KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Meclis Başkan Vekilim, Sayın Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterlerim, Sayıştay Başkanım, Kamu Başdenetçim, kurumlarımızın ve basınımızın değerli temsilcileri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Benim öncelikle Sayın Meclis Başkan Vekilimizin yaptığı açıklamalarla ilgili bazı ilavelerim olacak. 15 Temmuz melun darbe girişimiyle ilgili gerekli açıklamaları yaptı Sayın Meclis Başkan Vekilimiz. Ben söylediklerine değil de söylemediklerine değinmek istiyorum ki bu sadece Ahmet Bey, sizin yaptığınız bir konu değil, genelde AK PARTİ'den tüm arkadaşlar aynı konuyu sürekli söylüyorlar. Yani, nalıncı keseri gibi, dik duruşu, yapılan darbeye karşı duruşu sadece kendinize yönelik sözlerle söylüyorsunuz. Eğer bir ilk duruş da, darbeye karşı dik duruşta bir sıralama yapacaksak o zaman herhâlde Sayın Genel Başkanım Devlet Bahçeli'yi birinci sıraya almak lazım. Yani, sorun şu değil: Allah'a şükür, bu millet Cumhurbaşkanıyla ve en kırsal kesimde oturan vatandaşıyla darbeye karşı dik duruş göstermiştir çünkü bu darbe girişimi, Türkiye Cumhuriyeti devletini işgal girişimiydi. Türk milleti, tarihinde de olduğu gibi hiçbir zaman özgürlüğünden taviz vermemiştir. Burada da gerekli dik duruşu göstermiş ve darbeyi bertaraf etmiştir. Sadece şunu ifade edeyim yani o akşam ben de kendisinin yanında olduğum için Sayın Genel Başkanım Devlet Bahçeli'nin, daha ortada hiç kimsenin ne olup bitiyor açıklaması yokken Sayın Genel Başkanım Sayın Başbakanımızı aramıştır ve şu notu iletmiştir özel kalemine: "Bu bir darbe girişimidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunun karşısındayız ve Hükûmetimizin yanındayız." Yani, ilk zaten basın kuruluşlarımız da bunu televizyonlarda alt yazı olarak geçti. Onun için herkesin hakkını teslim edelim diyorum.

Bütçe görüşmelerinin yanı sıra, kesin hesapları da görüşüyoruz biliyorsunuz. Baştan tartışmalar oldu, görüşler oldu. Ben çoğuna katılıyorum. Dünyada Sayıştay denetim raporlarının görüşüldüğü, karara bağlandığı yer parlamento komisyonları. Yalnız, verimli bir görüşme yapabiliyor muyuz? Yapamıyoruz. Sayın Komisyon Başkanımızın ifade ettiği gibi, bir özel komisyon oluşturulması gerekiyor. Yalnız orada da, o görüşe katılıyorum ama ayrı bir komisyon olması daha da doğru olur düşüncesindeyim. Niye? Plan ve Bütçe Komisyonu zaten iş yoğunluğu çok fazla olan bir komisyon. Yani, alt komisyonlar oluşturup bütçe, kesin hesap ayrı ayrı görüşülsün yerine, "hesap inceleme komisyonu" adı altında ayrı bir komisyon oluşturulmasının daha doğru olacağını düşünüyorum ki dünyada da birçok örneği var. En son komisyon üyeleri olarak, Sayın Başkanımızın da katıldığı, İngiltere'de komisyonların ve Sayıştayın görevleriyle ilgili incelemeler yaptık. Orada da gördük ki Sayıştayın raporları ayrı bir komisyonda görüşülüyor ve etkili bir şekilde de sonuç alınıyor.

Evet, Sayıştay denetimiyle ilgili daha önce de dile getirdiğim bazı hususları burada da dile getirmek istiyorum. Kamu yönetiminde hesap verilebilirlik ve saydamlık ilkelerinin önemi her geçen gün artmaktadır. Vatandaşların kendilerinden toplanan vergilerin nerelere, ne kadar harcandığından gitgide artan ölçüde haberdar olma istekleri, daha kaliteli kamu hizmeti beklentileri de Sayıştayların önemini artırıyor.

