| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Vakıflar Genel Müdürlüğü b) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı c) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ç) Türkiye İnsan Hakları Kurumu d) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı e) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, f) Atatürk Araştırma Merkezi g) Atatürk Kültür Merkezi h) Türk Dil Kurumu ı) Türk Tarih Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 07 .11.2016 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan Yardımcılarımız, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları, hazırunun tamamı; çünkü katılımcılar da baktığımız zaman kurum sayılarıyla birleştiğinde uzun bir hitap sürecini beraberinde getiriyor.
Öncelik ben de 2017 bütçesinin -umuyorum ve diliyorum- barış içinde yaşayan, kardeşliğin arasına fay hatlarının yerleşmediği, anlama, anlaşma ve ötekileştirmeden beraberce düşünebilmeyi becerebildiğimiz bir yıl bilincinde gelmesi ve yapılacak uygulamalarda bu anlayışın net olarak kendini göstermesi en önemli dileğimdir.
Bugün Türkiye'ye baktığımız zaman karşımıza çıkan tablo halkın mevcut gündem içerisinde rahatsızlıklarını, endişelerini, bu endişenin ötesinde "Ne olurum?" sorgusunu sürekli kafasında sorguladığı bir gündem içinde geçiyor. Biz Anayasa'sında "laik, demokratik, sosyal hukuk" devleti olarak tanımı yapılmış Türkiye Cumhuriyeti devletiyiz ve kuruluşumuz, o küllerinden doğan cumhuriyetle ve onunla beraber ilerleyen süreçte demokrasiyle taçlanmış cumhuriyetiyle bölgesine, kendi gibi gelişmekte olan ülkelere veyahut demografik yapı açısından, sosyal yapı açısından benzerlik gösteren ülkelere örnek teşkil etmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'yiz. Bu özelliklerimizin üzerine bir güç oluşturma amacıyla ortaya konulan tercihlerin, gelecek açısından yaratabileceği o alarm ışıklarını lütfen hep beraber iyi görelim.
Bugün baktığınızda iki konu var: Demokrasinin temel direkleri olan yasama, yürütme, yargı ve dördüncü büyük kuvvet olarak medyanın, bağımsız, birbirini tamamlayıcı ve özgür bir dünya için karar verici noktada olması gerekirken maalesef ve maalesef bu güçlerin arasındaki dengenin ortadan kaldırılarak tek bir güç yaratma, tek bir düşünce dikte etme ve o tek düşüncenin de doğruluğunun yüzde yüz olduğunu herkese kabul ettirme yaklaşımı var. Bu, doğru değil.
Bakın, yasama açısından değerlendirdiğimizde, farklı düşüncelerin bir arada "millî irade" olarak yansıdığı bir Parlamentonun zenginliği çok önemli. Artı, bu Parlamentonun içerisinde millet adına görev yapan, onların vekâletini taşıyan milletvekilleri açısından da dokunulmazlığın sınırlarının olması gerektiğini ilk dile getiren parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Her programında, milletvekillerinin her görev alma talebi partiye ulaştığında dokunulmazlığın kaldırılması yönünde beyanları açık olan parti Cumhuriyet Halk Partisidir ama 2002'den beri dokunulmazlık konusunda samimi olmayan söylemlerle karşımıza çıkanların siyasi bir süreç yönetmekte dokunulmazlığı ön plana çıkartmasına karşın, Cumhuriyet Halk Partisi, her zaman, baştan itibaren ortaya koyduğu tavrıyla dokunulmazlığın kaldırılması yönünde tercihini, kararını ortaya koymuştur ama şuna inanmıştır: Tarafsız, bağımsız bir hukuk ve bu hukukun evrensel hukuk ilkeleri, evrensel yargı bakış açısı içerisinde gerçekleşmesine inanarak bu yöndeki kararını ortaya koymuştur. Ama bugün geldiğimiz noktada baktığımızda, Anayasa Mahkemesi kararıyla ortaya konulmuş olan -seçilmişler açısından- seçilmişler gider ifadesini verir ama daha sonra ilgili davanın kesin kararı ortaya çıkana kadar ona oy veren milletin hakkını korumak amacıyla da dayanak oluşturulmuş bir hukuki süreci tanımamak ve bunu tanımamakla beraber işleyen hukuki sürece direkt olarak yargı adına hüküm vermek son derece tehlikelidir. Bunun altını çizmek isterim.
