KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli hazırun; yaklaşık herhâlde altı saattir 2017 Bütçe Tasarısı üzerinde, geneli üzerinde bir değerlendirme çalışması ortaya konuyor. Burada, tabii, farklı görüşlerin, farklı değerlendirmelerin ve bu değerlendirmeler ışığı altında dünyanın bugün yaşamış olduğu gelişmelerin kendi ülkemiz açısından, bölge açısından ve burada ortaya çıkan, tespit edilen kırılganlıklara karşı önlem alınması açısından hem yasama ve denetim faaliyetini yerine getiren Meclis olarak, Parlamento olarak hem de özelde Türkiye'nin ekonomik geleceğiyle ilgili karar merciindeki etkin katılımları ortaya koyan vekiller olarak sanırım değerlendirme yapmak ve o değerlendirmeyi geniş bir perspektifte ortaya koymanın gereklilik olduğunu düşünmek gerekiyor. Yani, dünyada ne oluyor? Biz kötü örneklerle değil doğru ve refahı artıracak, sonuçları elde edecek, var olan sonuçlardan veya gelinen noktadan bizim kendi kırılganlıklarımızı da dikkate alarak ülkeyi herhangi bir şekilde olumsuz bir kriz sürecine götürmeyecek hangi adımların atılması gerektiği konusunda uyarıcı olmak zorundayız ve burada yapılan değerlendirmeleri de ve burada yapılan uyarıları da bu bağlamda ele alıp ona göre düşünürsek ve tartışırsak sanırım hepimizin Türkiye'miz açısından en olumsuz şartlarda bir arada ortak bir mücadeleyi ortaya koyan kararlılığımızın herhangi bir ekonomik kırılganlığa mahal vermeyecek bir geleceği hazırlamakta da birlik ve beraberlik anlayışı içinde olacağımız düşüncesiyle uyumlu olacaktır.

Şimdi, Sayın Bakanım, Değerli Başkan; bizim Anayasa'mızın 153'üncü maddesi ve son fıkrasında der ki: Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararları yayımlandıktan sonra yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.

Bu geçtiğimiz dönem, 2015 bütçesiyle ilgili olarak, bütçe kanun maddesiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar var. Bunları uyumlaştırma amacıyla hazırlık babında dün bir kanun çalışması ortaya kondu ancak olayın gerçeğine ve bugünkü hâliyle değerlendirmesine baktığımızda, bir: Yasama faaliyetini, bütçe tasarını ortaya çıkarttıktan sonra, nasılsa bu yasa Meclisten geçer mantığıyla, hadi yapalım, oldu bitti hızlandırması ve yasamanın çalışma saygınlığına bir noktada da zarar verecek bir değerlendirmeyle geçtiği de unutulmamalı ama onun ötesinde baktığımızda, iptal gerekçeleri... İptal gerekçeleriyle ilgili olarak, iptal edilen maddeler ve 2017 tasarısında devam eden aynı paralellikteki madde yapılarıyla değerlendirdiğinizde, yine Anayasa'nın 153'üncü maddesine uymadığımızı görüyoruz yani bu E cetvelleriyle ilgili, direkt olarak baktığınızda, bazı cümleler, bazı tanımlar değiştirilse bile temel anlatım ve temel hedef ve uygulama açısından bu özel hesap açma ve uygulamasıyla ilgili ortaya konan iptal gerekçelerinin yine bu seneki yapılan bütçe çalışmasına, tasarısına yansımadığını görüyoruz. Burada da zaman olmadığı için tek tek bunları verme, açıklama değil ama sadece söyleyeyim: Geçen seneki yine E cetvelindeki 30'uncu maddeyle bu seneki 28'inci maddeyi karşılaştırdığınızda iptal edilen bir gerekçeli karara uyulmayan, yine aynı şekilde ısrarla devam eden kararlılığın ortaya konmuş olduğunu görürüz.

Şimdi gelelim Sayıştayla ilgili olarak Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu'ndaki merkezî idarelere ilişkin hata ve eksiklere. Şimdi, biz, burada hem denetimi millet adına, milleti adına kullandığımız bütçe hakkıyla denetimi yerine getirmekle mükellef olan kişileriz ve baktığımızda Sayıştay da yine Meclis adına bu denetimi gerçekleştiriyor. Denetimin zaten içeriği, raporlaması, birçok konuda değerlendirmeyi uzun uzun yapabiliriz. Ama ben elimizdeki raporlara bakarak ortaya çıkmış olan tespitlerden birkaç tanesini sizinle paylaşmak istiyorum.

