KOMİSYON KONUŞMASI

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, değerli basın mensupları; Hükûmetimiz tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'yla ilgili olarak Komisyonumuza sunum yapmak üzere burada hazır bulunuyoruz.

Söz konusu tasarıya ilişkin sunumuma başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Komisyon görüşmeleri sırasında vereceğiniz katkılardan dolayı şimdiden ayrıca teşekkür ediyorum.

Bildiğimiz üzere, Anayasa Mahkemesi 22 Eylül 2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan kararı ile 2015 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu'nun bazı hükümlerini iptal etmiş bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükümleri, Bakanlık olarak bir bütün olarak inceledik ve değerlendirmeye tabi tuttuk. Hem mevcut Anayasa'mız bakımından hem bütçe teorisi bakımından hem diğer ülkelerdeki bütçe uygulamaları bakımından hem de bütçede, yasama, yürütme ve yargı erkleri bakımından verilen yetki sınırları içerisinde nasıl bir hareket tarzı izlememiz gerektiğine ilişkin bir çalışma yaptık ve bu çalışmalara dayalı olarak evvelemirde, Komisyonumuza hâlihazırda sunulmuş bulunan 2017 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı'nın da yasalaşmasından önce, mutlaka 5018 sayılı Kanun'da ilgili maddelerinde bir değişiklik yapılması gerektiğini biz de düşünüyoruz. Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesinin özellikle yürütme organına verilen aktarma yetkisine ilişkin iptal gerekçelerini dikkate almak suretiyle 5018 sayılı Kanun'un 21'inci maddesi ve 4734 sayılı Kanun'un 62'nci maddesinde değişiklik öngören bir tasarıyı Komisyonunuza getirmiş bulunuyoruz.

GARO PAYLAN (İstanbul) - İptal gerekçesini bize verebilir misiniz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Olur, memnuniyetle. Onları da sizlerle paylaşacağım. Ben de zaten açıklamalarımda bunlara yer vereceğim.

Anayasa Mahkemesi, 2015 yılı Bütçe Kanunu'na ilişkin değerlendirme yaparken ilgili kanunda, Bütçe Kanunu'nda verilen yetkileri iki noktada değerlendirmeye tabi tuttu. Bunlardan bence en önemlisi bütçe hakkı. Bütçe hakkı kavramı, bildiğiniz üzere Magna Carta'ya kadar giden, tarih içerisinde de demokrasinin gelişimiyle eşdeğer tutulan bir hukuki norm, siyasi norm da aslında aynı zamanda. Burada bizim anayasalarımıza bütçe hakkı kavramı açıkça ifade edilmemekle birlikte bütçe hakkı kavramının çerçevesine ilişkin bazı temel düzenlemeler de yapılmıştır. Özellikle, Anayasa'nın 161'inci maddesiyle başlayan bölümde, yani "Mali Hükümler" bölümünde bütçenin, bütçe hakkına ilişkin birtakım temel belirlemeler yapılmıştır. Yine, bütçe hakkına ilişkin olarak Anayasa'nın 161'inci maddesinde verilen yetkiye dayanılarak Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu çıkarılmıştır. Biliyorsunuz, Anayasa'mızın 161'inci maddesinde merkezî yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünün kanunla düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla, bu konudaki esas düzenlemeler de 5018 sayılı Kanun'la yapılmıştır. 2006 yılında yürürlüğe giren bu kanun, kamu maliye sistemimize reform niteliğinde hükümler taşıyan bir kanundur ve bu kanunun içerisinde de bütçe hakkını güvence altına alan düzenlemeler bulunmaktadır.