Diğer taraftan, basın açısından baktığınızda, dördüncü önemli güç. Basın için ortaya konulan haber yapma özelindeki başlıkların veya idari yönden ortaya çıkan varsa aksaklıkların bire bir siyasi anlayış baskısı uğruna değerlendirilmesi özgür Türkiye, demokrat Türkiye, insan haklarına saygılı Türkiye açısından çok büyük bir tehlike oluşturduğunu kabul etmek gerekiyor.
Bakın, 15 Temmuz darbe teşebbüsü olduğu zaman "Bu millete yapılan, demokrasiye darbedir." diyerek hep beraber karşı duruldu ve bu darbeye karşı duruş içerisinde de demokrasi savunuldu. Tüm Adalet ve Kalkınma Partisi binaları olmak üzere Mustafa Kemal Atatürk'ün resimleri, posterleri konuldu ve cumhuriyetin nimetlerinin ne anlama geldiği tekrar, tekrar, tekrar kafalarda düşünülmeye başlanıldı. İşte, bugün de o gerçeği geriye atmadan, teröre ve terörün oluşturmaya çalıştığı fay hatlarının ortaya çıkmasına imkân vermeden, hiç kimse hakkın namlu ucunda aranmasını kabul etmez. Demokrat bir ülkede haklar düşünceyle ve toplumsal uzlaşıyla ortaya çıkar ve bunu namlu ucunda arayanı da reddeder, hukuken gerekenin değerlendirilmesini kabul eder. Ama, bizlerin, öyle bir Türkiye için de -ki yaşadığımız dünya gerçekleri içerisinde baktığımızda- birlik ve beraberliği ve ortak dili ortaya çıkaracağı bir Meclis başta olmak üzere, bu Meclisin o azametli yapısını korumamız gerektiğini de unutmamamız gerekiyor.
Şimdi, Atatürk Araştırma Merkezinden başlayarak kısaca tek tek -çok fazla tabii bu kurumlar, toplam 10 tane- şunu sormak istiyorum: Sayın Başbakan Yardımcım, yıllarca Atatürk Uluslararası Barış Ödülü verildi ve bu barış ödülünün verilmesi sırasında farklı değerlendirmeler ortaya çıktı ve sonra devriiktidarınız döneminde tekrar bu ödülün verilmesi yönünde bir çalışma ortaya çıktı ve sıfır ve 5'le biten yıllarda bu ödülün verilmesi yönünde de bir değerlendirme oluştu. Peki, geçen sene işte "Talepler alınacak, değerlendirmeler yapılacak." denildikten sonra sizin bir değerlendirmeniz oldu: "Her sene verilmesi şart mı canım?" Belki de -sanırım, herhâlde- verebilecek nitelikleri mi bulamadık, biz 2015'te bu ödülü vermedik. Neden vermedik? Yani eğer Türkiye Cumhuriyeti o değeri elde...
BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Değer bulunmadı.
Lafınızı bölmek istemiyorum ama Atatürk ödülünü illa vereceğiz diye birilerine vermeli miyiz?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bakınız, Türkiye'nin bugünkü gündeminde keşke 2015 yılında Atatürk'ün ilkelerini ve Atatürk'ün ortaya koyduğu projeyi, o vizyonu ortaya çıkartacak örnek bir ödül verseydik de 2016'nın Temmuz ayında o kurulu cumhuriyete saldıran, o darbe girişimindeki kafaları engelleyecek bir örnek teşkil etseydi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Var mı öyle biri?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Yani yok mu Türkiye'de? O zaman kendimizi çok acı bir konumda, çok acı bir değerde görmüş oluruz Sayın Başbakan Yardımcım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Sayın Vekilim, öneriniz, öneriniz...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Yani size gelen başvurularla, kurduğunuz örneklerle...