Ülkemizde Sayıştay, 154 yıllık mazisiyle, bağımsız statüsüyle hukuk devletinin temel taşlarından biri olma özelliğini taşımaktadır. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının kullanımına ve denetim görevini yerine getirmesine katkılar sunması gereken, çok önemli anayasal bir kuruluşumuzdur. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, dolayısıyla Türk milleti adına denetim yapmakla görevlidir. Sayıştay denetiminin konusu kamu gelirleri, kamu giderleri ve kamu malları olup 78 milyonun üzerinde hakkı olan bir konudur.

2003 yılında çıkarılan ve kamu maliyesi reformunun temelini oluşturan 5018 sayılı Kanun'da, Sayıştay tarafından yapılacak uluslararası standartlara uygun dış denetime ilişkin hükümler de yer almıştır ancak Sayıştay Kanunu'nun buna uyumlu hâle getirilmesi AKP iktidarınca yıllarca geciktirilmiştir. Nihayet, uluslararası standartlara uygun, çağdaş denetimi öngören 6085 sayılı Sayıştay Kanunu 2010 yılında çıkarılmış ama AKP iktidarı başlangıçta reform diye takdim ettiği bu kanunu bir türlü kabullenememiştir, bu kanunu çıkardığına âdeta pişman olmuştur. Sayıştaya savaş açmış, Sayıştayı etkisiz hâle getirmeye ve susturmaya dönük peş peşe girişimlerde bulunmuştur. Kamu kaynaklarının kullanımında yıllardır performans denetimi yapan Sayıştay, yüzeysel, performans ölçümü yapan bir kuruma indirgenmiştir. Sermayesindeki kamu payı yüzde 50'nin altında olan şirketleri Sayıştay denetiminden çıkarmak için 2011 yılında değişiklik yapılmış ancak Anayasa Mahkemesinden dönmüştür. 2013 yılında yine benzer bir düzenleme yapılmış, yine Anayasa Mahkemesinden dönmüştür. Bu yıl kamu paylarının doğrudan Sayıştayca denetlenmemesi için yeni bir düzenleme daha yapılmıştır.

Esas büyük girişim 2012 yılında yapılmıştır. 6353 sayılı Torba Kanun'la Sayıştayı tümüyle işlevsiz ve etkisiz hâle getirmeye dönük kapsamlı bir düzenleme yapılmıştır. Bu da Anayasa Mahkemesinin 27 Aralık 2012 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Bununla da kalınmamış, hemen akabinde, 2013 yılında AKP'li milletvekillerin tümünün verdiği bir kanun teklifi gündeme getirilerek Sayıştay üzerinde bir baskı oluşturulmuştur.

Sonuç itibarıyla diyeceğim şu: Sayıştay, AKP iktidarının yoğun baskısı altında görev yapmaktadır. Sayıştay susturulmuştur. Sayıştay denetimine susturucu takılmıştır. Kamu idarelerine ilişkin Sayıştay denetim elemanlarının emekle hazırladığı denetim raporlarının içeriği daraltılmış, kamu zararına ilişkin tespitleri çıkarılmış olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmektedir. Sayıştay raporları Türkiye Büyük Millet Meclisine sözde gelmektedir. Bu raporlar üzerinde Sayıştayın adı olduğu için ve üzerinde "denetim raporu" yazdığı için resmen denetim raporudur ama içeriği maalesef rapor mahiyetinde değildir.

Bir de şunu söyleyeceğim: Sayıştayın KİT Komisyonuna gönderdiği raporlar ile Bütçe Komisyonuna gönderdiği raporların içeriğine baktığımız zaman, çok farklı olduğunu görüyoruz. Ben bugünkü kuruluşlarımızın denetim raporlarıyla ilgili ne denmiş sizlere -ki okumuşsunuzdur- söylemek istiyorum. Diyor ki: "Kamu denetçiliğinin 2015 yılına ilişkin yukarıda belirtilen ve ekte yer alan mali rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır." Yani, önemsiz yönleri de var mı, onu bilmiyorum da başka da bir tespit yok.

Yine, Cumhurbaşkanlığıyla ilgili denetim raporuna bakıyorum, orada da benzer ifade: "Ekte sunulan mali rapor ve tabloların doğru ve güvenilir olduğu kanaatine varılmıştır." deniyor. Şimdi, ekteki tablolara bakıyoruz -ki bazı arkadaşlarım da gündeme getirdiler- bazı harcamalarla ilgili, bazı gelirlerle ilgili hakikaten, eski bir denetim elemanı olarak benim dahi çözemediğim hususlar var. Zaten ilk bakışta, ki basına da yansıdı, Cumhurbaşkanlığı sanki zarar etmiş gibi görünüyor Sayın Genel Sekreterim. Yani, geliriyle giderine baktığınız zaman 875 milyon 661 bin 961 lira gideri var, gelirine bakıyorsunuz, 426...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili Mehmet Şükrü Erdinç geçti)

BAŞKAN - Tekrar açıyorum, buyurun.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Daha başındayım ya...

BAŞKAN - Siz devam edin.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Şimdi, diyeceğim şu: Hani bu amortisman mevzusu gündeme getirildi, ben tekrarlamayayım ki bazı yine soru işaretleri, en azından izah edilmesi gereken harcamalar var. Yani, bunlar raporda, en azından analiz olarak bu tabloların içeriğinde neler var, kabaca ifade edilse bu tartışmalara gerek kalmayacak. Bu tartışmalar sonucu gerek Cumhurbaşkanlığı makamımız gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi gerekse kamu idareleri yıpratılıyor yani saygınlığı zedeleniyor. Yani, daha net, daha açık bilgiler yer alsa, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen raporlarda bu konulardaki bilgilere ulaşılabilse ben inanıyorum ki bu tartışmaların birçoğunun yapılmasına gerek kalmayacak. KİT Komisyonuna giden raporlara bakın, bunların ayrıntılarını görebilirsiniz; kalem kalem, nerede ne harcama yapılmış, hangi gelirler elde edilmiş, bunlar görülüyor. Yani, şu kesinlikle olamaz: Hesabını veremeyeceği bir harcamayı idare herhâlde yapmıyordur, hesabını verebileceği harcamaları yapıyordur. Yani, bunları da kabaca burada belirtmenin...

Şimdi, kamuoyunun yıllardır merak ettiği Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'yle ilgili harcamalar... Yani, Sayıştay olarak hiç olmazsa bunun rakamını raporunda ben görebilmeliyim çünkü kamuoyunun beklentisi var, kamuoyu sorguluyor. Belki de hakikaten, biraz önce dediğim gibi, boş yere gereksiz tartışmalar yapılıyor. Yani, sağlıklı bilgiye ulaşılamayınca her yöne çekebilirsin. O nedenle ben açıkçası kendimi de bir mensubu olarak gördüğüm Sayıştay denetim raporlarında bu hususların yer alması gerektiğini savunuyorum.

Şimdi, Değerli Başkanıma sorayım. Kişisel değil benim sorularım Sayın Başkanım. Yani, idare üzerinde, biraz önce ifade ettim, bir baskı oluştu, buna hepimiz burada şahidiz, burada yoğun tartışmalarını yaptık. Sayıştay anayasal bir kurum. Yani, görevini eksiksiz yapabilmeli. Hakikaten, denetçi arkadaşlarımız yoğun mesai sarf ediyor, raporlar hazırlıyor ama Meclise gelen rapor farklı. Şimdi, Anayasa'da ya da kanununuzda "Meclise gidecek raporların kamu zararıyla ilgili tespitleri çıkarılır." diye bir hüküm mü var? Ama çıkarıyor, kurulda çıkarılıyor. Bunları bize iletmeyeceksiniz de kime ileteceksiniz? Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapıyor, bizim adımıza denetim yapıyor; bize bilgi vermekten imtina ediyor. Yani, bu tespitlere bize gönderilen raporlarda yer vermeniz gerekiyor ve gerek bilançoyla ilgili gerek gelir gider tablolarıyla ilgili en azından belli başlı harcamalar nedir, gelirler nedir, bunun bir analizinin yapılmasında da ben yarar görüyorum, bunun hiçbir mahzuru da yok. Hiç olmazsa raporlar biraz daha dolu gelir.