İç kontrol sistemine ilişkin tespitlere bakıyorsunuz. Burada iç kontrol standartlarına uyum eylem planlarına ilişkin tespitlere baktığınızda bunların hazırlanmadığı, uyum eylem planlarına uygun olmadığı, uyumun sağlanmadığı; ön mali kontrole ilişkin sistem, tespitlere baktığınızda yine kamu idarelerinde ön mali kontrol biriminin bile kurulmadığını, yine aynı şekilde baktığınızda, kurulmuş olan hükümler çerçevesinde bir gerçekleşmenin olmadığını... İç denetimle ilgili yine tespitler var. Yine, iç kontrol sisteminin yıllık olarak değerlendirilmesi, iç kontrol ve ön mali kontrole ilişkin usul ve esaslarla ilgili yılda en az 1 kere değerlendirilmesi ve iç kontrol sistemiyle ilgili gerekli önlemlerin belirlenmesine karşın bunun aynı, bu sürelerde gerçekleşmediği... Sonra, taşınmazlarla ilgili tespitler var. Taşınmazların fiilî envanter çalışmalarının tamamlanmaması, taşınmazların cins tahsislerinin yapılmaması, tescil işlemlerine ilişkin hatalı uygulamalar ve bu tescil işlemlerine baktığınız zaman, hazine adına tescil edilmesi gerekirken envanter kayıtlarında bununla ilgili problemler olduğu, dış temsilciliklerle ilgili veya yine kamu idarelerinin mali tablolarında yapılan incelemelerde tahsisi kamu idarelerinin kullanımına bırakılan taşınmazlarla ilgili kayıtlarda problemler olduğu ve yine döner sermaye işletmelerine ilişkin değerlendirmelerin olduğu, gelir tahakkuk ve tahsilatına ilişkin tespitler yapıldığında Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla ilgili olarak idari para cezalarının takibindeki tespitler, kara yollarının ve köprü geçiş, otoyol kullanımıyla ilgili, kaçak geçişlerle ilgili, ki bununla ilgili yasal çalışmalar olsa bile sorunların yaşandığı, yine Trafik Kanunu'yla, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından işte kooperatifler için kullandırılan kredi geri ödemelerindeki takiple ilgili sorunlar, yine teşvik belgeleriyle ilgili sorunlar, sosyal sigortalarla ilgili, doğrudan temin ve pazarlıkla ilgili, pazarlık usulünde ihaleye çıkılmasıyla ilgili yani pek çok konuda... Şimdi bunların hepsini -işte genel bütçe kapsamındaki kurum idarelerinin özel hesaplarıyla ilgili tespitler var yani detaylı tespitler Sayın Bakanım- bunları başlık olarak çıkardık ama burada tabii, yapılması gereken... Bu tek tek bakanlıklar bünyesinde bunları yine paylaşacağız ancak bunu geçtiğimiz bütçe çalışmaları sırasında da dile getirmiştik, yani artık bu iç kontrol standartları, denetim, envanter kayıtları eksik, bunları tekrar tekrar, tekrar tekrar yapamamak, bizim gibi, sizin daha önce, dün de söylediğiniz Maliye açısından da olsa, Maliyenin kayıtları açısından da olsa gelişime, değişime, çağdaşlaşmaya ve bunun getirdiği şartları sağlayacak çalışmalar olacaksa bunların olmaması, gerçekten, bu tespitlerin dikkate alınarak ortaya konacak olan tercihlerin çok önemli olduğu düşüncesi içindeyim.

Şimdi, gelelim bütçeye ve onun öncesinde temelini teşkil eden orta vadeli plana. Şimdi orta vadeli planların, son dönemlerde baktığınızda, daha önce ekonomiyle ilgili bakanlar açıkladı, biraz daha kredibilitesi ve kabul edilirliği artsın diye herhâlde bu sefer Başbakan açıkladı. Çünkü geçmiş yıllardaki OVP'leri alt alta aldığınızda, yanına gerçekleşenleri, revizyonları aldığınızda, hepsi sürekli değişen, yıldan yıla baktığınızda düşük gördüğünüzün yüksek çıktığı, yüksek gördüğünüzün düşük çıktığı ve revizyonunun sürekli yapıldığı yani bir bütçe yapmakta... Ben özel sektörde bütçe yapmış olan, yönetici olarak çalışmış bir kişiyim. Sonuçta, benim bütçeyi hazırlarken ortaya koyduğum tahminlerimin doğru çıkması lazım. Ben bunu realize ederim ama çok büyük bir sapma varsa ya benim aldığım kararlarda sapma var, ya uyguladığım temel politika açısından sapma var ya da bir şeyleri doğru yapamıyoruz. Nerede tutturursak orada yakalarız, bunu düzeltiriz mantığıyla giden birtakım yaklaşımlar var. olayın ben yanlış veya işte olumsuz birtakım şartlardan kaynaklanan tercihlerle dile getirilişini de hiç sorgulamıyorum, sorgulamak da istemiyorum açıkçası. Ancak orta vadeli plan açısından baktığımızda, hele hele bugünkü şartlar açısından değerlendirdiğinizde, tartışıyoruz, dünyadaki borçlanma yapısı, dünyadaki büyüme, dünyadaki ticaret hacmi ve dünyadaki gelinen gerçek nokta ve bugün açılan 2008 parantezinin artık kapanmak üzere olduğu bir kriz sürecinin bize yansımaları ne olacaktır?

Çok açık bir gerçek vardır ki bizde de çok benimsenip üzerine sarılan bir neoliberal ekonomi politikası popülizminin esiri altında kalmış bir dünyanın bugün hem gelir dağılımı açısından hem büyüme açısından hem baktığınızda bu adaletsizliklerden kaynaklanan karışıklıklar, bölgesel ve ona bağlı olarak ortaya çıkmış olan savaşlar, iç savaşlar noktasında var olan gerçekleri iyi görmeden, bunların getireceği yansımaların hesabını kendi açımızdan doğru yapmadan bir gelecek oluşturmanın sağlıklı olacağını kesinlikle ve kesinlikle düşünmüyorum.

Şimdi baktığınızda ne oldu? 2008 krizinden sonra parasal genişlemeyle 12 trilyon dolara varmış olan bir parasal büyümenin yarattığı bir neoliberal ekonomik popülizmin bir taraftan sosyal yardımlar açısından ortaya çıkmış o büyük adaletsiz gelir dağılımında tamamlayıcı faktörleri iç siyasi iradelere güç kazandırırken, bir taraftan da içeride kişileri borçlandırarak borçlanma imkânları yani tüketim çılgınlığının kaynağını sağlayarak ortaya koyduğu o borçlanma artışı insanları "Aman ben çok fazla demokratik haklarımı kullanma noktasındaki serbestliğimi istikrar bozulmasın mantığıyla..." frenleyen bir boyuta gelmiştir. Yani bu, hem ekonomik hem siyasi hem sosyal sonuçları olan bir yapıdır ve bugün dünyada artık neoliberal politikalarla ortaya çıkan sonuçların tek tek, tek tek ülkeler bazında değerlendirmesini yapmamız, bununla beraber bizim bundan sonraki gelecek için hangi uygulamalar içinde olmamız gerektiğini de tespit etmemiz gerekiyor.

Büyüme yüzde 10 mu olur, 15 mi olur gibi bir sorgulama bence yanlıştır. Biz büyümenin önce kendi içindeki yapısına bakmak zorundayız. Bizim büyümemiz yatırımla olmamakta, bizim büyümemiz üretimle olmamakta. Özel sektör yatırımının 2011'in altında olduğu bir dönemdeyiz ve bizim büyümemiz, hatta altmış yıllık ortalamalara bile baktığınızda, özel tüketim harcamalarının patlama gösterdiği bir büyüme yapısı içerisinde, bu büyümeyle, bu popülizmle bizim gelecekteki ilerleme, başarı ve bu başarıyla beraber ortaya konacak rekabet gücündeki artışı yaratma imkânımız yok. Bunun için, doğruları yerinde, zamanında ve gerçek rakamlarıyla tespit etmek ve ona göre yolsuzluğu, işsizliği, üretimi, ticareti, büyümeyi, enflasyonu ve buna bağlı ortaya çıkan sonuçları doğru değerlendirme zorunluluğu içinde olduğumuzu unutmamamız lazım.

