KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başbakan Yardımcıları, değerli bürokratlar, değerli hazırun; tabii, gecenin bu saatinde Türkiye'nin hazinesi, mali varlıkları ve bütçesinden kaynaklanan ve orta vadeli programıyla ortaya çıkan gerçeklerin üzerinde tartışma yaparak kurum bütçeleri ve temelde dünyada var olan, ülkemizde ve bölgemizde etkin olacak yansımalar ve buna karşı alınacak olan tedbirlerin veyahut alınması gereken tedbirlerin paylaşılması amacıyla bir görüşme yapmamızın sağlıklılığı açıkçası sorgulanabilir. Çünkü sabahın erken saatlerinden itibaren onlarca farklı bütçenin ve konunun içeriğinden sonra aslında Türkiye'nin dünya liginde, rekabetinde güç kazanımını sağlayacak olan ekonomik yapılanım ve o şartlar açısından ortaya koyacağı temel göstergeleri çok önemli.

Ve bugün bir gerçek vardır ki dünyada yaşanan bu kriz dönemleri veyahut olumsuzlaşan tablolarda doğru ekonomi modellerini uygulayan ülkeler fırsat yaratırken bunları doğru okumayıp görmezden gelerek mevcut hâlimizi doğru yorumlamayıp öteleyen bir bakış açısı fırsatların kaçırıldığı gibi farklı alarm ışıklarının da yanmasına sebep olacaktır, bunu da unutmamak gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, bugüne gelip baktığımız zaman, yakın geçmişte IMF'in Türkiye'yle ilgili değerlendirmeleri, onun ötesinde Türkiye'nin genelde baktığımız zaman ortaya konulan, dünyadaki risklerle bağlantılı gelişmeleri açısından değerlendirdiğimizde, ülkemiz açısından önemli bir kaynak çekiciliği açısından değerlendirildiğinde, maalesef, Dünya Bankası tarafından açıklanan bir oranımız var ki Türkiye'nin İş Yapma Kolaylığı Endeksi'nde yerimizin gerçekten düşündürücü olduğu ve eğer biz üreteceksek, üreterek işsizliğe ve bugüne kadar mistik hâle gelmiş olan enflasyona bağlı olarak yaşanan gelişmelere ve bununla beraber toplumsal açıdan güveni ortaya koyacak olan değerlendirmelere, üretken bir Türkiye modeline kavuşamadıkça başarılı olamayacağımız açıktır. Ve bugün de baktığımızda, Türkiye kendi açısından yatırımcı ve üretken bir geleceği ortaya koyabilmesi için şartlarını yerine getirememiş ve hatta kendi liginde olanların göstermiş olduğu atılımın çok daha gerisinde kalmış bir tabloyu ortaya koyuyor. İş yapma kolaylığı açısından ve fırsat eşitliği açısından baktığımızda, 133 ülkede biz 55'inci sıradan 14 sıra gerileyerek 69'uncu sıraya gelmiş durumdayız. Peki, buna iş yapma kolaylığı açısından baktığınızda hangi ülkelerin gerisine düşmüşüz: İşte, Çin, Endonezya ve Brezilya gibi ülkeler biraz bizim çevremizde ama biz Rusya'nın, Bulgaristan'ın, Ermenistan'ın ve Gürcistan gibi, komşumuz olan birçok ülkenin arkasındayız hatta Jamaika ile Fas'ın da gerisinde yer alıyoruz. Böyle baktığımız zaman ve buradaki ayrı ayrı rakamlarla değerlendirdiğinizde, yedi sekiz yıllık bir karşılaştırmada, iş kurmada, borç alabilmede, vergi ödemede ve iş akitlerini uygulatabilme gibi alt kriterlerde maalesef Türkiye hep gerileyen rakamlarla karşımıza çıkan sonuçları paylaşır noktaya gelmiş durumda.

Türkiye'de, genel olarak baktığımızda, dataları ve sunumları değerlendirdiğinizde "Türkiye ekonomisinin temelleri sağlamdır." savı sürekli olarak, tabii, dile geliyor. Bunun içinde küresel krizler ortaya çıkıyor ama bu küresel krizlerde herhangi bir banka iflası yoktur, kamu maliyesi dengeleri korunmaktadır, kamu borcu dengeleri açısından, düşüklüğü açısından örnek gösterilmesi... Ama şunu unutmamak gerekir ki bir ekonominin temel yapısının sağlamlığının sadece kamu maliyesi meselesi olarak değerlendirilmesi çok yanlış bir değerlendirmedir. Ve burada, baktığımız zaman, ülkedeki büyüme verilerinin hem nitelik açısından hem sürdürülebilir kaynaklar açısından bunu tamamlaması gerektiği çok açık bir gerçektir.

