| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 24 .11.2014 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanlara önce teşekkür ederim, Volkan Bey'e.
Türkiye dış politikası açısından Dışişleri Bakanlığı, son derece önemli ve burada her toplandığımızda herkes bütçesinin azlığından şikâyet eder yani bu kadar önemli bir misyonu varsa ona uygun bir bütçenin olması gerekir ancak Dışişleri Bakanlığının fonksiyonlarının giderek budandığını görüyoruz, örneğin TİKA bir taraftan, başka kurumlar bir taraftan, aslında yine Dışişleri Bakanlığını kullanarak başka alanlarda iş yapıyorlar ama denetim başka bakana bağlı. Yine, Avrupa Birliği Bakanlığı kanımca Avrupa Birliğine her ne kadar eş değilse de Hükûmette yanlış bir örgütlenme modeli çünkü onu yeri geldiğimizde açıklayacağız. Yani, Türkiye'de bir madencilik bakanlığı gerekliyken, o kadar ölüm olurken konulmadı. Türkiye'nin her tarafı deniz, 800 bin metrekare varken bir denizcilik bakanlığı gerekliyken kurulmadı ama Dışişleri Bakanlığı bünyesinde İnsan Hakları Dairesinin, hatta Avrupa Birliği uyumu içinde bir çalışmanın yapılması mümkünken maalesef yapılmadı.
Şimdi, beş altı senedir Avrupa Birliği reformlarını Hükûmet dondurmuş durumda, ben açık söyleyeyim size, Sayın Dışişleri Bakanımız burada. Tam tersi yasalar yapılmaya başlandı. Bir iki örneklemeden yola çıkmak istiyorum yani şöyle: Gerçekten, 1995'te biz Gümrük Birliğine üye olduk, vergi vermeye başladık, NATO üyeliğimiz de eski, asker veriyoruz ama diğer konularda bir ilerleme yok; vergi veren, asker veren bir Türkiye var şu ana kadar. İlerleme kaydedemiyoruz bir türlü Avrupa Birliği konusunda çünkü kimisi "imtiyazlı ortaklık" dedi Fransa, Almanya gibi. 1959'da başladı bu serüven, etti yarım asır ve burada birçok milletvekili, daha o tarihte doğmamıştı, onların yaşını geçen bir üyelik sürecimiz var. 1963 Ankara Anlaşması, geldik, en son biz makul şüphe paketi yaptık yargıda, şimdi Meclise geliyor; istenildiği gibi gizli dinleme, teknik takip, Hükûmete hakaret, eleştiri varsa malına da el koyma, arkasından bir paket daha geldi sabah, onu da aldım, Hükûmet tasarısı.
Şimdi, zaten ben yıllarca gittim Avrupa'ya geldim, böyle dolambaçlı söylemeyeceğim, çok da diplomatik belki olmayacak ama halk dilinde söyleyeceğim: Zaten Avrupa Birliği bize hep "makul şüpheli" olarak bakıyordu, tıpkı bu son yasa gibi. 3T sendromları vardı: Takke, takunya, tespih. Açık konuşayım yani Hristiyan kulübü olarak da görüyorlardı orayı.