| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri d) Başbakanlık e) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü h) Diyanet İşleri Başkanlığı ı) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 03 .11.2016 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan Yardımcımız, değer kurum temsilcilerimiz ve başkanlarımız ve değerli hazırun; ben de öncelikle konuşmaya başlamadan ilk söylemek istediğim. Mete Akyol, benim için hayatta çok sevdiğim öğretici bir basın temsilcisiydi. Bugün kendisini kaybettik. Ben bütün dünya serilerini okuyarak okul ve sonrası dönemlerde çok etkin bir şekilde yetiştirmesini yaşadığım bir değerli duayen. Maalesef, Türkiye'de yaşanan basın özgürlüğüne karşı, baskı ve uygulamalara da tek başına 80 yaşında olmasına rağmen dimdik direnmiş çok değerli bir kişiydi. Ben tekrar ona hem Allah rahmet eylesin demek istiyorum hem de onun gibi ışıklar her zaman aydınlığını saçsın diye diliyorum.
BAŞKAN - Allah rahmet eylesin.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Şimdi, buradan basından başlamışken tabii, uygulamalarda basın enformasyonla ilgili birkaç şey söylemek isterim. Yine başında, şu anda, uzun yıllar deneyimli bir medya temsilcisi var. Ancak, bugün gündemiyle baktığınızda, sürekli sarı basın kartlarının iptali, basın mensuplarının sahip olduğu gri pasaportların son onay mercisi hâline gelen ve bu onayın zaruriyetini de neye göre ortaya koyduğu yasal çerçeve içerisinde netleştirilemeyen uygulamalarla karşı karşıyayız. Bu yönde basın ve medyayla ilgili sivil toplum kuruluşlarının sürekli olarak tepkileri, talepleri ve değerlendirmeleri var. Eğer yine bu sektörün içinden yetişmiş bir başkanın olduğu düşünülürse bu noktadaki tespitlerin kulak arkası edilmeyeceğini umuyorum.
Diğer taraftan, yine sunumlarını okudum. Sunumların içerisinde uluslararası ilişkiler, burada yapılan çalışmalar, haberlerin hangi çoğunluk gazetecinin katılımı sağlanarak gerçekleştirildiği var ama unutmayalım ki bu ülkede bir de yerel basın gerçeği var ve yerel basınla ilgili milyonlara varan hem basın emekçisi hem de çalışma alanı ve halka bilgiyi aktaran birimler açısından ne yapılıyor, nedir, tedbirler ne, hedef ne; bunları gösteren herhangi bir çalışma buradaki beyanlar içinde de kendini göstermiyor.
Diğer taraftan, hiç kimse şu anda kadar dile getirme ama ben çok önemli gördüğüm, yine bütçesini görüştüğümüz bir ajansı vurgulamak istiyorum: Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı. Yani Sayın Başbakan Yardımcımız bile çok fazla vurgusunda bulunmadı ama burada Türkiye'nin ekonomik açıdan yaşamış olduğu sorunlar ve bugünkü tabloya baktığımda öyle bir paragraf var ki "Ya, biz bu kurumu bu kadar mı ihmal ediyoruz, yoksa bu kurumda böyle gerçeklikler var. Şu an Dünya Bankasının yayınladığı bir rapordaki rakamlarla uyuşuyor mu uyuşmuyor mu?" sorgusunu benim kafamda oluşturdu. Ne derseniz? Ajans, bünyesinde proje stokunda başta enerji, lojistik, kimya ve otomotiv sektörleri olmak üzere 29 farklı sektörde 21 ülkeden 147 projenin yer aldığını beyan ediyor ve "toplam değeri 22,8 milyar Amerikan doları." diyor. Yani biz dün bütçenin genelini konuştuk. Türkiye'deki yatırım ortamı, Türkiye'deki yine son dönemde hatırlarsanız varlık barışları yapıldı, orada hedefler ortaya konuldu, "Yabancı yatırımcı çekmek için ne yapılabilir?" diye değerlendirirken buradaki rakamlara baktığımız zaman ortaya konulan bir gerçeklikte... "Biz ne kadar sahip çıkıp destekliyoruz ya da hangi ortamlarda verilen bu rakamları başarıyla tamamlamaları mümkün olacaktır?" diye soruyorum. Çünkü verdiği potansiyel projelerin, potansiyel işgücü yaratma rakamı bile müthiş bir rakam, 42 bin küsur kişi. Ama, şimdi, "Nasıl bu hedeflere ulaşacak?" dediğim zaman da Dünya Bankasının İş Yapma Kolaylığı 2017 Endeksi yayınlandı. Bu endekse baktığımız zaman da Türkiye Rusya, Bulgaristan, Ermenistan ve Gürcistan gibi komşularımızın bile gerisinde kaldı, onlar bizim önümüzde, bir de ortam olarak baktığınızda ve Jamaika ve Fas'la aynı seviyelerde dolaşıyoruz. Ve biz 2010 ve 2017 karşılaştırması yaptığımızda da yedi sene önce 54'üncü sırada, yedi sene sonra 15 basamak gerileyerek bugün baktığınızda 69'uncu sıradayız. Yine, vahim olarak bir gelişme var ki bu ülkelerde endeksi oluşturan iş yapma skorunda en fazla değer kaybeden ülke 1'inci sırada Türkiye.