Şimdi, büyümenin kaynağı üretkenlik artışı mıdır diye baktığınızda ve üretkenliğin kazanımlarının nicel boyutuna baktığınız zaman, bu açıdan değerlendirdiğinizde, maalesef, Türkiye, bu, kamu maliyesine dayalı olarak ortaya çıkan savunma gücünün kaybını beraberinde görmektedir. Burada da farklı göstergelerle bir bakmak lazım değerli Bakanlarım. Buradaki tespitleri ve biraz önce arkadaşlarımızın ortaya koyduğu bakış açısı ve uyarıları bizim gelecekteki Türkiye için hangi noktalarda neleri yapmamız gerektiğinin uyarısı şeklinde almanızı özellikle rica ediyorum. Çünkü Türkiye'deki üretkenlik, verimlilik ve etkinlik açısından baktığımız zaman, bir sermaye ve bu sermayenin getirdiği yatırım ile istihdam artışını görmek yerine veya teknolojiyi çok iyi şekilde ilerletmek ve bununla beraber birçok kurumun, başta hukuk kurumları olmak üzere etkinliğinin ve nihai büyümesinin sürdürülebilir ve etkin olduğunu da görmüyoruz. Böyle olmadığı zaman da baktığımızda Türkiye'deki ekonominin üretkenlik kazanımlarının da yeterli olmadığı direkt olarak ortaya çıkıyor.

Şimdi, bir gerçeği hepimiz biliyoruz ve sürekli tekrarlıyoruz. Biz büyümeyi iç talepteki yapay bir ivmelemenin kazandırması, arazi rantlarının oluşması ve "neoliberal küreselleşme popülizmi" diye nitelendireceğimiz kaynakların, özellikle yaratılan kaynakların borçlanma ve borçlanmayla beraber ülkeler içerisindeki siyasi etkinlik ve güç kazanımı için kullanılması gerçeğiyle karşı karşıyayız. Ama baktığımızda çözüm olarak son dönemde de ne görüyoruz? Bunun devamlılığından vazgeçmeme, buna bir alışkanlık, bir tutkunluk şeklinde ekonomi yönetiminin devam ettiğini görerek, yine borçlanmayı artırarak, yine borçlanmayı cazip hâle getirerek, tüketimin getirdiği hayalî bir hormonal büyümenin canlılığını yaşadığını hissederek ama netice itibarıyla üretmeden kalıcı, istikrarlı bir sonuca varamamanın riskini de beraberinde karşı karşıya yaşıyoruz. Yani orta vadeli programlar açıklanıyor. Hepsini yan yana koyuyorum, son senelerin hepsine bakıyorum, Allah için bir tanesi de yıllar itibarıyla tutsun. Aynı yıl içinde değiştirilmiş, bir sonraki yılın bir sonraki dönemleri için üç yıllıktaki rakamları değiştirilmiş. Yani realize etmek başka; bu işi bilmeden, doğru hesabını yapmadan program olarak ortaya koyarak yanıltmaların bu derece ağır olduğu bir şekilde sonuçlanması maalesef bu yapılacak olan çözümsel hedefleri ortaya koymakta da çok büyük bir yanılgıyı beraberinde getirmiş oluyor.

Bakınız Türkiye'ye, bugünkü şartlarda ortaya konulan halkın değerlendirmesi nedir diye. Tüketici Güven Endeksi'ne dikkat ediyor musunuz değerli arkadaşlarım? Tüketici Güven Endeksi bir anda ekim ayında 100,33'ten 82,83'e indi yani bu 17,4 puanlık bir azalış ve yine, 2014 yılındaydı sanırım, böyle 20 puanlık bir azalış vardı. Onunla beraber en hızlı azalışın yaşandığı dönemdeyiz ve bu azalışla beraber bir durgunluk, bu küresel durgunluğun ülkeye yansımasıyla ortaya çıkan rakamlar -bunun içinde ihracata girmiyorum, enflasyonla ilgili Merkez Bankasının açıklamalarına girmiyorum, o kadar uzun değerlendirmeler var ki- ama burada bir şey dikkatimizi çekiyor: "Hadi, faizi indirin, faizi indirin." Faiz indirimleri dengelerle olacak olan bir gerçektir. Ha, bankalar açısından baktığınızda, sistemin, piyasaların işleyişi, en azından sağlıklı bir geleceğin oluşturulması için belli diyalogların kurulması gerçektir ama gidip de "Faizi indirin." baskısı bana 1993 yılındaki uygulanan birtakım ekonomik kararları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, buyurun.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - ...ve ondan sonra Türkiye'nin yaşadığı geçmişteki o gerçekleri hatırlatıyor. O günü yaşayanlar, o günün ekonomi yönetimiyle ilgili olarak ortaya konulan tercihleri iyi değerlendirenler bugün yapılan piyasa içerisindeki zorlayıcı dengelemenin neleri yaşatabileceğini de çok iyi hesap etmeliler.

