KOMİSYON KONUŞMASI

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ben de teşekkür ediyorum.

Tabii, Dışişleri Bakanlığımızın, öncelikle dünyanın dört bir tarafında Türkiye'nin temsili, ülkemizin hak ve menfaatlerinin korunması için görev yapan güzide personelinin de tatlı bir şekilde hak ve menfaatlerini, özlük haklarını da daha iyi bir hâle getirmesi dileğiyle ben sözlerime başlıyorum.

Sayın Başkan, sayın bakanlar, değerli milletvekili arkadaşlarım, Dışişleri ve Avrupa Birliği bakanlıklarının ve bürokrasimizin değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, dışişleri politikası olunca hacimli kitapla geldi. Ben kısa da olsa biraz inceleme fırsatı buldum. Bir önceki yılların daha çok tekrarı niteliğinde, konuşmacıların konuşmalarından da anlaşılacağı üzere. Tabii, beklediğimiz hususlara bu bütçe görüşmelerinde temas edilmediğini de görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Suriye'de yaklaşık üç yıldır çok vahim olaylar yaşanıyor ve Orta Doğu'da dengeler yerinden oynamış, bu mücadeleler kanlı bir rekabete dönüşmüştür. Yüz binlerle ifade edilen insan kaynakları, milyonlarca mülteci, Suriye'de yaşanan vahim olayların geleceğe bırakacağı, maalesef, sorunlu ve kara birer miras olmuştur. Türkiye, Suriye gelişmelerinden en fazla etkilenen ülkelerden birisidir. Suriye'deki her yanlış ve tehlikeli adım, vatandaşlarımıza bomba, top mermisi, şarapnel parçası ve kurşun olarak geri dönmüştür; uçağımız düşürülmüştür; Reyhanlı, Akçakale, Ceylanpınar'daki acı kayıplar bu olayların en somut delillerinden bazılarıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti millî menfaatlerimizi ve reel politik ilkeleri yansıtmayan bir stratejiyle, yanlış bir stratejiyle Suriye bataklığının içerisinde bocalamaktadır. İktidar, Suriye'deki çatışmaları körükleyici bir strateji yürütmüştür. Hükûmetin Suriye'deki bir kısım terör örgütleriyle dirsek temasında olduğu herkesin bildiği sırdır. Hükûmetin, Suriye'deki kanlı yönetimi devirmek amacıyla Türkiye'nin millî güvenliğini tehdit edecek şekilde kanlı bir yöntemi tercih ettiği anlaşılmaktadır. Dış politika Suriye'de çökerken, bunun üzerine, 1 Ocak 2014'te Hatay'da bir MİT mensubunun eşliğinde silah sevkiyatı yaptığı iddia edilen bir tır jandarma tarafından durdurulmuştur. İçişleri Bakanı bu tırın Türkmenlere yardım götürdüğünü iddia etmiş ve "Herkes işini bilecek." diyerek tehditler savurmuştur. Oysa, Başbakan Sayın Davutoğlu 31 Temmuz 2012'de bir gazetede yer alan demecinde Halep'in demografik yapısıyla ilgili şu ifadeleri kullanmıştır: "Nüfusun yüzde 80'i Sünni Arap, yüzde 10'u Kürt, kalanı Hristiyan ve benzeri unsurlardır." Davutoğlu'nun sözleri bunlar. Yani, Sayın Başbakan diyor ki Suriye'de kayda değer bir Türk nüfusu yok. Türkiye'nin Suriye'deki 1,5-2 milyon Türkmen'i unutması neticesi çıkıyor. Ancak, burada bir tutarsızlık var. Sayın Davutoğlu, Suriye stratejisini neredeyse Türk yoktur demeye getirirken, İçişleri Bakanı çıkıp "Bu tır Türkmenlere yardım götürüyor." diyecek. Şimdi hangisine inanacağız? Hükûmet, Suriye gelişmelerini doğru okuyup takip edememiştir ve âdeta yani bu stratejilerinde ve politikalarında hâkim bir politika izleyememiştir, âdeta bir mahkûm politikaya doğru pupa yelken sürüklenmiştir. Suriye yönetiminin başlangıçta çok kısa sürede düşeceği hesaplanmıştır ve yine dönemin Başbakanının şu ifadesi de dikkat çekicidir: "İnşallah, en kısa zamanda Şam'a gidecek, Emevî Camii'nde namazımızı da kılacağız."

ADNAN KESKİN (Denizli) - Cuma namazını.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Evet, Cuma namazını veya vakit namazını.

Bu sözlerin ve AKP siyasetinin karşılığında 1 milyon 600 bin Suriyeli Türkiye'ye göçmüştür. Sayın Erdoğan orada, Emevî Camii'nde henüz namaz kılamamıştır, yalnız yüz binlerce Suriyeli Türkiye'deki camilerin önünde dilenmektedir. Siz, "Onlar misafirimizdir." diyorsunuz. Bu nasıl misafirperverlik, bu nasıl ev sahipliği? Misafirleriniz dileniyor Sayın Hükûmet.

AKP'nin özelde Suriye politikasının en önemli yansımalarından biri de IŞİD adlı terör örgütü ve diğer birtakım YPG vesaire örgütlerle olan faaliyetler, çatışmalar, kendi aralarındaki birtakım dengeler.

Şimdi, bir rehine krizi yaşandı. Bu rehine krizinin anlatılabilecek ölçüde bu Komisyonda Sayın Bakan tarafından gerekli açıklamaların yapılması gerekir. Artık biz kanaat getirdik ki 49 Musul Konsolosluk çalışanı ve aileleri göz göre göre rehin bırakıldı. Bunlar tahliye edilebilecekken tahliye ettirilmedi. Bunda da Dışişleri Bakanlığının, ilgili zamanın Bakanının sorumlu olduğunu biliyoruz ve 101 gün boyunca bu vatandaşlarımızın bir terör örgütünün elinde rehin edilmesi Hükûmet için kara bir ayıptır. Ondan sonra, 101 gün sonra da kurtarılması elbette hepimizi sevindirmiştir fakat buradan da ucuz bir kahramanlık çıkarılmaya çalışılmıştır. Bunu da buradan kınıyorum. Siz önce bu 49 insanımız nasıl rehin bırakıldı, hangi idari yanlışlıklar yapıldı, böyle bir kriz yönetimi nasıl bunun sağlıklı kararlarını veremedi bunları anlatmak zorundasınız, işin tebrik faslı daha sonra gelir. Bu da zaten Hükûmetin dış politika başarısızlığının da bir göstergesi olmuştur. Yani, Almanya, 5 Siemens işçisini 2 bin kilometre uzaktan beş günde kurtarıyor, ancak, Hükûmet, yanı başımızdaki yerden 10 günde vatandaşlarımızı kurtaramıyor. Terör örgütü, rehineleri Musul'dan Rakka'ya yani Irak'tan Suriye'ye geçirerek bölgedeki hâkimiyetini gösteriyor, rehineleri başkentleri olarak ilan ettikleri Rakka'dan serbest bırakarak şov yapıyor, Hükûmet bu şova seyirci kalıyor, sonra bu şovun müsebbibi olurken rehinelerin serbest bırakılması konusunda şöyle bir açıklama yapıyor terör örgütü: "Rehineler, İslam devletinin Türkiye devletiyle yaptığı müzakereler neticesinde serbest kalmıştır. Hiçbir fidye alınmamıştır ve iki devletin karşılıklı masaya oturması sonucu mutabakatla serbest bırakılmışlardır." AKP iktidarının en fazla yaptığı şey de bu terör örgütleriyle pazarlık yapmaktır. PKK'yla yapıyorsunuz, IŞİD'le yapıyorsunuz, Suriye'deki diğer terör örgütleriyle veya başka yerlerde. Bu terör örgütleriyle kapalı kapılar ardında pazarlık yapmak âdeta Hükûmetin bir tarzı hâline geldiğini görüyoruz. Ondan sonra esir takası yapıldığı soruluyor, "Velev ki takas oldu veya olmadı, neticede vatandaşlarımızı kurtardık."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, Sayın Akçay, ek süre veriyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Tabii, bunun karşılığında ne verildiğini merak etmek de herhâlde bizim vatandaşlarımızın da hakkıdır.

Süre doldu mu Sayın Başkan?

BAŞKAN - On dakika...

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ha, on dakika.

BAŞKAN - Sonra veriyorum ek süre.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, Sayın Bakan; şimdi bu sunumda, 76'ncı sayfada, karıştırırken acaba Türkmenlerle ilgili neler söylenmiş deyince, geçen yılki sunumlarda da pek bir şey yoktu... Irak'ta yaşanan siyasi krizden en olumsuz şekilde etkilenen ve kendisini dışlanmış hisseden kesim Sünni Araplar ve ülkenin anayasada öngörülen federalizm kriterlerine göre yönetildiğine inanmayan Kürtlerdir. Yani, Türkmenler herhâlde çok memnunlar bu durumdan? Mefhumu muhalifinden onu anlıyoruz.

Bir de, "Irak'ta Berseve'deki kampa ağırlıklı olarak Türkmen soydaşlarımız kabul edilmektedir." deniyor. Irak'ta ve Suriye'de bir yaşam savaşı veriliyor. Türkmenler Hükûmetin politikaları neticesinde bu iki ülkede de sahipsiz kalmıştır. 2011'de dönemin Dışişleri Bakanı şimdi Sayın Başbakan "Telafer'e dokunan Türkiye'ye dokunur." açıklamasını yapmıştı. Bu açıklamanın üzerinden üç yıl geçmişken, IŞİD önce Musul'daki Türk konsolosluğunu basarak 49 vatandaşımızı rehin etti, sonra da Telafer'i basarak 125 bin Türkmen'i Sincar'da sığınmak zorunda yani yerleşim yerlerini terk etmek ve peşmergeye sığınmak zorunda bıraktı ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti de sessiz kaldı.

Türkmenlerdeki genel kanaat, AKP Hükûmetinin kendilerini ve kadim Türk kenti Kerkük'ü petrol ve para karşılığında sattığına inanmaktadırlar. Türkmenlerin Irak ve Suriye'de en çok ihtiyaçları olan şeylerden biri de silahtı çünkü savunmasızdılar ancak, Başbakan Yardımcısı Arınç, âdeta alay eder gibi "Irak Türkmen Cephesi bizden silah istememesi gerektiğini bilir." demiştir yani AKP, Türkmenlere, Suriye muhalefetine yaptığı yardımı dahi vermemiştir, sadece fasulye, nohut göndermeyi de yardım saymıştır.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde de Sayın Erdoğan "Yardım ediyoruz ancak her şeyi açıklayamayız." demişti, Anadolu Ajansının "AFAD Türkmenler için Duhok'a 15 kilometre mesafedeki Şareyn'de 20 bin kişilik kamp kurdu." dediği yerde kamp olmadığı da meydana çıkmıştı yani Irak'taki Türkmenlere Türk Hükûmeti yardım eli uzatmamaktadır, üstelik hâlihazırda verilen yardımlar da kesilmektedir, bunların bazılarını da sıralamak istiyorum.

Irak Türkmen Cephesi tarafından Türkiye'nin desteğiyle açılan Türk okulları sahipsiz bırakılmıştır. Sürekli eğitim merkezini ve Türkçe eğitim yapılan okulları öğretmensiz bırakmak ve sözleşmeli öğretmenlere 100-150 dolar verip eğitimin kalitesini düşürmek için gayret sarf edilmektedir. Irak Türk'lerinin ve özellikle de liderlerinin, şehit aileleri ve yoksulların Türkiye'de devlet hastanelerinde bedava tedavi olma imkânları 2011'den itibaren azaltılmış ve sonra tamamen iptal edilmiştir. Kaldı ki -hatırlarsınız Sayın Başkan- geçen yıl burada Sağlık Bakanlığının getirdiği bir tasarıdaki maddeyle de yurt dışından gelen ve özellikle de Afganistan'dan gelenleri gerekçe göstererek onların Sağlık Bakanlığı bütçesinden tedavilerinin karşılanması için de düzenleme yapılmıştı, bu nasıl oluyor bilemiyoruz.

Yine, bir sağlık hizmeti olması amacıyla Kerkük'te kurulan Şifa Hastanesinin bütçesi azaltılmış, bir küçük sağlık merkezine dönüştürülmüştür. Irak Türklerine Türkiye üniversitelerinde hak tanınan yıllık 80 lisans ve yüksek lisans kontenjanı önce azaltılmış sonra iptal edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akçay...

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Toparlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Dışişleri Bakanlığı, Irak Türkmen Cephesini ve diğer Türkmen siyasi partilerini Orta Doğu'yla ilgili Türkiye'de düzenlediği siyasi kongre, toplantı ve anlaşmaların dışında bırakmıştır.

Sayın Başkan, benim cümlelerim hüküm ifade eden cümlelerdir. Tabii, bunların birer soru olarak Sayın Dışişleri Bakanı tarafından alınarak konuşmanın sonunda da cevaplandırılmasını arzu ve temenni ediyoruz.

BAŞKAN - Aynı zamanda "soruyorum." diyorsunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Dışişleri Bakanlığının talimatı üzerine Irak Türkmen Cephesi bürolarının sayısının da yarıya düşürüldüğü ifade edilmektedir. Irak Türklerinin millî davasını dünyaya tanıtmak amacıyla açılan Türkmeneli TV, Dışişleri Bakanlığının talimatlarıyla bir Türkmen kanalından ziyade Arap ve Kürt ticari firmalarının reklam kanalına dönüştürülmüştür. Türkmen siyasi kuruluşlarını, sivil toplum örgütlerini ve Türkmen siyasetçiyi din, fikir, ilim ve devlet adamlarını korumak için kurulan ve Türkiye tarafından da desteklenen El Baraka güvenlik şirketinin son üç yıl içinde tüm imkânları kısıtlanmış, maaşları düşürülmüş, personel sayısı azaltılmıştır. Netice itibarıyla Irak ve Suriye'deki Türkmenler imkânsızlıklar içerisinde kıvranmaktadır.

Diğer bir husus, malum, 2015 yılı geliyor ve bilhassa bu Ermeni diasporasının ve bazı Ermenilerle ilgili iddiaların çok ağırlıklı olarak gündeme getirileceği de aşikârdır. Doğrusu Hükûmetin, Dışişleri Bakanlığının bu konuda 2015 yılı için ne gibi bir hazırlıklar yaptığını merak ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Eğer Dışişleri Bakanlığı, 2015 yılı için yapacağı çalışmaları aktarırsa çok memnun oluruz. Yani aktarmaktan, bunu bir devlet politikası olarak kaçınacağını ifade ediyorsa yani çekinmesinler, bizden sır çıkmaz, gerekirse bir kapalı oturumda yaparız Sayın Başkan ama ben Hükûmetin bu konuda yeterince hazırlıklı olmadığı izlenimini ediniyorum, o kanaatteyim ve bu konuda da ne gibi çalışmalar ve hazırlıklar yapılıyor? Yine, her zaman olduğu gibi, böyle mahkûm ve edilgen bir şekilde kendini savunamaz, birtakım cılız demeçlerle mi geçiştirilecek? İnşallah öyle değildir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.