Şimdi, şöyle baktığınızda, orta vadeli programlar açısından baktığınızda, yine orta vadeli programa döndüğüm zaman, mesela 2010 yılında baktığınızda hedef 3,5'ken büyüme -6,8'e revize ediyoruz ama- sonuç 9,16 çıkıyor. Sonra bakıyoruz, biraz önce söylediniz, IMF'le beraber bugünkü OVP yaklaşımlarını ortaya koyduğumuzda biz yüzde 4,4 2017 büyümesi ve sonraki iki yılda da yüzde 5 olduğunuzu söylüyoruz ama IMF 2017'de yüzde 2,98, 2018'de de 3,13 diyor. Yani revize ettiğimiz rakamla karşılaştırmak değil, orta vadeli planda ortaya koyduğumuz hedefle karşılaştırmamızın daha sağlıklı olduğunu düşünmemiz lazım. Bir de biz bu orta vadeli programın, yani planlama ve planlamanın getirdiği program oluşturmada çok önemli bir hassasiyet olması gerektiğini unutmamamız lazım çünkü yapılacak olan çalışmanın doğruluğu, hedeflerin ortaya konmasındaki tutarlılık, ondan sonra atılacak adımların sağlıklılığını beraber getirir.

Şimdi, bakıyorsunuz, orta vadeli programda bu seneki 45'inci maddeyle geçen seneki 45'inci madde neredeyse motamot aynı. E, şimdi, yani biz böyle bir program oluşturma lüksünde olamayız. Kaldı ki bu sene itibarıyla baktığımızda büyük kırılganlıklar ve o kırılganlıkların ortaya koyduğu risklerle karşı karşıyayız. O kırılganlıklara da baktığınızda, Türkiye'nin, en yumuşak karınlarından biri olan yabancı sermaye akımlarının işleyeceği bundan sonraki süreci iyi görmesi lazım. Yine, yatırımlar, kapasite artırımları ve buna bağlı olarak enflasyon, büyüme ve istihdamdaki, işsizlikteki rakamları doğru görmesi lazım. Onun yanında sektörel ve mikro etkilere iyi bakmak lazım yani ihracat, imalat sanayisi, turizm ve bankacılık sektörü. Yani bankacılığa şudur, budur... Türkiye'de bir bankacılık sektörü vardır. Bugün gayrisafi millî hasıla açısından, tuttukları pay açısından değerlendirilmesi, onun ötesinde reel sektörle bağlantısı ve onunla beraber dünyada işleyen o nakit akımları içerisinde bizim bankacılık sektörümüzün birbiriyle bağlantılı olarak ortaya koyduğu ilişkileri iyi değerlendirmek lazım yani her adımı doğru tespit edip o kırılganlıkları tespit etmek gerekiyor.

Ve tabii, çok menfur, kanlı bir darbe girişimi, onun arkasından ortaya çıkan bir olağanüstü hâl durumu ve onun içinde, baktığınızda, kanun hükmünde kararnamelerle ortaya koyan bir yönetim modelinin içerisinde karşımıza çıkacak olan kamu harcamalarını, vergi ve borç maliyetlerini iyi görmemiz lazım.

Şimdi, bütün bu kırılganlıklarla beraber orta vadeli programı değerlendirirken bir pembe tablo varsayımının yerine gerçekçi tablo varsayımı içinde hareket etmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Onun ötesinde, şimdi baktığınızda orta vadeli programı ve bütçe açığını düşündüğümüzde bizim çevremizde bir savaş ortamı var. Yani içimizde terör, bir Suriye, bir Irak gelişmesi var ve bunun tabii ki etkileyeceği sonuçlar var. Bunların hassasiyetini bu programda göremiyoruz. Onun ötesinde baktığınızda, Suriyeli sığınmacıların gerek işsizlik gerek ona bağlı olarak geçen süreçte bir süreç iradesinde ortaya koyduğu bir mali tablo var. Bunları tam göremiyoruz. Artı, bir de orta vadeli programdan tamamen çıkmasına dikkat ettiğim Avrupa Birliğiyle müzakerelerin tamamen çıkarılmış olduğunu da orta vadeli programda görüyoruz. Tamamen vaz mı geçtik biz Avrupa Birliğinden? Onu da aslında öğrenmek isterim.

Şimdi, bakın, Dünya gazetesi ekonomi açısından oldukça etkin tespitlerini yapan bir gazetedir ve onların iş dünyasının nabzını ortaya çıkaran bir anketleri oldu ve ekim ayında da bunun sonuçlarını açıkladılar. Bu anket sonucunda ortaya çıkan bir gerçeklik var ki gelecekle ilgili, iş adamları yani çok farklı bölgelerden 37 merkezde 158 yöneticiyle güncel sorunlar değerlendirmiş ve herkesin ortak düşüncesi, işlerin kötüye gittiğini ortaya koyan bir tercih ve durgunlaştığını, çok durgunlaştığını söyleyenler aşağı yukarı yüzde 56'lık bir kesim. Diğer taraftan baktığınızda, neden durgunlaştığı ve işlerin durgunlaşma sebebi olarak baktığınızda burada yüzde 62'si "iç siyasi gelişmeler" diyor ve yüzde 17'si de "dış siyasi gelişmeler" ve finansman sıkıntısı böyle devam ediyor.

Şimdi, çözümlere ilişkin olarak baktığınızda da öncelikle öncelikleri ilk sırada yüzde 75'le adalet sisteminin kalitesinin artırılarak hızlandırılması dile getiriliyor ve yine eğitim sistemi ve onun sonrasında da siyasetle ilgili var ancak sevgili arkadaşlar, bu kadar kırılgan, olumsuz bir dünya, bölge ve ülke şartlarında hiçbir iş adamı bizi durgunluktan çıkaracak tek çözümümüz başkanlıktır diye bir tek cevap vermemiş çünkü refah toplumlarına baktığınız zaman da dünyanın ilk 10, en üst seviyedeki refah toplumunda, ülkesinde yüzde 70'i parlamenter rejim. En alt seviyedeki, refahı en alt seviyede olan 10 ülkenin 9 tanesi başkanlık sistemi.

Şimdi, bizim önceliğimiz, yaşanan bu dünyadaki 21'inci yüzyıl gerçekliği içerisinde ekonomik boyutları doğru tespit etmek, ona göre Türkiye mücadelesinin getireceği siyasi başarıyla birleştirilmesini sağlamak. Yani Mustafa Kemal Atatürk ne demiştir Kurtuluş Savaşı'ndan sonra? "Savaşlarda elde edilen başarı ekonomik başarılarla taçlanmazsa kalıcılığı yoktur." Onun için, bizim ekonomik başarıyı ortaya koyacak olan önemli bir kararlılık doğruluğunu gerçekleştirmemiz lazım ama burada da bunu konuştuğumuzda farklı yönlerden eleştirilerle bakıyor gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, ek süre veriyorum.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim.

...değerlendirmenin de ülkemize ve geleceğimize de faydası olduğunu düşünmüyorum.

Şimdi, bir zaman bizde bir tartışma çıktı: "Efendim, faizi indirsin." Yok, bir bakan çıktı: "Hayır, faizin inmesine gerek yok." Bir kakofoni, bir şey... Şimdi de karşımızda enflasyonla ilgili, enflasyon sepeti değişsin mi, değişmesin mi? Enflasyon hesabı doğru mu, yanlış mı?

Değerli arkadaşlar, bu, uluslararası kredibilite ve güveni oluşturmak, istikrarı oluşturmak, nasıl bir ülkede demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı buradaki o güven ve istikrarı ortaya koyacak olan parametreler olduğu kadar, bir ülkenin kurumlarının da ve o kurumların ortaya koyduğu çalışmaların da güvenini beraberinde getirmesi lazım.

Şimdi, Eurostat açısından baktığınızda, Eurostat'ın standartlarına göre yapılan bir ölçümü, işte, efendim, şimdi dönemsel böyle oldu, hadi soruları değiştirelim, anket soruları değişirse de sonuç değişir yaklaşımıyla da bir enflasyon tartışması açmanın akıllara ziyan bir yaklaşım olduğunu da açıkçası vurgulamak isterim.

Diğer taraftan, eğitime baktığınızda, eğitim harcamalarınız artıyor. Peki eğitim harcamalarının içerisinde acaba ilkokul, ortaokul ve lise öğrencisi, yükseköğretim öğrencisi başına harcamalarımız OECD sıralamasında nerede? Yani bu rakama baktığınızda maalesef sondan 3'üncü sıralarda yer alıyoruz. Diğer taraftan bakıldığında yine bu 2017 bütçesinde orta vadeli programla beraber değerlendirdiğimizde ortaya konan hedeflerde, Sayın Bakanım, kusura bakmayın, yani hedefler ve onun içerisindeki gerçekleşme açısından ki bütçelere tabii mali disiplin ve gerçekleşme açısından olumlu giderken daha geniş bir perspektifte de bakmak gerektiğine inanmakla birlikte ama şimdi diyelim ki bütçe gelirleri açısından, şimdi vergi gelirleri, ücretler ve gelir açısından bakıldığında bir problem, kişilerin harcama kapasitesi bile azalmış, ithalat azalıyor ve biz vergi gelirlerimiz artacak diyoruz.

