Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 02 .11.2016 |
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, komisyonumuzun değerli üyeleri, Maliye Bakanlığımızın ve kamu kurumlarının değerli temsilcileri, kıymetli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Ve yine öncelikle 2017 bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı sonuçlar doğurmasını temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlar, 2017-2019 dönemini kapsayan orta vadeli program 4 Ekim tarihinde Sayın Başbakan tarafından açıklanmıştır. Sayın Başbakan "Orta vadeli program içinde büyümenin artarak devam etmesini, kişi başına gelirin artmasını, yeni iş alanları oluşturulmasını hedefliyoruz. Bunu yaparken enflasyonun düşmesi için mücadele edeceğiz, cari açığı azaltacağız, mali disiplinden asla vazgeçmeyeceğiz." diye güzel sözler söylemiştir. Ama açıklanan orta vadeli programda büyüme, millî gelir ve ihracat başta olmak üzere makro hedefler düşürülmüştür. Sayın Maliye Bakanımız da Komisyonda geçen hafta 2017 yılı bütçe sunuş konuşmasını yapmıştır. Sayın Bakan, 2017 bütçesine güya "Büyüme dostu bütçe." diyor. Büyümeyi esas alan bir bütçe olduğunu söylüyor. Hâlbuki açıklanan orta vadeli programla büyüme 2016 yılında yüzde 4'ten yüzde 3,2'ye, 2017 yılında ise yüzde 5'ten yüzde 4,4'e düşürülmüştür. 2017 yılında gayri safi yurt içi hasıla hedefi 756 milyar dolara çekilmiş, kişi başına gelir 500 dolar düşürülerek 9.529 dolar seviyesine indirilmiştir. Aslında 2013 yılından bu tarafa kişi başına gelirde keskin bir düşüş bulunmaktadır. Üç yılda vatandaşımız 1.579 dolar fakirleştirilmiştir.
Yine, Sayın Bakan, sunumunda mali disiplinin korunacağını söylemiştir. Ancak 2016 ve 2017 yıllarında bütçe açığı artmaktadır. 2017 yılında bütçe açığının yüzde 35,6 oranında artması öngörülmektedir. Bütçe açığının gayri safi yurt içi hasılaya oranı 2016 yılında yüzde 1,6'ya, 2017 yılında yüzde 1,9'a yükselmektedir. Bu durum mali disiplinde bir esnemeye açıkçası işaret etmektedir.
Sayın Bakan, yine, özel sektör yatırımları için teşvikler ve desteklerden bahsetmiş, özel yatırımların ve tasarrufların artacağını dile getirmiştir. Hâlbuki yatırımlarda gerileme bulunmaktadır. Kamu sabit sermaye yatırımlarında 2016 yılında 10 sektörden 5'inde azalma vardır. Özel sektör sabit sermaye yatırımları 6 sektörde ve toplamda negatiftir. Ekonomide toplam tasarruflar yüzde 13,5 seviyesine gerilemiş. Özel tasarruf artışı sabit fiyatlarla negatif durumdadır.
2016 yılının ilk yarısına dair gerçekleşme rakamlarına bakıldığında da yatırımların azaldığı, tüketime dayalı bir büyümenin sürdürüldüğü görülmektedir. 2016 yılının ilk yarısında yerleşik hane halklarının tüketimi yüzde 6,1; devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 13,5 artarken özel sektör yatırımları yüzde 1,2 azalmıştır. Özel sektör yatırımları iki çeyrekte de 0,8 ve 1,6 düzeyinde düşüş göstermiştir. Bilhassa özel sektör makine teçhizat yatırımlarındaki düşüş oldukça dikkat çekicidir. Bu yatırımlar birinci çeyrekte yüzde 4,8; ikinci çeyrekte yüzde 5,3 düşmüş ve böylece ilk altı ayda yüzde 5,1 azalmıştır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişlerinde de yüksek düzeyde düşüş yaşanmaktadır. Uluslararası doğrudan yatırımlar 2016 yılı ilk sekiz ayında önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 64 oranında azalarak 3,4 milyar dolara inmiştir. İşsizlik oranı 2016 yılı Temmuz döneminde yıllık bazda 0,9 puan artışla yüzde 10,7'ye çıkmıştır. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı 11,2; tarım dışı işsizlik oranı yüzde 13,2; genç nüfusta işsizlik oranı ise yüzde 20,2'ye yükselmiştir. Diğer taraftan ne eğitimde ne istihdamda olan yani çalışmayan ve eğitim görmeyen gençlerimizin oranı da yüzde 26,3'e çıkmıştır. Sayıları 5 milyon 339 bine yükselen bu atıl gençlerimiz ne yapıyor, acaba Hükümet buna kafa yoruyor mu? Sayın Bakanım, bir çalışmanız var mı atıl gençlerimiz konusunda? Ne eğitimde ne istihdamda görünmeyen gençlerimiz var.