Diğer taraftan, Sayın Bakanlarım, şimdi, bizim bir enflasyon hesabı paketimiz, sepetimiz var. Faiz hesabı bir tarafa gitti, hadi faizi indirdin, çıkarttın, şöyle yaptın, böyle yaptın, "O indirsin.", bunun içine bir de şimdi enflasyon hesabı geldi. Yani biz güvenilirlik açısından güvenilirliği her kurumuyla, bilgi ve oranlarıyla ortaya koymak zorunda olan bir ülkeyiz çünkü kırılganlıkların çok olduğu bir dönemden geçiyoruz, güven en önemli faktör. İşte, içerideki kırılganlıkları ve güveni açıklayan göstergeleri söyledim ama bunun ötesinde bir de dünya açısından baktığınızda, hani reform yapalım, bu reformlarla ilgili bizim olması gereken geleceğimizi var edeceğimiz bir yapıyı oluşturalım derken -EUROSTAT bizim bağlı olduğumuz bir uluslararası yapı, ona bağlı istatistiki veriler çıkartıyoruz- bir bakan çıkıyor, "Hadi, bu rakam, anket sorusu hoşuma gitmedi, değiştirelim. Başka bir anket sorusuyla başka bir şeye çıkalım." diyor. Böyle bir komedi olur mu Allah aşkına? Yani bir ciddiyettir bu iş. Eğer bir süreçte veyahut bu enflasyonu oluşturan etkenlerde bir problem varsa bunları iyi değerlendirelim, iyi görelim ama rakamlarla, anketlerle oynayarak "Birilerine bir gösterge çıkartacağız." mantığı son derece artık bugünkü ekonomik literatürde basit kalmış bir konu.

Diğer taraftan, uluslararası alarmı iyi okumamız lazım. Bakın, şimdi, BDDK Başkanımız burada. Bank of China'nın herhâlde izinleri verildi ve başlayacak değil mi? Dünyadaki önemli bir banka ve Türkiye'ye de bir şeyle geliyor. Şimdi, Çin'e baktığımızda "Çin'e ne oluyor?" diyor uyarılar. BIS'in ortaya koyduğu Çin'le ilgili uyarılar var. Yani BIS ne diyor? "Eğer özel borçlanmada ortaya çıkan ve gayrisafi millî gelirle oranlandığında ortaya çıkan risk yüksekse -ki bugün Çin'le ilgili bu tür bir uyarı var- bunun getirdiği riskin domino etkisine dikkat edin." diyor. Şimdi, diyelim ki bir güçlü banka... Çünkü Çin'le ilgili de son dönemde neyi gördük? Onlar da tüketime hareket verdirerek bir büyüme hareketliliği içerisinde. Bunun bize yansıyacak, aynı paralelde etkileriyle hesabının iyi yapılması gerekiyor. Şimdi, burada, Türkiye'deki bankacılık sektörü açısından genel yapıya baktığınızda, mevduatın paylaşımı, kredilerin paylaşımı, ona göre iş gördürme ve kredi sağlama imkânlarıyla baktığınızda "Stratejik bankacılık sektörü açısından bir bakış açısında böyle bir izin ve böyle bir kaynak mı getirecek bize?" diye değerlendirmenizde bu sorgulamayı nasıl yaptık, bununla ilgili bir değerlendirmeyi veya bizden ne kaynak kullanımı söz konusu olacak? Bizdeki kaynakların ne kadarı kullanılacak ve kendileri için bu değerlendirilecek gibi bir sorgulamayı da yapma ihtiyacı açıkçası duyuyorum.