Şimdi, bu iş yapma ortamının iyileşmesi, iş ortamının iyileşmesi, bununla ilgili ilerlemenin sağlanamamış olması... "Biz yatırım ortamıyla ilgili pek çok çalışma yapıyoruz." derken neticeye baktığınızda karşılığını alamıyoruz demektir. Yine, iş ortamıyla ilgili kanun, mevzuat açısından değişikliklerin gerekli olanlarını yapamıyoruz demektir. Ve eğer önümüzdeki dönemde durgunluğu aşmak, yatırım ve üretime bağlı artık, Türkiye'nin yeni modeliyle ilerleyeceksek de bu ortaya çıkan gerçekleri alıp bu ajansın da ortaya koyduğu hedefleri, inşallah, destekleyecek çalışmaları değerlendiririz diye düşünüyorum.
Şimdi -RTÜK'e sonra birkaç şey söyleyeceğim ama- değerli MİT Müsteşar Yardımcısı da buradayken benim de Musa Bey gibi söyleyeceğim byLock ve Eagle galiba değil mi? İkinci bir de sizin tespit ettiğiniz program var. Şimdi, bu programlarla ilgili olarak raporlarınızdan ortaya çıkan bir bu Fetullah Gülen Cemaati terör örgütünün bağlantılarının tespit edilmesi ve ona bağlı yasal işlemlerinin götürülmesi var ama burada kimdir, potansiyelde kimler vardır, kimler seçmece mi alıyor? Rakamlar yüzlerce bin olarak söyleniyor ve dayanaklarıyla bunlar muhtemelen zaten dava dosyalarına da girecektir diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, yine, adı geçen örgüt yani Fetullah Gülen Cemaati terör örgütünün sadece Türkiye değil, Balkanlar, Orta Doğu, Kafkasya ve Afrika olmak üzere, pek çok ülkede de bağlantılı ağları olduğu iddiası ve bilgisi sürekli olarak kamuoyunda değerlendiriliyor. Ben size şimdi şunu sorayım: Bu ülkeler çapında arkadaşların Türkiye ve genelindeki istihbari çalışmalarla ilgili soruları da oldu. Kaç kişi bu ülkelerde bu konuda değerlendirme, bilgi ve rapor hazırladı bugüne kadar? Bu çalışmalar hakkında yeterli bilgiye sahip misiniz? Bir sorum daha olacaktır. Bu süreçten sonra yani darbe girişimi sürecinden sonra MİT'in bünyesinde hangi görevlerde kaç kişi görevden alma veya hukuki takibat açısından değerlendirme içine alınmıştır? Bu bilgileri öğrenmek istiyorum.
Diyanetle ilgili o kadar çok şey konuşuldu ki ben sadece iki konuyu söylemek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili Sevgili Başbakan Yardımcımız cumhuriyet ve Cumhuriyet Dönemi'nin getirdiği kurumların içinde oluşunu vurgulayarak sunumunu yaptı. Bir iddia var, şunu sormak istiyorum: Son iki yıldır, üç yıldır cuma hutbelerinde Cumhuriyet Bayramı -ki bu Cumhuriyet Bayramı bir gün sonrasındaydı cumanın- cuma hutbesinde -ki bundan önce yer alıyordu- yer alıyor mu, almıyor mu? Almıyorsa neden almıyor? Çünkü, bugün bakıldığında Diyanet İşleri, cumhuriyetimizin gerçekten önemli olarak kuruluşuyla beraber ortaya koyduğu kurumsal yapıdır.
Bir de yine Diyanetle ilgili olarak bir anket var. Bu anketten, bilemiyorum, yöneticiler... TÜRK DİYANET VAKIF-SEN diye bir sendikanın ortaya koyduğu bir anket var. Bu anket doğru mudur? Yani, bu da basına yansımış olan bir anket ve Diyanet personelinden 11.720 kişinin bu anketin içerisinde yer aldığı söyleniyor ve karşıya çıkan cevaplarda mobbing olduğu, amiriyle gerginlik yaşadığı ve diğer taraftan başarısızlık olarak bakıldığında yönetimle ilgili değerlendirmeleri... Diyor ki büyük bir çoğunluğu bu ankete göre...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - ... "Din görevlileri camide para toplamasın." gibi değerlendirmeler var.
BAŞKAN - Buyurunuz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Yine, aynı şekilde, "Kur'an kurslarına cemaat, dernek, vakıf ve muhtarlıklar tarafından müdahale ediliyor." deniyor. Böyle bir anket doğru mudur, böyle bir anket Diyanet İşleri Başkanlığına ulaşmış mıdır, bununla ilgili herhangi bir takibat yapılmış mıdır? Bir de bunu sormak isterim.
Diğer taraftan, tabii, RTÜK'le son olarak vakıflara da yayın hakkı verildiği zaman RTÜK Başkanıyla -şimdi yok ama- uzun uzadıya konuşmuştuk.
RTÜK'le ilgili son birkaç şeyi söyleyip bitireceğim Sayın Başkan.
Şimdi, baktığınızda RTÜK'le ilgili olarak o kadar çok başlık var ki ama ben önce TRT ve RTÜK ilişkisi diye değerlendirmek istiyorum. Şimdi, TRT ile RTÜK'e bakıldığında, TRT'ye özellikle seçim dönemleri açısından baktığınızda rekor sayıda cezayla karşılaştı ve bu cezalarla ilgili olarak düşündüm de bu cezaları benim cebimden çıkan vergilerle ödüyoruz. Bununla ilgili idari noktalarda değerlendirme yapıldı mı? Tabii, bu konuda bir ihmalin veya adaletsizliğin olduğu hakkında neler yapıldı, neler değerlendirildi? Dediğim gibi, benim bütçem, benim yarattığım, kendi vatandaşlarımızın yarattığı kaynakla olan ödemeler olacak bunlar, olmuştur.
Şimdi, yine, özel yayın kuruluşlarının ek frekans, yeni frekans tahsisi ve yayın alanı genişletme taleplerinde ihalenin yapılmadığı ancak ihale sonrası bu taleplerin karşılanabileceği gerekçesiyle ret yanıtı verilen Üst Kurulda, TRT'nin buna benzer taleplerinin 26'ncı madde geniş olarak yorumlanarak karşılandığına dair değerlendirmeler var. Bu doğru mudur, değil midir?
Yine, aynı şekilde, baktığınızda, şimdi, TRT'nin içerisindeki bir yöneticinin, RTÜK Üst Kuruluna görev olarak baktığınızda aynı kişinin iki görevde de olması gerçek midir? Böyle bir uygulama var mıdır?
Diğer taraftan, RTÜK Başkanımız yine yok ama RTÜK'ten arkadaşlar var, Anten AŞ diye bir AŞ var. Bu Anten AŞ dijital yayına geçişle ilgili kurulmuş olan bir yapılanma. Bu Anten AŞ'yle ilgili de çeşitli iddialar var yani bu Anten AŞ hedefine ulaşacak çalışmaları yaptı mı, taahhüt ettiği sürece geldi mi, yöneticileri kimlerdi, ne oldu? Biraz da o konuda bilgi verilirse gerçekten sevinirim diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, bu yayın yasağıyla ilgili konu, bir anda yayın yasağı... Şimdi, çıkan KHK'larla avukatlarla görüşmemiz, her şey yasak. Olan bir olaydan hiç kimsenin haberi olmasın. Bu işte, dediğimiz kapalı vesayet yapısının içerisindeki bir düzenin işleyişinde belli bir sınırsız sansür gibi ortaya çıkan gerçekler... Bu yayın yasağının kriterleri ve derecesi her yerde nasıl oluyor? Ve biz bir anda her şeyin kapatıldığı, karartıldığı ve tekrar televizyon kanallarında eğlencelerin ortaya çıktığı bir program akışıyla Türkiye'yi yaşıyoruz. Bunun da ne derece basın özgürlüğüyle karşı karşıya buluştuğunu sorgulamak gerekiyor.
Yine, karasal sayısal frekans ihalesiyle ilgili sorularım var ve bu konuyla ilgili olarak bilgi verilmesine ihtiyacım var.
Sayın Başbakan Yardımcısı, Sayın Başkan; RTÜK gerçekten çok önemli bir görev ifa ediyor ancak bu görevi ortaya koyarken gerek frekans ihaleleri gerek baktığınızda ortaya çıkan çalışmalardaki tutarsızlıklar ve buna bağlı pek çok başlıkta kendi içinde bile oturmuşluk gösteremiyor.
Bugün yine bir gerçek var, 2 bakanımız da açıkladı, Cumhuriyet gazetesiyle ilgili soruşturmayı yürüten savcıyla ilgili. Şimdi, Türkiye'de -bu Sınır Tanımayan Gazetecilerden tutun birçok ülkeye kadar- basın özgürlüğüyle ilgili ortaya çıkan bu tablo gerçekten bize yakışmıyor. Böyle bir tablonun içerisinde, böyle bir hukuki sürecin savcısının da bugün bir darbe sürecinin sanığı olarak dava konusu olduğu ortaya çıkınca, biz sorgulamalarımızı ve ne şekilde doğru hizmet edildiğini iyi hesaplamalıyız diyorum.
Verdiğiniz süre için çok teşekkür ediyorum.
Hayırlı olmasını diliyorum.