KOMİSYON KONUŞMASI

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elbette önümüzde şu anda konuşmamız gereken epey husus var yani bunların hepsine tek tek değinmek zorundayız, biraz vaktinizi alacağız.

Başta şunu söyleyeyim: Elimdeki liste HDP'ye, milletvekillerine, şahsen bize ulaşan mektuplar ve mektupların içeriği sadece cezaevlerinde yaşanan ihlaller. Buradaki listede de İnsan Hakları Komisyonuna ilettiğimiz mektuplar, Başkan, bilginiz dâhilinde. Şimdi, buradan başlayacağım çünkü neden? Cezaevi alt komisyonunun çalışmadığının, çalışamadığının, bir şekilde tıkandığının cevabı aslında burada. Çünkü bizde İnsan Hakları Komisyonu Başkanının verdiği cevap verdiğimiz her mektuba karşılık alt komisyona iletilmiştir yani bu cevapların yüzde 90'ı, 95'i bu şekilde. Alt komisyona iletilen hususların, sorunların nasıl bir neticeyle sonuçlandığından, nasıl bir çözüm arandığından şu anda dahi, burada dahi bilgimiz yok. Bu anlamda, öncelikle Cezaevi alt komisyonunun burada ele alınması gerektiğini, işlevinin tekrardan konuşulması gerektiğini, Türkiye'nin geçtiği bu son süreçte, 15 Temmuz öncesi ve sonrası yaşanan açık, ağır insan hakları ihlallerinin tartışılması gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, CHP milletvekili değerli arkadaşımız Veli Bey genel itibarıyla cezaevlerinde yaşanan sorunları aktardı. Elbette ki benzer sorunlar bizlerin de önünde var. Ancak biz Sayın Bekir Bozdağ'la ve bakan yardımcıları Bilal Bey'le, Enis Bey'le de zaman zaman telefon görüşmeleri yapabilmekteyiz ve bu yaptığımız görüşmelerde de yaşanan sorunları bizatihi birinci dereceden aktarabiliyoruz da fakat çok ilginç bir durum var ki biz Cezaevi Komisyon Başkanımızla, Cezaevi Komisyon üyelerimizle cezaevlerinde yaşanan sorunlara, cezaevindeki sorunların çözümüne ilişkin henüz bir araya gelmiş değiliz. Bu gerçekten Komisyonun hani çalışma misyonunu tekrardan gözden geçirmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Şöyle ki Değerli Başkan: Türkiye'de işkence ilk defa 15 Temmuz sonrasında yaşanmadı değerli arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde cezaevlerinde işkence zaten yaşanan... Ve Türkiye Cumhuriyeti AİHM'den, uluslararası mekanizmalardan da birçok yaptırım almış bir ülke fakat biz şunu vurguluyoruz: 15 Temmuz öncesinde de ağır insan hakları ihlalleri vardı, 15 Temmuz sonrasında da bu ihlaller artarak kronik bir hâle gelmiş hâlde devam ediyor. Şayet biz İnsan Hakları Komisyonu üyeleri olarak son bir yıl içerisinde bütün çalışmaları önümüze koyduğumuz anda gerçekten insan haklarına yönelik ne yaptığımızı, nasıl bir çalışma yürüttüğümüzü de ortaya koymuş oluruz. Alt komisyon, hatırladığım kadarıyla üç ziyaret gerçekleştirdi cezaevlerine; Tekirdağ, Bakırköy ve Kırıkkale, eksik kaldıysa düzeltebiliriz ve en son ziyaretimiz 16 Haziran tarihinde Kırıkkale'ye gerçekleştirildi. Biz bütün Komisyon üyeleri olarak, orada parti gruplarındaki üyeler olarak açık ihlalleri gözümüzle de görmüş insanlarız. Birlikte gördük; hasta tutsakları birlikte gördük, cezaevinde infaz memurlarının, yönetimin açık bir şekilde tutsaklara, tutuklu ve hükümlülere yönelik müdahaleleri, muamelelerini gözlerimizle gördük, raporlaştırdık, Komisyona ilettik ve gerçekten iletmekten öteye geçip çözüm noktasına geldiğimiz anda başta Komisyonumuz sessiz kaldı.