Tabii, süreyi de zorladığımı biliyorum ama bunun ötesinde bazı uyarılara da devam etmek istiyorum. Şimdi, TMSF konusu sürekli söyleniyor da benim veri olarak, bilgi olarak istediğim bazı şeyler var. Birincisi: TMSF'ye bu el konulan şirketler verilmeden önce kayyuma verildi. Kayyumdan alındı TMSF'nin yönetimine verildi. Artık daire başkanları mı ya da eski kayyumlarla mı devam ediyorlar, bilmiyorum. Ama bir bilanço çıkarttınız mı? Yani kayyum aldığında bu şirketlerin kârlılığı neydi? Kayyum devrettiğinde kârlılığı neydi? TMSF'ye geldikten sonra kârlılık oranları nasıl gidiyor? Ödedikleri vergi yükümlülükleriyle ilgili süreç ne? Türkiye'de yaşanan öyle bir kriz, sıkıntı var ki insanlar ticaret yapmaktan korkuyor. "Vay, bir şirketle iş yaparsam, o şirketin herhangi bir şekilde başına bir olay gelirse ben paramı nasıl tahsil ederim?" Böyle birtakım sıkıntılar var. Yani ticari sistemin işleyişi açısından ortaya çıkan riskler veya çıkabilecek risklerle ilgili hem yönetsel açıdan hem de uygulama açısından baktığınızda ve bugün gerçekten... Şimdi, holding çok büyük de bu holdingde yani her işten şey var. Bakıyorsunuz, o tanıtımından tutun her konuda belli çalışmalar var. Bir de bakıyorum, bazı şirketlerin reklamları bir anda bir arttı, bir arttı. Bu reklamlar yani TMSF bünyesinde yönetilen şirketlerin verilen reklamları kimlere veriliyor? Onu da çok merak ediyorum. Yani, hangi kanallarda, hangi medya kuruluşlarında -reklam verme yerleri değişti mi- ne oluyor? Bunu da açıkçası merak ediyorum ve bunun da bilgisini mümkünse paylaşmanızı rica ediyorum.

Diğer taraftan, kırılganlıklara geldiğimiz zaman, kırılganlıkların iyi tespit edilip buna göre tedbir alınması gerekir dediğimizde, bakın, tabii, ekonomik yavaşlama, durgunluk, buna bağlı özel yatırımların, harcamaların düşmesi ve bununla beraber ortaya çıkan küresel uyarılar karşısında biz ne kadar gerçekçi orta vadeli program yapıyoruz, ne kadar gerçekçi bütçe yapıyoruz ve hedeflerimizi ne kadar gerçekçi ortaya koyuyoruz?

Şimdi, kısaca bankacılık sistemi açısından baktığınızda, bankacılık bireysel borçlarla ilgili olarak yeni bir vade yapısı ve ona bağlı sınıflandırarak ürüne göre ve sektöre göre taksitlendirme için yapılandırma getirildi. Ama, şimdi bakıyorum yani on yıl içinde çok hızlı artmış konut kredileri var. Bu konut kredilerinin içerisinde veya konut projelerinin içerisinde maketten satılanlar da var veya yine reklamlara baktığım zaman, televizyondaki bütün reklamların yüzde 80'inin konut satışıyla ilgili olduğu ortaya çıkıyor. Bu konuyla ilgili -çünkü birbirini etkileyen sektördür ve onun alt sektörleridir- herhangi bir risk yaratmayacak önlemler ve çalışmalar içerisinde oluyor musunuz? Çünkü, kriz geldikten veya herhangi bir problem yaşandıktan sonra yani taksitleri 72'ye çıkaralım mantığıyla değil, taksitleri 72'ye çıkarmadan önce oluşabilecek riskleri ön alacak ne yapılabilir, nasıl bakılabilir, onun değerlendirilmesinin gerektiğine inanıyorum.

Bir de SPK Başkanımıza -aslında konu geniş, çok şey var ama- bir tek şey söylemek istiyorum. Bu Forex işlemler yani kaldıraçlı alım satım, bu işlemler legalleşti, izne bağlı olarak yapılıyor ama yatırımcı açısından çok önemli kayıplar ve gerçekten bilgisiz, bilinçsiz işlemlerin yapılmasının ortaya koyduğu sonuçlar var. Bu konuda daha çok denetimi artıracak bir yaklaşımınızın olacağını dile getiriyordunuz. Bu konuda neler yapıldı, onu sormak isterim.

En son da şunu soruyorum: TMSF'ye alınan 250 tane şirketin yönetim kurullarında kimler var? Bu yönetim, denetim kurulları açısından yapılanım nasıldır? Farklı şirketlerde aynı kişiler görev yapıyor mu? Ve burada, bakıldığı zaman, bu şirketlerle ilgili performans değerlendirmesini yapıp bu şirketlere... Çünkü, şöyle bir şey de var; diyorsunuz ki: "Bir kısmını satacağız, bir kısmını belki kapatacağız." İşte daha kesinleşmemiş yargı var. Ondan sonra ortaya çıkacak tabloda nelerle karşılaşacaksınız, bunların hesabını yapıyor musunuz diye tekrarlamak istiyorum.

Hayırlı olsun diyorum. Risklerin var olduğu dünya coğrafyasında Türkiye'nin bundan çok iyi alarmları alarak tedbirlerini alması gerektiğine inanıyorum.

Başarılar diliyorum.