Bütçe hakkı kavramına ilişkin olarak Anayasa Mahkememiz en son yapmış olduğu kararda bir değerlendirmede bulundu. Bir kere, Anayasa Mahkememiz kural olarak yasama organının harcama yetkisi verilmesi konusunda temel, tek yetki sahibi organ olduğunu tespit etti yani tescil etti, Anayasa'daki hükümlere de istinaden. Fakat Anayasa Mahkemesi, iptal kararını oluştururken hazırlamış olduğu gerekçede, aslında bu yetkinin kısmen, sınırlı olarak, çerçevesi belirlenerek yürütme organına devredilebileceğini de tespit etmiş oldu. Dolayısıyla, bütçe hakkı kavramı, bütçenin bütün harcamalarının sadece ve sadece her koşulda Meclis tarafından belirlenmesini değil, bu belirlenen çerçeve içerisinde kalınmak koşuluyla yürütme organının da yıl içinde ortaya çıkan ihtiyaçlar çerçevesinde bir kısım bütçe üzerinde işlem yapabileceğini kabul etti. Ama Anayasa Mahkemesi burada, böyle bir yetki devri yapılacaksa bunun nasıl olması gerektiğine ilişkin, bana göre, bizim bütçe hukuku literatürümüze önemli bir kavramsal çerçeve koymuş oldu. Burada, Anayasa Mahkemesi, yürütme organına verilecek yetkinin çerçevesinin mutlaka çizilmesi gerektiğini, esaslarının belirlenmesi gerektiğini, sınırlarının belirlenmesi gerektiğini ifade etti. Yani, bütçe hakkı kavramıyla iç içe olacak şekilde, bununla uyumlu olacak şekilde, bütçe kanunlarıyla yürütme organına, bu arada Maliye Bakanına, çerçevesi belirlenmiş, sınırları belirlenmiş ve muhtevası belirlenmiş bir yetki devrinin olabileceğini de ifade etti. Biz de Anayasa Mahkemesi kararında ifade edilen bu gerekçeleri analiz etmek suretiyle, iptale konu hükümlerin dayanağını oluşturan 5018 sayılı Kanun'un 21'inci maddesini tadil edecek bir şekilde bir madde önerisiyle huzurlarınıza geldik. Burada, 5018 sayılı Kanun'un 21'inci maddesi, aktarma yetkisini düzenleyen bir maddedir. Burada, 5018 sayılı Kanun'un bu maddesinde, aktarma temelde iki düzeyde belirlenmiştir.

Biliyorsunuz, bizim merkezî yönetim bütçe kanununda toplam bir bütçe büyüklüğü vardır, bir de onun içerisinde kurum idare bütçeleri vardır, her kurum idaresinin bir kendi bütçe büyüklüğü vardır. 5018 sayılı Kanun "Kurum idare bütçeleri arasında aktarma kanunla yapılır." şeklinde açık bir hüküm getirmiş. Burada biz 2015 yılı Bütçe Kanunu da dâhil olmak üzere bütçe kanunlarına koymuş olduğumuz bir hükümle, bu kanunla yani "Kamu idare bütçeleri arasında aktarma kanunla yapılır." hükmünü, bütçe kanunu da bir kanun olarak kabul ederek bütçe kanunlarıyla bugüne kadar düzenledik. Hâlbuki Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu kararda, bu şekilde kamu idare bütçelerinde bir aktarma yapılacaksa mutlaka ve mutlaka bunun sınırları belirlenecek şekilde, çerçeveye bağlanacak şekilde belirlenmesini istedi. Onun için, biz bu gerekçeye uymak suretiyle, sizlere getirmiş olduğumuz 21'inci maddenin yeni hâlinde yani (1)'inci fıkrasında, kamu idareleri arasında ödenek aktarılması hususunda bunun kanunla yapılacağı kuralını koruyoruz, bu anlamda zımnen bunu kabul ediyoruz, bunun devam ettiğini varsayıyoruz. Burada Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesini dikkate alarak şu değişikliği yapıyoruz: Biliyorsunuz, burada, kamu idare bütçeleri arasında farklı nedenlerle yıl içerisinde aktarma ihtiyacı ortaya çıkabiliyor. Etkin bir bütçe politikası yürütmek açısından, kamu idarelerinin yıl içerisinde ortaya çıkan ödenek planlamaları açısından böyle bir ihtiyaç gündeme gelebiliyor. Biz burada diyoruz ki: Genel bütçe ödeneklerinin yüzde 10'unu geçmemek kaydıyla... Biraz önce ifade etmiştim, Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Yürütme organına eğer yasama organı bir yetki devri yapacaksa buna bir sınır getirilmesi lazım, sınırsız bir şekilde yapılmaması lazım." Burada biz bir nesnel ölçü getiriyoruz. Yürütme organı olarak, bunun da uygulayıcısı olarak Maliye Bakanı bir yıla ilişkin bütçe ödeneklerinde genel bütçe ödeneklerinin yüzde 10'ununu geçmek üzere kurumlar arası ödenek aktarımı yapabilecek. Dolayısıyla, buna ilişkin olarak da yetkinin kim tarafından kullanılacağı ve eğer gerekir ise buna ilişkin esas ve usullerin de yine bütçe kanununda düzenleneceğini belirlemiş oluyoruz.