Yine, işsizlik ödeneğine başvuranların sayısında da patlama yaşanmaktadır. İŞ-KUR'un son açıkladığı verilere göre 2016 yılının ilk beş ayında işsizlik ödeneğine başvuranların sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 41,8 artarak 593 bin 786 kişiye ulaşmıştır. İşsizlik ödeneği alanların sayısında da yüzde 35,3 artış bulunmaktadır. Bu, gerçekten kaygı verici bir gelişmeye işaret etmektedir.
Evet, ülkemizin yatırım ihtiyacı vardır ve yatırımların arttırılması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Yatırımların az olmasının temel sebeplerinin başında yurt içi tasarrufların yetersizliği gelmektedir. Diğer bir nedeni ise hukuk sisteminin iyi çalışmaması, istikrarsızlık ve belirsizlik ortamıdır. Ekonomi, iç siyaset ve dış politikada giderek artan belirsizlikten dolayı yatırımcı önünü görememektedir. Oynak kur girdi maliyetlerini, belirsiz faiz kaynak maliyetlerini yükseltmekte, istikrarsızlık ve güven kaybı, yatırımcıyı caydırmakta, yatırımlara darbe vurmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, AKP hükûmetlerince gerekli ve yeterli tedbirler zamanında alınmayarak birçok sorun kalıcı ve kronik hâle getirilmiştir. Ekonomide zaten sınırlı olan kaynaklar üretken alanlardan hızla üretken olmayan alanlara kaymıştır. Arazi rantına ve inşaat sektörüne dayalı bir ekonomik yapı hâkim olmuştur. AKP döneminde imalat sanayinin millî gelir içindeki payı düşmüş, AR-GE, yenilik ve teknoloji alanında atılım yapılamadığı gibi geriye gidilmiş, yüksek katma değerli ve AR-GE yoğun üretim yapısına geçilememiştir. Nitekim yüksek teknoloji ürünlerinin sanayi üretimi ve ihracatı içindeki payı 2002 yılına göre önemli oranda düşmüştür. Hem sanayimiz hem de ihracatımızın ithalata bağımlılığı kaygı verici boyutlara yükselmiştir.
Türk sanayisi yurt dışından gelen ucuz ara mallarının tahribatıyla karşı karşıya kalmış ve sektörel öncelikleri giderek montaja dayalı, ithalata bağımlı bir yapıya sürüklemiştir. İstanbul Sanayi Odası her yıl yayınladığı Türkiye'nin 500 ve ikinci 500 büyük sanayi kuruluşu ile ilgili araştırmalarda sanayi üretiminin ekonomi içindeki ağırlığının giderek azaldığını açıkça ortaya koymaktadır. Büyük sanayi kuruluşlarının kârlılığının da, ihracatının da azaldığı bu araştırmalarla tespit edilmiş durumdadır. Kârlılık ve öz kaynaklardaki azalma nedeniyle şirketler finansman sağlamak için daha fazla yabancı kaynak kullanımına yönelmiştir. Finansal kesim dışındaki firmaların varlıkları ile yükümlülükleri farkı yani net döviz pozisyon açığı 2002 yılında 6,5 milyar dolar iken 2016 Mayıs ayı itibarıyla 195,9 milyar dolara varmıştır. Bilançolarda biriken kur riski reel kesim için belirsizliği artırmış, dış şoklara açık hâle getirmiştir. KOBİ'ler ve esnafımız kendilerinin baş edebilecekleri ölçeğin oldukça üzerinde sorunlarla karşı karşıyadır.
