| Komisyon Adı | : | (10 / 276, 277, 278, 279) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Gazeteci Yazar Fehmi Koru'nun Fetullahçı terör örgütüne ilişkin bilgi vermesi |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 20 .10.2016 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Neyse, yani yoksa ben Belma Hanım'ın söylediklerine cevap...
BAŞKAN - Şimdi, Aykut Bey, arada bunu hatırlatayım, sen bize de "Ben yaşça küçük, çok nazik, hiç söz kesmeyen biriyim." diyorsun ya...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, muhakkak ama şimdi bunun bir politik yönü olduğunu, mesela işte... Cevap verebileceğim çok şey oldu ama bunun üzerinde durmayacağım çünkü benim için bu darbe meselesi çok önemli.
BAŞKAN - Zaman hepimiz için önemli.
Buyurun, sorunuzu sorun siz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, aslında kabaca anlattınız ama bu iki iktidar grubunun ilişkisindeki dönüm noktalarını çok merak ediyordum. Aslında birçok soruya da cevap verdiniz. Onun için... Bir de şeysiniz gördüğüm kadarıyla, benim hayatımın hiçbir döneminde sizinle siyasal olarak yolumun kesişmesi mümkün değil. Ama rakip gördüğümüz veya karşı tarafta siyasal anlamda bir entelektüelin olması da önemli. Bence son dönemdeki en önemli kayıp da bu entelektüel kayıptır çünkü rakiplerimiz ne kadar iyiyse biz de o kadar iyi oluruz, ülke de o kadar iyi olur diye düşünüyorum.
Bir parantez açıp devam edeyim: Son dönemde birçok insan korkuyla bir savunma havasına girdi. Onun için, burası Komisyon olarak bir şey araştırmıyor. Buraya gelenlerin her birinin kendini kurtarma derdinde olduğunu hissediyorum, -hata yapıyor olabilirim, ben kişisel hislerimden bahsediyorum- "Ben bu işte yokum." korkusuyla. Daha önce bir ikramiye hevesiyle bu işlerde saf tutanların şimdi bir korku şeyiyle saf tuttuğunu görüyorum ve bunu da çok tehlikeli görüyorum. Ben hep şöyle bakarım meseleye: Her şeyin bir on yıl sonrası vardır. Bakın, daha Ergenekon meselesinde on yıl geçmeden neler ortaya çıktı, nasıl bütün algılar değişti. Şimdi de bir on yıl sonrasından keşke bakma şansımız olsa ama bugün tarihin şurasına bir kayıt koyuyorum, ben o gece Meclisteydim ve şunu hissettim: "Herhâlde öleceğim ben burada." dedim. Çok uzun şeyler düşündüm, bilmem ne ama öldürülmesi planlanan, yani o bombalandığında ben buradaydım ve bu Mecliste bombalanan bir vekil olarak söylüyorum: Eğer bugün hapishanelerde denilen işkencelerin onda 1'i varsa yapanlara da yazıklar olsun! Bakın, bunu darbede öldürülme tehlikesi... Böyle gidip bir gecekonduda falan saklanmadım, geldim buraya demokrasiyi savunmak için ve bombaları buraya yağdırıyorlardı. Burada kayıtlara geçecek şekilde söylüyorum çünkü şöyle bir baskı kuruluyor: Her kim ki "İşkence var." diye bahsediyorsa Fetullahçıdır. Biz her dönemde bahsettik, herkese karşı; insan hakkı çünkü biz değerler siyaseti yapıyoruz.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - İşkence bir insanlık suçudur. Yani Aykut Bey, şimdi bir şey söyleyeyim...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, bunu söyleyenlere hep şunu...
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Bakın, hepimiz insanız...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben hiç müdahale etmedim ama, rica ediyorum ama ya; bitireyim, siz sonra deyin ki: "Aykut Bey şunu demişti."
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Tamam özür dilerim Aykut Bey...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama sonra ben konuşamıyorum yani ben konuşmaya başladığım an... Ya, kimseye hakaret etmedim, kimseye kötü bir şey söylemedim...
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Tamam, özür dilerim, sizi destekler mahiyette konuşacaktım.
