| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, ç) Devlet Personel Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 21 .11.2016 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, değerli Komisyonumuzun üyeleri, değerli milletvekillerimiz, kıymetli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; 2017 bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Sosyal devlet, devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru gören bir anlayış olmalıdır. Anayasamız madde 49'da "Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır." der. Bu anlayışla, bizler toplumsal barışın, eşitliğin gereği olan sosyal devlet anlayışını korumak ve katkı sunmak durumundayız. Kamu kaynaklarının adil dağıtıldığı, halktan, emekten yana bir bütçe yapmalıyız. Bu kaynaklar kimin için, ne kadar ayrılıyor? Hangi sorunu ne kadar çözecek? Bu soruların cevabı aslında bilinçli bir politikanın sonucunda ortaya çıkıyor. Yalnızca taşeronu büyüten, kayıt dışı çalışmayı büyüten, yasal düzenlemelerle işçilerin, emeklinin, emekçinin kazanılmış haklarını törpüleyen, işçiyi, emekliyi önemsemeyen bütçe insanı yok sayıyor demektir. Sürekli yok sayılan sendikaları, kâr hırsıyla ölüme gönderilen işçileri, kuru ekmeğe muhtaç bırakılan emekliyi ve asgari ücretliyi düşündüğümüzde görüyoruz ki bütçede emek ve insan yok.
Değerli milletvekilleri, bugün ülke ekonomisi âdeta krize sürükleniyor. Yine de çıkıp "Her şey yolunda, büyüyoruz." diyebiliyorsunuz. Dövizin 3,5 liralara dayandığı bir ekonomide hangi büyümeden, hangi ulaşılabilir hedeften söz edebiliyorsunuz, anlamış değilim. Türk lirası her gün eriyorken bizim "1.500" ısrarımızı yok sayıp 1.300 lira yaptığınız asgari ücret halkın sofrasına girmeden devlet eliyle yok oluyor.
Ağustosta işsizlik oranı 11,3 oldu. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yapılan açıklama kapsamında, ülkemizde işsizlik oranı geçtiğimiz yılın ağustos ayına göre 1,2 artışla 11,3 seviyesinde gerçekleşti. Dolar 2.200 asgari ücret 1.300; dolar 3,500 asgari ücret 1.300; işsizlik 11,3'te; işte, Türkiye'nin en çarpıcı rakamları bunlar.
On beş yıldır ülkeyi yöneten iktidarınız, bu rakamların sonuçlarını bu halka açıklamak zorundadır. Eskiden "Ekmek aslanın ağzında." derdik, oysa şimdi uyguladığınız politikalar sonucu emekçiler ekmeği kazanmak için âdeta aslanlar sürüsüyle dövüşmek zorunda kalmıştır. Milyonlarca işçi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi verirken sigortalı ve güvenceli bir işin sadece hayalini kurmaktadır. Çıkarılan yeni yasalarda artık işverenin belirlediği kurallar işliyor. Sendikalaşma ve toplu sözleşme süreçlerinin önünde engeller gün geçtikçe artıyor. Sendikasızlık artık bu ülkenin politikası hâline gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, OHAL süresinde haksız yere sendika üyeliği sebebiyle görevinden alınan binlerce kişi mevcuttur. Sendika üyeliği anayasal bir haktır, bu hak OHAL bahanesiyle bir bir yok edilmektedir. Öte yandan, sendika kararıyla iş bırakma eylemine katılanların görevden uzaklaştırılması, meslekten çıkarılması veya riskli memur olarak damgalanması ILO sözleşmesinin 87 sayılı Sendikalaşma Hakkı ve Örgütlenme Özgürlüğünün Korunması Sözleşmesi'ne de aykırılık oluşturmaktadır. Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre, Türkiye tarafından onaylanan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir ve bu sözleşmeler iç hukukta yer alan düzenlemelerin yerine de geçer.
Türkiye işçiler için en kötü 10 ülkeden biridir. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu işçiler için dünyanın en kötü ülkelerinin yer aldığı Küresel İşçi Hakları İndeksi'ni yayımladı. Ne acı ki 141 ülkeden toplanan verilerle oluşturulan indekste, Türkiye, ayrımcılık, tutuklamalar ve polis şiddetindeki artış nedeniyle ilk kez Hükûmetiniz zamanında 10 ülke arasında yerini aldı.
Türkiye'de istihdam, 3,5 milyona yakın işçi kayıt dışı çalıştırılmasıyla ayrı bir rekora koşmakta. Yine, Türkiye'de çalışma süresi OECD ortalamasının üstünde ve 6,5 milyona yakın işçi haftalık elli saatin üstünde çalışmak zorunda bırakılmaktadır.
Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; ülkemizde gelinen noktada uzun saatler ve kötü koşullar altında iş kazalarıyla burun buruna çalıştırılan işçiler ayın sonunda söz edilen ücretin tamamını alabiliyorsa ve sigorta primleri yatırılıyorsa kendilerini şanslı hisseder hâle gelebildiler. Bu hâle getiren sistemin sorumlusu öncelikle bu Hükûmet ve Çalışma Bakanlığının onlarca eleştirimizi ve önerimizi dikkate almadan gece yarısı buraya getirdiği torba yasalardır. Emek dünyasının kronikleşmiş sorunlarının çözümü için ayırdığınız bütçe, izlediğiniz politika ne yazık ki iflas etmiştir. İşçi ölümünü fıtrat gören anlayışın politikasını yürüttükçe işçiler ölmeye, binalar, maden ocakları çökmeye, emekliler üç kuruşa muhtaç olmaya, ek işlerde çalışmaya devam edeceklerdir.
Değerli arkadaşlar, şimdi on beş yıllık iktidarın Türkiye'de işçi haklarını getirdiği noktaya bir bakalım. En son süreçte tüm sendikaların işçilerin itirazlarına rağmen, emek cephesine büyük bir darbe indirildi. İşçilerin kazanılmış bütün haklarını yok eden kiralık işçilik modeli AKP iktidarıyla geldi. İşçiler artık daha geçici, daha esnek ve daha güvencesiz işçi simsarlığı, işçi sömürüsü olarak bilinen kiralık işçilikle ülkeyi yıllardır geriye götürüyorsunuz. Sayıları 1,5 milyona ulaşan küçük ve orta boy işletmeler, KOBİ'ler, artık sürekli işçi çalıştırmak zorunda kalmayacak; ihtiyaç duyduğu dönemlerde geçici sürekli işçi çalıştıracak, on iki ay ücret ödemekten, kıdem tazminatından, ihbar tazminatından yani işçilere karşı olan bütün sorumluluklarından muaf olacaklardır. İşçiler ise, işveren karşısında tamamen güvencesiz bırakılmaya iktidar eliyle devam ediliyor.
Tasarı, işveren ile işçi arasında hiçbir sözleşme ve hukuki bağa izin vermiyor. İşçi, işyerinde yaşadığı hiçbir sorumsuzluğun hesabını işverenden soramayacak, özel istihdam büroları âdeta iş bekleyen işsizler kahvesine dönecektir. Kiralık işçi sayısı, toplam işçi sayısının dörtte 1'ini geçemeyecek ancak 10 veya daha az işçi çalıştıran iş yerleri için 10 işçiye kadar kiralık işçi çalıştırılabilecek. Bir diğer ifadeyle, küçük iş yerleri âdeta kiralık işçi cenneti hâline gelecek.
Kadınların ağırlıklı olduğu tarım işçileri, temizlik işçileri, hasta ve yaşlı bakım işçileri özel istihdam bürolarının sürekli iş ilişkisi kurabileceği işler olarak tanımlanmaktadır. Kıyasıya rekabetin konusu olan bu işlerde kadınlar, giderek daha az ücrete, üstelik giderek kötüleşen koşullara mahkûm olarak çalışacak; iş ve çalışma yaşamı dışına itilecek, çocuk doğurur, bulaşık yıkar, yemek yapar, evinde oturur bir metaya dönüştürülecektir.
İşçileri çok ciddi sorunlar bekliyor. Güvencesizlik, sadece geçici süreyle primleri ödeneceği için neredeyse emeklilikleri de imkânsızlaşıyor. Özel istihdam bürosunun alacaklarını ödeyeceğini garanti eden bir sistem de yok. Kiralık işçilerin çalışmadıkları sürelerde kendilerinin ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sağlık hizmetlerinden yararlanmalarında da ciddi sorunlar ortaya çıkacaktır. "Geçici çalışan" ilişkisiyle, bu işçiler kıdem hakkını nasıl alacak, merak edilmektedir.
Ülkemiz iş kazalarında Avrupa'da 1'inci, dünyada ise ne acı ki 3'üncüdür. Biz iş kazalarında şampiyonluk ve öyle anılmak istemiyoruz. İşçiye ölümü fıtrat görenlere inat, yaşamadan, yaşatılmadan yanayız. İşçinin kaderi asla ölüm değildir. İşçi, iş güvenliğinde artan denetimsizliğe karşı önlem almazsak, bütçede bu konuda özel pay ayırmazsak ölüm kader değil, cinayet, duyarsız kalanlara da katil denilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, son cümlelerinizi alayım lütfen.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Binalarda, AVM'lerde, HES'lerde betonlara değil, insana değer veren... Artık bu değeri vermenin zamanı geldi de geçti diyoruz, bizlerden gelen önerilere artık kulak vermenizi şiddetle bekliyoruz.
Ülkemizde savaştan çok insanı iş kazalarında kaybediyoruz. Şu anki siyasi kaygılarla yaptığımız tartışmaların hiçbiri kaybedilen yaşamlardan daha önemli değildir. AKP iktidarda kaldıkça, ne acı ki bu bakışla işçiler de ölmeye devam etmektedir. Yaklaşık olarak... Elimde büyük endeksler var, onu okumuyorum ve devam ediyorum.
Siirt'teki maden kazasında ve bütün çalışma hayatında yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum. Biliyoruz ki Türkiye artık bir iş kazaları cehennemine döndü. Madenlerde, inşaatlarda, yollarda her ay yüzlerce işçiyi iş cinayetlerine içimiz acıyarak kurban veriyoruz. İş cinayetleri ihmal ve daha çok kâr elde etme adına yaşanıyor. İş güvenliğinde yol alamadığımız ve büyük şirketleri denetlemediğiniz, yaptırım uygulamadığınız için.
Siirt örneği çok taze. Bu kaza aynı madende daha önce yaşanmış, göçüğün yaşandığı tepede büyük çatlakların olduğu, işçilerin sürekli uyarıda bulundukları bilinmekteyken bütün bu uyarılara, geliyorum diyen kazaya rağmen âdeta önlem alınmadan bu cinayete yol açılmıştır. Bu kaza normal bir maden göçüğü bile değil, düpedüz ihmal, ölüme de göz göre sebebiyet verip ortak olma suçudur. Birilerinin bu ölümlerin sorumluluğunu alması gerekiyor. Üç ay önce yaşanan göçükten sonra ne gibi önlemler alınmış, tespitin yapılması, insan hayatını bu kadar değersizleştirenler hakkında da hakkımızı helal etmeden yakalarına yapışacak bir sistemi ortak bir anlayışla kurmamız gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı eliyle, iş güvenliği hizmeti alma zorunluluğu resmen 2017'ye ertelendi. Kamu kurumları ile 50'den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan iş yerleri için iş güvenliği uzmanı, iş yeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirme yükümlülüğü 1 Temmuz 2016'dan 1 Temmuz 2017'ye uzatıldı. Bu uzatmayı neden yaptık Sayın Bakanım? 2016'da bu önlemlerin alınması çok mu zordu? Güvenlik önlemlerini erteledikçe işçiler de ölmeye bir bir devam ediyor. Güvencesiz çalışmayı, taşeron köleliğini büyüten, sendikal hak ve özgürlükleri yok sayan anlayıştan ve çalışma stratejisinden emekçiler için olumlu sonuçlar çıkmayacaktır. Çalışmak ile işsiz kalmanın bir sarmal gibi iç içe girdiği bugünlerde işçilerin yakasına takılan taşeron işçi kartı, işçi sınıfının tek çalışma biçimi hâline getirilmeye hızla devam edilmektedir. Örnekler verip "milat" dediğiniz 2002 yılında 387 bin olan taşeron işçi sayısını 2015 yılında 2 milyona getirdiniz. Ülkemizde bakanlıklar ve hatta yüce Meclis çatısı altında dahi âdeta bir taşeron kampı yaratıldı. Hani "Taşeron kalkacak." diye manşetlere taşıdığınız sözler? Bunu tüm taşeron çalışanlar adına soruyoruz: Taşeron çalışana ne zaman kadro vereceksiniz, sözünüzü ne zaman tutacaksınız?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi görüşülürken dile getirmiştim.
BAŞKAN - Sayın Durmaz, lütfen toparlar mısınız.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Bütün ilgili bakanlıklarda tekrar gündeme getirmek istiyoruz. Mecliste çalışan danışmanlarımızın kıdem tazminat hakkını; çalışanı bedensel, ruhsal ve maddesel olarak güvencede tutan, huzurla çalışmasını sağlayan, kazanılmış haklarını görmek durumundayız. Şimdi, bizimle çalışan arkadaşlar bir sözle işsiz kalabiliyor. İşsiz kaldığında kıdem tazminatı hakkı da yok, üstelik işsizlik parası alma hakkı da yok. Meclis çatısı altında böyle bir adaletsizliğin yaşanması da hepimizin yüreğini burkmaktadır. Bu konuda birçok kanun teklifi vermiştik, sizler de biliyorsunuz. Artık bu duruma da bir formül bulup danışmanların kıdem tazminatı hakkını da verme zamanı geldi, geçti diyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Durmaz.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Son, toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Son cümle.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Bugün sorunları sosyal güvenlik sistemi olan 11 milyonun üzerinde emekli var. SSK, BAĞ-KUR, Emekli Sandığı emekli ücretlerinin ne kadar düşük olduğunu, insanların bu kadar emekli maaşıyla geçinemediğini ve bunun dışında ayrıca bir iş yapmak zorunda kaldıklarını, pazarda limon, mendil sattıklarını biliyoruz. Özellikle çocuk okutan emeklilerin durumları son derece kötü. Avrupa'da emeklilik "yaşamak" derken ülkemizde ne acı ki zulüm ve sıkıntılarla baş başa kalmak demek. Emeklilere verilen zamlar enflasyon karşılığında eline gelmeden eriyor, insanlar yıllarca emek verip emekli olduktan sonraki yaşamı âdeta istemez duruma düşürülüyor diyorum, daha fazla sabrınızı zorlamıyorum.
2017 bütçesinin sıraladığımız olumsuzlukları bir bir yok etmiş, bu eleştirilerin bir daha konuşulmadığı bir bütçe olmasını diliyorum.
Hayırlı uğurlu olsun.