| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 24 .11.2014 |
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanlarım, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, değerli bürokratlarımız, sevgili basın mensupları; hepinizi selamlıyorum.
Sayın Bakanım, 2 Bakanlığın yapısına ilişkin olarak ben müsaadenizle değerlendirme yapmak istiyorum. Esasında 2 bütçeyi bir arada değerlendirmemiz isabetli oluyor çünkü birbirinden farklı, hatta 2 ayrı Bakanlığın olmasının bir anlamı olmadığını düşünüyoruz bir yönüyle.
Sayın Bozkır bizi lütfen bağışlasın, onun şahsına ilişkin olarak hiç bizim bir diyeceğimiz yoktur, çok değerli monşer edası vardır zaten kendisinin ama bu hiç bizim tartışma konumuz değildir. Ama, gerçekten Avrupa Birliği Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki ayrımı koyarken politik olarak bir değerlendirme yapacağımız zaman neyi nereye koyacağımız konusunda farklı bir değerlendirmeye giremiyoruz.
BAŞKAN - Monşer edasıyla alakası yok ama.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - O nedenle 2 bütçeyi bir arada değerlendirmenin faydalı olduğuna inanıyoruz. "Bir arada değerlendirelim." deme fikri de, önerisi de bizimdi. Diğer Komisyon üyesi arkadaşlarımız, Divan da öyle bir öneriyle geldi, güzel de olmuş, ben onu ifade edeyim. Ama, doğrusu bu, 2 Bakanlığın birleştirilmesi, Avrupa Birliği Bakanlığının bir masa olarak Dışişleri Bakanlığı bütçesi içerisinde değerlendirilmesinin doğru olduğunu düşünüyoruz. 300-400 personelle çalışan bir bakanlığa bakanlık demek doğru değil yani onu ifade edelim. Ayrılan bütçenin peşinde değiliz, onu asla sorgulama konusu yapmıyoruz.
BAŞKAN - Ama, bütün Bakanlık personelini üzüyorsunuz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Avrupa Birliği hedefini de sorgulamıyoruz. Evet, Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefi olmalıdır ki Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefine çıkış noktalarında biz hâlâ bir problem görüyoruz. Avrupa Birliğini bir ekonomik birlik olarak görüp, oraya heves edip, bir pazar alanı olarak girip o pazar üzerinden verilen tavizkâr, tutumla Avrupa Birliğine dâhil olma arayışını doğru bulmuyoruz. Bu nedenle, zaten Avrupa Birliği mevcut pozisyonda bir yol ayrımındadır, tercih yapmak durumundadır, bu tercihini yapmadan da Türkiye'nin de Avrupa Birliği tercihinin somutluk kazanmasını beklemiyorum işin açıkçası. Çünkü Avrupa Birliği ya bir ekonomik birlik olarak kendi tutumunu, birliğini sorgulamak durumunda kalacaktır, bir arada olup olmayacağını tartışmak durumunda kalacaktır ya da tarihsel kültüründe var olan bizim de daha çok demokratik değerler olarak ifade ettiğimiz değerlerde yeni bir buluşma söz konusu olup bu buluşma üzerinden kendi geleceğini inşa edip edemeyeceği tartışmasında bir somutla netleşmiş olacak. Türkiye de böyle bir netleşmenin sonucunda bence Avrupa Birliği tercihini yeniden yeniden gözden geçirmek durumda kalacak. O nedenle, sizin sunumlarınızdaki yeni kavramları biz çok sık görebiliriz çünkü Avrupa Birliği stratejisi de değişiyor sürekli, kendi içindeki stratejisi de farklılaşıyor. Her yeni stratejik yönelime göre siz de yeni bir hedef koymak durumundasınız. Dolayısıyla, bugünden yarına bir politikadan söz etmiyoruz, bir değişimden söz etmiyoruz. İşin özü itibarıyla, bizim küçülen dünyayı masaya yatırıp tekrar tekrar değerlendirmemizde fayda var. Dünyada tercihler farklılaşıyor, yönelimler farklılaşıyor. Dış politikanızı değerlendirirken, evet, dönüp iç siyasetin polemik konusu argümanlarından yola çıkarak birbirimizi hırpalayabiliriz ama mesele, bana göre, Türkiye'nin dış politikasını değerlendirirken biraz daha hassas bir değerlendirmeyi gerektiriyor diye düşünüyorum. Küçülen dünyayı masaya yatırdığınızda eğilimleri farklılaşan bir dünyadan söz ediyoruz. Amerika'nın başını çektiği -ki her iki bakanımızın da sunumları içerisinde değinme konusu olan transatlantik yatırım ortaklığına yapılan heves, referans- Avrupa Birliği'yle ki devamında Amerikalı stratejistlerin Avrupa Birliğinin kültür alanı, kültür etki alanı olarak da gördükleri alanları da kapsayacak şekilde bir genişleme çalışması var, bir hevesi var ama şunu da çok iyi biliyoruz ki: 2013 yılında, Sayın Cumhurbaşkanı o zaman Başbakan sıfatıyla Washington'a gittiğinde Türkiye'nin bu talebi kabul görmedi yani bu ortaklığa dâhil olması konusu Türkiye'nin kabul görmedi, oradan dışlanıyoruz.