Şimdi aradan yıllar geçti. Fransa'da Sarkozy gitti, sosyalistler geldi, iyi ilişki falan; Merkel geliyor, onunla iyi ilişkiler geliştirmeye çalışıyoruz, tam bu arada küresel kriz patlak verdi. Küresel kriz demek avro krizi demek, avro krizi demek 15 ülke perişan demek, 15 ülke demek bizim ithalat-ihracatımızın yüzde 57 olduğu Avrupa Birliğinde yüzde 40'a düşmesi demek. Avrupa Birliğinin bizden ithalatı arttı çünkü bizde ucuz iş gücü, ona yönelik ürünler de arttı. Tabii ki Dışişleri Bakanlığımız, Hariciyemiz alternatif arayışa girecekti; Afrika, Latin Amerika, Güney Amerika, Karayipler, az bahsetmişsiniz ama olsun, bunlar önemlidir yani bu arayışlar ama doğru rotada olması gerekiyor, Orta Doğu'daki gibi olmamalı. Bakın, biz bu krizle uğraşırken Orta Doğu'da Suriye olayı patlak verdi ve Suriye olayı patlak verirken çok ciddi bir, 11 Eylül kriziyle başlayan -ki ben bunu daha önce bütçe sunuşlarımda, Genel Kurulda söyledim- İslam karşıtlığı ve ırkçılık Avrupa'da gelişmeye başladı, hatta Avrupa Parlamentosunda grup oluşturdular ve son seçimlerde de oylarını artırıyorlar. Şimdi diyeceksiniz ki ne alaka? Orta Doğu'da, Suriye'de, Irak'ta yaşananlar bir petrol, güvenlik, su olayıdır, enerji olayıdır ve bunların hiçbirisinin dışında değil, bu krizin yönetilmesinin hiçbirinin dışında değil yani yoksa biz de biliyoruz, diktatörlükler, baskı rejimleri dönemi kapanmıştır ama hâlâ Orta Doğu şeyhlerle, krallıklarla, demokratik olmayan yönetimle gelenlerle, darbelerle gelenlerle yönetiliyor. Yani, Türkiye'de de yüzde 10 barajlı bir seçim sistemiyle seçim yapılıyor. Bu seçimlerde doğrusunu isterseniz Dışişleri çok başarılı olamadı, yurttaşlarımızın kullandıkları oy oranları itibarıyla ilk deneme maalesef fiyaskoydu tek kelimeyle, ben bunu bu şekilde ifade edeyim.
Suriye olayındaki yanlış dış politikamız bize de, Suriye'ye de, Suriye halkına da, herkese de çok büyük acılara neden oldu. Çok açık söylemem gerekiyor, neoosmanlıcı veya ideolojik fundamentalist akımlar üzerinden, Esat karşıtlığı üzerinden, ÖSO'nun şemsiyesi altında bütün dinî radikal örgütlere, El Kaide'ye, El Nusra'ya ve türevi olan şu anki IŞİD... -"DAESH" diye bir şey yok- Türkçe konuşuyorsak DAİŞ, Kürtçe konuşuyorsak DAİŞ yani İngilizce konuşuyorsan da onun karşılığı vardır, onu koyarsınız yani sanki Cumhurbaşkanı öyle deyince öyle oluyor, değil. Şimdi, bu olay nedeniyle Türkiye hakkında çok ciddi belge ve bulgular var Sayın Bakan. Türkiye'nin terör örgütlerine destek verdiği, yardım ettiği, iaşe sağladığı, silah verdiği ve çok ciddi miktarda silah yardımı gönderdiği, El Nusra'nın terör örgütleri listesinde olmasına rağmen bunun gönderildiğine dair çok çok ciddi bulgular var. Kimin elinde var? Avrupa Birliği ülkelerinin, Amerika'nın elinde var ve Orta Doğu'da en son Kobani olaylarıyla patlak veren, aslında daha önce Musul'un düşmesiyle, konsolosluğumuzun işgaliyle ve orada Şengal bölgesinde Türkmen, Ezidi, Kürtlere yönelik saldırıya ve oradan müthiş bir göç ve soykırım, insanlık suçu olayına tanık oluyoruz. Onun bütün acılarını Şırnak Milletvekili olarak sınırlardan geçişte, Habur'dan geçişte, belediyelerimizle karşılamada birebir yaşadık.