BAŞKAN - Şimdi, öyle değil ama. Şimdi, hakikaten sizin söz kestiğiniz kadar Aykut Bey, kimse söz kesmiyor ama tabii, ben yine hiçbir arkadaşımızın söz kesmesinin doğru olmadığını... Çünkü usule uygun değil.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, Mehmet Ağar bugün söyledi, diyor ki: "Bunu söyleyen soruşturmaya..."
BAŞKAN - Tüzük hükümlerimize göre hatibin sözü kesilmez, sadece Başkan kesebilir. Tüzük'e hepimiz uyalım, Aykut Bey konuşuyor, sözünü kesmeyelim.
Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Başkana Tüzük'ü öğreteceğim, eğer birisine bir hakaret ediyorsam kesebilir, neyse; temiz bir dille konuşmak için. Mesela "Aşağılık herifler işkence ediyorlar!" falan gibi bir şey. Neyse ya, sinirlenmeyeyim diyorum da...
BAŞKAN - Sen nazik adamsın, sinirlenmezsin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bakın, şimdi, şöyle bir şey var: Burada, mesela sizin kitabınızda çok önemli bir şeyi söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: "Bu bir eğitim hareketi." Aslında baktığınızda, benim dışarıdan gördüğüm -yanılıyor olabilirim, benden sonra düzeltsinler bilenler- ben İslamcı yapıyı bu ülkede ve diğer ülkede anlamaya, tanımaya çalışıyorum, okumaya çalışıyorum. Şimdi, bir tarafta eğitime hizmet veren, üniversite mezunları bilmen ne falan filan daha çok eğitimli eliti tutan bir hareket, diğer tarafta da sağdan gelmiş bir hareket var ve ikisinin bir koalisyonu var çünkü geldiklerinde belediye bürokratlarından başka kimse yok ama hâlihazırda devletin kilit noktalarına yerleşmeye çalışmış ve yerleşmiş bir hareket var. Bir koalisyon şeyi olur. Uzun zaman -dediğinizi anlıyorum- bir güvensizlik, onu da felsefi çıkışlarından, ta Hindistan'dan geldiğini falan okudum ama detayına girmeyeceğim uzman olmadığım için. Bir süre sonra bu eğitim hareketine karşı bir TÜRGEV ve şeyden bahsediyorsunuz İnsan ve İrfan Vakfı. Yani bu, özenilen bir hareket gibi, yani okullar kuran, bilmem ne yapan; onun bir paralel hareketinin kurulduğu yönünde bir şüphe duyduğunu düşünüyorsunuz bu mektubu götürme dönemiyle ilgili yazdığınız şeyde. Bu bence kilit bir şey ve o TÜRGEV'in, daha sonra çıkan kanunlar işte, iktidarla desteklenen maarif kanunlarıyla, şunlarıyla bunlarıyla bu boşluğu doldurmaya çalıştığını hissettiklerini söylüyorsunuz. Ve bütün bunlar olurken de en önemli şeyin dershanelerin kapatılması meselesinde başladığını ama ondan öncesinde benim gördüğüm kadarıyla, belki siz kitapta yer vermiyorsunuz ama, 7 Şubat meselesinde gerek MİT ataması gerekse açılım süreciyle alakalı ciddi bir kafa karışıklığı veya bir kafa kafaya vuruşma var çünkü ben burada önemli bir soruyu bir bürokrata sordum, cevap vermedi, zaten çoğu da cevap vermiyor; onu da kayıtlara geçecek şekilde söyleyeyim. Darbeleri Araştırma Komisyonunda, en azından etik olarak ve siyasal olarak, doğruların söylenmesi ve saklanmaması gerekiyorken, belki bu anlamda gördüğüm en açık konuşmacılardan biri siz oldunuz. Yine söylüyorum: Korkuyla çünkü bu da haksız bir korku değil çünkü böyle tabur tabur insanların toplandığı bir dönem, haklı veya haksız diye bir şey söylemiyorum, bir tespit için söylüyorum; bu, Komisyonun işini çok zorlaştırıyor. Bir parantez daha açayım: Hatta bunu FETÖ çatı iddianamesini yazan savcı da söylüyor. Bir "şebbiha" diyorlar buna, Suriye'de hani bilinmeyen örgüt var ya, aynı "şebbiha" gibi anlatılıp insanların konuşmaktan korktuğu çift taraflı, böyle sinmiş bir şey hissediyorum. Bu da buradaki zorluklardan geliyor.
