Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri i) Hazine Müsteşarlığı j) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu k) Sermaye Piyasası Kurulu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 07 .11.2016 |
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Başbakan Yardımcılarım, bakanlıklarımızın ve kurumlarımızın değerli temsilcileri, kıymetli basın mensupları; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, önce ilk defa karşılaştığım bir konuyu gündeme getireceğim. İlk defa bir bakanımız bir gün öncesinden sunuşunu gönderdi. Enerji Bakanımız Sayın Berat Albayrak'a teşekkür ediyorum. Kaç yıldır buradayım, ilk defa bir gün öncesinden sunuş geldi. Yarın kendisine de teşekkür edeceğim.
Türkiye ekonomisinin özellikle 2008-2014 dönemi performansı berbattır. 1999-2002 döneminde gerçekleştirilen reformlarla Türkiye ekonomisi 2007-2008 yılına kadar sıkıntısız gelebilmiştir ancak bu dönemden sonra ortaya çıkan reform ihtiyaçlarına cevap verilmemiş, ülkemizin ekonomik sorunları yıldan yıla artmıştır.
Dokuz yıldır havanda su dövülmektedir. Kişi başına düşen gelirin 2007 yılında 9.247 dolar iken tam dokuz yıl sonra 2016 gerçekleşme tahmininin 9.243 dolar düzeyinde olduğu dikkate alındığında, Türkiye'nin yerinde saydığını, dolayısıyla son dokuz yılın heba edildiğini söylemek mümkündür. 2002-2007 döneminde gerçekleşen yıllık ortalama büyüme hızı 2008-2016 döneminde yarı yarıya azalmıştır. 2008 yılında Türkiye'nin brüt dış borç stokunun millî gelire oranı yüzde 37,9 iken, bu oran 2016 Haziran ayı itibarıyla yüzde 59,5 seviyesine yükselmiştir. 2007 yılından bu yana gelişmekte olan ekonomilerin yatırım oranları düzenli olarak artarken Türkiye'de toplam yatırımların dalgalı bir seyir izlediği, hatta artıştan ziyade bir azalış trendine girdiği görülmektedir.
Bakınız, 2016 yılının ilk yarısında özel sektör yatırımları yüzde 1,2 azalmıştır. Bilhassa özel sektör makine teçhizat yatırımlarındaki düşüş oldukça dikkat çekici olup ilk altı ayda yüzde 5,1 azalmıştır.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişlerinde yüksek düzeyde düşüş yaşanmaktadır. Uluslararası doğrudan yatırımlar 2016 yılı ilk sekiz ayında önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 64 oranında azalarak 3,4 milyar dolara inmiştir. 2016 yılı Temmuz dönemi itibarıyla mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı 11,2; tarım dışı işsizlik oranı yüzde 13,2; genç nüfusta işsizlik oranıysa yüzde 20,2'ye yükselmiştir.
İŞKUR'un son açıkladığı verilere göre 2016 yılının ilk beş ayında işsizlik ödeneğine başvuranların sayısında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 41,8; işsizlik ödeneği alanların sayısında yüzde 35,3 artış bulunmaktadır. Bunlar gerçekten kaygı verici gelişmelerdir.
Türkiye, başta turizm ve ihracat gelirlerinde de ciddi kayıplar yaşamaktadır. Piyasada istikrarsızlık devam etmekte olup işler açılmamış, nakit sıkıntısı had safhaya ulaşmıştır. Yapısal sorunlar, adaletsizlikler ve darboğazlar daha da ağırlaşmıştır.
Tasarrufların düzeyi AKP döneminde sürekli olarak düşmüş olup cumhuriyet tarihimizin en düşük tasarruf oranıyla karşılaşılmıştır. 2002 yılında yüzde 23 seviyesinde olan özel kesim tasarruf oranı yüzde 10'a kadar inmiş, hane halkının tasarruf oranı ise yüzde 7'lerdedir.
