KOMİSYON KONUŞMASI

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Sayın Başkan, İçişleri Komisyonunun çok saygıdeğer üyeleri; öncelikle hepinize hayırlı sabahlar diliyorum.

Bu toplantımızın hem ülkemiz için hem milletimiz için, alacağımız kararların bu coğrafya için ve bu topraklar için hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. Yine, sözlerime başlarken Sayın Başkanın görev aldığımız İçişleri Bakanlığı konusundaki hayırlı olsun dileklerine, nezaketine çok teşekkür ediyorum. Bu süreç içerisinde, inşallah, Komisyonumuzla birlikte önemli kararlara, önemli iş birliklerine ve önemli adımlara hep birlikte bu güzel Komisyonda karar vereceğiz ve ülkemizin huzuru, ülkemizin esenliği, milletimizin yarına umutla bakabilmesini temin edecek adımları da hep birlikte atacağız. Bu açıdan, gerek kültürümüzün gerek demokrasimizin gerek bu Gazi Meclisin en önemli komisyonlarından biri olarak nitelendirdiğim İçişleri Komisyonunun coğrafyamızın, ülkemizin ve milletimizin içerisinde bulunduğu ve her birimizin geleceği, ülkemizin geleceği, çocuklarımızın geleceği için önemli olan bu dönemde çok yüksek görevler ifa edeceğini de büyük bir anlayışla düşündüğümüzü de bir şekilde ifade etmek istiyorum.

Bu sabah gece yarısından sonra şehit olan 2 evladımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum ve yine, birçok teröriste bu gece, dün, bu sabah yaptıkları operasyonlarla birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinin kararlılığını, milletimizin ortaya koymuş olduğu iradeyi gösteren güvenlik kuvvetlerimize de tekrar şükranlarımı ve teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri, İçişleri Komisyonumuzun çok değerli üyeleri; Kazan ilçesi isim değişikliği ve 15 Temmuzun tatil olarak belirlenmesi hususunda Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım Bey'in imzasıyla sunulan kanun teklifine ilişkin olarak Hükûmetimizin görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyor, çalışmalarınızda başarılar ve kolaylıklar diliyorum.

Kıymetli arkadaşlarım, bir toprak parçası üzerinde ne yaşandığına göre bir anlam kazanır. Boşken belki de sadece bir arazidir; ekip biçersiniz, bunu tarla yaparsınız; üzerinde yaşarsınız, köy olur, mahalle olur ancak eğer o toprak parçasında toplumsal hatıralarınız, orada hüzünler, sevinçler yaşarsanız işte o zaman orası toprak olmaktan çıkar, orası vatan olur. Çok meşhur ve hepinizin bildiği bir dizedir: "Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır." Toprağı vatan yapmak, ona anlam katmak, o toprağı gelecek nesillere bırakmak ve çocuklarımızın, torunlarımızın mutlu bir geleceğe uzanabilmesini sağlamak için önemlidir. Bizi bir millet yapan, toprak üzerinde bir arada tutan güç aslında orada yaşadıklarımız, oradaki hatıralarımız, atalarımızdan miras olarak devraldığımız anılarımız ve bize bırakılan emanetlerdir. İşte, bu bilinçle bu güzel toprakları bizim için vatan hâline getiren her hatıraya ayrı bir önem gösteriyor ve onu yaşatmak için ciddi bir gayret ortaya koyuyoruz.

Burada altını çizmem gerekir: Dünyanın hiçbir meclisi bu şanlı Meclisin bugün üzerinde bulunduğu ve yaşadığı sorumluluğu taşımamaktadır. Bu ülke kurtuluş mücadelesine girerken, kurtuluş mücadelesini sevk ettiği ve bütün sorumluluğunu sevk ettiği bu Meclis bunu büyük bir onurla taşımış ve başarıyla, istiklalle, hürriyetle, bağımsızlıkla kendi milletini buluşturmuştur. Bir taraftan, bizim kurtuluş mücadelemiz yine dünyada örneği az görülen, her yerde, milletimizin dernekler altında bir araya gelerek oluşturdukları büyük bir kahramanlık destanıdır. Bir taraftan, hem millî iradeyi Mecliste hem kurtuluş mücadelesini Mecliste yöneterek, sevk ve idaresini gerçekleştirerek ortaya koymuş olduğu ve bunu başardığı ve bunu Gazi Meclisle beraber bütünleştirdiği bir istiklal mücadelesinin sahibidir. Bu önemlidir çünkü sadece kendi Silahlı Kuvvetlerine, güvenlik kuvvetlerine devredilmiş bir istiklal mücadelesinin sahibi değiliz, milletimiz topyekûn bu büyük mücadeleyi büyük bir kararlılıkla ortaya koymuştur. Allah'a şükürler olsun, bugün her birimiz büyük bir milletin, aziz bir milletin parçasıyız. Millet olmak kolay bir iş değildir. Etrafımızdaki coğrafyada millet olamayan toplulukların bugün nelerle karşı karşıya kaldığını hepimiz görüyoruz. Millet olmak sadece savaşmakla, sadece savaş alanlarında kazanmakla da olmuyor; millet olmanın başka unsurları, millet olmanın başka hasletleri, başka umdeleri, başka ilkeleri de var. Bayramda bir araya gelmek millet olmak demektir; otobüste yaşlı bir kadına, bir gaziye, bir büyüğüne, bir hanımefendiye yer vermek, ona nezaket göstermek millet olmak demektir. Memleketine gitmek, mezarlarını ziyaret etmek, sılayırahim yapmak millet olmak demektir. Yine, ifade etmek isterim ki hemen yanı başınızdaki komşunun taziyesine katılmak, ona eşinizin yaptığı yemeği getirebilmek, onunla ağlayabilmek millet olmak demektir. Çocuğunuz okula gittiğinde, yine, eve döndüğünde eğer evinizin kapısı kapalıysa o mahalleden birisinin kapısını kendi evi gibi çalıp orada annesinin babasının gelebilmesini beklemek de millet olmak demektir. Millet olmak aynı zamanda acıyı paylaşmak, aynı zamanda sevinçlerden şımarmamak, aynı zamanda hüznü vakarlı bir şekilde taşımak demektir.

15 Temmuz bizim, birçok acıyı yaşasak da, millet olarak ve ülke olarak hak etmediğimiz alçak bir hareketle karşı karşıya kalsak da millet olma hasletimizi bir kez daha bizimle buluşturduğu bir gün olarak hatıralarımızda, anılarımızda, tarihî belleklerimizde kalacaktır.

15 Temmuz 2016 akşamı bu ülkede daha önce defalarca yaşanmış bir hadise, daha önce yaşanmamış bir şekilde vuku bulmuştur ve bu aziz millet daha önce yaşanmamış bir tepki ve iradeyi ortaya koymuştur. Bu masanın etrafındaki insanlar ve bizler büyüklerimizden hep şunu duyduk: Keşke 1960 darbesinde, rahmetli Adnan Menderes'in, Fatin Rüştü Zorlu'nun, Hasan Polatkan'ın asıldığında, Kayseri cezaevlerine Celal Bayar ve arkadaşları gönderildiğinde reaksiyonumuzu koysaydık. Kütahya'dan Eskişehir'e rahmetli Adnan Menderes geldiğinde, oradan alındığında o millet topyekûn bir şekilde o alınmaya itiraz edebilseydi. Eskişehir'deki hava komutanının yukarıdan uçaklarla, bir yalan üzerinden "Adnan Menderes uçak dolusu altınla kaçarken yakalandı." diye beyannamelerini atarken o beyannamelere karşı bütün Türkiye'de topyekûn bir reddi ortaya koyabilseydik. Hep bu hikayelerle büyüdük. O gün bu millet onu yapamadığı için hayıflanmıştı, bu fırsatı bir daha eline geçirmeyi bekliyordu. Allah'a şükürler olsun, 15 Temmuz akşamı bu Mecliste tüm siyasi partilerin ortaya koymuş olduğu irade bu Meclisin meşruiyetini, millete karşı aldığı emaneti vakarla ve onurla yine millete karşı gösterebilmesinin iradesidir. Tarihe altın harflerle geçilebilecek bir geceyi Türkiye Büyük Millet Meclisi o gece bu milletle beraber yaşamıştır; sinmemiştir, taşın arkasına saklanmamış ve genel başkanlarının ortaya koymuş olduğu iradeyle birlikte her bir siyasi partinin mensubu bu Mecliste yerini almış, Meclisin üzerinden uçan uçaklara aldırış etmeden bu Mecliste olan arkadaşlarına, Ankara'da olmayan arkadaşlarının, milletvekillerimizin "Hep beraber oradayız, mücadele edin ve demokrasimize, ülkemize, milletimize Meclis adına sahip çıkın." mesajlarıyla beraber cesaretli bir şekilde burada durmuştur. O gece -Allah nasip etti- bu Meclisteydik ama bir şeyi daha bu heyetin huzurunda ve Kazanlıların huzurunda söylemek istiyorum: O gece "Kahraman" unvanını hakkıyla elde eden Kazan halkıyla, Kazan Belediye Başkanımızla, Kazan'daki güvenlik kuvvetlerimizle sabaha kadar defalarca telefon görüşmemiz olmuştur. Dün akşam bir arkadaşımla yaptığım telefon konuşması -gece saat üç, üç buçukta- o hâletiruhiyemizi bana bir kez daha hatırlattı. Belediye Başkanına "Ne olursunuz, oradan uçak kaldırmayın ve oranın önündeki eylemlerinize devam edin." dediğimizden beş dakika sonra Belediye Başkanının bize açtığı telefon yüzümüzü bembeyaz ve kireç gibi yapmıştı. "Acımasız bir şekilde arkadaşlarımızı öldürüyorlar ve onlarca yaralıyla beraber ne yapacağımızı bilmiyoruz." Beş dakika sonra tekrar toparlandık ve oranın önünden ayrılmamaları lazım geldiğini bir kez daha kendilerine ifade ettik ama bizim sözlerimizin hiçbir ehemmiyeti ve anlamı yoktu; Kazanlılar o gece karar vermişlerdi, verdikleri karar ferasetleriyle beraber ana karargâhın Akıncılar Üssü olduğu ve eğer Akıncılar Üssü'ne yapacakları tazyikler ve baskılarla birlikte sonuç alabilirlerse bu meşum darbeyi berhava edeceklerine, ortadan kaldırabileceklerine inanıyorlardı ve Kazan halkı, yaşlısıyla genciyle birçok hikâyenin, birçok kahramanlığın ev sahipliğini yaptı ve Türkiye, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ndeki gibi, 15 Temmuzda cumhuriyet ve demokrasiye sahip çıkma, milletimizin istiklaline ve bağımsızlığına sahip çıkma destanının önemli sayfalarından birini hakkıyla doldurdu.

16 Temmuz akşamı taziyesine gittiğimiz Kazanlı köylülerden biri şunu söylüyordu: "En sessiz arkadaşımızdı ve sanki hayatta her şeyden bir haberdi. Köyün imamı Kazan'daki bu mücadeleye katılacağını köyde söyleyince 'İlk önce ben gelmek istiyorum.' diyor ve en önde olanlardan, en önde ölenlerden birisi oluyor."

Şunu açık yüreklilikle söyleyeyim: Sizler benden, milletvekillerimiz benden çok daha iyi yaşamışlardır. Elbette ki milletimiz cesur bir millettir, buna inanıyorum; feraset sahibi millettir ama o gün ortaya konulan cesaret Allah'tandır, buna da inanıyorum. Çünkü, bir insanoğlunun çıplak elleriyle beraber tanka karşı durması, silahlar kendisine doğrultulmuşken ve ateş edilirken ona karşı, aynen şahadete koşarmış gibi gidebilmesi normal bir hâlin tezahürü değildir. Bunu bugünkü aklımla değerlendirmekte bile zorlanıyorum. Bunun bambaşka bir hâlin tezahürü olduğunu ve biraz önce söylediğim gibi Cenab-ı Allah'ın bu milletin istiklaline, özgürlüğüne ve hürriyetine karşı ortaya koymuş olduğu bu cesarete, aslında kendi iradesini ortaya koyması olduğunu bir kez daha burada hepinizin huzurunda ifade etmek istiyorum.