Bugün Komisyonumuzca da eğer uygun görülürse, 21'inci maddeye ilişkin olarak vereceğimiz bir önergeyle (1)'inci fıkrada mevcut olan "Kurumlar arası ödenek aktarma işlemi kanunla yapılır." cümlesini tekrar eklememizin bence daha isabetli olduğunu düşünüyorum. Mevcut kanunda da olan o cümleyi tekrar yerine koyalım, burada yeni, (1)'inci fıkra olarak getirdiğimiz ve "Genel bütçe ödeneklerinin yüzde 10'ununu geçmemek kaydıyla merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek aktarımlarına ilişkin yetki ve işlemler ile usul ve esaslar merkezî yönetim bütçe kanununda belirlenir." ifadesini ikinci cümle olarak yapalım "ancak"la başlayacak şekilde. Böylelikle, kamu idareleri arasında yüzde 10'u aşan bir ödenek aktarma ihtiyacı olduğunda bunun da kanunla yapılacağı hususunu burada hükme bağlamış olalım. Çünkü, Anayasa'nın 161'inci maddesine göre bütçenin uygulanmasına ilişkin hükmün de tam manasıyla kanunda düzenlenmesi gerekiyor. O konuda, belki getirilen tasarıda bir eksiklik olduğunu söyleyebilirim. Onu inşallah bugün önergeyle düzelteceğiz.

İkinci olarak -demin ifade etmiştim- kamu idarelerinin bütçeleri arasında ödenek aktarma işleminin yapılması yanında, bütçe uygulanmasında bir de kurum içi ödenek aktarması var. Kurum içi ödenek aktarması ne demek? Meclisimiz bir kamu idare bütçesini fonksiyonları itibarıyla onaylıyor ama yıl içerisinde bir fonksiyonun içerisinde veya farklı fonksiyonlar içerisinde kullanılmayan bir kısım ödenekler aynı kurum içerisinde bir başka yere aktarılabiliyor. Burada, Anayasa Mahkememiz, yine kurum içi ödenek aktarma konusunda yürütme organına yetki devrini kabul ediyor fakat yetki devrinin nasıl olacağına ilişkin ana kuralların ilgili çerçeve kanunda düzenlenmesini öngörüyor. Yani, kurum içi aktarmada Maliye Bakanlığı kurumlara verilen yetki dışında bir yetki kullanacaksa Maliye Bakanlığına verilen bu yetki sınırsız olmamalı, çerçevesi belirlenmeli ve sınırları olmalı. Biz burada 2'nci maddede yapmış olduğumuz düzenlemede, özellikle kurumlar açısından kurum içi bütçe aktarmada yüzde 20'yi aşan bir ödenek aktarma işlemi olduğunda Maliye Bakanlığına bu anlamda bir yetki veriyoruz. Yüzde 20'ye kadar kurum içi ödenek aktarmalarını kurumların kendileri yapabilecek. Anayasa Mahkemesinin buna ilişkin herhangi bir iptali yok ama yüzde 20'yi aşan ödenek aktarmalarında ise Maliye Bakanlığı bu yetkisini ihtiyaç hâlinde kullanabilecek.