Şimdi, burada Musul işgal edildi, bunu öngöremeyen bir dış politikayı yani gerçekten büyük devlet olmakla nasıl adlandırabiliriz. Kobani'ye yapılan saldırıyı öngöremeyen bir devlet olabilir miyiz acaba? Kobani'de IŞİD geliyor ve Kobani'deki bu saldırı karşısında "Kobani düştü, düşecek, efendim, Kobani'de YPG ile IŞİD aynıdır." YPG, Kobani'de, Kobani halkının yaşadığı topraklarda kimliğini, özgürlüğünü, halkını, onurunu savunmak için genç kızlar ve gençleriyle kurulan, silahlı olarak kendini savunan ve IŞİD gibi bir canavara, Orta Çağ barbarlığına, Vandalizmine karşı... Kafa kesen, kadınları köle gibi satan, dünya ölçeğinde, gelişmiş Avrupa ülkeleri ve Amerika nezdinde tam bir vahşet örgütü. Artık tabii ki bunun üretiminde kimler yer alıyor ayrı bir değerlendirme konusu. Şimdi burada Hükûmetin bu örgüte bire bir destek verdiği konusunda çok ciddi bulgular var ve Hükûmeti düşürebilecek bulgulardır.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Gönlünden geçenleri söylüyorsun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Bakan, Hükûmetiniz, Cumhurbaşkanınız Sayın Erdoğan'ın da Başbakanlık dönemini kapsayan, Amerika ve Avrupalıların elinde çok ciddi bulgular var, çok net söylüyorum ve bu bulgularla her zaman Türkiye, terör örgütlerine yardım eden yönetimler, devletler kategorisine girip El Beşir gibi, bir uluslararası ceza muhakemesinde Cumhurbaşkanının, Başbakanın hakkında tutuklama kararı verildiği ve izole edildiği bir durumla karşı karşıya kalması an meselesi olan hızlı geçişler yaşandı. Burada, Türkiye kuvvetli şüpheli durumuna geçti, bakın, açık konuşuyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Gönlünüzden geçenleri söylüyorsunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Gönlümüzden geçeni söylemiyorum Sayın Bakan, ben bir uluslararası hukukçuyum ve benim gördüğüm ve tespit ettiğim şeyleri söylüyorum.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Kaplan, Amerika'ya inanacağınıza, bakanlarımıza inansanız, Hükûmetimize inansanız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sen cevap verirsin, konuşma hakkın var beyefendi.
Şimdi, burada, Kobani'de kafa kesen bu kadın tüccarlarına, ırz düşmanlarına karşı kendi toprağını savunan PYD, hiçbir terör örgütleri listesinde, hiçbir yerde yer almamasına rağmen, yediden yetmişe o halkın savunmasını "terörizm" olarak Hükûmetinizin açıklaması, yönlendirmesi, tanımlaması hayatının en büyük hatası olmuştur. Ve Sayın Cumhurbaşkanın "Kobani düştü, düşecek" dediği anda koalisyon güçlerinin ve halkın yardımlarının getirdiği nokta çok önemlidir, buradan çok ciddi tarihî dersler çıkarmak gerekiyor. Eğer inanç ve mezhep temelinde dış politikayı yürütürseniz, geleneksel dış politika değerlerinizin ötesinde 77 milyon Türkiye halkının çıkarlarının düşürseniz, Orta Doğu'da binlerce yıldır beraber yaşadığınız halklarla onların demokratik bir ortamda güven içinde yaşaması ve güvenli bir komşu olarak Türkiye'yle yaşamasını arzulamak doğru politikadır. Eğer siz Orta Doğu'da 40 milyon Kürt halkını güvenli bir komşu olarak görmüyorsanız, IŞİD sizin komşunuz olur. IŞİD felaketi işte budur. Bu yanlışta hakikaten, durmak ve havadan askerî yardımlar yapıldıktan ve koalisyon güçleri artık IŞİD mevzilerini vurmaya başladıktan sonra, Hükûmetin aniden politikasının boşa düşürüp 180 derece dönüş yaparak efendim, IŞİD'e "Terörist örgüttür." demeye başlaması, öngörüsüzlüğün ve keskin zikzakların, yanlışların temelini oluşturmuş.
Şimdi, Kobani eylemleri, 6-8 Ekim olayları, bütün bunlar birbiriyle, aynı zamanda çözüm süreciyle bağlantılıdır. Çözüm sürecinden şu kitapçıklarınızda ve sunuşlarınızda tek kelime bahsetmiyorsunuz. Çözüm süreci sanki dışarıda yaşanmadı, Oslo'da olmadı, bunun olumlu etkileri olmadı, bunun gelecekte Türkiye üzerinde hiçbir olumlu yokmuş gibi varsaymadan gidiyorsunuz. Roj TV'yle ilgili bilgileri koyuyorsunuz, bayatlamış. Bir hafta önce, Danimarka Yüksek Mahkemesi, Roj TV davasında yargılanan 10 sanığı da serbest bıraktı, beraat kararı da verdi, o bahsettiğiniz 19 milyon avro cezası da kalktı.
Şimdi, sizin işiniz, gücünüz Avrupa'da elçiliklerde, konsolosluklarda, Kürdistani derneklerle, legal işçi dernekleriyle, emekçi dernekleriyle mücadele olmamalı, "Birlikte nasıl diyalog kurabilirim." olmalı çünkü Türkiye'de bunun mücadelesini veriyoruz, birlikte nasıl yaşamı organize edebiliriz, geliştirebiliriz. İşte, bu süreçte Türkiye'nin konumu, bu sefer 3K olarak Avrupa Birliğinde şekillenmeye başladı. Yani, "kafa kesme, kadın köleliği ve kâfir Avrupa" ekseninde oluşan radikal dinci, ithal savaşçıların -ithal savaşçı demiyorum, savaşçı da denmez, ithal teröristlerin zaten tırnak içine alınması lazım- uluslararası olarak bunların Libya'da, birçok ülkede, Yemen'de, şimdi de Afrika'da, Mali'de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Şırnak) - ...başka yerlerde neler yaptıklarını hepiniz biliyorsunuz.
(Oturum Başkanlığına Başkan Recai Berber geçti)
BAŞKAN - Sayın Kaplan, mikrofonunuzu açıyorum, buyurun, toparlarsanız...
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Bakan, toparlıyorum, zaten 2 bakanlıkla ilgili konuştuğumuz için...
BAŞKAN - Anlıyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Buradan şunu ifade etmek istiyorum: Biz Avrupa Birliğine böyle nasıl girebiliriz? Yani, TOMA'yla, gazla, güvenlik paketleriyle, bunlarla gireceğimize Avrupa Birliğine inanıyorsanız... Şu en son tasarınız Meclise indi. Bırakın, demokratik hak ve özgürlükleri bütün yasaklar bunun içine giriyor. Emniyeti allak bullak ettiniz, eğitimi allak bullak ettiniz, dışarıda ettiniz.
Şimdi, bağımsız yargı var mı, yargıyla ilgili bir ton hüküm işte Meclise yeni indi. HSYK'daki değişiklikler yetmiyormuş gibi bağımsız yargı Anayasa 90'a göre tarafsız yargı... Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6'ıncı maddesine göre niye Türkiye o zaman Anayasa'da bireysel başvuruyu kabul etmemize rağmen, hâlâ 4'üncü mahkûm olan ülkedir, 10 binin üzerinde başvurusu var. Bu, ciddi bir olaydır. Niye hâlâ 13 tezkerede 13 müzakere başlığını açamıyoruz, "balık" müzakere başlığına bile "siyasi" diyorsunuz? Açık konuşun, deyin ki "Ya Rum kesimi üyedir, bazılarına takoz koyuyor ya da Rum kesiminin isteği üzerine Fransa bazı başlıklara takoz koyuyor ve açamıyoruz." deyin. 23-24 "Adalet, Güvenlik ve Özgürlük" başlığının fasıllarını açamıyorsanız Avrupa Birliğinde, AK PARTİ hükûmetlerinin başlığında işine yarayan ve seçimde kullandığı olay duralamıştır. Aslında, Avrupa Birliği askıya alınacak bir aşamaya gelmiştir. Bakmayın, Türkiye üzerinden doğal gaz petrol boru hatlarının geçmesi, bu kriz sonrası Avrupa'nın daralması avro krizi nedeniyle Avrupa Birliği süreci...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaplan, lütfen toparlarsanız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - ...askıda tutuluyor yani Türkiye burada hiçbir ilerleme kaydetmemiş ve giderek devamlı bir şekilde bunlar, yasalar, reformlar geriye doğru gidiyor yeni Türkiye'de. Peki, bu durumda ne yapmak gerekiyor? Şimdi böyle baktığımız zaman, hakikaten, ilginç şeyler var.
Şimdi, Sayın Başbakan, Arap Baharının nasıl kışa döndüğünü ve sonuçlarını görmeyebilir, danışmanları da görmeyebilir ama bir Dışişleri Bakanlığını bunu görmeliydi. Görmeliydi çünkü önümüzde yüzüncü yılı var, Ermenistan katliamının yüzüncü yıl dönümü nedeniyle dünya çapında bir çalışma yapılıyor. Bizim Hükûmetimiz de Çanakkale'nin yüzüncü yılı nedeniyle aynı tarihte "24-25 Nisanda bakanlığa talimat verildi." diye geçiyor haberlerde.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Anzak Günü öyle zaten.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Yani, aynı şekilde onların da yüzüncü yılı, aynı tarihe getiriyor.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Denk getirilmiyor, o gün zaten.
BAŞKAN - Neyse, evet...
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Şimdi, neyse cevap verirsiniz Sayın Bakanlar. Aynı gün tesadüf müdür?
Şimdi, Suriye'yi anlattınız, sunumlarınızın 72'nci sayfasına baktım, Kobani yok; Irak'la ilgili 76'ncı sayfaya baktım Şengal katliamı yok, Türkmenlere yapılan katliam yok, es geçmişsiniz yani açık konuşayım.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Konuşmamda özette yer aldı.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Kısaca değindiniz evet, konuşma özetinizde vardı, kitapçık önümde.
IŞİD'in nasıl bir vahşi terör örgütü olduğu ve Türkiye'ye tehdit teşkil ettiği konusunda da çok mahcup bir tanımlama var. Yani, nasıl olur Hükûmet böyle bir stratejik yaklaşımla Orta Doğu dış politikasında... Ya Kürt halkıyla, 40 milyonla yan yana, beraber olursunuz Türkmenlerle, Süryanilerle, Asurilerle, oranın halklarıyla ya da bu terör örgütleriyle. Başka seçenek yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, Sayın Kaplan, lütfen, sonuna kadar... Yani yirmi dakika oldu daha uzatalım mı?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - 2 bakanlığı birleştirdik, 2 bakanlık...
BAŞKAN - "Birleştirmek" demek, yani yarım saat konuşma vermek anlamına gelmez, lütfen yani.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Zaten bizim on beş dakika her bakanlık üzerinde bir konuşma hakkımız var.
BAŞKAN - Öyle söyledik ama şimdi geçti, beş dakika daha geçti, lütfen... İlave verdiğim sürelerle, herkes bu şekilde yaparsa bitmez, bu, sabaha kadar devam eder.
HASİP KAPLAN (Şırnak) -Yani, 2 bakanlığı bir araya getirince zamanımızı mı çalacaksınız?
BAŞKAN - Çalmıyoruz lütfen yapmayın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Başkan, sizi usulden baştan da uyardık.
BAŞKAN - Yirmi dakika oldu, lütfen...
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Olmadı efendim yani usulden baştan da uyardık.
BAŞKAN - Ben veriyorum, lütfen.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Gerçi, toparlıyorum yani...
BAŞKAN - Bir zahmet yani ben de onu hatırlatıyorum. Yani, toparlayamazsınız daha da...
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Yaptığınız, iyi niyeti suiistimaldir Divan olarak, bu da yakıştıramadığım bir durum oldu.
BAŞKAN - Buyurun.
Ben de bütün Komisyon adına bu duruma düşmenizi engellemeye çalışıyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Şimdi, bakın, köşk seçimlerinde haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Tabii, bir "monşer" kavramı üzerinden gitti. Tabii ki "azizim, dostum" anlamında bir kavram aslında monşer. Kimisi de "ekselansları" der. Bu kavramlar üzerinde hariciye, dışişlerini bu geleneksel bir de yüzlerce yıla dayanan bir kurumu yıpratma dilinin gerçekten çok faydalı olduğunu düşünmüyorum. Avrupa Birliği sürecinde kadın erkek eşitliğini işliyorsunuz. Sadece bu sene 57 kadın şiddet sonucu öldürüldü. Bugün Cumhurbaşkanı kadının ve erkeğin eşitliğinde "Eşitlik yok..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Yani Avrupa Birliği sürecinde bunun böyle olmaması gerekir diyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz, sağ olun.