Türkiye'de tasarruf oranlarının yetersizliği hem genel ekonomi hem de kişilerin geleceği için sorun olmaya devam etmektedir. Ekonomik yapılanmadaki sorunlar, gelir yetersizliği, tüketim alışkanlıkları gibi nedenler bu süreci olumsuz etkilemektedir.
Bir ülke için hem üretim hem de istihdam kapasitesinin artırılması açısından yatırımlar son derece kritik bir öneme sahiptir. Yatırımların en sağlam ve sağlıklı kaynağı ise yurt içi tasarruflardır. Dolayısıyla, madalyonun iki yüzü konumundaki tasarruf ve yatırımlar, ülkelerin ekonomik geleceği açısından üzerinde önemle durulması gereken konudur.
AKP iktidarında tüketim toplumu hâline getirilen Türkiye tasarruf etmeyi unutmuştur. Yüzde 20'lik gelir gruplarına göre toplumun ilk üç yüzde 20'lik diliminin yani yüzde 60'ının tasarrufları negatiftir. Türkiye'nin büyüme çizgisi son derece istikrarsız bir görünüm sergilemektedir. Bu istikrarsız görünümün arkasındaki en önemli etken dış borca ve sıcak paraya dayalı büyüme modelidir. Dış borç ve sıcak para bulunduğu sürece yatırım yapıp büyüyen, dış kaynaklara ulaşamayınca krize giren bir ekonomik öyküdür. İç tasarruflarını tüketen ve giderek azaltan, o nedenle sürekli dış borca başvuran bir ekonomik model artık tükenmiş durumdadır.
Türkiye'de on dört yıldır uygulanan politikalar milletimizin tasarruflarını eritirken borçlarını kat kat artırmıştır. Türk ekonomisi borç ve faiz müptelası ve sıcak para bağımlısı hâline getirilmiştir. Ekonomimiz borçlanma yoluyla geleceğini bağlamıştır. Toplam dış borcumuz 2016 yılı ikinci çeyrek itibarıyla 421,4 milyar dolara çıkmıştır. 2002 yılında 6,3 milyar lira olan tüketici kredileri ve kredi kartı borçları Risk Merkezinin Ağustos 2016 bültenine göre 433 milyar liraya yükselmiştir.
Milletimiz tepeden tırnağa faize batırılmıştır. On dört yıldır faiz lobisi abat edilmekte, bu milletin alın teri faiz lobisine yedirtilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın da geçtiğimiz gün bu konuda çok güzel tespitleri var, aynen katılıyorum. Dünyada faiz oranlarının 0-1,5 arasında değiştiğine ancak Türkiye'de yüzde 15, 16, 17'ye kadar çıktığına dikkat çekerek "Âdeta tefecilerle yarışanları da var, kusura bakmasınlar." diyor ve devamında "Bakıyorsunuz Amerika'ya, faiz oranları daha şurada geçen yıla kadar 0,25'ti, Avrupa'da 0,50; 1; 1,5; Japonya'da eksi -bunları konuşuyor- bize bakıyorsun, aman Ya Rabb'im. Bununla yatırımcı bu piyasaya nasıl girsin? Reel sektör kazandığını ancak oraya yetiştiriyor, kendisine bir şey kalmadığı için yeni yatırımlar da yapmıyor." diyor. Başbakan Yardımcısı Sayın Canikli de "Mevduat faizleri düşmeden kredi faizlerinde anlamlı bir düşüşün söz konusu olmayacağını söylememiz gerekir." diyor. Ancak, bu meret konuşarak düşmüyor Sayın Bakanım, talimatla düşmüyor; ivedilikle ekonominin ihtiyacı olan alanlarda yapısal reformları gerçekleştirmemiz gerekmektedir.
Baktığımız zaman, AKP döneminde en fazla kâr eden bankalardır, en fazla büyüyen kesim yine bankalardır. Bu yıl kurumlar vergisi rekortmenleri listesinin ilk 10'u arasında 7, ilk 100'ü arasında 18 banka yer almıştır. Bankaların dönem net kârı 2015 yılında 26 milyar lirayken 2016 yılının dokuz ayında 29 milyar liraya çıkmış olup bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 54,8 oranında artış bulunmaktadır. Aslında, AKP'nin on dört yıllık icraatının özeti budur. Bankaların faiz dışı gelirlerine de baktığımız zaman, 2016 yılının dokuz ayında 35 milyar liraya çıktığını görüyoruz. Bunlardan sadece komisyon ve ücretler yine ilk dokuz ayda 5,2 milyar lira. "Dosya parası" diye adlandırılan bankacılık hizmet gelirlerine baktığımız zaman 16,9 milyar lira. Ben hatırlıyorum, daha birkaç yıl öncesinde yine başbakan ve bakanlar şunu demişti: "Artık bu milletin kanını emen, alın terini sömüren faiz lobisine izin vermeyeceğiz." Ancak, bunların hep boş sözler olduğu görülüyor. Niye? Çünkü, hiçbir tedbir alınmadığı ortada, rakamlar bunu net olarak gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım, bir başka lobi de yine AKP Hükûmetinin koruyup kolladığı sigorta lobisi. Aylardır vatandaşlarımız trafik sigortasından dert yanıyor. Zorunlu trafik sigortası primlerindeki fahiş artışlar insanımızı çileden çıkardı. Sigorta fiyatları yoğun tepkilere rağmen hiç düşmediği gibi artış da göstermiştir. Trafik sigorta poliçeleri neredeyse araçların kasko sigortasına eş değer bedellere çıkmıştır. Sigorta primlerindeki fiyat karmaşası, keyfî uygulamalar ve kontrolsüzlük vatandaşı mağdur etmiştir. Hükûmet, olan biteni bugüne kadar seyretmiş, gerekli tedbirleri almamıştır. Hatırlıyorum, Sayın Başbakanımız Ulaştırma Bakanıyken şoför esnafına "Bu sigorta işi konusunda çok haklısınız, yerden göğe haklısınız." demişti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)
BAŞKAN - Sayın Kalaycı, ek süre veriyorum, toparlayın lütfen.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - "Bu işi bir düzene, intizama sokacağız, bunun kararını aldık." demişti. Yine, Değerli Başbakan Yardımcımız Sayın Şimşek de "Sigorta şirketleri zarar ettiği için primi artırıyorlar." diye tespitte bulunmuştu. Bakıyorsunuz ama bu keyfî uygulamaları, katlanarak artan bu primleri görmüyorsunuz, sigorta şirketlerinin zararını düşünüyorsunuz.
Bakın, bir vatandaşımız bu konuyu çok güzel anlatmış. Diyor ki: "Enayi gibi sorma ver parası; yok efendim zarar ediyorlarmış. Zarar ettiklerine inanmadığım gibi, zarar ediyorsan bu işi yapma kardeşim, zarar edeni de devlet kapatsın 'Sen bu işi, risk yönetimini bilmiyorsun.' diye. Kaza yapma riski sıfır demiyorum, milyonda bir ama sen benim primimi yüzde 50 artırmışsın. Çok mu zeki sanıyorsunuz kendinizi? Zaten bindiğimiz araçlar yurt dışında yarı fiyatına, belki daha az fiyatına satılıyor; ÖTV'yle bunları şişiriyorsun, dünyanın en yüksek vergisiyle en pahalı yakıtını satıyorsun. Araç sahipleri yolunacak kaz değildir." Doğru söylüyor.
Burada yapılması gereken, sigorta sisteminin sağlıklı ve rekabetçi bir şekilde işlemesini sağlamak, bunu sağlamak için de öncelikle denetim sistemini etkin hâle getirmek, fiyat karmaşası ve keyfî uygulamaları önlemek ve primleri makul seviyelere getirmektir.
Ben, bakanlık ve kurumlarımızın bütçelerinin hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum.
Tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.