Burada bir hususa dikkatinizi çekeyim: 21'inci maddenin mevcut hâlinde, bütçe kanununda ayrıca özel bir oran belirlenmedikçe kurum içi ödenek aktarmalarında sınır yüzde 5 ama biz yıllardır bunu her yıl Bütçe Kanunu'nda yüzde 20 olarak belirliyoruz. Aslında 5018 sayılı Kanun'un mevcut hâline göre, istersek o oranı -sizlerin de tabii tensibiyle- yüzde 20'nin daha fazla üzerine çıkarabiliriz ama bizim size getirdiğimiz yeni madde önerisinde biz diyoruz ki: Bütçe kanunlarında ayrıca bir oran belirleme ilkesinden vazgeçelim, doğrudan doğruya 5018 sayılı Kanun'da yüzde 20 oranını belirleyelim. Dolayısıyla, burada daha belirgin bir yetki düzenlemesi olsun. Onun üzerindeki kısmıysa Maliye Bakanlığı ödenek aktarma işlemi olarak yapsın.

Diğer taraftan, bu fıkrada düzenlediğimiz ikinci hâl de yatırım ödeneklerine ilişkin. Biliyorsunuz, bizim kurum idare bütçelerimiz ödenek bazlı hazırlanır yani kamu kurumlarının harcama birimlerinin yapısına uygun olarak biz ödenek tahsis ederiz. Ama, bir kamu idaresinin bütçesi içerisindeki ödenek doğrudan doğruya bir yatırım projesine tekabül etmez. O ödeneğin içerisinde çok farklı projeler olabilir. O projeleri biz nerede izleriz? Yatırım programında izleriz. Dolayısıyla, yatırım programı ile ödenek arasındaki ilişkide zaman zaman yıl içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlar nedeniyle kurum içerisinde ödenekler arasında aktarma ihtiyacı oluşur. Örnek vereyim: Karayollarının, biliyorsunuz, yapmış olduğu yatırımlarda otoyol yatırımları ayrı bir ödenek türüdür; bölünmüş yollar, devlet, il yolları ayrı bir tertiptedir, ödenektir. Şimdi, yıl içerisinde herhangi bir otoyol ihalesinin gerçekleşmediğini düşünelim. Orada bir ödenek var. Hâlbuki öbür tarafta da devlet, il yoluyla ilgili olarak yapılacak bir iş var, orada da ihaleyi hızla yapmak mümkün. Böyle bir durumda, yatırım programında gidip değişiklik yapmanız lazım. Bunu kim yapıyor? Ya Kalkınma Bakanlığı yapıyor ya da Yüksek Planlama Kurulu yapıyor. Şimdi, burada, yatırım programındaki bir değişiklik, doğrudan doğruya ödenekler arasında da aktarma yapmayı gerektiriyor. Bu durumda da herhangi bir şekilde tekrar bir kanun yapmaya gerek olmaksızın kurum içerisinde bu mesele çözülebilsin diye ilgili yıl bütçe kanunlarında yazmış olduğumuz bu hükmü ana kanuna taşıyoruz. Demin ifade etmeyi belki unuttum; Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde öne çıkan unsurlardan bir tanesi de ilgili yıl bütçe kanunlarında düzenlenen bir kısım hükümlerin aslında Anayasa'nın 161'inci maddesinin (2)'nci fıkrasına uygun olarak ilgili ana kanunda düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Aslında bu konu da onlardan bir tanesi. "Gerek yatırım ödenekleri gerekse Maliye Bakanlığına verilen yetkileri 5018 sayılı Kanun'da -esas- düzenlemeniz gerekir." diyor, doğru. Çünkü, Anayasa'nın 161'inci maddesinin (2)'nci fıkrası, açıkça "Malî yıl başlangıcı ile merkezî yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü kanunla düzenlenir." diyor yani bütçe kanunuyla değil, ayrı bir ana kanunla düzenlenmesi gerekir. O açıdan, 21'inci maddede yapmış olduğumuz düzenlemelerin bir kısmı, ilgili yıl bütçe kanunlarında yer alan hükümlerle aynı mahiyettedir. Ama, bunun sebebi, Anayasa Mahkemesi maddenin kendisine prensipte karşı çıkmamaktadır, sadece, bunun ana düzenleme yeri olarak ilgili kanunu göstermektedir. Bu anlamda, bu düzenlemeyi de yapmış oluyoruz.