İkinci bir nokta, yine sizlerin konuşmalarınızın içindeki ikinci değinme noktası -ki bana göre ikinci bir kutupsal şekillenişi ifade ediyor- Şangay Beşlisi etrafındaki Asya Pasifik genişleme aksı ve oradaki şekilleniş. E, oranın içerisinde de değiliz. Yani hem bu Asya Pasifik genişleme aksında gözlemciyiz hem transatlantik genişleme aksında gözlemci pozisyonundayız, dâhil olma arzusu içerisindeyiz ama iki yerde yokuz, iki yerde de yokuz.
Bizim Amerika'yla stratejik ortaklığımızı ifade edebilirsiniz, askerî stratejik ortaklık her zaman bizim gibi ülkeler için güdümlü stratejik ortaklıktır, tarifi böyle yapılır. Biz güdümlü stratejik bir ortağız Amerika'ya göre, eğer bir ortaklık tarifi yapılacaksa. Hiçbir zaman bizim gibi ülkeleri ve özellikle Türkiye'yi bütün taleplere rağmen bu ekonomik birliğe ortak etme arzusu görülmüyor ve hevesli de değiller.
Şimdi, bu iki aksı değerlendirdikten sonra Türkiye'nin kalkış noktasının ne olabileceğine bakmak gerekir. Şimdi, eğer Asya Pasifik aksında yer alamıyor isek karşıtında transatlantik aksında yer alamıyor isek o zaman bizim pozisyonumuz nedir? Biz çıkışı nerede yakalayacağız? Biraz oradan, biraz oradan olmuyor; bu, iki arada bir derede politikasıyla bunu hayata geçirme şansına sahip değilsiniz. Türkiye'nin burada cesaretli bir çıkış yapması gerektiğine inanıyoruz. Türkiye'nin kendi cesaretli çıkışını da kendi ana medeniyet aksı üzerinden gerçekleştirmesi gerekiyor. Bu ana medeniyet aksı kendini bu Batı hegemonyasına kaptıralı, tarihsel olarak da verdiğiniz zaman, 2 ya da 3 asrı geçmiyor. Bütün küre tarihi boyunca bakıyorsunuz Amerika kıtasının dünyaya lider olması son yüzyılın ürünüdür ama dünya tarihi son yüzyıldan da ibaret değildir. Bizim içinde yer aldığımız coğrafya, tarihin önemli bir evresinde bu coğrafyaya önderlik etmiştir, dünyadaki medeniyet gelişimlerine önderlik etmiştir. O zaman kendi tarihsel kökenlerimize, bölgemizin tarihsel kökenlerine dönerek yeni bir çıkış yakalama şansına sahibiz. Onu nasıl yaparsınız? Orta Doğu'daki kriz, evet, sıkıntılıdır, bu kaos kendi içinde çok büyük sıkıntılar barındırıyor ama yanı zamanda bu kriz Türkiye'nin önüne bir fırsat koyuyor. Eğer bu fırsatı iyi değerlendirirse Türkiye, Orta Doğu'daki bu krizden en kazanımla çıkacak ülke pozisyonuna gelir ve farkında olmadan dünyada yeni bir eksen doğumuna öncülük edebilir.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Farkında olmadan ama.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Farkında olmadan diyorum çünkü Türkiye'nin böyle bir stratejik hedefi yok henüz, yani böyle bir stratejik hedefi önüne koymuş olsa, ben, evet, bu şekilde destekleyelim derdim. Böyle bir stratejik hedefi önüne koyduğu zaman Türkiye'nin büyüme şansı vardır, öbür türlü Türkiye'nin büyüme şansı yoktur.
2023, 2071 bunlara dönük koyduğunuz bütün hedeflerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği hesabı yapacağınız bu stratejik hesap üzerinden yapılır, bu stratejik belirleme üzerinden yapılır. Başka türlü bunu gerçekleştirme şansına sahip değilsiniz.