Ben sadece şunu söyleyeyim: "Cumhuriyetin eğittiği bir genç olarak dünyada Nobel Ödülü almaktan onur duyuyorum, bunu da cumhuriyete ve Atatürk'e ithaf ediyorum." diyen bir Sancar'ın olduğu bir ülkede...
BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Bu sene çıktı o.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Eğer ki biz hâlâ bir aday bulamamaktan korkuyorsak veya korkuyoruz diyelim -ben öyle düşünüyorum- ama ben örnek teşkil edecek birinin muhakkak var olduğuna gönülden inanıyorum.
Diğer taraftan baktığımızda, yine Dil ve Tarih Kurumuyla ilgili Sayın Bakanımız sordu, Değerli Bekaroğlu sordu. "Yıllarca İş Bankasından parayı aldı, Cumhuriyet Halk Partisi kullandı." denildi. Bunu provoke etmeye çalışan, bunu kendine göre... Ki değerli iktidar partisinin temsilcilerinden bile bunu kullanan oldu. Gerçek şuydu: Gerçek, Dil ve Tarih Kurumlarına verilmiş olan, tamamen, tamamen aktarılmış olan bir bütçedir ve bu bütçelerin de kullanımındaki bilgileri sizlerin de burada açıkça ortaya koyacağına inanıyorum.
Diğer taraftan gelelim, hem TİKA'ya bakalım hem de bu Yurtdışı Türklerle beraber bakmak isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, lütfen tamamlar mısınız.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, hemen tamamlayacağım, biraz vaktinizi rica ediyorum.
Şimdi, hem TİKA açısından hem de Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar açısından baktığımda, gerçekte ortaya koyduğu amaç, çalışma hedefleri ve bizim bölgesel ve dünya coğrafyası açısından etkin olarak çalışmalarımız için çok etkin kurumlardır ama özeline geldiğim zaman, şimdi bakıyorsunuz, TİKA...
Değerli arkadaşlar, 100 küsur, 150 ülkede örgütlenmiş ve sizin daha önce beraber, ortak hareket ettiğiniz, bugün de "terör örgütü" dediğiniz Fetullah Gülen Cemaati terör örgütünün tüm o sizin de faaliyette bulunduğunuz ülkelerde faaliyetleri vardı. Yıllardır burada görev yapan kişiler, bu kişilerin oradaki takibatları ve denetimleri, merkezlere orada yapılan faaliyetlerle ilgili hiç mi bir değerlendirme veya uyarı çalışması beraberinde getirmedi, hiç mi yapılan çalışmalar içerisinde ülkenin tehdit oluşturabilecek bir süreç işletme yönünde çalışmalar var olduğunu ortaya koymadı?
Diğer taraftan, tabii, TİKA'ya bakıyorum, aşağı yukarı 48-50 ülkede koordinasyon merkezleri var. Yahu, bizim yanımızda Bulgaristan ve Batı Trakya var ve orada var olan bizim sanat eserlerimiz var. Ben Balkan kökenli bir ailenin çocuğuyum. Bulgaristan'la ilgili baktığınızda en fazla Türk kökenli kişilerin olduğu yerdir, en fazla yine Türk kökenlinin olduğu yer Batı Trakya'dır. Burada ne çalışma yapıyorsunuz? Tamam, Afrika'da yapın, Uzak Doğu'da yapın, Orta Doğu'da yapın ve bunu genişletin. Ha, Bosna'da yapıyoruz, Kosova'da yapıyoruz ama en ağırlık yapılacak çalışmaların olduğu ülkelerde niye yokuz?
Diğer taraftan, yine, AFAD ve vakıflarla ilgili iki şey söyleyeceğim, zamanım yetse, aslına bakarsanız, tabii, bu İnsan Hakları Eşitlik Kurumuyla ilgili de... Sadece mış gibi yaptığımız, hani şu 72'lik diretmenin içerisinde kanunlaştırdığınız ama temel olarak baktığınızda, Paris Sözleşmesi'nin ilkeleriyle ne derece uyumlaştığı sorgu içinde olan kurumla ilgili veya bu kuruma bağlı olarak ben kurulmuş olan bu kolluk hizmetleri gözetim komisyonunun ne yaptığını sorayım size. Yani bugün baktığınızda, ağustos ayı Maliye bütçesinde şöyle bir rakam var, gözaltında ve sorgulama sürecinde Maliyenin ağustos ayında harcadığı bütçe ocaktan temmuza kadar olan bütçeyle eşit yani en fazla olduğu süreç. Şimdi, böyle baktığınız zaman Kolluk Gözetim Komisyonunun bu dönemdeki çalışmalarıyla ilgili gelinen nokta nedir?
AFAD'la ilgili: Tabii, Suriyeli mültecilerle ilgili, oradaki yaşananlarla ilgili tespitler var, arkadaşlarım kamplarda yaşanan sorunları ve orada -bir kadın olarak okuduğum ve dinlediğim örneklerden hicap duyduğum- çocukların yaşadığı, kadınların yaşadığı istismara kadar varan bu süreçle ilgili olarak sorgular bir yana, bugün karşımıza çıkan yine bir kendi çalışmanız var: Eğitimle ilgili seviye. Yani işe alma, üniversiteli ne kadar var? Baktığınızda, eğitim seviyesinden yaşadıkları sorunlara kadar çok geniş bir yelpaze. Çıkardığınız raporları ne kadar dikkate alıp ne kadar uyguluyorsunuz?
Bunun yanında, AFAD'la ilgili soracağım, dün Çevre Bakanı bir açıklama yaptı ve dedi ki: "Türkiye'de bilim adamlarına güveniyoruz. On yıl içinde İstanbul'da önemli bir deprem beklentisi var."
Peki, değerli yöneticiler, İstanbul başta olmak üzere toplanma ve çadırların kurulacağı alanlarla ilgili olan yeşil alanlarda -bunun da sayısı 500'e yaklaşıyor- imara açılma ve oradaki rant kaynaklı gelişmeler için ne yaptınız? Hadi, binalarımız sağlıksız, binalarımızla ilgili olarak yeniden... O da tabii, kentsel dönüşümün rantsal bölüşüm olmayan gerçek anlamda bir çalışmayla gerçekleşmesini beklerken en önemlisi bu toplanma yerlerinin durumu için ne yaptınız?
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, lütfen...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Tamamlıyorum, son cümlemi söyleyeceğim.
Vakıflar Genel Müdürlüğü açısından da baktığımda: Değerli kurum yöneticileri, sayıları yüzleri aşan, listelerini de verdiğiniz yeni vakıflara bu darbe girişimden sonra el konuldu. Peki, bu vakıflar çalışırken denetimini ne kadar yaptınız? Bu vakıflar hangi dönemde yani en son el konulun ve malı mülkü alınan bu vakıfların kuruluş izinlerinin verildiği tarihler ne zamandır? Bunlarla ilgili sağlanan, bunun içerisinde tabii -TİKA'ya da bunu soruyorum- bu yurt dışında faaliyet gösteren okullarla ilgili de olsun veya Yurtdışı Türkler Kurumu -ki onların da çok önemli konuları var, onlara zamanım yetmedi- ne kadar bunlara finansal destek olundu yaptıkları çalışmalarda Türkiye Cumhuriyeti'nin bütçesinden?
En son, Vakıflar Genel Müdürlüğüne soruyorum: Hayırlı olsun, katılım bankanız oldu. Katılım bankasıyla ilgili ortaya konulan vakıf sermayelerinin hangi amaçta ve hangi ilkelerde yine kullanılacak olan bu kredi mekanizmaları ve gelişme noktasında kimlere hangi öncelikte götürüleceği noktasında çalışma ilkeleriniz nedir? Vakıf Katılım Bankasıyla ilgili olarak ortaya konan -2016'nın Şubatıydı sanırım faaliyete başladı- bundan sonraki süreçteki hedef, yönetim ilkeleriniz nedir? Çünkü, büyük ortak Vakıflar Genel Müdürlüğü.