Yine, 21'inci maddenin (3)'üncü fıkrasında da tertiplerden aktarmaya ilişkin yasaklarla ilgili bir düzenleme yapıyoruz. Bu da yine aynı şekilde, aslında ilgili yıl bütçe kanunlarında yatırım programına bağlı cetvellerdeki değişikliklere bağlı ödenek değişiklikleri bunlar. Bunu da ana kanuna taşıyoruz.

Onun için, Sayın Başkanım, değerli vekillerim; 5018 sayılı Kanun'un 21'inci maddesinde yapmış olduğumuz bu değişiklikler, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesindeki ifade ettiği iptal gerekçeleriyle uyumludur. Yani, bir: "Bu konuları bütçe kanununda düzenleyemezsiniz, ana kanunda düzenlemeniz gerekir." şeklindeki gerekçeye hak vererek ilgili konuları ana kanuna taşıyoruz. İki: "Yasama organı, bütçe hakkı çerçevesinde bir kısım yetkisini yürütme organına devretse bile devrettiği bu yetki sınırsız olmamalı, koşulsuz olmamalı, çerçevesi mutlaka belirlenmeli." şeklindeki ana yaklaşımına da uygun bir düzenleme yapmış oluyoruz.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, bir talimat verseniz de arkadaşlar o gerekçeyi...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Olur, bizim -Anayasa Mahkemesinin- arkadaşlar dağıtsınlar. Bu kararı, değil mi?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Evet, evet, karar ve gerekçe.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Olur, bizim Plan ve Bütçe Komisyonu da dağıtabilir.

İkinci olarak, Anayasa Mahkeme'miz 22 Eylül 2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan iptal kararında 2015 yılı Bütçe Kanunu'nun 9'uncu maddesinde bir ibareyi ifade etti. Biliyorsunuz, aslında 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'na göre bir projeye başlanabilmesi için, ihaleye çıkılabilmesi için ilgili yılda o proje için o projenin yaklaşık maliyetinin en az yüzde 10'u kadar bir ödeneğin bütçede öngörülmesi gerekiyor. Bu doğru bir ilke. Neden? Yani, çok sayıda ödeneği olmaksızın projeyi yatırım programına koyarsınız, çok düşük oranlarda, çok düşük miktarlarda ihaleye çıkarsınız, sonra da bu işlerin hiçbirisini yapamazsınız, hiçbirisini bitiremezsiniz. Bu neyi ifade ediyor? Türkiye'nin 1990'lı yıllarını ifade ediyor. Yani, 1990'lı yıllarda, böyle ödenek karşılığı olmaksızın yüzlerce proje yatırım programına konulur, ödeneği olmadığı için ihaleye çıkılır, ihaleye çıkıldığı zaman yıllarca bu iş bitmez. Dolayısıyla, haklı bir gerekçeyle Kamu İhale Kanunu dizayn edilirken böyle bir ana kural getirilmiş; doğru bir kural, bugüne kadar da bunu uyguluyoruz. Fakat, yıllar içerisinde, özellikle "mega proje" dediğimiz, "stratejik önemi haiz" proje dediğimiz, az sayıdaki -bakın- projede yüzde 10 ödenek, gerçekten o projenin büyüklüğü düşünüldüğünde, bütçe imkânları içerisinde bir anda karşılanamaz bir durum olarak ortaya çıktı. O zaman ne yaptık? Biz ilgili yıllarda -2015 yılının ilgili maddesi iptal edildi ama önceki yıllarda da bu vardı- ne yaptık? Bu az sayıdaki stratejik öneme sahip mega projeleri bütçe kanununda zikretmek suretiyle o projeler bakımından yüzde 10 ödenek arama şartının olmayacağını söyledik. Burada, Anayasa Mahkemesinin haklı olarak şöyle bir gerekçesi var? Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Herhangi bir şekilde ana kanunda düzenlenmesi gereken bir normu siz Bütçe Kanunu'yla ortadan kaldırıyorsunuz." Yani eğer burada herhangi bir şekilde bir istisna getirilecekse ana norma mutlaka bunun bütçe kanunuyla yapılabilmesine imkân veren bir düzenleme yapılması lazım. Burada da yapmış olduğumuz madde çalışmasında "İlgili yıl merkezî yönetim bütçe kanununda belirlenen yatırımlar ve projeler hariç olmak üzere diğer projeler bakımından en az yüzde 10 ödenek aranır." diyor. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinde ifade edilen hususu bu bakımdan da karşılamış oluyoruz. Bu konuda da arkadaşlarla yaptığımız değerlendirmede yani bir şekilde "Evet, siz bunu böyle yazmışsınız ama hangi yatırım ve projeler olacak bunlar?" diye belki bir soru gelebilir diye bugün kendi aramızda bunu değerlendiririz, hani "stratejik önemi haiz yatırımlar" ifadesini belki önergeyle ekleyip her yatırımı değil de gerçekten Türkiye için hayati önem arz eden projeleri, yatırımları buraya dâhil edeceğimizi söyleyebiliriz.