Sayın Meclis Başkan Vekilim, Meclisle ilgili de birkaç hususu ifade etmek istiyorum. Biliyorsunuz, bizim en önemli fonksiyonlarımızdan birisi denetim. Bunu da yazılı ve sözlü soru önergeleri, Meclis araştırma önergeleri, gensoru gibi araçlarla yapıyoruz. Yalnız, özellikle soru önergelerimizle ilgili verilen cevaplarda ciddiyeti göremiyoruz Sayın Başkanım. Şimdi, Meclis Başkanlığı olarak, açıkçası soru önergelerimiz üzerinde büyük hassasiyet gösteriyorsunuz İç Tüzük'e uygun olsun diye, geri çevirdikleriniz de oluyor ama gelen cevaplarla pek ilgilenmiyorsunuz. Aslında, idarelerin milletvekillerinin önergelerine cevap vermemesi Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılmış bir saygısızlıktır. Yani, bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi de etkin rol almalı yani bu önergelere gerektiği şekilde cevap verilmesi konusunda kurumları uyarmalı çünkü dediğim gibi, bu doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığıyla ilgili. Yani, ben bir soru soruyorsam... Nasıl ki "İç Tüzük'e uygun değil; şu ifadeyi çıkar, bu ifadeyi çıkar." diye bana diyorsun, karşı kuruma niye cevap verilmiyor? Ya da iki cümlelik bir cevap geliyor, ayrıntıya yer verilmiyor. Bunları görmesi lazım Meclis Başkanlığımızın.

Şimdi, bir de personel mevzusunda en son İdari Teşkilat Kanunu'nda da Sayın Başkanımız Süreyya Bey'le yoğun mesai sarf ettik, Türkiye Büyük Millet Meclisi diğer kamu idarelerine örnek bir kurum olsun istedik. Şimdi, baktığımız zaman, aynı işi yapan, aynı hizmeti yapan fakat statüleri farklı olan personel arasında ücret yönüyle, sosyal haklar yönüyle çok farklı uygulama var biliyorsunuz. Şimdi, genel idare hizmetlerinde çalışan, yardımcı hizmetler sınıfında çalışan, 4/C'liler ve gittikçe de yaygınlaşmış olan taşeronlaşmada baktığınız zaman, aynı kadrolarda aynı işi yapanlar farklı farklı maaş alıyor, farklı özlük haklarına sahip. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmıyor yani bu konuda örnek uygulamaları buradan başlatmamız lazım. Yine, bu Teşkilat Kanunu'yla ilgili Komisyon olarak yaptığımız çalışmada biz şu kararı almıştık, geçmişte de Mecliste örneği var, 1990'lı yıllarda yapılmış: Yardımcı hizmetler sınıfındaki arkadaşların genel idare hizmetleri sınıfına alınması. Bu konuda -tüm partiler burada- ortak karara da vardık Sayın Başkanım. Ama, dendi ki yani "Bunu kanuna yazmayalım, Başkanlık Divanına yetki verelim, Başkanlık Divanı bunu yapsın." dendi ama bakıyoruz yok, bugüne kadar -ki kanun çıktığında 2011 miydi- dört beş senedir maalesef bu düzenleme yok. Aynı şekilde, 4/C'li arkadaşlarımız mağdur. Bugün hangi birimimize gidersek gidelim karşımıza 4/C'ye tabi personel çıkıyor. Bu, tabii genel olarak kamunun bir sorunu ama Meclisin bana göre bu konularda öncülük etmesi lazım, bu haksızlığı yapmaması lazım. Yani, aynı işi yaptırıyorsunuz, birine farklı, birine farklı ücret ve sosyal haklar veriyorsunuz. Bu konuda, en azından Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu eşitsizliği, bu adaletsizliği giderecek bir uygulamayı yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

