KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, çok değerli Komisyonumuzun üyeleri, Değerli Bakanım, kıymetli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; görüşmekte olduğumuz Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2017 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, görevlerinizde başarılar diliyorum.

Sayın Bakanım, organize sanayi bölgeleri, birçok arkadaşımızın da ifade ettiği gibi yerel dinamiklerin, tüm insanların, işsizlerin umudu konumunda. Ancak gel gör ki Anadolu'da, Tokat gibi ulaşım, liman, hava yolu, gümrük kapısı gibi sıkıntılarla iç içe olan illerde birçok altyapı sorunları da beraberinde olunca bekleneni veremiyor.

Tokat Organize Sanayi Bölgesi 3'üncüsü yapılıyor ama ne acı ki organize sanayi bölgesini çevre yoluna bağlayacak bir bağlantı yolu yok. Şehir merkezinin içerisine gelen araçlar ancak oradan dönüp çevre yoluna gidebileceği noktalara gidebiliyorlar. Bunun bir dikkate alınarak 2017 programına konmasında yarar var diyorum.

Yine, birçok ilçelerimizde zamanında planlama zafiyetiyle birbirine çok yakın illerde dahi organize sanayi bölgelerinde rantabl olma ya da cazibe merkezi olması noktasında treni kaçırmışız. Şöyle bir örnek vereyim: İki ilçemiz, Tokat ve Turhal 15 kilometre mesafede, her ikisinin de ayrı ayrı organize sanayi bölgeleri var. Güçlü olma, dayanışma adına bunların zamanında bir organize sanayi bölgesiyle çözülmesi mümkünken artık bu tren kaçtı diyelim, yani buna yapacak bir şeyimiz yok. Sizin programınızda olan KOSGEB vesair kredilerden üreticilerin, esnafın yararlanabilmesi için sıkıntı içerisinde olan -milyonlarca diyelim artık- nüfusla birlikte yüz binlerce esnafın bir sicil affıyla normale dönüşmesi lazım ancak ondan sonra şu söylediğiniz durumdaki üretim noktasında birçok esnaf bulunduğu noktadan bir adım daha öteye gidebilsin.

Bizim bölgelerimize kim yatırım yapıyor? Az önceki değerli dostum Erzurum Milletvekilimiz birçok yatırım hayalinde ama bu dünyada belli, ülkemizde de belli, işte limanlara yakın yerler, işte Kocaeli'dir, gıda olunca Bursa, Ege ki Ege'nin durumu da çok iç açıcı değil, onu da duydum. Bizim yörelerimizde, Maliye Bakanımızın ifade ettiği gibi, ürün bazlı ve belli ovaların sit alanı ilan edilip buralardaki üretimlerin teşviklerle yönlendirileceği söylendi. Bu anlamda bakıyorum, Amasya, Tokat, Çorum, Sivas, buralarda üretilen sebze ve meyve bunu daha yüksek katma değerli üretip dünyaya gönderebilecek ya da göndermemiz gereken noktasında akredite laboratuvarımız yok. Tokat'ta böyle bir laboratuvar dört beş vilayete hizmet verecektir. Eskiden Hataylı dostlarımız gelip Tokat'tan belli ürünleri alıyordu Arap dünyasına hatta Rusya'ya göndermek için, ya o bölgeye ya Antalya'ya götürüp ondan sonra gidiyordu. Bazı ürünlerin bir özellikleri var, çok kısa sürede bu işlemler tamamlanıp bir an önce gideceği noktalara ulaşması lazım, uluslararası havaalanı noktasında da zaten sınıfta kalmış bir iliz. Bu konuda mesela, Niksar, Kelkit Vadisi çok verimli bir ova, buraya da yaş sebze meyveyi gerek işleyerek gerekse kurutarak bir entegre tesisi, soğuk hava depoları, işte her türlü kombine şeklinde kurulmuş işletmeler var ancak bu laboratuvar olmadığı için beş yıldır bu fabrikayı hayata geçiremiyorlar. Bunun dışında, yaş sebze ve meyveye yönelik, gıda ürünlerine yönelik diğer yatırımcılar da bu laboratuvarı çok önemsemektedirler. Yine Tokat'ta küçük sanayi sitesi 1966'da yapılmış, birçok illerde olduğu gibi, 70'lerde falan hayata geçmiş. Tabii, o zaman, kim bu sanayi bölgelerine taşınmak isteyen insanlar? Sıcak demirci, soba tamircisi, ağaç işleri, semerci, çarıkçı gibi makineleşmeden el sanatları ve el takımlarıyla üretim yapan insanlardı. Bunların o zamanki projeleri de 20 metrekare, 40 metrekare, 60 metrekarelik dükkânlar veriliyordu ve bunların da o günlerde gerçekten işini gördü. Ama bugün, takdir edersiniz, makineye dayalı üretimler geliştikçe bu alanlara sığamaz durumdalar. Bu 300 bin metrekare alandaki Tokat Küçük Sanayi Sitesi şehrin de tam ortasında kaldı. Böyle olunca bu sanayi sitesinin bir an önce uygun bir yere konuşlandırılması, mutlak yöre esnafının beklentisi, 2017'de bunun dikkate alınacağını umuyorum.