Şimdi, biz sorunları ortaya koymakla mükellef değiliz sadece. Burada bir yanılgıya düşüyoruz değerli arkadaşlar. Biz sorunları ortaya koyarken çözümlerini de konuşmak zorundayız. Örneğin Şakran Cezaevi ziyaretinin neden iptal edildiğini bugün burada Sayın Başkanın bize açıklaması gerekiyor ya da bir yurtdışı cezaevi ziyaretinin neden planlandığını, nasıl iptal edildiğini bugün burada değerli arkadaşlarımızın bilmesi gerekiyor örneğin. Eğer bunlar ortaya konulabilirse gerçekten Komisyon çalışmalarına nasıl bir ciddiyetle, nasıl bir bakış açısıyla yaklaştığımızı da ortaya koyacağız. Bunlar çok önemli konular. Bunlar belki bugüne kadar yapmadığımız, yetemediğimiz, yetişemediğimiz, insan hakları ihlallerinin önündeki en büyük engeller.

Bugün Şırnak Cezaevi diye bir vaka var. Şırnak, altı aydır abluka altında olan bir şehir ve altı aydır abluka altında olan bu şehrin içerisinde yer alan Şırnak Cezaevinde insanlar... Bakın, değil görüşme vesaire, normal yaşam için gerekli olan ihtiyaçlardan bahsediyorum; su, yemek... Çünkü, lojistik yok orada. Altı ay boyunca şehir kapalı olduğu için Şırnak Cezaevinde bu anlamda hiçbir şekilde, lojistik anlamında, su, gıda, yemek, her türlü meselenin yasak olduğu, her türlü ihtiyacın yasaklandığı bir süreçten geçtik ve bugün konuşmamız gereken, Şırnak Cezaevinde iki çocuğun son bir haftada hayatını kaybettiği gerçekliği. Bunların neden hayatını kaybettiğini çok iyi biliyoruz.

Bakın, daha dün Sayın Başkana ilettim. Orada bir uyuz vakası var ve uyuz vakası idareye bildiriliyor fakat idare bunu görmezden geliyor ve gerekli önlemleri almıyor ve iki çocuk buna istinaden orada isyan çıkartıyorlar ve bu, basına cezaevinde sadece yangın olarak geçti. Hâlbuki orada mesele sadece basit bir yangın değildi ve bugün iki çocuğumuzu da kaybettik. Ve bugün orada başlatılan açlık grevi, dün bize gelen bilgi, avukat bilgilendirmesidir bu. Çünkü, HDP milletvekilleri ne yazık ki siyasal konjonktür sebebiyle cezaevlerine ziyaret gerçekleştiremiyor. Bu anlamda, bizim en temelinde... Üç arkadaşımız, İnsan Hakları Komisyonu üyesi olarak insan haklarından bizatihi bizler zaten şu anda yararlanamıyoruz. Yani, insan hakkı olarak bizim zaten hakkımızın şu anda gasbedildiğinin buradan tekrardan altını çizmek gerekiyor. Ve bugün Şırnak Cezaevinde bu açlık grevinin dönüşümsüz ve sürekli hâle bugün itibarıyla geçeceği bilgisi geliyor.

Onun dışında, çok örnek var ama Adıyaman Cezaevinde de bugün itibarıyla uygulamalardan, insan hakları ihlallerinden, idarenin tavrından, orada yaşanan ağır ihlallerden kaynaklı bugün açlık grevi başlatılacağı bilgisi geldi. Mektuplar şu anda bizim elimizde, bugün bize ulaşmış bilgiler bunlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz eğer İnsan Hakları Komisyonu üyesi arkadaşlar olarak yani burada çalışma arkadaşlarıysak ve özellikle Alt Komisyon üyesi arkadaşların, 15 Temmuz öncesinde, her cezaevine elinden geldiğince, zamanımız, çalışmalarımız, normal devam eden çalışmalarımız izin verdiği sürece planlama yapıp acil, yerinde tespit yapmamız gereken konular var. Bir de 15 Temmuz sonrasında, bizim açımızdan, darbecidir, FETÖ'cüdür, şucudur, bucudur... Biz basında şunu görüyoruz ki Komisyonun çalışma ruhundan çok çok uzakta tartışmalar yürütülüyor basında. Her bir bireyin burada, esasen, öncelikli görevi insan haklarını korumaktır. Bir komisyon başkanının belki kişisel, belki görüşü, belki siyasi olarak bu şekliyle bakış açısı bütün bir komisyonu ve komisyon üyelerini bağlamaz. Bu anlamda, her türlü işkencenin araştırılması, her türlü insan hakları ihlalinin ortaya konması şu anda en önemli görevdir, elzemdir ve ne yazık ki bunu...