Kendi yakın coğrafyamızdaki gelişmelere öncülük edebilmemiz için, bu sıkıntıların aşılması için Türkiye'nin yapabileceği tek şey, üçlü bir eksene oturtulmuş bir politika geliştirmektir. Maalesef, Türkiye "Arap Baharı" denilen süreçle birlikte Orta Doğu coğrafyasında, Kuzey Afrika'daki gelişmeler de dâhil olmak üzere, suni eksene oturtulmuş bir dış politikayı esas aldı. Suni eksene oturtulmuşken, AK PARTİ içerisinden bir halife çıkarabilir miyiz hevesi Türkiye'yi bir kaosun içerisine sürükledi.
MUSA ÇAM (İzmir) - Var mı öyle bir ihtimal Sayın Zozani?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Arkadaşlar bütünlüğümü bozmadan müsaade ederseniz ben bitireyim.
Şimdi, Türkiye'nin Orta Doğu'daki gelişmelere rol modeli ülke pozisyonuna gelmesi için,
1)
Özgürlükçü bir tutum içerisinde olması gerekir.
2)
Demokratik bir tutum içerisinde olması gerekir.
3)
Farklılıkların gönüllü olarak bir arada yaşamasına olanak sağlayan bir öngörü
ve tutum içerisinde olmalıdır.
Bu üçlü eksene, sacayağına oturtulmuş bir politika, Türkiye'yi Orta Doğu'daki sorunların çözümünde rol modeli ülke pozisyonuna getirecektir.
BAŞKAN - Gönüllülük esası yeni çıktı, bugün ama.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Gönüllü diyorum çünkü iradi entegrasyon politikası Orta Doğu'da çokça uygulandı. Bakın, son doksan yıldır iradi entegrasyon Kürtlere dayatıldı, tutmadı. Şimdi, diyoruz ki: Halkların kendi özgürlük, demokrasi ve gönüllü bir aradalık kavramlarını kullanıyoruz çünkü üçünü de birbirinden ayırma şansına sahip değilsiniz. Bir arada değerlendirdiğiniz zaman, bu halklar eğer bu coğrafyada bir arada yaşayacak ise bu ortak yaşamın gönüllü bir eksene oturtulması gerekir.
BAŞKAN - İtiraz ettiğimden değil, yeni bir terminoloji olarak söylediniz de onun için.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır, yeni bir terminoloji değil, siz fazla okumuyorsunuz o yüzden, çok da kullanılan bir terminolojidir, özellikle Sovyetlerin dağılmasıyla ilgili yapılan sentezlerin içerisinde bu çok yaygın bir tanımlamadır, bu gönüllülük.
BAŞKAN - Ben sizden ilk defa duydum, onu söyleyeyim.
Buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Suriye'yle ilgili olarak, Sayın Bakanım,/ politikanız başından itibaren problemlidir, bugün de problemlidir. Bakın, şu anda Türkiye'nin Suriye'yle pasaportlu geçişi yapan iki sınır kapısı, ikisi de DAİŞ'in elindedir, DAİŞ'in kontrolündedir. Türkiye'nin Suriye'yle resmî ilişkisi sadece DAİŞ'le vardır. Evet, biz DAİŞ diyoruz çünkü o örgütün Arapça adı DAİŞ'tir, Kürtçeye çevrildiğinde de Kürt tercümesi de DAİŞ'tir. Onun için biz bütün konuşmalarımızda DAİŞ diyoruz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Bakan da onun için kullanıyor zaten.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Bakan da esasında farkında mıdır bilmiyorum ama direkt bizim literatürümüzü kullanmış olması da bana sempatik geldi onu söyleyeyim yani. Sayın Cumhurbaşkanından ziyade bizim kullandığımız şekliyle ifade edilmiş olması ama kitapçıkta da Sayın Cumhurbaşkanının telaffuz şekli tam olarak ifade edilemediği için "DAESH" yazılmış, öyle bir örgüt zaten yok. Ortayı bulmaya çalışmışlar literatürde, o da mümkün olmamış Sayın Bakan.