Tabii, bunun dışında Bakanlığınızın sunumunda da gördüm, piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetlerinin çok etkin ve etkili olduğunu, bu çalışmaları da desteklediğimizi ifade edeyim. Ancak, burada acı bir tablo ortaya çıkıyor: Yılın ilk on ayında 114.554 işletme denetlenmiş. Bu denetleme sonucu 39.986 ürün yani yaklaşık olarak yüzde 36-37'si insan sağlığı, can ve mal güvenliği için risk oluşturan 189 ürünün piyasaya arzını yasakladı. Bu konuda da tebrik ediyorum ama tabii bu ürünler denetime yakalananlar, yakalanmayanların sayısı artık ne kadar bunu bilmiyoruz. Kaldı ki sizin dışınızdaki başka kurumların da böyle bir denetim görevi var ama bu denetimlerin o işletmeleri hem doğru ürün üretmeye hem de sizin o değerli paketlerinizden yararlanması noktasında bilgilendirmeye de ihtiyaçları var.

TİSK'in bir raporu, az önce çok değerli arkadaşlarım da ifade ettiler, bu raporda özellikle benim dikkatimi çeken, sizlerin de dikkatini çektiğine inandığım bir bölümü paylaşmak istiyorum. Türkiye'nin bilim, teknoloji, sanayi ve beceri alanlarındaki küresel pozisyonunun oldukça zayıf olduğuna dikkat çekilirken; bilim, teknoloji ve AR-GE'de ulusal hedeflerle mevcut durum arasında diğer ülkelerin aksine büyük mesafe bulunduğuna işaret edilmiştir. Türkiye'de devlet oyun kurucu ve finansör olarak, pasif olarak tanımlanmıştır. Yani devlet sonuç odaklı, hızlı, bilimle bütünleşmiş, verimli bir aktör olmaya bir an önce geçmelidir. Tabii, bu konuda değerli kuruluşlarımız çalışıyor ama AKP iktidarı döneminde o gözbebeğimiz, güzide TÜBİTAK'ın düştüğü hâlleri de içimiz acıyarak izledik. Diliyoruz ve inanıyoruz, fabrika ayarlarına dönüp bu ülkeye katkı sunacaktır bundan sonrası.

Tabii, bilginin bedeli var; beton 1 sent, çimento 5 sent, demir çelik 50 sent, alüminyum 1,5 dolar, otomobil 10 dolarla 100 dolar arasında değişiyor, yolcu uçağı bin dolar, savaş helikopteri 3 bin dolar, savaş uçağı 10 bin dolar, uydu 100 bin, mikroçip 1,5 milyon dolar gibi. Bu anlamda TÜBİTAK'ın çıtayı doğru koyup ayrıca ödülleri de verirken bu konuda seçici olmasını ülkemiz açısından son derece önemli olduğuna inanıyorum.

Mesela, TÜBİTAK'ta ödül verilen bir projeden söz edeyim, "Kansere Karşı Dua Projesi" Gerçekten son derece manidar buluyorum. Belki o malum ülkemizde sıkıntıyı yaratan gruplar bunu yaşatmıştır ama o güzide kuruma, bunun da olumsuz örnekleri var, bunları çok fazla sıralamayı da doğru bulmuyorum.

Yine Bakanlığımız bünyesinde nişasta bazlı şekerlerle ilgili insan sağlığını ciddi tehdit eden kotanın yüzde 50'ye kadar artırılması noktasındaki yetki talebinizi çok doğru bulmuyoruz. Ülkemizde insan sağlığını, bakın, birçok diyet üründe ve işlenmiş gıdalarda bulunan mısır şurupları karaciğer yağlanması, diyabet, obezite ve kanser riskini yükselttiği, kalp krizine bağlı ölümleri artırdığını bilmeyen yok. "Öyleyse şeker fabrikalarını kapatalım, bol bol hastane açalım." gibi bir mantık burada devreye giriyor. Türkiye'de yapay tatlandırıcının kotası artırılıyor ama bu bir Amerikan Cargill şirketi ülkemizde hızla büyüyor.

BAŞKAN - Sayın Durmaz, ek süre veriyorum.

Buyurun.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Bağlıyorum.

Ne acı ki 7 kişilik Şeker Kurulumuzda, yani bizim millî şeker politikamızı belirleyen kurulda bu şirketin CEO'su o 7 kişiden biri olarak görev yapıyor. Bu noktada, Bakanlığımızın daha dikkatli, millî şeker politikasını öne çıkarması gerekiyor. Bu ne demek? Bakın arkadaşlar, Türkiye'de şu anda aktif 25 tane şeker fabrikası var. 35 bin işçi istihdam ediliyor burada. Bu kota arttığı, şeker pancarına da hak ettiği ürün bedeli verilmediği zaman, bu işçiler işsiz kalıyor, beraberinde yüz binlerce çiftçi ailesi doğduğu topraklardan göçmek durumunda kalıyor, ülkemiz üretimsizleşiyor ve insan sağlığı da elden gidiyor. Bunun için, mutlak o kotanın gözden geçirilmesi, millî bir şeker politikası oluşturulması ve hatta Şeker Kurulu sizde, eskiden şeker fabrikaları da size bağlıydı, bildiğim kadarıyla özelleştirme havuzuna atıldı, şu anda da Maliye Bakanlığında ne acı ki, böyle de bir ne olduğu belirsiz bir yola girmiş durumda millî şeker politikamız. Bu şeker fabrikaları, hepinizin bildiği gibi, cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmuş, bu ülkenin dinamiği, münavebeli bir ürün, dört yılda bir ekiliyor toprağa, dinlendiriyor, beraberinde tarımın dışında hayvancılığı ve yan birtakım sanayiyi de besleyen bir ürün.

Sayın Bakanımızın 2017'de çalışmaları sırasında bunu dikkate alacağına yürekten inanıyorum. Ve şu anda bu şeker fabrikalarının yerleri Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, kent merkezlerinde cazibe odağı olan yerler. Sayın Cumhurbaşkanı, yanılmıyorsam, üç yıl önce Malatya'da blok hâlinde satılan bir şeker fabrikalarının blok satışını durdurdu. Sebebi şu: Sadece Malatya Şeker Fabrikasının yeri diğer dört beş fabrikanın yerinden daha çok para ediyordu. Yani, buradaki rant ne olacak? Fabrikaları kapatacağız, bol bol AVM, inşaat ve getirisi olmayan ranta doğru gideceğiz.

Ayrıca, ŞEKER-İŞ sendikası bu nişasta bazlı şeker kotasının artmasıyla ilgili AKP iktidarlarının tüm çıkardığı kanunlarla yaptığı mücadelede insan sağlığını doğrudan ilgilendirdiği, insan sağlığını tehdit ettiği için açtığı tüm davaları da kazanmıştı. Yani hukuka karşı direnmenin, üreticiye karşı böyle bir arkadan dolanıp insanları doğduğu topraklarda ürettirmeden metropol kentlere depolamanın doğru bir hedef olmadığına inanıyorum.

2017 bütçesinin tekrar ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Başarılar diliyorum.

Teşekkür ediyorum.