldu.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - "Last" oldu bu sefer, kuralı bozduk ama inşallah, düzeni ve nizamı bozmayan bir düşünce paylaşımı içerisinde nihai noktaya geleceğiz diye yürekten inanıyorum.

Öncelikle teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, geçen sene de aslında ben -hatırladığım kadarıyla- Dışişleri Bütçesinde yine en son konuşmacıydım ama o gün, epey bir, herhâlde gündemin getirdiği yoğunluk içerisinde, bir Dışişleri Bakanlığı ve diplomasinin yaşattığı o sürecin dışında biraz daha iç politikaya dönük söylemleri birbirimizle paylaşmıştık. Ama, benim tanıdığım Mevlüt Çavuşoğlu diplomat kimliği, yapıcı ve sorun çözen kimliğiyle ve önemli günlerde önemli müdahaleleri yapma kimliğiyle çok farklıdır. Onun için bundan sonra da Türkiye için böyle bir süreçte devam edeceğine gönülden inanıyorum.

Şimdi, geldiğimizde, bugün, iki tane bütçe görüşüyoruz; bunlardan biri Enerji Bakanlığı bütçesi, birisi Dışişleri Bakanlığı bütçesi. Enerji Bakanlığı bütçesi görüşülürken de yine aynı şekilde dile getirdiğim bir konuydu. Biz enerjiyi Dışişleri ve Dışişlerinin ortaya koyacağı stratejik gelişme ve vizyona bağlı değerlendirmelerden uzak tutamayız. Aynı şekilde, oradaki gelişmeleri dikkate almadan da ne bölgesel ne küresel politikalarla ilgili stratejik kararları net, doğru okuyup karar noktasına taşıyabiliriz.

Baktığınızda, dünyadaki enerji kaynakları, bölgesel dağılımı ve o dağılım üzerinde enerji kaynaklarını ele geçirmeye çalışan güçler, enerjiyi kullanan devletler ve bu devletlerin birbirleriyle yaşamış oldukları karşılıklı dönemsel ilişki boyutları her ülke için ayrı ayrı gelişmelerin de hazırlayıcısı oluyor. Nasıl derseniz... Bir tarafta bakıyorsunuz, işte tek kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçiş, o geçiş sırasında ortaya çıkan ülkeler açısından o enerji güvenliği, arz güvenliği ve kullanıcı açısından ortaya çıkan gelişmeler; bir taraftan, Amerika ve ona bağlı enerji yönlendirici dünya fiyatlandırması ve ekonomisini de beraberinde getiren tercihler... Ta ki işte kaya gazının kullanımının ve ondan sonra oluşan emtia fiyatlarının etkilenmesi ve onun akabinde, baktığınızda, Rusya tarafından düşündüğünüzde, bölge ülkelerdeki devrimlere kadar varan çatışmalarda yine enerjinin, doğal gazın, petrolün dayanılmaz hafifliği. Yani, Gürcistan'da şöyle mi oluyor, neden oluyor? Peki, Ukrayna'da ne oldu? Renkli devrimler nereden geldi? O renkli devrimlerle ilgili bölgesel, işte sınır belirleme, sınırları daraldığı zaman "Nereyi aşarım giderim de oradan kendime bir yol açarım?" hevesleri ve oradaki ortaya çıkan sonuçlar, dünya coğrafyasında hem iç savaşlar hem kendi arasında baktığınızda huzursuzluklar ve mücadeleyi ortaya koyan bir dönemi, dönemi değil, yılları yaşatıyor.

Şimdi, bizim buradaki sorunumuz şu: Dış politika olarak, Türk dış politikası olarak biz yaşanan bu küresel gelişmeleri ve gerçekleri doğru okumadan, doğru zamanlama yapmadan, doğru tercihler kullanmadan maalesef buralarda karşı taraf olarak, sürekli olarak problemlerle karşı karşıya gelmiş ülke konumuna düştük. Hep derler: "Jeopolitik konumumuz, jeopolitik gücümüz, onun getirdiği gücü iyi kullanmak..." Aslında klasik ama doğru, olması gereken özellik. "Biz bunu ne derece kullandık?" noktasında da soru işaretleriyle dolu bir dış politika üretiminiz var.

Ben, eski, 2002'den beri milletvekili olan bir parlamenterim. 2002'de geldik, daha 2003'e geçmeden Avrupa Birliğiyle ilgili olarak "Katılım müzakere tarihi alıyoruz." noktasında ortaya çıkan bir coşku. O coşkuyla beraber bütün muhalefet, iktidar yollara düşme, tarihlerin alınması, gündüz havai fişeklerin patlaması, "Allah Allah, Avrupa'ya gidiyoruz..." Sanki ertesi gün Avrupa Birliği bizi aldı, her şeyiyle kabul etti ve biz bir anda yepyeni bir dış politik pencere açtık. O yetmedi, arkasından Kıbrıs. Kıbrıs, bizim önemli, tarihimiz açısından yani Türkiye Cumhuriyeti tarihinin o "kırmızı çizgi" dediğimiz veya "hassas" dediğimiz, uluslararası politik ortamdaki gücümüzün göstergesi olan çok önemli bir konumundan dolayı Kıbrıs. 2003, Türk tarafının "'Yes' be gülüm." dediği meşhur Annan Planı'yla gelen süreç. O zaman da işte "Şurası mı gidiyor, burası mı gidiyor? 'Egemen eşitlik' kavramından vazgeçmeyeceğiz, biz her şeyi Annan Planı'yla beraber değerlendireceğiz..." Ve sonuçta karşımıza çıkan bir netice; bizde, Türk tarafı kabul, karşı taraf ret. O arada da biz görüşme aşamasına gidiyoruz Avrupa Birliğiyle ilgili ve artık, müzakere tarihleri, müzakereyle ilgili ortaya konulan anayasal değişiklikler ve tarih alma sürecinde müktesebata uygunluğu sağlamak üzere ortaya çıkan "Anayasal değişiklikler demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, Avrupa, yakınız, beraberiz..." Şimdi, o zaman bakıyorum bugün Avrupa'yla ilgili bakış açısı, o günkü Avrupa'ya bakan iktidar partisinin bakış açısı... "Ya, biz insan haklarını işte bu yasalarla gerçekleştireceğiz." Sanki, Türkiye olarak bizim bunları yapabilecek yeterliliğimiz veyahut Türkiye olarak bunlarla bir özgürlüğü dile getirmede yetersizliğimiz varmış gibi hep beraber "Tamam, buna uygun hareket edeceğiz." dedik. Geldik, bunları biz yaparken bir anda reddedilen Annan Planı'ndan sonra, Avrupa Birliği nasıl olduysa -ki hem Türkiye hem Yunanistan açısında baktığınızda- Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine üyeliği sürecinin işlemesinde geçerli olan uluslararası anlaşmaları bir tarafa bıraktı, bir Güney Kıbrıs üyeliğinin gerçekleşmesi oldu. Peki, biz orada yeterli kaldık mı? Kalmadık. Sayın Gül'ün o zaman İngiltere'nin Dönem Başkanlığına yazdığı muhalefet şerhinin dışında bir şey yapamadık. Avrupa Birliğiyle ilişkiler ve her aşamadaki gelişmelerle önemli bir kaybı yaşadık. Yani, söylediğim şu: Dönem dönem ortada yaşanmış olan olaylara karşı politika açısından yanlışlarımız oldu. Bu yanlış tercihler ve zamanlama, maalesef bugün karşımıza çıkan problemlerin hazırlayıcısı oldu. Biz, hani o dediğim jeopolitik konumumuzun getirdiği güce ne kadar vakıfız?

Kısaca şunu da söyleyeceğim, zamanı çok fazla kullanmayacağım ama: Bakın, Türkiye 2007'ye kadar, hatta 2008'e kadar büyüme açısından da önemli bir ortalama büyüme rakamlarında gelişme gösterdi. Biz ne zaman 2008, 2009'da, bu Hamas, Müslüman Kardeşler, yaşanan Arap Baharı, onların tarafı olma, tarafların içerisinde kendilerinde karşılaştırılan liderlerle ilgili taraf tutma noktasına geldik ve o yaşanan karmaşa içindeki küresel senaryoda Türkiye'nin belli yerlere zorlanmasına göz yumduk; Türkiye'nin büyümesi de aşağı doğru gitmeye başladı, küresel ekonomide yaşadığı sorunlar da artmaya başladı ve Türkiye, çizgi olarak ekonomik dataları ile politik tercihlerinin karşılaştırılmasını tek bir çerçevede yaptığında bunun açık maliyetlerini ve sonuçlarını da görmeye başladı.

Şimdi, Sevgili Bakanım, Türkiye İncirlik gibi bir üsse sahip, değil mi? Burası adı NATO üssü, kullanımı Amerika olan bir üs. Biz İncirlik'e sahibiyetimizin değerini ne derece kullandık, aynı Güney Kıbrısla ilgili Avrupa Birliği sürecinde ne kadar etkin olduğumuz sorusuyla beraber düşündüğümüzde?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Diğer taraftan baktığınızda, biz bugün gerek Irak gerek Suriye gerek Kafkaslar ve gerekse Rusya, Amerika arasında ilişkilerde... Bir dönem gittik, boru hatlarıyla anlaşmamızı "Uygundur." deyip Rusya'ya döndürdük. Şimdi, farklı bir yöne geçiyoruz. Ondan sonra karşımıza bakın yine bölgesel olarak eksik kaldığımız yer İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs'ın doğal gaz aramalarıyla ilgili o parselasyon ve o süreç yaşandı. Biz ne kadar erken farkına vardık bu olayın? Ne kadar erken müdâhil olabildik? Ve bugün baktığınızda, Avrupa kullanıcı, kaynak sağlayıcı ve buna hâkim olmaya çalışan büyük güçlerin arasında hangi noktadayız?

Gelelim Çin-Rusya birlikteliğine. Bugün artık Orta Doğu'dan uzaklaşan, Orta Doğu'dan giden özellikle Batılı güçlerin Pasifik üzerinde kurguladıkları yeni politikalarda biz Pasifik ve ona bağlı gelişmelerle ilgili politikalarımızı neye göre planlıyoruz? Yani, erken görülü bir dış politika uyguluyorsak yaşanan olaylarda ülkemiz üzerinden senaryo kuranlara karşı bizim aldığımız tutum ve onun maliyetlerinin, faturalarının öncesinde olasılıklara karşı ne yapacağız?

Bakın, biz çıktık, o dönem yine Büyük Orta Doğu Projesi, Arap Baharı, o dönemki gelişmeler, yeniden yapılanma ve onun eş başkanlığından övünç duyduk. "Medeniyetler İttifakı" dedik, o Medeniyetler İttifakı'nın içinde ortaya konulan çalışmaların içerisinde bulunduk. Ondan sonra çıkan tablo yine zamanı, zemini, olayları iyi okuyamadığımız. Okuyamadığımız sürecin içerisinden de ülkemiz açısından baktığınızda doğru sonuçlara ulaşamadığımızı gösteriyor.

Ben tabii, bu yaşanan 2007-2009 ekonomik sonuçları, bir de bu son dönemdeki gerek Rusya gerek Avrupa Birliği gerek o süreçte karşımıza çıkan ticari açıdan baktığınızda... Ticari sonuçların rakamsal olarak gerçekliğini de tabii uzun uzadıya konuşmak isterim ama zaman yok.

Şunu söylüyorum: Sayın Bakanım, baştan anlattınız, FETÖ, Fetullah Gülen terör yapılanmasıyla ilgili gelişmeleri. Değerli Bakanım, baktığınızda, yapısıyla en çok örgütlenmiş, Dışişleri her ülkede var olan bir yapı ve bu yapının bugüne kadar yapılan her türlü, işte bu bölgesel çalışmalarda... Çünkü, baktığınızda, bizi Cumhurbaşkanımız adına o ülkelerde temsil eden diplomatik bir görev kadrosu. Ne derece farkına vardılar ne oldu, ne bitti? Ne oluyor, hangi çalışmalar oldu?

Bir ikincisi, hâlihazırda var olan çalışmaların tespit edilip size raporları geliyor mu? Yani, yurt dışındaki o 100 küsur ülkede hangi durumdadır? Afrika'da, Balkanlarda yani Fetullah Gülen terör örgütünün devam eden yapıları yurt dışında var mıdır? Hâlâ devam etmekte midir? Çalışan okulları var mıdır? Mesela, ben Gürcistan'a gittim, "Tiflis'te 8 tane lise, 2 tane üniversite var." dediler. Makedonya'ya gittik, "Hâlâ Makedonya'da devam ediyor." denildi. Bunlarla ilgili görüşmeleriniz ve kurulan diyaloglar nasıl?

Son bir sözüm de ben aynı zamanda AGİTPA üyesiyim. Sevgili Bakanım, buradan gidiyoruz bu parlamenter meclislerine, siz de Konseyde Başkanlık yaptınız. Konseyin kendine göre etkin bir görevi var ama onun ötesinde siz Dışişleri bakanları toplantısına katılıyorsunuz Türkiye olarak. Bu parlamenter meclislerinde çok ciddi çalışmalar oluyor, çok ciddi sonuçlar oluyor, bir hafta sonra Dışişleri bakanları toplanıyor. Oradaki çalışmalar ve sonuçlar ile belgelerden bir tanesini alıp da okuyan veya paralelinde bir neticeye giden çalışma yok. Yani, boş işe yarıyor, sadece bir araya gelen parlamenterler oluyor. Onun için, Türkiye olarak, özellikle Dışişleri Bakanımız olarak bu tür oluşmuş olan gerek NATO Parlamenterler Asamblesi gerek AGİT, Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatının Parlamenterler Asamblesinden ortaya çıkan karar metinlerinin karar alıcı noktalarda değerlendirilmesi tercihini ortaya koyacak bir teklifiniz olursa da olumlu olacağını düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.