Sadece iki sınır kapısı... Bu iki sınır kapısı hangileridir, hemen ifade edeyim: Tel Abyad ve Cerablus. Pasaportlu geçiş bu iki kapı üzerinde yapılıyor. Karşı tarafta mühür vuran muhatabınız DAİŞH unsurudur. Şimdi, Türkiye, hâlâ "Bizim DAİŞH'le hiçbir ilişkimiz yoktur." derse, işte orada durun biraz diyelim. Geçen senenin de tartışma konusuydu, geçen sene de tartışma konusu oldu burada. Şimdiki Başbakan, o zamanın Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu "Evet, El Nusra'yla ilişkilerimiz vardı ama El Nusra tamamıyla Özgür Suriye Ordusu içerisinde bir unsur da değildir. Bunu kabul ediyoruz." dedi. Geçen seneki kayıtlarımızda var. Tekrar oraya döner isek şimdi, Türkiye'nin yaygın olarak Suriye'de, özellikle Rojava'da Kürtlerin Suriye rejimiyle ilişkilerini sorgulama konusu yaptığı yerde, sürekli bir gerçekliği de perdeleyerek, öteleyerek bu işi telaffuz ediyor. PYD, Rojava'da Suriye'deki muhalif örgütlere hiçbir zaman mesafeli durma taraftarı olmadı. Eğer bugün aralarında bir mesafe var ise... Sayın Bakan teyit edecektir bu bilgiyi mutlaka... 2011'in başı itibarıyla Suriye'de muhalefetin ortak tutum almasına dair toplantılar gerçekleşti. Suriye'deki diğer muhalif örgütlerin tamamı, ki başını Özgür Suriye Ordusu çekiyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Özgür Suriye Ordusu, Türkiye'ye rağmen, Türkiye dış politikasına rağmen öksürmeyen bir örgüttür. Özgür Suriye Ordusunun başını çektiği diğer Suriye muhalefeti, Kürtlere şöyle bir dayatmanın içerisinde oldu, dediler ki: "Yeni kuracağımız Suriye'de, Esad sonrası Suriye'de şunu kabul edeceksiniz..." Kabul edeceği şart neydi, Kürtlerin kabul etmesi gereken şart neydi? "Suriye, bir Arap cumhuriyetidir." ibaresidir, Sayın Bakan bunu teyit edecektir. Kürtler de bunu kabul etmedikleri için araya mesafe girdi. Sonra da döndü dolaştı; "Kürtler, Esad yönetimiyle ortaklaştı, birlikte hareket ediyor." bilgisi... Bu, hakkaniyetli bir eleştiri değildir; bu, ölçülü bir eleştiri de değildir çünkü böyle bir şey yoktu. Kürtler, Suriye'de, 2011 öncesi, Qamişlo'da katliamdan geçirilirken Esad Boğaz'daydı. 12 Mart 2010'da Kürtler, Qamişlo'da katliamdan geçirilirken... Değil mi Sayın Bakan? Siz bilirsiniz onu?
VAHAP SEÇER (Mersin) - Ne yapıyordu orada?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Esad, İstanbul'da, Ankara'da sizin misafirinizdi. Katliamdan geçiriliyordu... Öncesi yok mudur? Öncesi de var. Bu ülke... O zaman da Müslüman Kardeşler ayaklanmış, o zaman da Müslüman Kardeşler rejime itiraz etmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
Buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - 2 Şubat 1982 Hama katliamında -Birleşmiş Milletlerin, uluslararası insan hakları örgütlerinin rakamıyla- katledilen Suriyeli sayısı yaklaşık 30 binin üzerinde ifade ediliyor. Kim yaptı? Hafız Esad ve kardeşi Rıfat Esad. Değil mi?
Suriye, o zamandan bu zamana Türkiye'nin sürekli yakın müttefik dostu oldu, sürekli kanka oldunuz, Türkiye'yle kankaydı.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sürekli değil canım.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - O zamanki yönetimler de bir şey demediler, şimdiki yönetimler de hiçbir zaman Hama'yı hatırlamadılar. Sonradan, o dört parça Kürdistan ve dört parça Kürdistan'la ilintili ülkelerin Kürt politikalarını tek tek masaya yatırdığımızda Sayın Bakan, sizin payınıza çıkan şeyler de var, Türkiye'nin payına çıkan şeyler de var. İsterseniz -zamanımız olsun- biraz daha ayrıntılı konuşalım burayı.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - "Türkiye" derken bizi demek istediniz herhâlde?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır, Türkiye payına diyorum. Yani devlette devamlılık esastır. Onu konuşalım.
Her bir parça, diğerine karşı kullanılmak istenmiştir. Siz de Kürtleri Suriye'ye karşı kullanmak istemişsinizdir, Suriye de size karşı kullanmak istemiştir. Irak da size karşı kullanmak istemiştir, siz de kullanmak istemişsiniz, İran için de aynı şey söz konusudur. Kürtleri, dört ülke, birbirine karşı sopa vaziyetinde sürekli kullanma arzusu içerisinde olmuştur. Ne zaman ki Kürtler denetim dışı olmaya başladılar, siz o zaman dört ülke birleştiniz, birlikte Kürtlere sopa kullandınız. Bunu çok iyi biliyoruz, bu konuya girersek bunu çok tartışırız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tartışmayalım, süreniz kalmadı. Bir dakika ilave süre vereyim, lütfen toparlayın.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Daha ben AB Bakanlığına girmedim, AB Bakanlığına başlamadım.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Daha yeni başladı ya.
