KOMİSYON KONUŞMASI

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, Sayın Bakan, bürokrasimizin değerli mensupları, değerli basın mensupları; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde başlayan bütçe sürecinin dayandığı orta vadeli program Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin hazırladığı 12'nci orta vadeli program. Orta vadeli program uygulamasına 2006 yılında geçtik ekonomide ekonomik ajanlara ufuk sağlayabilmek amacıyla. Ancak, tabii, bunu yapabilmek için önce mutlaka bir güven sağlaması lazım bu uygulamayla ama baktığımız zaman bir kere en başta hükûmetlerin orta vadeli program uygulamasını pek de ciddiye almadığını görüyoruz. Bugüne kadar yani 12 tane orta vadeli programın hiçbiri zamanında yayınlanmamış. Şimdi, tabii, AKP fiilî durumu hukuki hâle getirme itiyadında olan bir parti. 2011 yılında bu gecikmelerden sonra mayıs ayında yayınlanması gereken orta vadeli programları demiş ki "Eylül ayının ilk haftasında yayınlanmaya başlayalım." ama bu sefer de yine gecikmeler, yine uyulmamış bu sürelere, en sonunda bir ay gecikmeyle orta vadeli program gelmiş. Şimdi, siz bunu ciddiye almazsanız vatandaş da bunu ciddiye almaz, biz de bunları ciddiye almakta giderek zorlanırız.

İkinci önemli konu, dün de burada tartışılmış. Tabii, 5018 sayılı Kanun aktarmalarla ilgili bir düzenleme yapmış ama biz her seferinde bütçe kanunlarıyla mali disiplini sağlamaya çalışan bu düzenlemenin arkasından dolanmışız ve her yıl bütçede de ödenek aşımı yapılmış bu uygulamalarla. Yani otomatik ödenek alacak kalemlerden aktarma yapılmış, daha sonra otomatik ödenek alındıktan sonra da bunlar için ek bütçeye gidilmemiş. Bu yıl 2015 yılında milletin verdiği harcama yetkisini 31,2 milyar Türk lirası aşmışsınız Sayın Bakan, bu rekor. Bu, yasal sürelere uymamak yani Meclisten alınan yetkileri bir şekilde tanımamak şeklinde gittiğiniz zaman sizin bu araçları kullanırken hedeflediğiniz güven yaratma hedefine de ulaşmanız son derece zor.

Bir başka şey, tabii, bu metinlerin ekonomik birimlere gerekli ufuğu sağlayabilmesi için hedeflerini tutturabilmesi lazım. Ama şöyle bir baktığımız zaman, büyümeyle başlayalım isterseniz. Son on yıl içinde açıklanan orta vadeli programlarda öngörülen ortalama büyüme hızı yüzde 5,1. Öyle ahım şahım bir şey de değil yani Türkiye'nin tarihî ortalama büyüme hızına yakın bir yerde ama bunu dahi gerçekleştirememişiz ve 2006-2016 arasında ortalama büyüme hızımız yüzde 3,7 olmuş. Yine, bu çerçevede, büyüme hızı hedeflerine baktığımızda çok daha vahim bir tabloyla karşılaşıyoruz. 2006-2016 dönemi için öngördüğünüz büyüme hızı yüzde 5,2 gerçekleşen yüzde 8,1 sapma yüzde 55,8 yüzde 60'a yakın sapma var. Yine son on yılda büyüme hedeflerinin altında kalmasına rağmen enflasyon hedeflerinin aşılması ekonomide ciddi yapısal sıkıntılara işaret ediyor ve aynı zamanda yine bu metinlerin karar alıcılara ufuk sağlama konusunda giderek uzaklaştığını gösteriyor.

Diğer taraftan, bu büyüme hızlarına bakarken tespit ettiğimiz bir başka konu, Türkiye'yi AKP politikaları yüzde 3'lük büyüme hızlarına giderek hapsediyor. 2006-2016 arasında 3,7'de kalan ortalama büyüme hızı IMF'nin son küresel ekonomik görünümü tahminlerinde 2017-2021 döneminde yüzde 3,3'e geriliyor. Bunun da ötesinde büyüme giderek düşerken dış açık sorunu da ağırlaşıyor. 2003-2007 arasında yüzde 6,9'luk ortalama büyüme hızını gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak yüzde 4,4'lük cari açıkla yakaladık ancak 2007'den sonra bu tablo hızla değişti. 2008-2011 arasında yüzde 3,3'lük ortalama büyüme için yüzde 5,7'lik dış açık verdik. Yine, daha sonraki dönemde, 2012-2016 arasında da yüzde 3,3 ortalama büyüme için cari açık yüzde 5,6. Dolayısıyla, çok daha yüksek cari açıklarla çok daha düşük büyüme hızlarını gerçekleştiren bir ekonomi hâline geldik. Bu da ciddi rekabet gücüyle ilgili problemler yaşadığımızı gösteriyor. Yurt içindeki ve yurt dışındaki karar alıcılar risk iştahları azaldıkça bu resmî dokümanların yayınlanmasındaki gecikmeleri, harcama limitlerindeki aşımları, hedeflerdeki sapmaları sorgular, büyüme, enflasyon ve dış açık dengelerindeki bozulmaları görür, risk algıları artar ve daha yüksek faiz talep ederler. Bu da daha düşük büyüme, daha yüksek işsizlik anlamına gelir. Hükûmetlerin yasal süreçleri aksatmasının, harcama limitlerine uymamasının, kendi koyduğu hedefleri ciddiye almamasının faturası milletimize çıkar.

Şimdi, bugün bakıyorum, "Büyüme dünyada da düştü, onun için bizde düştü." diyorsunuz. Oysa 2007'den sonra Türkiye kendini düşük büyüme hızlarına hapsederken kendine benzer ekonomilerin yer aldığı ligde de gerilere düştü. IMF verilerine göre Türkiye 2003-2007 arasında ortalama yüzde 6,9 büyüme hızıyla kendine benzeyen 150 ekonomi arasında en hızlı büyüyen 45'inci ekonomiydi. 2008-2011 arasında yüzde 3,3'lük ortalama büyüme hızıyla aynı ligde 83'üncü sıraya düştük. 2012-2016 arasında ise yine aynı büyüme hızıyla bu sefer 85'inci sıraya geriledik. Yine, 2017'de, ileriye doğru baktığımızda, IMF'nin rakamlarına göre Türkiye'nin IMF'nin tahmin ettiği büyüme hızıyla 95'inci sıraya, 2018'de de 98'inci sıraya düşeceği öngörülüyor. Şimdi, bu neyi gösteriyor? Evet, biz yavaşlamışız, dünya da yavaşlamış ama biz o kadar hızlı yavaşlamışız ki elin oğlu bizi geçmiş. Dolayısıyla, burada dışarıyı sadece gerekçe göstererek "Her yer yavaşladı, biz de yavaşladık." demek mümkün değil, biz daha fazla yavaşlamışız. Peki, neden bu hâle geldik? Aslında 2007'den bu yana çok önemli fırsatlar AKP iktidarları tarafından heba edildi. Küresel ekonomide işlerin iyi gittiği, küresel likiditenin bol ve ucuz olduğu bir dönemde ekonomide verimliliği artıracak, büyümenin kapsayıcılığını artıracak, dengeli bir gelir dağılımını sağlayacak yapısal dönüşümler yapılmadı, hukukun üstünlüğü sürekli geriletildi. Örneğin, on beş yılda Sayın Bakan ciddi bir vergi reformu yapamadınız. Yani 2017 yılında Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nda dolaylı vergilerin payı hâlâ daha yüzde 63. 2006 yılında da bu oran aynıydı. Bu aslında Türk ekonomisinde hem gelir dağılımını bozan hem de rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyen bir vergi yapısının olduğunu ve bunun düzeltilemediğini gösteriyor.

