| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri i) Hazine Müsteşarlığı j) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu k) Sermaye Piyasası Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 07 .11.2016 |
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, Sayın Başbakan Yardımcıları, değerli bürokratlar, basının değerli temsilcileri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bugün Türk ekonomisine baktığımızda en önemli sorunlar büyüyememe, işsizlik ve artan borç yükü. Son on yılda yüzde 3,4'te kalan ortalama büyüme hızı, IMF'nin son küresel ekonomik görünüm tahminlerine göre 2016 yüzde 2,9'a, 2017-2021 döneminde yüzde 3,3'e gerileyecek. Türkiye ekonomisi AKP yönetiminde yapılan hatalar nedeniyle yüzde 3'Iük düşük büyüme hızlarına hapsolmuş görünüyor. Büyüme giderek düşerken dış açık sorunu da 2007'den sonra ağırlaşıyor. 2003-2007 arasında yüzde 6,9'luk ortalama büyüme hızını yüzde 4,4'Iük cari açık gayrisafi yurt içi hasıla oranıyla yakalayan Türkiye, 2008-2016 arasında yüzde 3,3 ortalama büyüme için yüzde 5,7'lik ortalama cari açık vermiş. Buna bağlı olarak dış borç gayrisafi yurt içi hasıla oranı 2006'dan 2016 ortasına kadar 20 puan artarak yüzde 59,5 olmuş. Kriz yılı olan 2001 yılında bu oran yüzde 57,7 idi. AKP yönetimleri bu bozulmayı engelleyecek tedbirleri almak yerine "Finanse edildiği sürece cari açık sorun değildir." deyip borçla ekonomiyi şişirmeyi tercih etmişler.
AKP iktidarı, alınan dış borç yatırıma gittikçe, millî geliri artırdıkça sorun değil diyordu. Peki, öyle mi oldu? 2011'den 2016'ya kadar dış borç 117,5 milyar dolar artmış. Özel sektör yatırımları ise bugün beş yıl önceki seviyesinin altında. 2011'de 140 milyar dolar olan yıllık özel sektör yatırımı 2016'da 114 milyar dolara düşmüş. Millî gelire oranla bakarsak da bu düşüş sürüyor. Özel kesimin yatırım iştahı kesilmiş.
Yine, bu dönemde dış borç 117,5 milyar dolar artarken gayrisafi yurt içi hasıla 48 milyar dolar gerilemiş. Nasreddin Hoca'nın dediği gibi "Kedi buradaysa ciğer nerede? Ciğer buradaysa kedi nerede?" Yatırıma gitmediyse, ekonomiyi büyütmediyse nereye gitti bu dış borçlar?
On dört yıldır el atına binip çalım satılıyor. "İthal edelim, yiyelim, içelim, nasıl olsa dış borç bol." dendi.
2002'de bu memlekette alışveriş merkezi sayısı 53'tü, 2016'da 361 oldu. Alışveriş merkezi sayısındaki artış yüzde 581. Bu alışveriş merkezlerinin büyük kısmı da dış borçla yapıldı, kira sözleşmeleri de dolara bağlandı. Ancak esnaf dolar değil Türk lirası kazanıyor. Türk lirası dolar karşısında değer kaybettikçe alışveriş merkezlerindeki esnaf da kan ağlamaya başladı. Şimdi, esnaf "En azından kira sözleşmelerinde Türk lirasına dönelim." diye feryat ediyor. Sadece alışveriş merkezleri mi? Kapalıçarşı, Bağdat Caddesi, Nuruosmaniye gibi ticarette marka olan sokaklarda da işler tamamen durmuş vaziyette.
Devletin borcunu, milletin sırtına bıraktınız. Gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak, 2002-2016 arasında devletin toplam borcu 39 puan düşerken, bankalar hariç reel kesimin ve ailelerin borcu 59 puan artmış. Ülkenin toplam borcu da bu dönemde 20 puan artarak yüzde 117'ye çıkmış. Elimizdeki tek çapa olan mali disiplin çapası da şimdilerde taramaya başladı.
Kamu-özel iş birliği projeleriyle devlet harcamalarını gizlediniz, bütçe dışına taşıdınız ama bunlara verdiğiniz garantiler bütçeyi baskı altına almaya başladı. Kamu-özel iş birliği projelerinin gözetim ve denetiminin bir an önce etkili bir çerçeveye kavuşturulması gerekiyor. Mevcut durumda, devletin ne kadar garanti verdiğini görmek mümkün değil -Hazinenin demiyorum, devletin- özellikle kamu-özel iş birliği projelerine verilen garanti ve koşullu yükümlülükler artık yurt dışının da dikkatini çekmeye başladı.
Uluslararası Para Fonunun son ülke değerlendirme notu geçtiğimiz hafta yayımlandı. 3 sayfalık notta sırf bunun için ayrı bir paragraf ayrılmış vaziyette. Hazine dışındaki idarelerin kamu-özel iş birliği projeleri kapsamında yatırımcılara verdiği garantiler ve üstlendiği koşullu yükümlülükler ne kadar? Yine, yapılan yasal düzenlemelerle verilen örtük garantilerin tutarı ne? Tüm bu projeler için alınan dış finansman ne kadar? Bu projeler için alınan dış finansmanı Hazine takip ediyor mu? Sayın Bakan bu sorularıma yanıt verirse memnun olurum.
Diğer taraftan, TÜRK TELEKOM'u alan Lübnanlı Hariri ailesi Türk bankalarından aldığı krediyi ödeyemiyor. Kamuoyuna yansıyan bilgilerden öğreniyoruz ki, Hariri ailesi, TELEKOM hisseleri karşılığında Hazineye 6,5 milyar dolar ödemiş. Ailenin TELEKOM'dan bugüne kadar aldığı kâr payı ise 7 milyar dolara ulaşmış. Peki, neden bu kadar kâra rağmen, şirket borcunu ödemiyor? Sayın Bakan, ortaklar arasında bir sıkıntı mı var?
Sayın Başbakan, geçenlerde, borcun ödenebilmesi için birtakım özel formüller üzerinde çalıştıklarını söyledi. Başbakan detay vermedi ama piyasalarda, ödenmeyen bu borcun Hazine tarafından üstlenileceği, karşılığında da TELEKOM hisselerinin Varlık Fonuna devredileceği konuşuluyor. Sayın Bakan, bu konuya açıklık getirirseniz mutlu oluruz. Böyle bir plan varsa kârlar Lübnanlı Hariri ailesine, zararlar ise Türk hazinesinin ve milletimizin sırtına kalacak demektir.
Dış finansmanda sıkıştıkça Varlık Fonu gibi uygulamalarla bütçe dışında birtakım mali derebeylikler yaratılıyor. Şimdi bu derebeylikleri kullanarak mali disiplinin etrafından dolanacağınız anlaşılıyor. Varlık Fonu'nun süratle uluslararası uygulama ve standartlara...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlarsanız lütfen...
İlave süre vereceğim.
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - ...uyumlu hâle getirilmesine ihtiyaç olduğu açık. Küresel sermayenin risk iştahı azalıyor. Hem yerli hem de yabancı sermayenin daha seçici olacağı bir döneme giriyoruz. Bu yeni dönemde, ekonominin cazibesini artıracak politika ve reformlara odaklanmamız gerekiyor.
Ancak büyüme düşerken, vatandaş borca batarken, şirketler kan ağlarken, işsizlik almış başını giderken müracaat makamı Hükûmet, sahalarda -burada değil, çok ilginç, burada daha henüz duymadım- "Bu derde bir tek deva var, o da başkanlık sistemi." diyor. Başkanlık arayışları, kısa dönemde, zaten bozulmuş beklentileri daha da bozmaktan, belirsizlikleri artırmaktan, faizleri yükseltmekten, kuru zıplatmaktan başka bir işe yaramaz. Gelecekte ise milletin ne aşını ne de işini artırmayacaktır.
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Endeksi, dünyada ülkelerin kalkınmışlık sıralarını belirlemek için kullanılan en önemli göstergedir. Buna göre, dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinin 17'si parlamenter sistemle, 2'si ise başkanlık sistemiyle, İsviçre de doğrudan demokrasiyle yönetiliyor. Buna karşın, insani açıdan en az gelişmiş 20 ekonominin 14'ü başkanlık, 5'i ise yarı başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Diğer taraftan, İnsani Gelişmişlikte, başkanlık sistemiyle yönetilen ve ilk 20'ye giren ekonomilerin 2 tanesinde de güçlü federal sistemler var.
Bölücü terör örgütünün başı Abdullah Öcalan'ın "Sayın Erdoğan'ın başkanlığını destekleriz." dediğini hatırlayın lütfen. Başkanlık sisteminin gideceği yerin federasyon olduğunu Öcalan gayet iyi biliyor. Hiç tereddüdünüz olmasın, başkanlık sistemi, bu ülkenin birliğine bütünlüğüne değil, bölünmesine, karışmasına taşıyıcı annelik yapar.
On dört yıl ülkeyi parlamenter sistemle yöneteceksiniz, sonunda ülkeyi iş birlikçi, şeriatçı darbenin eşiğine getireceksiniz. Sonra da "Olmadı, bir de başkanlığı deneyelim." diyeceksiniz. Kusura bakmayın ama bu millet buna kanmaz. Türkiye'nin dertlerine deva olmayacak hevesler için 78 milyonun geleceğini karartmayın. Türkiye'nin kurucu ayarlarıyla oynayarak ülkenin bölünmesine yol açmayın. Bunun vebalinin altında kalırsınız, hesabını tarih ve millet huzurunda da veremezsiniz.
Her şeye rağmen, 2017 kuruluş bütçelerinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.