BAŞKAN - Soru-cevapta devam edersiniz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır, hayır, lütfen...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Bir beş dakika daha ver de, bana da...
BAŞKAN - Veremem efendim, kusura bakmayın.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Vereceksin efendim, niye vermiyorsunuz?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Son bir vurguyu şöyle yapayım o zaman: Şimdi, Esad'ın canı cehenneme, Esad gibi davranan herkesin de canı cehenneme. Ben ne dedim? Bakın, siz Esad'la Boğaz turu yaparken Esad orada Kürtleri katlediyordu, 12 Mart 2010'u söylüyorum size. Şimdi, bakın, işinize gelen her tarihi, milat olarak kabul ediyorsunuz, öncesi de vardır.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Biz "2002" diyoruz devamlı.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ve buna şeyi söyleyelim: Evet, Esad'ı yeni Suriye kaldıramaz, Esad gibilerini Orta Doğu coğrafyası artık kaldıramaz. Biz bize birlikte yeni bir gelecek inşa edelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen son cümlenizi alayım.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Eksenleri de son bir dakika içerisinde müsaade ederseniz... Sayın Başkan, önemli bir konu daha var.
BAŞKAN - Yirminci dakikadasınız.
Buyurun tamamlayın.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Keskin, yirmi üç dakika kullanmıştı.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sen iktidarla uğraş, niye muhalefetle uğraşıyorsun?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Senin kullandığın üç dakikayı kullanmaya çalışıyorum.
Şimdi, biz Suriye'de Beşar Esad'ın gitmesi gerektiğini düşünüyoruz, gidecektir de. Suriye'de halkların tamamının kendilerini özgürce bir arada ifade edecekleri yeni bir rejim, yeni bir sistem kurulacaktır. Biz buna inanıyoruz, mücadeleyi de bu çeperde yapıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bir saniye Sayın Başkan...
Şimdi, Sayın Bakan, yani bu kadar "mobbing"in uygulandığı bir ortamda doğru dürüst bir şey konuşmak da pek mümkün olmuyor.
BAŞKAN - "Mobbing" işimiz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Siz biraz önce bir ifade verdiniz Sayın Bozkır. Ben sizin bütçenizi önemsiyorum, Avrupa Birliği Bakanlığının bütçesini önemsiyorum. Sakın ola ki aklınıza yanlış bir şey de gelmesin, ben başında sizinle başladım ama.
Sayın Bakan, soru-cevap kısmında biraz o hakkımı kullanacağım ama biraz önce verdiğim bir itirazımıza ilişkin siz demin burada bir bilgi paylaştınız.
BAŞKAN - Soru-cevapta ben vereceğim, en azından Sayın Keskin'in...
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bir saniye...
BAŞKAN - Buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ben TÜRKAK'ın 1999'da kurulduğunu biliyorum, 2012'de bir yasa değişikliği yaptığınızı da biliyorum, logonun yönetmelikle yapıldığını da biliyorum.
İkincisi: Biraz önce...
BAŞKAN - Sayın Zozani, "aktürk" olsa itiraz edin ama "TÜRKAK"a itirazınızı anlamak zor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Siyasette zaman zaman polemik yapılır, zaman zaman gol de atılır ama o gol orta sahadan geri sizin kalenize dönerse çok kötü olur. Şimdiki öyle olacak, biliyorsunuz.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Bilmiyorum.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Çünkü bizim o komisyonumuzun üyesi Sayın Nazmi Gür değildi, sizin Nazmi Gür'le bir mesainiz olmuş olabilir ama Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda görüşülmüştür, Komisyonun üyesi de Sayın İbrahim Binici'dir.
BAŞKAN - Efendim, Genel Kuruldan bahsetti Sayın Bakan.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır, hayır, Komisyon...
BAŞKAN - Genel Kurul dedi efendim, Genel Kurul.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İkincisi: Komisyon üyesi olarak ne Sayın Binici'nin ne Sayın Nazmi Gür'ün müspet bir yaklaşımı olmamıştır.
Siz toparlamaya çalışmayın, Sayın Bakan gereğini yapar.
Teşekkür ederim.