Orta vadeli program işsizlikle mücadelede başarısızlığın âdeta itirafı niteliğindedir. OVP'de 2016 yılı sonunda işsizliğin yüzde 10,5'e yükseleceği ifade edilmektedir. Ülkemiz işsizlikte en yüksek rakamları AKP hükûmetleri döneminde görmüştür. Yüzde 20'ler civarında seyreden genç işsizlik oranı ülkenin kanayan bir yarasıdır. Ama maalesef AKP Hükûmetinin de bu konuda bir umursamazlığını görüyoruz.
Kamu maliyesinin kalitesiyle ilgili sorunlar önümüzdeki dönem için ciddi riskleri bünyesinde barındırmaktadır. Vergilerdeki adaletsizlik sürmekte, harcamalar ekonomiyi büyütecek, ekonomide AR-GE ve yenilikçiliği teşvik edecek mahiyette değildir. Düşük büyümelere ve petrol fiyatlarındaki düşük seviyeye rağmen cari açığın millî gelire oranı hâlâ yüzde 4,3 seviyesindedir. Ülkenin yatırım ihtiyacının yüzde 28'ler civarında olduğu düşünüldüğünde yurt içi tasarrufların artırılmasına olan ihtiyaç daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Tasarrufların düzeyi AKP İktidarı döneminde sürekli olarak düşmüş olup cumhuriyet tarihimizin en düşük tasarruf oranıyla karşılaşılmıştır. 2002 yılında yüzde 23 seviyesinde olan özel kesim tasarruf oranı yüzde 10'a kadar inmiş, hane halkının tasarruf oranı ise yüzde 7'lerde olup yerlerde sürünmektedir. Yüzde 20'lik gelir gruplarına göre toplumun ilk üç yüzde 20'lik diliminin yani yüzde 60'ının tasarrufları negatif düzeydedir. Ülkenin borç düzeyi sürekli olarak artmaktadır. Türk ekonomisi borçlanma yoluyla geleceğini bağlamıştır. AKP hükûmetleri cumhuriyet tarihinin en fazla
borçlanan iktidarı olmuş, alınan borçlarla cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırmıştır. Toplam dış borcumuz 2002 sonundaki 129,6 milyar dolarlık seviyesinden 2016 ikinci çeyrek itibarıyla 421,4 milyar dolara çıkmıştır. Dış borçlar yüzde 225 oranında 291,8 milyar dolar artmıştır. Milletimiz de borç ve faiz batağına saplanmıştır. Çiftçisiyle, köylüsüyle, esnafıyla, sanayicisiyle, çalışanıyla, emeklisiyle milletimiz dolu dizgin borçlanmaktadır.
2002 yılında 6,3 milyar lira olan tüketici kredileri ve kredi kartı borçları, Risk Merkezinin Ağustos 2016 bültenine göre 433 milyar liraya fırlamıştır. Bu
durum, borçlanarak tüketme çılgınlığının boyutları hakkında bir fikir vermekte
olup üretmeden tükettiğimizin acı bir göstergesidir.
Uzun süredir devam eden başarısız ekonomi yönetimi ülkemizi uzun vadeli hedeflerinden de hızla uzaklaştırmıştır. 2023 hedefleri Türkiye açısından kesinlikle ulaşılması mümkün olmayan hedefler hâline gelmiştir. 2013 yılı haziran ayında Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen 10'uncu Kalkınma Planı hedefleriyle son açıklanan Orta Vadeli Program hedefleri karşılaştırıldığında bu durum daha net olarak görülmektedir. Kalkınma Planı 2018 yılı için 1 trilyon 286 milyar dolar millî gelir hedeflemişken son orta vadeli program aynı yıl için 815 milyar dolar millî gelir hedeflemektedir.
Yine aynı şekilde, Kalkınma Planı 2018 yılı için 16 bin dolar kişi başı gelir hedeflemişken OVP aynı yıl için 10.164 dolar kişi başı gelir hedeflemektedir. Benzer şekilde Kalkınma Planı 2018 yılı için 277 milyar dolar ihracat hedeflemişken OVP aynı yıl için 170 milyar dolar ihracat hedeflemektedir. Bu durumda 2018 yılından sonra kalan beş yılda 2023 hedeflerine nasıl ulaşılacaktır? Patenti Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'ye ait olan ve ilk kez 2000 yılında bizim de koalisyon ortağı olduğumuz dönemde kalkınma planında yer verilen 2023 hedefleri maalesef on dört yıllık AKP hükûmetlerinden sonra ulaşılması imkânsız hedefler hâline gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ekonomide uzun süredir yapısal reform yapılmamaktadır. AKP hükûmetleri reform yapma iradesini gösterememektedir. Onuncu Kalkınma Planı'nın Mecliste kabulü üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen Plan'da öngörülen reformlar gerçekleştirilememiş, hatta birçoğuna başlanmamıştır. Sorunlar günübirlik ve geçici müdahalelerle aşılmaya çalışılmaktadır. Bu durum sorunların daha da derinleşmesi sonucunu doğurmaktadır. Türkiye ekonomi alanında hızla reform gündemi oluşturmalı ve bunu uygulamalıdır. Türkiye ekonomisinin önünü açacak, ülkemizin ve milletimizin kalkınmasını sağlayacak, refahını artıracak her türlü düzenlemeyi destekleyeceğimizi de yeri gelmişken burada taahhüt etmek istiyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde de yer alan ve ekonomide önemli gördüğümüz 7 alanda hızlı ve kararlı bir şekilde reformların başlatılması gerektiğini düşünüyoruz. Öncelikle, bu reformlarla nelerin hedeflenmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bu reformlarla; sürdürülebilir ve yüksek büyüme ortamının tesis edilmesi, ekonominin dış kaynağa olan bağımlılığının azaltılması, Türkiye ekonomisinin şoklara karşı dayanıklı hâle getirilmesi, ekonominin genelinde verimliliğin artırılması, fiyat istikrarının sağlanması, ekonomik büyümeden taviz vermeden cari açığın kontrol altına alınması, bütçe gelir ve giderlerinin kalitesinin iyileştirilmesi, ekonomide kaynakların üretken alanlara yönlendirilmesi, gelirin daha adil bölüşümü sağlanarak yoksulluğun azaltılması, istihdamı teşvik edici bir iş gücü piyasasının kurulması hedeflenmelidir.
Bu hedeflere ulaşabilmek için ekonomide üretimin artırılması ve ithalat bağımlılığının azaltılmasına yönelik önlemler alınması 1'inci reform alanı olmalıdır. 2'nci reform alanı yurt içi tasarrufların ve yatırımların artırılması olmalıdır. Yatırım yapmayan bir ekonominin büyüme imkânı yoktur. Yatırım yapmak için de tasarruflarımızı artırmamız gerekmektedir. Bu kapsamda, sermaye piyasası etkin kullanılmalı ve yeni tasarruf araçları geliştirilmelidir. Ayrıca, iş ve yatırım ortamı iyileştirilmeli, sektörel ve dar bölge teşvik sistemine de bir an önce geçilmelidir. 3'üncü reform alanı vergiyle ilgili olanıdır. Sayın Bakanım, yıllardır hep söylediniz, bu sunuşta koymadınız; gelir vergisi, Vergi Usul Kanunu... Herhâlde vazgeçtiniz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok, yok. Her sene...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - "Söylüyoruz, olmuyor, bari yazmayalım demiştir." yani, onun için. Yalancı çıkmayalım diye...
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Herkesin mali gücüne göre vergi ödediği adaletli bir vergi sistemi tesis edilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Vergiye ilişkin düzenlemelerde kamu finansmanıyla ilgili önceliklerin yanı sıra, verginin üretim ve istihdam üzerindeki etkileri ile sosyal yönü birlikte değerlendirilmelidir. Vergi sistemi ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını dikkate alan dinamik bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu çerçevede, yatırım yapanlara, istihdam, üretim ve ihracat artışı sağlayanlara yönelik vergi indirim ve kolaylıklarını içeren kapsamlı bir program uygulamaya konulmalıdır.
Daha önce yaptığınız düzenlemeyi biz yeterli görmüyoruz Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hangisini?
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - En son, yatırımların teşvikiyle ilgili torba düzenleme geçirdik. Yeterli değil yani, destek verdik ona ama yeterli değil.
4'üncü reform alanı harcama reformu olmalıdır. Kamu harcamaları yeniden önceliklendirilmeli, AR-GE ve yenilikçiliği teşvik edici harcamalara daha fazla kaynak ayrılmalıdır. Hesap verebilir, şeffaf, Parlamentonun bütçe hakkına riayet eden ve iyi denetlenen bir bütçe sistemi mutlaka kurulmalıdır.
Gelirin adil bölüşümü ve yoksullukla mücadele çok önemsediğimiz diğer bir reform alanıdır. Bu çerçevede; üreten, istihdam yaratan ve üretilen değerden bu süreçte yer alan her kesimin katkısı ölçüsünde adil pay almasını sağlayan, üretim sürecinde yer almayan muhtaçların ise sosyal koruma programlarıyla desteklenmelerini ve yoksulluktan kurtarılmalarını öngören bir sosyal refah düzeninin tesisi için gerekli tedbirler alınmalıdır.
Nüfusumuzun önemli kısmının istihdam edildiği tarım ve hayvancılık sektörü 6'ncı reform alanı olarak gündeme alınmalıdır. Tarım sektörü üretim, işletme ve pazarlama boyutlarıyla bütüncül bir yapıya kavuşturulmalıdır. Yüksek verimlilikte ve kaliteli ürün üreten, teknoloji kullanabilen, ülke insanını besleyebilen ve ihracat kapasitesi yüksek bir düzeye getirilmelidir. Hayvancılık, alt sektörleriyle birlikte bölgesel bazlı olarak ele alınarak destekleme politikaları bu çerçevede düzenlenmelidir. Bu kapsamda, hayvancılığı desteklemek amacıyla bütçeden yapılan destekler artırılmalıdır.
Son olarak da iş gücü piyasası ve çalışma hayatını üzerinde titizlikle çalışılması gereken bir reform alanı olarak görüyoruz. Bu kapsamda, toplumun tüm kesimlerine insana yaraşır iş fırsatlarının sunulduğu, iş gücünün niteliğinin yükseltilip etkin kullanıldığı, iş sağlığı ve güvenliği şartlarının iyileştirildiği bir iş gücü piyasasının oluşturulması için gerekli önlemler ivedilikle alınmalıdır. Başta kadın ve gençler olmak üzere tüm kesimler için nitelikli istihdam imkânları arttırılmalı, çalışma şartları iyileştirilmeli ve ücret-verimlilik ilişkisi güçlendirilmelidir. Özellikle dezavantajlı grupların istihdama katkısı amacıyla güvenceli bir şekilde esnek çalışma yöntemleri uygulamaya konulmalı, çalışma hayatı ve sosyal sigorta alanında bu yönde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu reformlar başta hukuk olmak üzere, idarenin bütünlüğünü esas alan bir kamu yönetimi reformu, millî bir eğitim reformu ve erişilebilir ve sürdürülebilir bir sağlık ve sosyal güvenlik reformlarıyla desteklenmelidir.
Ben teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. Tekrar bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.