Şimdi, turizm 8 milyar düşmüş, onu bir anda 23 milyara çıkartacağız diyoruz ve ona göre oluşacak olan hedefleri ortaya koyuyoruz. Diğer taraftan baktığınızda, şimdi, özelleştirme gelirleri açısından, özelleştirme gelirlerini, işte, biz IMF tanımlı zaten faiz dışı fazla noktasındaki en önemli gelir kaynağı olarak gördüğümüz, dengeleme unsuru gördüğümüz özelleştirme gelirlerinin bu şartlarda bu dönemde bu kadar ortaya koyduğunuz hedefte gerçekleşmesi ne derece mümkün, onu da sorgulamak gerekiyor. Artı, yine unutmayalım ki OPEC bir karar aldı, petrol üretimiyle ilgili bir kısıtlamanın bize yaratacağı yüklerle ilgili süreci de iyi değerlendirmemiz gerektiği düşüncesi içindeyim.

Şimdi, bütün bunlara yapısı içerisinde baktığınızda, tabii, ben gençlerin ve kadınların, özellikle daha önce değerli arkadaşımız da dile getirdi, yıllardır cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçe hazırlanması ve uygulanması açısından yazıda ve raporda kalan başlıkların uygulamada ne yazık ki karşımıza çıkmadığını ve karşımıza çıkmayarak da hâlihazırdaki bizim bundan önce verilen her çalışmadaki sözlerin tutarsızlığını da ortaya koyuyor.

Şimdi, gençler açısından da çok ağır tablo var. Yani işsizlik yüzde 11'e gelmiş, genç işsizliği yüzde 20'leri aşmış ve yoksullaşma noktasında ortaya çıkan raporlar, TÜİK'in raporları var. Alt yüzde 5, üst yüzde 5 arasında ortaya çıkan gelir uçurumu, buradaki yine TÜİK'in raporları ama yine zaman yetmeyecek -bütçenin geneli üstündeki görüşmeler- bundan sonraki bakanlıklarda bunları tek tek ortaya koyarız, çıkan tablo gelirin yoksulluk sınırındaki yapısı ve bunun toplumsal barışa etkisini de tek tek iyi görmek ve irdelemek gerekiyor.

Şimdi, baktığınızda, bizim ekonomimizde bir durgunluk olduğunu kabul etmemiz lazım. Bu durgunluğun sebebi nedir diye baktığınızda, dediğim gibi, baştan da söyledim, tüketim harcamalarından kaynaklı, baktığınızda, bu yavaşlama tamamen tüketimden değil, yatırım ve yatırıma bağlı üretim, ihracattan kaynaklanıyor.

Diğer bir, tabii ki burada katkı açısından baktığınızda, ihracata üretim katkı sağlayamadığı için de o durgunluğun etkisini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, lütfen tamamlayın.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Tamamlıyorum, çok az kaldı.

Şimdi, bugün baktığınızda, ekonomiye güven ve ekonomiyle ilgili güvene bağlı özel yatırımların artması imkânını sağlayacak olan dış kaynak ve biraz önce iş dünyasının bakışı, dışarıdan bakış ve sıralamaları da zaten bir arada değerlendirdiğinizde ne derece gerçekleşir? Bakın, bir kırılma noktası daha var. 1996-97 ve 2000'li yılların sonundaki uluslararası Uzak Doğu kaynaklı krizleri gözden kaçırmamak lazım ve orada özel kesime açılan kredi toplamının millî gelire oranının yükselmesinin sonucunda ortaya çıkan uluslararası domino etkisi yapan neticeleri iyi görmek lazım. Bugün Çin açısından, biraz önce "uluslararası değerlendirme" dediğimde, "borçlanma" dediğimde gelinen noktalar ve riskleri bizi etkilemez diye bir şey yok. Bundan önce, hatırlayın, Çin'deki rakam bugün yüzde 30'a yaklaşmış ki bu rakam diye baktığınızda daha önceki o krizler, 1997 krizlerinde bugün Türkiye'de de 12 civarında bu oran, yüzde 8 civarında. Yani birtakım alarm işaretlerini "Yok, duymam..." Bu, işte, şeye benziyor, hani köy yanıyor demişler de yanmamış, ondan sonra gerçekten yanıyor diye bir alarm verdiğinde kimse dikkate almamış. Onun için lütfen verilen uluslararası alarmları da iyi görmek ve değerlendirmek lazım.