Dönelim bu mektup meselesine. Şimdi, bu mektubun önemi şu: 17 Aralık milat olarak konuluyorsa 20 Aralık tarihinde 1 numara ve 2 numara; Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan da Başbakan olmak üzere sizi, hatta devletin uçağını da tahsis ederek yani bir an önce gitmenizi sağlamak üzere siz görevlendiriliyorsunuz ve siz o görevi...
GAZETECİ-YAZAR FEHMİ KORU - İşte öyle değil diyorum ben. Tam bir görevlendirme değil, yani bir görevlendirme olsa ben de o uçağa binerim yani.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Efendim, şunu söylüyorlarsa, "Eğer bilet bulamıyorsanız -kitabınızda aynen böyle yazıyorsunuz- size tahsis edelim ve devletin uçağını tahsis edelim." şeyi varsa bu bir görevlendirmedir.
GAZETECİ-YAZAR FEHMİ KORU - Tamam da ben de onu kabul ederdim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Muhakkak, onu söylüyorum. Kabul etti ve gittiniz.
GAZETECİ-YAZAR FEHMİ KORU - Ama hayır, onu kabul etmedim. Bu bir devlet, bir ara buluculuk, bir şey değil bu.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Ama bu elçiliği kabul ettiniz, gittiniz yani.
GAZETECİ-YAZAR FEHMİ KORU - Elçiliği kabul etmedim, ben bir "fact-finding" olayının içerisindeyim kendi açımdan ve başkaları açısından.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Her ikimizin de söylediklerinin sonuçları üzerine...
GAZETECİ-YAZAR FEHMİ KORU - Hayır, siz öyle bir sonuç çıkarabilirsiniz ama...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben sadece insanların beyanlarından sonuç çıkarıyorum. Ben şunu söylüyorum: Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül sizi arıyor "Gel bir konuşalım." diye ve siz gidiyorsunuz, diyor ki: "Böyle böyle bir durum var."
GAZETECİ-YAZAR FEHMİ KORU - Ama ilk defa olmuyor yani o sık olan bir hadise.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Niye Fehmi Koru yani?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tabii, tabii ama orada siz... Şimdi, kitaptaki hani, vakit kaybetmemek için...
Yani size böyle bir...
BAŞKAN - Aykut Bey, soruya gelirseniz hayli, yedi dakika...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Efendim, bakın, şimdi şöyle: Demin saat tuttum ki ben haksızlık ediyor muyum diye, konuşmalarımı kesmediğinizde üç dakika konuştum.
BAŞKAN - Gerçekten insan fark edemiyor, şu anda, yedi dakikadır giriş yapıyorsunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben zevkle dinledim ama üstat on iki dakika konuştu. Tamam beş-altı dakika daha konuşayım ya, herkes konuşuyor. Selçuk Bey 9 soru sordu, ben de iki dakika soru soracağım.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Yok 9 soru sormadım, 4 soru sordum.
BAŞKAN - Bir kişimiz daha var yani aydınlanan konular...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şu dediğim şeyi, siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama darbenin aydınlanması için önemli bir şeyi söyleyeceğim çünkü kilit burada.
BAŞKAN - Yok, "Sormayın." demiyorum da hani soruya, sadede gelebilirseniz çok iyi olur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bilmiyorum ama kilit burada çünkü şöyle bir şey: Biz bu çatışma niye başladı diye anlarsak kilidi çözebileceğiz aslında, onu söylüyorum.
Bir mektup geliyor, 9 tane başlık var mektupta, üstü kapalı tehditler kendi lisanlarında. Diyor ki:
"Bir: Dershaneleri kapatmayacaksınız.
İki: Fetullahçı kadroların görevden alınmasına ve baskı kurulması..." Yani "Artık almıyorlar.", "Tayin yapılmıyor." falan filan tarzında bir mesajı var.
Üçüncü de diyor ki: "Aleyhte yazılar kesilecek."
3 tane de temel de şartı var.
GAZETECİ-YAZAR FEHMİ KORU - Yazı değil de sosyal medyaydı o daha çok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sosyal medya, işte, şunlar bunlar, hatta... Yani detaylarına girmiyorum.