Eğer 15 Temmuzdaki darbe girişimi başarılı olsaydı şu anda bu sıralarda milletin iradesinin temsilcisi olarak bizler oturmayacak, ne idüğü belirsiz, gücünü silahtan ve Pensilvanya'daki şarlatandan alan bir akıl yoksununun yönettiği kişiler oturuyor olacaktı; hatta bu demokrasi çatısının kapısı tamamen kapanacaktı, Türk milletinin iradesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin gücü ve egemenliği, Orta Doğu coğrafyasının kaynadığı bu dönemde birilerine peşkeş çekilecek, Türkiye kendi sınırları dışından aldığı talimatlarla idare edilecekti. Böyle bir durum elbette ki küresel bazı güçlerin gayet de işine gelecek, Orta Doğu ve onun mazlum halkları zalim ve vahşi bir paylaşımın öznesi olacak, kardeşleri ve tek umutları olan Türkiye'nin kendilerine sırt çevirişini yaşlı gözlerle izlemek zorunda kalacaklardı.

Esasen 15 Temmuzda kendilerini tankları, mermilerin, bombaların önüne atarak ülkesine sahip çıkan o güzel insanlar, aslında farkındaydılar, "Farkında değildiler." demek bile yanlıştır. İnsanoğlu yeryüzünde Allah'ın elçisidir ve bilinmelidir ki her şeyin farkındadır ve millet dediğimiz unsur, birçok insanın bir araya gelmesinden oluşan bu unsur, ortak akılla birçok şeyin farkındadır ve onlar, o farkındalıkla Orta Doğu'da zulüm altında inleyen o mazlumların geleceğine de sahip çıkmışlardır. Hadiseye böyle baktıktan sonra anlıyoruz ki 15 Temmuz içinde barındırdığı hikâyelerle birlikte bu vatan topraklarına kazınmalıdır ve gelecek nesillerin 15 Temmuzu doğru anlaması, unutmaması, o ruhu kaybetmemesini sağlamak hayati önem taşımaktadır.

Bir tespiti daha burada kıymetli milletvekillerimizin ve Meclis Komisyonumuzun huzurunda ortaya koymak istiyorum. O da şudur: Belki baba olarak, belki amca olarak, belki bu ülkede bir milletvekili olarak, belki de bu ülkede yaşayan bir fert olarak hep şunu sohbetlerimiz içerisinde konuştuk ve değerlendirdik: "Gelecek neslimiz ne olacak?" diye. Aslında hepimiz itiraf etmeliyiz ki endişeliydik, bazen televizyon programlarından endişeliydik, bazen çocukların, gençlerimizin giysilerinden endişeliydik, bazen onların bazı tavırlarından, umursamazlıklarından, İnternet'e çok fazla yüklenmelerinden, kapanmalarından endişeliydik ama bir şeyi hepimiz bir kez daha 15 Temmuz gecesi anladık ve belki de kabul ettik, bu okunan ezanların, Kurtuluş Savaşı'nın bu topraklara yüklediği misyonun, bir annenin bir babanın bir dedenin bayramda elini öpmenin, bu topraklarda büyüyen bir başağın kendi başına olmamasını düşünmeliydik. Bunların her birinin yaşayan nesillerimize ve çocuklarımıza bir akıl olarak, bir edep olarak, bir ahlak olarak katkı sunmasını, katkı sunduğunu bir şekilde anlamalıydık. İşte 15 Temmuz akşamı bir kez daha bize bunu anlattı. 16 Temmuz, 17 Temmuz, 18 Temmuz, 20 Temmuz, 25 Temmuz, 30 Temmuz, ağustos bize bir kez daha bir şey anlattı: Bu topraklarda yetişen evlatlarımız, geleceklerimizi, geleceğimizi ve bu ülkenin istiklalini, hürriyetini, gelişmesini ve medeniyetimizi emanet edebileceğimiz kadar yüksek bir şuurla bugün bu topraklarda yaşamaktadırlar. Belki de 15 Temmuzun bize bıraktığı en önemli derslerden bir tanesi budur. Bunun için de Allah'a şükür demek istiyoruz. Ve yine 15 Temmuz akşamı Kazan'da 8 şehit verildi, 1'i de Ankara'da Kazanlı bir dostumuz -Emniyet müdürlüğü binasının önünde bir dostumuz, Kazanlı bir hemşehrimiz- olmak üzere 9 Kazanlı şehit verildi, 86 vatandaşımız da yaralanarak gazi oldu. Hele, milletvekillerimiz görmüşlerdir, bir öğretmen hanım... Doğum günü için arayıp konuştuğumuzda hâlâ öğretmenliğin, öğretmenin vermiş olduğu o yüksek ahlakla ve yüksek bilgiyle karşı karşıya kaldığı durumun gelecek nesillerimize çok önemli bir öğreti olduğunu ifade etmekteydi. Gaziydi ve bu ülkede neye karşı bir hamle yapıldığını çok iyi biliyor ve tüm içtenliğiyle ve samimiyetiyle ve o güzel çehresiyle birlikte bize aslında karşı karşıya kaldığı durumun dersini çok güzel bir şekilde ifade ediyordu.

Kazan her bir tarafıyla bir derstir, bir millet için, bir milletin yeniden kendisini anlayabilmesi, titreyip yeniden kendine dönebilmesi için önemli bir derstir ve bunun da ötesinde Kazan'da yapılan müdahale, darbenin seyrini tamamen değiştirmiş, gücünü ve etkinliğini azaltarak darbeyi akamete uğratmıştır. O darbeyi sabaha kadar anı anına yaşamış bir kardeşiniz olarak söylemek istiyorum, içeride temas kurmak için çare arayanların Kazan halkının ortaya koyduğu baskıdan ne kadar etkilendiğini burada net bir şekilde söylemek isterim. Çaresizlik içinde kıvrandıklarını ve "Acaba buradan nasıl kurtulabiliriz?" diye fırsat bulmaya çalıştıklarını, şahit olan birisi olarak bunu söylemek istiyorum. Kazan, tam da -altını çizerek ifade etmek isterim ki- darbenin karargâhını çökertecek çok önemli bir mücadelenin kahramanlığına ev sahipliği yapmıştır. Önemli olan karşı tarafa verilen zayiat değildir, önemli olan Kazan halkının ölümü göze alarak ortaya koymuş olduğu iradedir. Bu iradenin önünde ancak saygı duyulur, sadece bugün değil, gelecek, bilmenizi isterim ki bugünden çok daha fazla büyüterek saygı duyacaktır Kazan'da 15 Temmuzda ortaya konulan mücadeleye. Büyük bir destan yazılmış, çalınmak istenen demokrasimizi, millî iradeyi o karanlık zihniyetin elinden söküp almışlardır.

Ülkemizin her tarafında o gece ortaya konulan üstün cesaret ve fedakârlığın sembol ismi hâline gelen Kazan ilçemiz hakkında tıpkı halk arasında "namın yürüsün" diye tabir ettiğimiz gibi o destanı gelecek kuşaklara aktaracak bir tasarrufta bulunma gereği hissedilmiş ve Sayın Başbakanımızın imzasıyla, aslında birçok parti grubumuzun ortaya koymuş olduğu değerlendirmeyle birlikte bu teklif huzurlarınıza gelmiştir. Buna göre, hem Kazan ilçemizin ismini Kahraman Kazan olarak teklif ediyoruz hem de 15 Temmuzun resmî tatil olarak ilan edilmesini teklif ediyoruz. Bu sayede 15 Temmuzda ortaya koyulan o yüksek bilinci taçlandırmış ve hep birlikte geleceğe taşımış olacağız.

5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 2'nci maddesine istinaden Ankara'nın Kazan ilçesi isminin yine Kazan'ın kendi içerisinden çıkan bu kahramanlığı yapan insanların ortaya koyduğu iradeyle "Kahramankazan" olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz ve yine 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Tatil Günlerinin 2'nci maddesine istinaden bunun değiştirilmesine yönelik 15 Temmuzu da "Demokrasi ve Özgürlükler Günü" olarak teklif ediyoruz. Bunun hem milletimiz için hem de ülkemiz için büyük bir anlamı olduğunu, gelecek adına da toplumumuzun kendi değerleriyle buluşması adına da büyük bir önemi olduğunu bir kez daha ifade ediyor, İçişleri Komisyonunun huzurunda bulunmaktan büyük bir onur duyduğumu, bu kadar önemli bir günde böyle bir kararı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edecek bu Komisyonun, bugün 15 Temmuzu aslında tarihimizin önemli günlerinden birisi olarak alacakları kararlarla beraber burada tarihe altın harflerle kazıyacağını ve belki de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde atılan en önemli adımlardan birisinin bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyelerinin ev sahipliğinde ve onların o anlayışıyla beraber gerçekleşebileceğini bir kez daha ifade ediyor, Sayın Komisyon Başkanımızın nezdinde tüm İçişleri Komisyonumuzun üyelerini, buradaki bürokrat arkadaşlarımızı ve basınımızın değerli temsilcilerini saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.