Dolayısıyla, tasarımızın ilk iki maddesi Anayasa Mahkememizin iptal gerekçeleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Sayın vekilimiz ifade ettiler, yani Maliye Bakanlığı olarak böyle bir meseleyi gerçekten 22 Eylül 2016 tarihine kadar bilmiyorduk. Ne zamanki Resmî Gazete'de yayımlandı bu iptal, o zaman biz de bilgi sahibi olduk. O tarihten sonra da zaten böyle bir çalışmayı huzurlarınıza ancak bu takvimle getirebilirdik. Daha önceden, anladığım kadarıyla, Anayasa Mahkemesi bir toplantı sonucunda karar verdiği zaman gerekçesini açıklamamış olsa bile o toplantının sonuçlarını İnternet sayfasından yayımlıyormuş, Mart 2015'e kadar, sonra bu usulü değiştirmişler. Onun için, burada, şu anda huzurlarınızda, inşallah yarın 2017 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın görüşmelerine devam edeceğiz. Bu tasarının içerisinde yer alan gerek aktarma işlemleri olsun gerek bu yüzde 10 ödenek şartı aranmayacak projeler olsun, bu iki düzenlemeyi de bugün eğer Komisyonumuzdan geçirirsek bütçe kanunu ile ana kanunlar arasındaki uyumu da böylelikle sağlamış olacağız.

Bu iki madde dışında iki ayrı maddemiz daha bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, bizim motorlu araçların satışına ilişkin Özel Tüketim Vergisi Kanunu'yla ilgili bir düzenleme, diğeri ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 82'nci maddesiyle ilgili. Biliyorsunuz, bizim ÖTV Kanunu'muzda farklı ürünler özel tüketim vergisine tabi. Bu özel tüketim vergisine tabi olan ürünlerden bir kısmı da motorlu araçlara ilişkin. Motorlu araçların gerek ithalinde gerekse yurt içinde ilk tesliminde özel tüketim vergisi alıyoruz. Özel tüketim vergisi alacağımız araçların hangi araçlar olduğu konusu kanuna ekli cetvellerde ve Bakanlar Kurulu kararında belirlenmektedir. Çok basitleştirmek anlamında, kamuoyunun hep dikkatini çeken, motorlu araçlar olması hasebiyle otomobillerden bahsetmek lazım. Hâlihazırda otomobiller üzerinden alınan özel tüketim vergisinde alınacak vergiyi belirleyen tek etmen motor silindir hacmi yani 1.600 cc'ye kadar bir otomobilin vergisi ayrı, 1.600 cc ile 2.000 cc'ye kadar olan otomobilin vergisi ayrı, 2.000 cc'nin üzeri bir aracın vergisi ayrı. Burada vergileme sistemi sadece motorlu aracın silindir hacmini dikkate alan bir yaklaşım gösteriyor. Hâlbuki değişen teknolojiler, değişen ihtiyaçlar, araçların kullanımında meydana gelen çeşitlilik, araçların özellikle son yıllarda çok daha farklı modüllerin bir araya getirilmesini yan yana koyduğumuz zaman burada sistemin bu değişiklikleri kavrayacak şekilde revize edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Burada yapmış olduğumuz değişiklikle şu ana kadar sadece motor silindir hacmine dayalı bir vergileme sisteminden, bu husus yerinde kalmak şartıyla, bunun dışında motorlu aracın fiyatı yeni bir vergileme unsuru hâline getiriliyor. Yine, aracın cinsi, aracın sınıfı, üstyapı ve gövde tanımı, istiap haddi, yolcu ve yük taşıma kapasitesi, bunlar da vergileme ölçütü olarak sisteme ilave ediliyor. Burada gerek hafif ticari araçlar olsun gerek otomobiller olsun gerek diğer ticari araçlar olsun çok farklı kategorilerde araçlar var. Bunların bir kısmı yük taşımaya mahsus, bir kısmı insan taşımaya mahsus, bir kısmı hem yük hem insan taşımaya mahsus, bir kısmı arazi taşıtı, bir kısmı spor aracı vesaire, çok çeşitli, çok farklı segmentlerde araçlar var. Burada vergilemede adaleti sağlamak, vergilemede ödeme gücü ilkesini hayata geçirmek veya bunu daha görünür hâle getirmek ve vergilemede özellikle teknolojide meydana gelen değişiklikleri dikkate almak üzere bir değişiklik yapıyoruz. Buradaki esas yaklaşımımız vergileme ölçütlerini değiştirmek suretiyle sistemin araçlarını artırmak, bizim burada esas getirdiğimiz amaç o.