GAZETECİ-YAZAR FEHMİ KORU - Ağırlık oradaydı da yazılar da vardır tabii.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yani oradaki hakaretler, şunlar bunlar kesilecek diyor. 3 tane şart var ve burada temel kritik bir husus var: Mektup Cumhurbaşkanına yazılıyor, hakem olarak Cumhurbaşkanına yazılıyor ve mektubun içeriğine baktığınızda güvendiklerini de söylüyorlar. Onun için, diyor ki: "İkinizin birlikte karar vereceği her şeyi şeyimiz..." Hakem olayı vardır Sıffin Savaşı'nda, aynen öyle bir şeye benzettim.
GAZETECİ-YAZAR FEHMİ KORU - Mektupta yok o tabii de benim aldığım notlarda var, ikisi...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Burada şey diyor, Sayın Abdullah Gül'le ilgili kısmını okumayayım yani böyle bir şey olmayabilir; bu bir tez. Şeyi de olabilir hani her şeyi söylemek, şey yapmak; vakit kaybetmemek için söylüyorum.
Şimdi, burada bir 17 Aralık meselesi varsa 20 Aralık itibarıyla bir suç örgütüyle görüşme söz konusu. 20 Aralık itibarıyla bir suç örgütüyle en üst düzeyde bir görüşme söz konusu. Kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum.
Şimdi, samimiyetle şunu soruyorum:
Bir: Bundan öncesinde veya bundan sonrasında siz veya başkası üzerinden başka bir sulh çabası oldu mu? Bu, şu yüzden önemli: Çünkü bir yandan bizlerin, 17 Aralık dolayısıyla muhaliflerin tamamı, sonuçta biz dolandırıldığımızı gördük, elbette bağıracağız. Suçlanırken aynı zamanda iki tarafında bir "negotiation"un olduğu, bir görüşmesinin, müzakeresinin olduğunu görüyoruz. Bu, ne kadar daha devam etti? Araya giren başkaları olduğunu biliyor musunuz?
Bir de, orada milletvekillerini gördüğünüzden bahsediyorsunuz, o milletvekilleri kimdi veya iş adamları kimdi?
Şimdi, diyorsunuz ki: "Erdoğan kulağıma eğildi 'Nasıl mektubu açık ettim ama.' dedi." diyorsunuz. Yani mektubu, o akil heyetler toplantısına çıkıyor, kendisinden özür dilenmiş havasında bir mektubu ki mektubun muhatabı normalde Cumhurbaşkanı olmasına rağmen "Nasıl açık ettim." diye kulağınıza söylediğini söylüyorsunuz. Bunun sebebi sizce nedir?
Sizin şöyle bir beyanınız var mesela, var mı daha doğrusu? "MİT tırları AKP'nin Susurluk skandalıdır. Davutoğlu çıkıp anlatsın." diye bir cümle kurdunuz mu?
GAZETECİ-YAZAR FEHMİ KORU - Hatırlamıyorum ama yani...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Gazetelerde gördüm de hani bunu niye söylediniz onu tam şey yapamadım.
Şimdi, benim bütün bu anlattığım süreçte şey yapmaya çalıştığım husus şu: Şu an bir tarafın ki o taraf dediğimiz şey gördüğüm kadarıyla -yargıyla kesinleşecek ama- topuyla, tankıyla çıktı, vurmaya çalıştı; diğer taraf da sert bir şekilde oraya vuruyor. Bu, İslamcı hareket içinde böyle onlarca yıl, hatta bu ülkenin dışında da başka dillere yazılarak da konuşulacak. Onun için, bu yönlerinin şimdi açığa çıkması belki bu ülkenin faydasına olabilir. Siz bütün bu sürece baktığınızda, bir: Bu TÜRGEV ve adı geçen vakıf meselesine yani birinin diğerinin yerine geçme meselesine ne diyorsunuz?
İki: Bu işte sulh çabasında öncesi ve sonrası var mı?
Üç: Pensilvanya'ya gittiklerinizde hangi milletvekillerini gördünüz, içerikleri neydi, büyük iş adamlarından bahsediyoruz, bunlar kimdi? Mahzuru yoksa.
Teşekkür ediyorum.