Bir oran da, kredi mevduat oranında da çok önemli bir gelişme var tabii. Şimdi, bankaların kredi açabilmek için mevduat dışı kaynaklara başvurduğunu bugün artık oranlarla da görüyoruz ve bunun 1 civarında olması gerekirken Türkiye'deki oranın bugün 1,15 civarına yaklaştığını da görebiliyoruz.

Tabii, şimdi bizim bir kur ve kambiyoyla ilgili ortaya çıkan riskimiz de var ama bugüne kadar ne yaptık da bu noktaya geldik yani 200 milyar niye, özel sektörün bir yükümlülük net pozisyonu var diye ortaya çıktığında biz neleri yanlış yaptık diye de sorgulamayız.

Sevgili Bakanım, 2009 yılında, rahatlatırım, şirketler rahat çalışsın diye döviz geliri olmayan şirketlere 32 sayılı Kararname'de değişiklik yaparak borçlanma imkânı verildi. Bundan önce dış borç rakamları ağırlıklı dışarıdan alınırken, artık bir risk daha var: Sadece dışarıdan değil, döviz bazında iç finansal kaynaklardan da borçlanan bir özel kesim var ve bugün özel kesim para kazanamıyor çünkü borçlanma bilançosunun yüzde 65'i ve kârlılık açısından da baktığınızda kur farkları bütün kârını götürüyor.

Şimdi, geliri artıracağız diyoruz, vergi gelirini. Bu derece borç ağırlıklı olan ve bu derece yüksek finansmandan net kârda geriye gitmiş, zarar edecek şirketler varken bu pozisyonunu görmeden gelir artırıcı bir beklenti içine girmek ne kadar doğru olur? Ve aslında, daha, tabii, çok zorlamış oluyorum, zorlamak istemiyorum, genel bütçeyle ilgili değerlendirmelerde paylaşırız, Türkiye açısından, geleceğimiz açısından bizim yapmamız gereken, doğru noktalarda doğru tespitleri iyi paylaşıp bundan sonraki yapılması gerekenleri yine şeffaf, saydam, hesap verebilir noktada gerçekleştirmemizdir. Ve bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde yapılan her adımın başarıyla geri dönüşü olacaktır.

Son bir örnek vermek istiyorum Sevgili Bakanım. Biz 2005 yılında Türk Telekom'u özelleştirdik. Daha doğrusu özelleştirmedik. Kamu paylarını bir şekilde bir imtiyaz sözleşmesiyle bir devir noktasında anlaşma yapıldı ve bu anlaşma neticesinde baktığınızda TÜRK TELEKOM'la ilgili olarak ortaya çıkan rakamsal gerçeklik de o gün 6 milyar civarındaydı bildiğim kadarıyla ve bugüne kadarki geliriyle beraber baktığınızda yüzde 55 payıyla zaten buraya yatırılmış olan paranın 6 milyar küsurluk kısmının karşılandığını görüyoruz ama bugün ne çıkıyor karşımıza? 4 milyarlık banka borçları ve bunun çözümüyle ilgili gelen talepler. Artı, üstüne üstlük, defalarca uyarılmasına rağmen bu imtiyaz anlaşmasıdır, bunlar sonuçta vadesi, süre bittiğinde gayrimenkulleri de ayrı teslim edecektir ki bu mahkeme kararıdır, bu uygulamada da ortaya çıkan, yetersizlik, zafiyet mi diyeyim artık veya ona denetimde ne şekilde davranıldı, karşımıza olumsuz sonuçlar çıkarıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, lütfen...

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Yani, bu neoliberal popülizmin ortaya çıkarttığı uygulamalarla birleşmiş yapılan işlemlerin bizim de uygulama ve denetim açısından ortaya koyacağımız kararlılıkla çok başarılı olması gerektiğine inanıyorum.

Sabrınız, gösterdiğiniz anlayış için de teşekkür ediyorum. Hayırlı olmasını diliyorum.