Bizde, biliyorsunuz, HDP'de öz eleştiri kültürü gerçekten önemlidir. Biz kendimiz bu eleştiriyi ortaya koyuyoruz yani ve biz bunu yapamadık. Bu anlamda, devamında mutlaka tekrardan soracağımız sorular olacak ve bugün itibarıyla altından kalkamayacağımız, gerçekten cezaevlerinde... Her cezaevinde, ayrım yapmıyorum, evet spesifik konular var; Ödemiş Cezaevi, Şakran Cezaevi... Alanya'da kadınların banyo yaptıkları alanlara bile yirmi dört saat kamera yerleştirdikleri gerçekliği. Onun dışında, Tekirdağ, özellikle F2, ziyaret gerçekleştirdiğimiz bir cezaevidir burası ve o gün dahi oradaki uygulamaların hangi noktada olduğu, ziyareti gerçekleştiren değerli üyeler tarafından tespit edilmiştir ki düşünün, OHAL sonrası, uygulamaların nasıl bir noktaya geldiğini, gerçekten merak ediyorum.

Önemli olan konulardan biri ve hepimizi bağlayan konulardan biri de infaz kurumlarındaki operasyonlardır. Fetullahçı terör örgütüyle mücadele adı altında, infaz kurumlarında, özellikle idari yapıda gerçekleştirilen operasyonlar oradaki insan haklarıyla ne yazık ki aynı zamana denk geliyor. Yani, oradaki kurumlardaki kişilerin bilinçli olarak ya da kasten tutuklu ve hükümlülere nasıl yönelmiş olduklarını şu anda ortaya koyamayız belki ama orada cezaevlerindeki operasyonlara da mutlaka dikkat çekmemiz gerektiğini ve bunun üzerinde durmamız gerektiğini tekrardan belirtmek gerekiyor.

Hasta tutsaklar... Sayın Başkana da daha öncesinde, özelde belirttik. Hasta tutsaklarla ilgili, biliyorsunuz ki ülkemizde devam eden çözüm süreci sırasında bir konsensüs oluşmuştu. Yani, ağır olan hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliyelerine ilişkin bir konsensüs vardı. Ardından, konjonktürün değişmesiyle beraber, sanki o hasta tutuklu ve hükümlüler mucizevi bir şekilde iyileştiler, felç olanlar felçliğinden kurtuldu, konuşamayanlar konuşmaya başladılar ya da ağır şizofreni hastaları bir anda hastalıklarından kurtuldular ve adli tıp kurumlarında verilen "Cezaevinde kalamaz." raporları bir anda "Cezaevinde kalabilir."e dönüştü. Fakat, biz bugün adli tıp kurumlarına bakıyoruz değerli arkadaşlar. Adli Tıp Kurumunda, en son takip ettiğimiz kadarıyla, 38'i aşkın gözaltı var ve bu kişiler de bu raporlarda etkili kişiler -biraz eğer araştırırsanız- önemli kişiler.

Bu sebeple, biz siyasal konjonktürün, ülkedeki kaotik ortamı, ülkenin bir darbe sürecinden geçmiş olduğu gerçekliğini, özellikle altını çiziyorum, siyasi tutsaklara özel bir yönelimin olduğu gerçekliğini ele alarak bütün kişisel, siyasi düşüncelerimizi bir kenara bırakarak derhâl, ivedilikle insan hakları ihlallerinin üzerine gitmek zorundayız ve bugün, umut ediyorum ki bu toplantı sonrasında bu toplantının neticesi bu yönde olur diye düşünüyorum ve umut ediyorum.

Hepinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum.