| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 08 .11.2016 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli hazırun; bugün aslında Enerji Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığının aynı güne gelmesi, dünya ve bölge gündemi açısından baktığımızda birbirine girift olan 2 bakanlığın değerlendirmelerini aynı günde yapma imkânının hasıl olması aslında ilgi çekici. Çünkü genelde baktığımız zaman, özellikle son yıllarda ve genelin hâkimiyetinde siyasete yön veren, siyasetin içerisinde sınırların çizilmesinde etkin olan -ülkelerin ekonomik gelişmişlik göstergesi olarak- temel unsur olarak karşımıza enerji çıkıyor. Petrol savaşlarının yaşandığı ve bu petrol savaşlarının sonrasında, bu savaşlar içerisinde bağımsızlık noktasında ortaya çıkan sonuçları değerlendirmede, toplumların kendi içindeki barış, birleşik yaşam ve bu bağımsızlığın içerisindeki refahı yakalama noktasında yine enerji ve enerji kaynaklarına bağlı olarak ortaya çıkan sonuçların etkin olarak var olduğunu görebiliyoruz. Ve yine ülkeler gelişmişlik düzeyleri açısından değerlendirildiğinde -enerji üretim ve tüketim politikalarıyla sınıflandırılıyor- ekonomik açıdan uyguladıkları enerji politikalarının dünya siyasetindeki gücüne göre yön kuruyorlar ve tekrar vurguluyorum, bağımsızlık noktasında çok etkin olarak enerjinin gücünü görüyoruz. Aslında, 21'inci yüzyıla geldiğimiz zaman, enerjinin hem üretilmesi hem paylaşımı en önemli sorun olarak gündemimize geliyor ve geleceğe istinaden bir vizyon oluşturma, geleceğin stratejisini belirleme açısından yapılan değerlendirmelerde bir sanayi devriminin de enerji üretimiyle bağlantılı olarak gerçekleşmesi yönünde beklenti ve tanımlamalar yoğun. Neydi? Birinci Sanayi Devrimi'nde dokuma tezgâhlarıyla İngiltere'de bir süreç yaşandı. Sonra montaja dayalı olarak otomotiv enstitüsü öne çıktı. Daha sonra ise yine Amerika öncülüğünde robotik ve enformasyona dayalı bir devrimsel gelişim oldu. Şimdi baktığınızda da yine enerji üretimine bağlı olarak gelişen bir yeni süreç idaresi kendisini net olarak gösteriyor.
Bu gerçekler ışığı altında Türkiye'nin bu başlıkta hangi pozisyonda olduğu, yatırımları ve enerji politikalarını neye göre oluşturduğu konusunda da belli değerlendirmeleri paylaşmak isterim. Biz Türkiye'de "Yatırım nerede kârlıysa orada yapılır." mantığının süre gittiği bir enerji politikaları tercihi içerisinde yatırımı oluşturan bir bakış açısı oluşturulduğunu görüyoruz. Uluslararası Enerji Ajansı ve dünya enerji görünümü içerisinde baktığınızda, Türkiye'yle ilgili, Türkiye'yi ilgilendiren hangi değerlendirmelerin öncelendiği veya öncelik alındığı da açıkçası sorgulanması gereken bir konu.
Yatırımlar neye göre yapılmalı? Şimdi, bakıyorum, her sene değişen, uygulamada farklılaşan yatırım tercihlerinin, biraz önce enerjiyle ilgili çerçevesini oluşturmaya çalıştığım, ağırlığını ne derece algılayıp uygulamada doğru yaptığımız sorgusunu beraberinde getiriyor. Nedir? Enerjinin elde edileceği kaynaklar açısından baktığınızda, bir kere, Türkiye açısından çok net dışa bağımlı bir kaynak kullanımımız var. Dışa bağımlı bir kaynak kullanımımız olduğuna göre ve dünyada değişen kur hareketlerine göre kendi içimizdeki nakit dengelerimizi sağlama noktasındaysak veya üretken bir Türkiye'nin yaratılmasını hedefliyorsak eğer, ona göre de oluşturmamız gereken bir enerji politikamızın olması gerektiği yadsınamaz.
Şimdi, işte, baktığınızda, ağırlığı doğal gaz, fosil yakıtlar, kömür, bütün bunlarla beraber değerlendirdiğinizde biz yatırımlarımızı Türkiye'de doğru mu yaptık ve bugün geldiğimiz noktada, yine diyorum, tercihlerin sürekli... Bugün Sayın Bakan çıkıyor, diyor ki: "Millî ağırlıklı kömür kullanılarak üretim yapılacak ve yenilenebilir enerji tercih edilecek. Yatırımlarımızı bu yönde gerçekleştireceğiz." Güzel. Peki, bundan önceki on yıllarda neden doğal gaza bağımlı olarak ortaya konulan elektrik üretim tesislerinin yatırımları bu derece teşvik edilip bu derece güçlendirildi? Baktığımızda, rakamlarla değerlendirdiğimizde, elektrik enerjisi üretimi açısından ortaya konulan kurulu güç kapasitesi 2 kat artarken bu artan kurulu gücün kullanılma noktasında neden yüzde 60'da kaldık? Peki, bu yatırımları yaparken kullandırdığımız devlet kaynakları, ödediğimiz maliyetler ve bu maliyetlere bağlı olarak birikmiş konsolide tablo nedir? Yani, biz planlama ve strateji oluşturmada hangi noktadayız, ne derece başarılıyız veya önümüze çıkan sonuçlardan ders almasını biliyor muyuz? Elektrik enerjisinde tablo ortada, çok açık. Bütçe açıkları veririz, "Aman, ne güzel, bu sene emtia fiyatları düştü, petrol düştü, cari açığımız düşecek." diye sevinç duyarız. Bunun sevincini duymak yerine, "Emtia fiyatları düşerse cari açığımız azalır, işte, kur şöyle olursa bizim dengelerimiz tutar." demek yerine biz doğru enerji politikaları ve yatırım politikalarıyla kendi maliyetlerimizi ve enerji açısından hem arz hem kullanım güvenliğini çok iyi sağlamak zorundayız. Bunda başarısızız ve ortaya çıkan tablo da bunu net olarak ispat ediyor.
Şimdi, Sayın Bakanım, bir uluslararası enerji toplantısı İstanbul'da gerçekleşti. Bu toplantının içeriğinde çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Dikkatimi çeken ve bir şikâyet olarak gelen... Oradaki millî komitenin içerisindeki akreditasyon açısından ayrımcılık yapıldığına dair şikâyetler oldu yani hem medya açısından hem de meslek örgütleri açısından böyle şikâyetler oldu. Bunlar dikkatinizi çekti mi, size ulaştı mı, bunu değerlendirdiniz mi?
Diğer taraftan, tabii, böyle önemli bir enerji toplantısı, zirvesi gerçekleştiğinde biz Türkiye'deki durumumuz ve enerji kongresine gelmeden önceki Türkiye'nin var olduğu yapısal sonuçları değerlendirmek durumundayız diye düşünüyorum ve ben çok kısa belli bilgileri arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.
Şimdi, petrol boru hatları ve petrol açısından baktığımızda, bizim ithal ettiğimiz petrolün yüzde 40'ı Irak'tan, yüzde 20'si İran'dan, yüzde 10'u da Rusya'dan geliyor. Doğru muyum bilmiyorum, herhâlde bürokratlarımız bunu teyit eder. Şimdi, uluslararası dış ilişkiler açısından baktığımızda Irak, İran ve Suudi Arabistan... Hele hele son OPEC'le ilgili görüşme süreçlerinin yaşandığı ve Suudi Arabistan ile İran'ın özellikle hem yatırım artırımı hem de üretim kısıtlaması açısından belli direnmelerin yaşandığı dönemde önümüzdeki gelecekte petrolle ilgili ne bekliyoruz? Şimdi biz 2017 bütçesini ve 2017 enerji kullanımıyla ve üretimiyle ilgili süreci planlıyoruz.
Diğer taraftan, doğal gaza bakıyoruz. Doğal gazda da Avrupa'nın 3'üncü kullanıcısıyız, tüketicisiyiz ve ithalatımızın yüzde 55'ini Rusya'dan ve baktığımız zaman, bunu da iki boru hattından kullanıyoruz ve çeşitli alternatif boru hatları projelerinin içeriğinde biz dönemsel olarak yer değiştiriyoruz. Nasıl mı dersek? Şimdi, Mavi Marmara...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - ...batı gazı açısından ortaya konulan uygulama süreçleri var. Şimdi, tabii, bir de bizim önümüzde bir TANAP var, TANAP'la ilgili gelişmeler var ve bir de yerli kömür çıkardık ortaya. Şimdi, dünyada bir gerçek var. "2 küresel kutup" denilen yapı Amerika ve Rusya'nın kendi bölgeleri ve enerji kullanımına göre çizgileştirdikleri, yeri geldiği zaman iç çatışmalara kadar götürdükleri enerji yatırım, satış ve dağıtım politikaları var. Şimdi, Türkiye'yi de bu yapı içerisinde gördüğümüzde, işte, daha önce dâhil olduğu projeler, anlaşmalar, işte, Rusya'nın Avrupa'yla ilgili satış konusundaki etkin yapısı, Avrupalı kullanıcıların enerji açısından baktığınızda kaynak değişimlerindeki tercihleri bu uluslararası satrançta Türkiye'ye de doğru oynayacağı bir yer biçmeyi gerektiriyor. Ama ne kadar doğru oynuyoruz? Orada önemli yanlışlar, çok hızlı değişen politikalar ve o politikalardan kalıcı kazançların olmadığı bir dönemi yaşadığımız çok açık olarak gözüküyor.
Şimdi, dediğim gibi, Azerbaycan açısından yeni bir TANAP projesi var. O projeyle de ilgili Sayın Bakanımız hangi aşamada, nereye geliyor diye bilgi verirlerse seviniriz. Ayrıca, bir de son enerji zirvesinden sonra bir Türk Akımı Projesi var. Yani, bir Enerji Bakanlığının, bugünkü dünya şartlarında konuşulduğu zaman, şu kadar yenilenebilir enerji, işte, şöyle hidroelektrik santral, şu üretimi yapacağız derken unutmaması gerekir ki bugün Türkiye açısından ortaya konulan bu uluslararası gelişmelerle de bakıldığı zaman, en önemli bakanlığın başında görev yerine getiriyorsunuz ve çok doğru stratejiler ve çok doğru uygulamalar içerisinde olunması gerektiğinin özellikle altını çizmek istiyorum. Bugüne kadar bu konuda yetersizliklerimiz var.
Şimdi, diğer bir konu da, Sayın Bakan, Çin'le ilgili yaşanan gelişmeler. Bakıyoruz, zamanında Türkiye'de çimento üretimi açısından bir yabancı yatırımcı furyası gelmişti. Nedendi? Çünkü, çevre şartları açısından olumsuz sonuçlar verdiği için, başta Belçikalılar olmak üzere, Türkiye'ye gelip çimento fabrikası kurmuşlardı. Şimdi, Amerika ile Çin bu gaz emisyonuyla ilgili bir anlaşma yaptılar. O anlaşma neticesi olarak da ortaya konulan taahhütler var. O taahhütlerden sonra iştahı kabaran Çinli yatırımcıların Türkiye'de hem linyit kömürüyle ilgili olan yatırımlarda hem de nükleer enerji -ki Meclisten de geçirilmiş bir anlaşma var- bağlamında değerlendirdiğinizde Türkiye'ye gelen bir yatırım önceliği var mı, bunu sormak isterim. Çünkü, siz de gittiniz Çin'e bu yazın başında ve bunu tamamlayan Bank Of China'nın Türkiye'de faaliyet izni alması, arkasından nükleerle ilgili anlaşma yapılması ve biz hangi noktadayız ve bu ilişkilerde yine ekonomik ve uluslararası ilişkilerde ne boyutta bir gelişmeyi bekliyoruz, bunun da açıklamasını yapacağınızı umut ediyorum.
Arkadaşlarımın da dediği gibi şu da çok önemli yani Türkiye hidroelektrikten de faydalanacak, Türkiye linyitten, taş kömüründen de faydalanacak, kömürden de faydalanacak doğru yöntemlerle. Çünkü, biz bir anda Türkiye'nin üretimini bir sihirli değnekle değiştiremeyiz ama en düşük maliyetle, çevreye ve yaşayana, çalışana en az maliyetle yapılacak olan üretimi gerçekleştirmek zorundayız. Faturalar alternatif maliyetleriyle ağır olmamak zorunda. Güzel, yerli kömürle ilgili üretime başlayacağız. Sevgili Bakanım, kömürle ilgili üretime başladığımız zaman, yaşadığımız bir Soma faciası var. Türkiye'de hâlâ 18'inci yüzyıldan öteye gitmekte zorlanan bir kömür alanında çalışan ve mağdur olan işletmecilik ve sonuçları var. Bakınız, bu sadece "Özel sektöre devrettik, onlar bunu yaptı."yla değerlendirilemez. Bu Eylül ayında Soma'da yaşananlardan dolayı mahkemenin verdiği bir karar var ve mahkemenin gerekçeli kararında diyor ki: "Özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren şirkete devredilmesi sırasında gerekli özen ve titizliğin gösterilmemesi, maden işçilerinin olağanüstü durumlarda hayatta kalmalarını sağlamak adına gerekli önlemin alınmamış olması..." Bunlar tazminata gerekçe gösterilerek Bakanlığınızla ilgili bir karar verildi. Yani, yapılan tercihler, ortaya konulan stratejilerin uygunluğu, doğruluğu ve hassasiyeti gerçekten çok çok önemli.
Şimdi, elektrik dağıtımıyla ilgili çıkarılan yasal düzenlemeyle beraber dağıtım özelleştirilecek, modern yöntemlerle altyapılar kurulacak, kayıp kaçaklar azalacak; kayıp kaçaklar azaldığı zaman da elektrik fiyatları ucuzlayacak amacıyla dağıtım şirketlerine bir yasal altyapı verilerek ön açıldı. Aradan seneler geçti, son dönemde hem faturalar açısından hem uygulama açısından hem ortaya konulan hedefler açısından yine sapmalar... Yani, her gün söylüyoruz burada, orta vadeli program çıkarıyoruz, çıkan her orta vadeli program rakamları hep revize olmuş, değiştirilmiş. Burada enerjiyle ilgili de ortaya konulan hedeflerde tutmayan rakamlar ve buna göre ödenen bir maliyet. Şimdi, kayıp kaçak oranıyla ilgili bir hedef ortaya konuluyor, ona göre bir yetki devri için anlaşma imzalanıyor, sözleşme imzalanıyor; ondan sonra ortaya çıkan açıkta da hata bunu yanlış hesaplayanda değil, kayıp kaçakla ilgili gerçek anlamda altyapı yatırımını yapmayıp takibatını yapmayanda değil; bunu hiç kullanmayan vatandaşa fatura ederek devletin bütçesinde gelir elde edilmeye çalışılıyor. Böyle bir anlayış, böyle bir mantık, böyle bir yönetim hangi geçerlilikte kendini bulabilir.
Ha, bir de dağıtım firmalarıyla ilgili olarak da bir uygulamanız var. Bu uygulama gerçekten böyle midir? Dağıtım Sistemi Gelirinin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ'e bir ek getirilerek, bu dağıtım şirketlerine işlettikleri şebeke üzerindeki reklam ve kira gelirlerini de elde etme hakkı verildiğine dair bir değişiklik. Şimdi, Türkiye geneline baktığınızda yaklaşık 15 milyon direk, 400 bini aşkın da trafo var ve bu trafolardaki reklam ve ona bağlı gelirlerin hepsinin bu şirketlere gitme hakkı verilmiş. Peki, bu işletme hakkı devir sözleşmelerinde buna cevaz veren bir düzenleme var mı? Yok.
BAŞKAN - Toparlarsanız sevinirim Sayın Tamaylıgil.
Buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Peki, toparlayayım.
Türkiye açısından, yani olmadığı hâlde hem böyle gelir imkânları yaratılıyor hem de bu firmalar beceriksizliğin faturasını halka ödetiyor, arkasından da biz enerjide, enerjiyle ilgili gelişmelerde uluslararası çerçevede -en başta söylediğim- derecelendirme ve başarıda hangi yolda doğru yürüyoruz?
En son bir şey söylemek istiyorum: Doğru da gördüğüm, enerji verimliliği açısından binalara enerji kimlik kartları verilmesi yönünde Çevre Bakanlığıyla da sizin bağlantılı yapacağınız bir uygulama var. Ki bu konuda da bakıldığında, biz son bir torba yasada mülk sahiplerine kira vergisiyle ilgili, kira gelirleri, gayrimenkul iratlarıyla ilgili birtakım istisnalar sağladık. Ancak, 2017 Mayıs ayı, bildiğim kadarıyla, bu tarih için milat. Yani yeni binalar 2011'den itibaren oluyor ama 2017'de eski binaların enerji kimlik kartlarını almalarıyla ilgili olarak bir süreç tarihi var. Ama bir taraftan kiralama, satma, vergi ödeme açısından yaptırımları olan bu düzenlemenin enerji verimliliği açısından çok önemli olduğunu düşünsem de acaba yetiştirilebilecek mi? Bu konuda Çevre Bakanlığıyla beraber bir çalışmanız oluyor mu, değerlendiriyor musunuz? Onu da merak ediyorum.
Zamanımı uzattığınız için, anlayışınız için teşekkür ediyorum.