Diğer taraftan, vergiyi önce ödemeyip sonra yeniden yapılandırmak da ekonomide bir alışkanlık hâline geldi ve maalesef, Sayın Bakan, bu yeniden yapılandırmalarla -geçen gün gazetelere baktım- sizin övündüğünüzü gördüm. Yani diyorsunuz ki: "Bugüne kadar en yüksek montandaki yeniden yapılandırmayı yaptık."

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yaptık.

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Şimdi soruyorum: "Bunun ne kadarı ödenmeyen KDV'den geliyor?" Mükellef vatandaştan peşin toplandığı vergiyi size taksitle ödüyor, kendisine işletme sermayesi yapıyor. Bu hak mı? Vergisini zamanında ödeyen mükellefleri mükafatlandıracağınızı söylüyorsunuz ama ortada henüz hiçbir şey görmüyoruz. Diğer taraftan, bunca yeniden yapılandırmaya rağmen ödenmeyen vergilerdeki bu artış ekonomide yaşanan güçlüklerin de bir göstergesi değil mi? Dolayısıyla, burada övünülecek ben pek fazla bir şey açıkça ifade edeyim görmüyorum.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Öztrak, "Başvurmayın bu kanuna, yararlanmayın." mı diyeyim yani. Bu doğru bir yaklaşım mı?

BAŞKAN - Sayın Öztrak lütfen toparlayın.

Buyurun.

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Şimdi, baktığımız zaman -biraz önce Sayın Temizel ifade etti- program tanımlı bütçe açığında 2016 yılında artış var 2009'dan sonra ilk defa. Girmek istemiyorum ama garantilerle ilgili olarak ciddi sorunlar yaşadığımız gözüküyor. Yine bu son TÜRK TELEKOM meselesi var, bunun da ciddi bir problem olacağı anlaşılıyor. Dolayısıyla, elimizde kalan son çapa, mali disiplin çapası üzerindeki kuşkular da iyiden iyiye artıyor.

Şimdi, 2017-2019 dönemini kapsayan orta vadeli programda Hükûmet yüzde 4,8'lik ortalama büyüme hızını yüzde 3,9 olan bir cari açıkla yakalayacağını söylüyor gayrisafi yurt içi hasılaya oranı. O zaman bu nasıl olacak? Ya bu yüzde 4,8'lik -geçmişe baktığımız zaman- büyüme yanlış ya da 3,9'luk cari açık rakamı yanlış. Şimdi, ben bakıyorum ödemeler dengesi rakamlarına cari açıkta yaptığınız düzenlemeye 2015 yılında petrolün varili 52,5 dolarken yüzde 4 büyümeyle 37,8 milyar dolarlık enerji ithalatı yapmışsınız. Aşağı yukarı, hedeflenen büyüme hızını yüzde 4,4'e çekmişsiniz 2017 yılı için. 2015 seviyelerinde petrolün varil fiyatını 51 dolar almışsınız. Nüfus da artmış ama enerji ithalatı faturası 32 milyar dolara düşmüş. Bunun nasıl bu hâle geldiğini bir açıklayabilirseniz gerçekten bununla ilgili olarak ufkumuz açılacak.

Yani ben çok uzunca bir süredir Hükûmetin artık hata yapma marjı kalmadığını söylüyorum. Küresel piyasalarda müzik değişti, değişen müzikle beraber dans da değişmek zorunda. Küresel sermayenin risk iştahı hızla azalıyor. Hem yerli hem de yabancı sermayenin daha seçici olacağı bir döneme giriyoruz. Türkiye'nin bu yeni dönemde ekonomisinin çekiciliğini kuvvetlendirmesi gerekirken istikamet tam tersi yönde. Türkiye tüm uluslararası göstergelerde geriye gidiyor. Dünya Adalet Projesi tarafından hazırlanan Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde son iki yılda 40 basamak gerileyerek 99'uncu sıraya düştük. Rusya'nın, Özbekistan'ın, hatta İran'ın bile gerisindeyiz. Yine, geçtiğimiz günlerde Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı Endeksi'ni yayımladı. O endekste de son bir yıl içinde 6 basamak gerileyerek 69'uncu sıraya indik.

BAŞKAN - Sayın Öztrak, lütfen toparlayın.

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Küresel Rekabet Gücü Endeksi'nde yine son bir yılda 4 basamak geriledik ve 55'inci sıraya indik yani tüm karşılaştırmalarda geriye gidiyoruz, ufkumuz kararıyor. Böyle bir ülkeye yatırımcılar nasıl güven duysun?

Şimdi, böyle bir ortamda devam ederken şirketlerin döviz borçları da hızla artıyor. Bugün Türkiye'de her 1 kuruşluk döviz kurundaki Türk lirasının değer kaybetmesi şirket bilançolarında 2,1 milyar TL kur farkı zararı yazması anlamına geliyor. Bugün bu rakamlar açıklandı. Sayın Bakan, şirketlerin döviz cinsinden net borcu 210 milyar dolara gelmiş.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bilanço büyüklükleri ne kadar?

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Yani bilanço büyüklüklerine de baktığınız zaman...

BAŞKAN - Sayın Öztrak, en son bir dakika daha süre veriyorum, lütfen toparlayınız.

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Sayın Başkan, son bir dakika daha veriyorsanız onu da söyleyeyim.

Bilanço büyüklüklerini söyleyeyim Sayın Bakan: 2002 yılında bankalar hariç Türkiye'deki tüm kesimlerin -kamu dâhil- borç/gayrisafi yurt içi hasıla oranı yüzde 96,8. İşte bu, bilanço büyüklüğünü kabaca bize verir. Bu kriz yılı, 2000-2002. 2007'de, o kriz yılından sonra yüzde 80'e kadar inmiş. Şimdi bilanço büyüklüğü olarak neredeyiz, biliyor musunuz? Yüzde 116,8.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Öztrak, dünyada oran olarak nedir? Özel sektörün borçluluk oranı nereye gidiyor? Bir de onu söyler misiniz, niye söylemiyorsunuz?

BAŞKAN - Evet, Sayın Öztrak, son otuz saniyeniz, lütfen toparlayın.

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Şimdi, bakın, bütün bu kırılganlıklar ekonomide giderken...

Sayın Başkan, ilave edeceksiniz herhâlde?

BAŞKAN - Etmeyeceğim, buyurun. Zaten fazlasıyla ettim, buyurun.

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Peki, etmeyin, hemen bağlıyorum o zaman.

Hatalı büyüme stratejileriyle böylesine dar bir hareket alanına sıkıştırılan bir ekonomide sıkıntılar giderek artıyor. Ama maalesef Hükûmet durumun ciddiyetinin farkına bir türlü varamadı. Geçen yılın haziran ayında seçim yapıldı, ortaya çıkan sonuç beğenilmedi, kasım ayında seçim tekrarlandı, geldik bu yılın mayıs ayına. Bu sefer kasımda seçimi kazanan genel başkan beğenilmedi, Başbakan değiştirildi. Şimdi de, bakıyoruz, hain bir darbe girişimi, iş birlikçi; onun arkasından olağanüstü hâl, onun arkasından da şimdi başkanlık sistemini... "Parlamenter sistemi on dört yıl boyunca yapamadık, şimdi başkanlık sistemini getirelim, bu çerçevede referandum, seçim yapalım." çıkıyor ortaya.

BAŞKAN - Sayın Öztrak, teşekkür ediyorum.

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Siyasetin genleriyle bu kadar sık ve kaba müdahalelerle oynamaya kalkarsanız ülkeyi tek parti iktidarında dahi istikrarsızlığa sürüklemiş oluyorsunuz, bu da ekonomide çok ciddi problemlere yol açıyor.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.