Taşeron çalışanlarıyla ilgili zaten görüşümüz belli. Yani, maalesef, kölelik sistemi dediğimiz bu sistem, tüm kamuda olduğu gibi, Mecliste de çok yaygın hâle geldi. Yani, bir emek sömürüsü var burada. Taşeron çalıştırma uygulamasına Meclis olarak en azından son vermeliyiz. Hükûmetin bu konuda verdiği sözler, "Kadroya alacağız." sözleri maalesef bugüne kadar gerçekleşmedi ama Meclis olarak biz bunu her an yapabiliriz yani 4/C'li arkadaşları, taşeron işçileri, yardımcı hizmetler sınıfında çalışan arkadaşlarımızı bu haksız uygulamadan kurtarmamız doğru olur diyorum çünkü bu iş emekliliğe de yansıyor biliyorsunuz, emekli aylıklarında çok önemli düşüş de yaşıyorlar. Yani, herkes yaptığı işin karşılığı ücreti alsın. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Başkanlık olarak bu konuda gerekli kararların alınıp uygulamaya geçirilmesini talep ediyorum. Her sene de söylüyoruz ama maalesef bu konuda bir sonuç alabilmiş değiliz.

Kamu Denetçiliği Kurumuyla ilgili de genelde ifade edilen görüşlere katılıyorum. Tabii, etkin bir kurum olması hepimizin arzusu ama bugüne kadar maalesef bir yandan tanıtım sorunumuz var, bir yandan da Kamu Denetçiliği Kurumunun aldığı tavsiye kararlarına idarenin ilgisiz kalması bu çalışmalardan etkin bir sonuç almamızı engelliyor. Bu anlamda önemli bir kurum, çok önemsiyoruz, yargının yükünün hafifletilmesi anlamında etkin çalışması gereken bir kurum ama bugüne kadar -ki kurulalı dört beş sene oldu- maalesef mesafe kaydedemedik. Yani, Ombudsmanımız var, sadece kanunu çıkardık, uygulamaya geçirdik diye övünüyoruz ama uygulamada aldığı kararlara ne derece uyuluyor, bu konuda maalesef... Aldığı kararları bile kamuoyu tam bilemiyor, idare de bu alınan kararlara uymuyor.

Son olarak, ben de bu FETÖ soruşturmalarıyla ilgili Mecliste yapılan ihraçlara ve görevden almalara değineceğim. Yani, hakikaten Komisyonumuzda çalışan, yıllarca burada birlikte çalıştığımız bazı uzman arkadaşlarımız da açığa alındı. Şimdi, bunlar bize geliyor, bu konuyla hiçbir ilişkilerinin olmadığını söylüyor. Genel uygulamada diğer kamu idarelerinde yapılan uygulamalardan da benzer şikâyetleri alıyoruz. Burada en büyük eksiklik şu: Yani, kişilere bu FETÖ'yle irtibatı, iltisakı nasıl sağlandı, bu bilginin verilmemesinden kaynaklanıyor. Densin ki "Arkadaş, sende byLock çıktı.", "Pensilvanya'daki teröristbaşının çağrısıyla Bank Asyaya para yatırmışsın." ne bileyim "Himmet yardımı yapmışsın." ne bileyim "Sohbetlerine düzenli katılmışsın."; bunlar söylenmeli. Şimdi, kişi diyor ki: "Hiçbir şeyim yok." E, burada beraber çalıştığımız arkadaşlar. Bunların eğer hakikaten bir masumiyeti varsa bizlerin Komisyon üyeleri olarak beraber çalıştığımız uzmanların haklarını aramamız gerekiyor ama biz de bilemiyoruz, bu konuda sağlıklı bir bilgilendirme yapılmadığı için biz de bilemiyoruz. Bu konuda varsa yanlışların bir an önce düzeltilmesini, gerek Komisyondaki gerekse de Meclisteki arkadaşlarımızın eğer masumsa görevlerine bir an önce dönmelerini istiyoruz tabii ki.

Ben bütçelerimizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.