Eğer bugün Komisyonumuzca da uygun görülürse dün akşam yaptığımız toplantıda bunlara ilaveten yeni bir unsuru daha da buraya eklemek istiyoruz. Biliyorsunuz, çevreci vergileme son dönemlerde veya vergilemede çevreci yaklaşımlar son dönemde uluslararası alanda büyük bir ilgi çekmektedir. Çeşitli alanlarda, vergilemede çevreci unsurların da vergileme sistemine dâhil edilmesi hususu önem kazanmaktadır. Eğer Komisyonumuzda uygun görürlerse burada özellikle emisyonun türü ve emisyonun değeri yani emisyona bağlı bir vergileme sistemine geçmeye imkân sağlamak üzere emisyon türüne ve değerine bağlı olarak da bir ölçüt de getirmek istiyoruz.

Burada tabii, bu kanun tasarısı Meclise sunulduktan sonra kamuoyunda birtakım gerçek olmayan değerlendirmeler yapıldığını da görüyorum. Herhangi bir şekilde motorlu araç fiyatlarında, otomobil satışlarında 50 bin lira artış gelecek, bunların hepsi külliyen yanlış değerlendirmelerdir. Hiçbir şekilde piyasaya ifade edilen şekliyle bir artış planımız söz konusu değildir. Burada yapılan sadece ve sadece uzun yıllardır sektörle de konuşarak, sektörle de istişare ederek getirdiğimiz sisteme ilişkin bir değişikliktir. Burada esas üzerinde durmamız gereken...

BAŞKAN - Bazı araçlarda indirim mi olacak yani öyle mi anlayalım?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Üzerinde özellikle durmak istediğimiz şey, araçlar segment olarak ve çeşit olarak çok farklılaştı ve vergi sistemi bu çeşitliliği mevcut yapısıyla kavrayamıyor. Yani sadece motor silindir hacmine dayalı bir vergileme sistemi aslında sistemin sürdürülebilirliğinin önünde bir engel. Hatta şunu söyleyebilirim: Türkiye'deki mevcut vergileme sistemi Türkiye'ye özgü özel araç üretimini bile doğuruyor yani Türkiye'de bir 1.600 cc motorlu araç üretimi diye bir sistemle karşı karşıyayız. Dolayısıyla, burada sistem de, yatırımcılar da, üreticiler de, herkes, kullanıcılar da vergi sisteminin sadece motor silindir hacmine dayalı olmasını ciddi anlamda eleştirmektedir. Dolayısıyla, Maliye Bakanlığı olarak burada yapmış olduğumuz değişiklikte sisteme yeni araçlar, yeni unsurlar eklemek suretiyle vergilemeyle ilgili yaklaşımları getirmekteyiz.

BAŞKAN - Neyi etkileyecek Sayın Bakanım? Şu anki noktada etkilerini merak ediyor Komisyon.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Değerli Başkanım, otomobil sektörü Türkiye için son derece önemli, stratejik bir sektördür. Otomotiv sektörü, bizim ihracatımızda en önemli sektörler arasında yer almaktadır, Türkiye'de yapılan yatırımlar içerisinde en stratejik sektörlerden bir tanesidir, hem istihdamımıza hem yatırımımıza hem de ihracatımıza çok önemli katkı veren bir sektördür. Dolayısıyla, otomobil sektörüyle ilgili düzenlemeleri yaparken son derece dikkatli ve özenli bir yaklaşım içerisinde oluruz. Bugüne kadar sektörle de zaman zaman gerek motorlu araç vergilemesinin gerek ÖTV vergilemesinin nasıl olması gerektiği yönünde çalışmalar yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Ama burada yapmış olduğumuz değişikliğin temeli, sistemde uzun süredir bir beklenti olan, uzun süredir konuşulan bir konuyu aslında bütün ölçütleri itibarıyla hayata geçirmekten ibarettir. Dolayısıyla, burada yapılan değişiklikten yola çıkarak "Araç fiyatlarında şu kadar artış olacak, bu kadar artış olacak." şeklindeki değerlendirmelerin hepsi boş değerlendirmelerdir, geçersiz değerlendirmelerdir. Maliye Bakanlığı olarak, Hükûmet olarak bu konuda sistemde bir değişikliği yaptıktan sonra sistemin vergi adaleti noktasında gereklerine uygun bir yapıyı nasıl kurarız çalışmasını ayrıca yaparız ve bu çalışmayı da Bakanlar Kurulu olarak sonuçlandırmak suretiyle uygulamaya sokarız. Ama söylediğim gibi, burada herhangi bir şekilde mevcut sistemin sürdürülebilir olduğunu söylemek mümkün değildir.

4'üncü maddede yapmış olduğumuz değişiklik de aslında önemli değişikliklerden bir tanesidir. Biliyorsunuz, bizim sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası sistemimizden sigorta primine esas minimum tutar asgari ücret, dolayısıyla asgari ücret düzeyinin altında bir sigorta primine esas matrah olması söz konusu değil. Bir de yine bizim sistemimizde sigorta primine esas tavan oran var, bu da mevcut sistemde asgari ücretin 6,5 katı olarak belirlenmiş durumda. Burada yapmış olduğumuz çalışmada 6,5 kat olarak belirlenen bu tavan oranın 7,5 kat olarak belirlenmesini öngörüyoruz. Bu ne manaya geliyor? Bugün Sosyal Güvenlik Kurumuna verilen bildirgelerde kişinin eline geçen veya işvereni tarafından ödenen ücret tutarı ne olursa olsun, eğer beyan edilen tutar asgari ücretin 6,5 katından fazla bile olsa beyan edilen tutar değil, 6,5 kata isabet eden tutar prime esas matrah olarak dikkate alınmaktadır. Burada yapmış olduğumuz düzenlemeyle bu tavanı 6,5 kattan 7,5 kata çıkarıyoruz. Bu tabii ki Sosyal Güvenlik Kurumu bakımından prim gelirlerinde artışa neden olacak bir düzenlemedir, bunu da peşinen ifade edeyim. Ama öbür taraftan da aynı zamanda bu iştirakçiler açısından ödenen prim tutarı arttığı için ileride de bu kişiler bakımından alınacak emekli aylığının tutarı da artmaktadır. Burada bir aktöriyel denge çalışması, bir aktöriyel denge analizi yapılmak suretiyle, Sosyal Güvenlik Kurumumuzun finansmanı açısından da bir değerlendirme yapmak suretiyle böyle bir düzenlemeyi huzurlarınıza getirmiş bulunuyoruz.

Değerli Başkanım, değerli milletvekillerim; bu çerçevede, 4 maddeden ibaret olan bu yasa tasarısında getirilen hükümlerin yasalaşması hâlinde hem 2017 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu'nun uygulanması bakımından önemli yararlar sağlayacak hem de gerek ÖTV vergilemesinde gerekse sosyal güvenlik prim gelirleri tahsilatında sisteme ilişkin önemli iki değişiklik yapmış olacağız.

Ben şimdiden vereceğiniz katkılardan dolayı her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Yasanın memleketimize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum.