| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 10 .08.2016 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yani, Sayın Bakan diyor ki: Mesele tam gün yasasıdır; bu başka bir tartışma. Ben sadece şunu söyleyeyim: Benim seçim bölgemde bu 2 güzel üniversite güzeldi.
Şimdi, bu afili... Bizim sokak jargonunda afili dediğimiz başka bir şey, afili laflar var. Afili laflar arkasında, mesela "Satın almasını, idaresini biz yapalım, onlar işte bilim yapsınlar..." Bu demek ki: Bu üniversiteleri bize devredin, özerklik mözerklik biz tanımıyoruz. Sağlık Bakanlığıyla üniversite arasındaki problem de buradan kaynaklanıyor zaten. Buna boyun eğerseniz yani işte, satın almanızı, yönetiminizi, şuyunuzu, buyunuzu bize devredip...
BAŞKAN - Çoğu batık.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, batırırsanız batar arkadaş yani, batık yani. İşte Sağlık Bakanlığı... Mesela, "batık" derken de şöyle bir şeyi söyleyeyim: Çoğu batık, boyun eğmezsen batarsın. Ayağa kaldıralım bir özerk üniversite olarak yani bir bilimsel özerkliğe sahip. Ben şeye katılıyorum, 300 lira muayene parası falan filan vermek, buna çok karşıyım, onu söyleyeyim kafadan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - 300 lira, çok mütevazı bir şey söylediniz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben o zaman şöyle söyleyeyim: Ben sağlığın ticarileştirilmesine karşıyım. 300 milyon dolarlık sağlıkta kamu hastanesi yapıp 2 kirasıyla nasıl ödendiğini de konuşalım o zaman yani doktorun 500 lira muayene ücretine karşıyım ama onun bin katını göremiyoruz. Hani, siz demin dediniz ya "CHP şöyle diyor." İşte, biz de sağlık politikaları üzerine konuşmuyoruz. Bu sağlığın özelleştirilmesinin ne anlama geldiğini yirmi sene sonra görecek bu halk. Yaklaşık 25 milyar dolarlık yapılan sözleşmelerde 2 kira bedeline bu işlerin nasıl verildiği, nasıl olduğu, bunlar ayrı şeyler, bu maddeyle ilgili olmadığı için girmiyorum ama hani, sağlık politikasında bizim de söyleyeceğimiz şeyler var.
Bakın, Cerrahpaşa Hastanesine gittim arkadaşlar, Cerrahpaşada yoğun bakım servisinin önüne gittim. Yoğun bakım servisinin önünde Türkiye'nin her yerinden insanlar var. Türkiye'nin her yerinden insanların yoğun bakımda hastası var. Yoğun bakımdan doktor çıkıyor, diyor ki: "Şu, şu, şu malzemelere ihtiyaç var." Orada bir imece usulü kurulmuş. O imece usulünde, fakir olanların da parası yok, kendileri dışarıdan sargı bezi, sarf malzemesini alıp getirip doktorlara veriliyorlar, hastalara da öyle bakılıyor. Bu, yürek parçalayıcı bir durumdur; bu, hüzün verici bir durumdur. Buna şöyle deyip geçiştiremezsiniz: "Battılar." O dönem ben gittim, Maliye Bakanını aradım, Mehmet Şimşek'ti Maliye Bakanı. Yaklaşık bir 50 milyon lira da ödenek çıkardılar, Allah razı olsun çünkü oradaki insanların durumunu bir görseniz yüreğiniz sızlar.
Hastane İstanbul'un en güzel yerinde. Şimdi, "Hastaneleri şehrin dışına taşıyalım." Arkadaşlar, İstanbul'un bir yerinden, bir semtten diğerine gitmek ortalama bir trafikte kırk beş dakika ile iki saat arasında değişiyor. Yani, İstanbul Taksim'de şu an hastane yok, kalp krizi geçirdiğinizde bir buçuk saat en yakın hastane, mesafe olarak 3 kilometre görünebilir. Gözümün önünde şöyle bir şey oldu: Şişli'de bir amca düştü. Biz hemen koştuk, başında panik olduk yani anladığım kadarıyla amca da kalp krizi geçiriyordu. Otuz sekiz dakika sonra ambulans geldi, üstelik ambulanstan inen arkadaş belki her gün bunu yaşıyordur ama biz panik olduğumuz için tavırları beni çok rahatsız etti. Amca, Cesur amca üç gün sonra öldü, üç gün sonra öldü, ben de aradım, hatta orayı da kaydettim. Şöyle bir şey yapmaktan korkarım: Ya, bu ölüm kalım işleri önemlidir yani kimseye de bir şey demiyorum ama otuz sekiz dakika sonra Şişli'nin göbeğine ambulans geldikten sonra... Oğluyla konuştum, şimdi konuşurken de şundan korkuyorum: Yani, bir insan babasını kaybetmiş, yanlış bir şey söyler miyim diye. Ama, o zaman Sağlık Bakanlığı Özel Kalem Müdürüne bildirdim. Ben dakikayı cep telefonumda tuttum çünkü oradaydım başından sonuna kadar. Bana dediler ki: "On yedi dakikada gelmiş." Yok, şu tarih... Dedim ki: "Yapmayın arkadaşlar ya." Yani, bizim İstanbul'da kent olarak çok büyük problemimiz var. Bu Cerrahpaşayla, Çapayı adam edersek, orada... Bir de şimdi, Cerrahpaşa, Çapa dediğimiz yer 5 milyon nüfusun yaşadığı bir yerde 2 tane temel güzide hastane. Ve biz şimdi şöyle bir şeye geldik: Arkadaşlar, böyle hafif hastalık geçirdiğinizde şey oluyor ama biz her gün yatak bulmaya çalışıyoruz ağır hastalara, acil serviste yer bulmaya çalışıyoruz. Yani, dediğimiz gibi gitmiyor, buradaki üniversite özerkliğini koruyarak... Bazı şeyler de sizin dışınızda olabilir, size oy vermeyen doktorlar olur, KESK sendikası olur yani sonuçta o insanlar sağlık olarak, emekçi olarak hastaneye hizmet veriyorlar.
Bir de şunu söyleyeyim: Yani, bilmiyorum, adını vererek hastane görevlilerini de kırmak istemiyorum ama bir devlet hastanesinin morguna gittim, gerçekten çok acı arkadaşlar ya, çok acı. Yani, insan orayı gördüğünde korkuyor, böyle örümcek ağları bağlamış bir şey, kapkara bir yer, bir sedye getirdiler kan içinde, sedye bile temizlenmemiş ya. İnsanların en acı günü bu. Hani, biz böyle çok iyi sağlık şeyleri anlatıyoruz da pratik hayat bundan farklı. Şişli Etfal Hastanesine bir gidin, sedyelerin üzerinde kediler geziyor. Kartal'daki hastaneye bir gidin, ara ara gidiyoruz. Eski o SSK Okmeydanı Hastanesinin ben özellikle lavabolarına girdim, girilecek gibi değil. Yani, Türkiye'nin burjuvası, Türkiye'nin bürokrasisi, siyaseti özel hastanelere gidiyor ama kamu hastanelerinde durum iyi değil, anlatıldığı gibi değil. Ama, bu kamuya ait kamu hastanelerinden daha berbat bir sisteme doğru yürüdük, o da kamu-özel iş birliği adı altında sağlığın sermayeye peşkeş çekilmesidir. Onda da zamanı geldiğinde inşallah haksız çıkarım, inşallah halka iyi bir hizmet olur ama şimdiden söyleyeyim, ben sermayeye peşkeş çekilmiş bir şeyden halka hizmet görmedim. Dönün, bütün özelleştirmelere bakın, bizim gibi solcuların söyledikleri doğrulanmıştır.
Teşekkür ediyorum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Kısa bir açıklama yapabilir miyim Değerli Başkanım.
(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili Mehmet Şükrü Erdinç geçti)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, gene mümkün olduğu kadar kısa gideyim de.
Hastaneleri şehir dışına çıkarmak gibi bir niyetimiz yok ya da mesela, Taksim'de hastane yok çünkü Taksim'e yeni hastane yapılıyor, sizin söylediğiniz kötü hastanenin yenisini inşa ediyoruz da onun için.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - O güne kadar ölmezsek iyi.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ama, Taksim çok dar bir yer, Taksim'de yer yok, yer yok yani başka bir yer bulma şansınız yok. Ya biraz önce İçişleri için yaptığınız gibi bana izin vereceksiniz, ihtiyaç duyduğum bütün arazileri falan alacağım...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hastane yapmak içinse başımızın üstüne.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Milletvekilim, bakın, ben Türkiye'nin bütün şehirlerini ve bütün hastanelerini karış karış gezmiş bir Sağlık Bakanıyım, karış karış hem de. Şimdi, konumuz bugün afiliasyon olduğu için oradan devam edeyim müsaadenizle.
Evet, biz İstanbul Üniversitesini, Çapayı ya da Cerrahpaşa ya da Hacettepeyle afili olmayı falan düşünmüyoruz yani burada böyle bir şey yok. Burada, ihtiyacı olan hastaneler var, yeni kurulmuş tıp fakülteleri var, bunlara bir imkân sağlıyoruz, onlara hizmet etmiş oluyoruz, bilime hizmet etmiş oluyoruz, eğitime hizmet etmiş oluyoruz, üniversite öğretim üyesine hizmet etmiş oluyoruz. Ama, gelin, bugünkü bu tartışmanın şöyle bir hayırlı tarafı olsun: Biz sizinle uzlaşalım, muhalefet partileriyle uzlaşalım ve bu tam gün kanununu getirelim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Oturun, Sağlık Komisyonunda hayhay.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Burası önemli bir yer çünkü bu, Sağlık Komisyonunun işi değil sadece, Plan Bütçe Komisyonunun işi aynı zamanda çünkü parasal işler var, şunu vereceğim, bunu vereceğim, vermeyeceğim diye. Herhangi bir hizmet alanı ya da bir işletme, ne derseniz yani özel sektör, kamu sektörüyle alakalı... Buradaki çalışanlar eğer kendi kazançlarının o bulundukları kurumun durumuyla, geliriyle, nasıl olduğuyla ilişkisi olmadığını anlarlarsa orası batar. Eğer benim hekim olarak muayenehanem var -ben çocuk sağlığı ve hastalıkları profesörüyüm- bir çocuk hastadan 700 lira para alabilirsem muayenehanemde, Çapa ya da Cerrahpaşa batmış yani. Ancak vicdanım buna izin vermezse vermez ama biz burada vicdanla ilgili bir konuyu konuşmuyoruz, biz burada kanun yapıyoruz, kural koyuyoruz. Hiçbir gelir getirici kurum ya da işte, ne derseniz, sonuç itibarıyla o kendi kazancını o kurumda görmeyen insanların omuzları üstünde kalamaz, batar gider yani. Gidin özel hastanelere sorun, herhangi bir özel hastanede çalışan bir hekimin başka bir özel hastanede çalışmasına falan müsaade ederler mi? Asla.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tamam, doktorlara aynı şartları sağlayalım, bunlar önemli insanlar.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sağlayalım, gelin yapalım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tabii, uzlaşma olsun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bakın, bu Komisyonda açıkça söylüyorum, ben doktorların bu toplumda en çok kazanması gereken insanlar olduğuna, buna hakkı olduğuna inanan bir insanım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tabii, zor eğitim alıyorlar.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Gelin bunu beraber yapalım ama bunun dışında bir şey yaparsak yani...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama biz de fahiş kazançlara karşıyız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Eyvallah, gelin siz karar verin kaç lira vereceğimize, ne vereceğimize.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Uzlaşmalı getirin bir temel kanun, oturup konuşalım sivil toplumla.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Oturalım, uzlaşalım, yapalım bunu ama öteki türlü yürümez. Öteki türlü ne yaparsanız yapın, borcunu ödeyin, götürün böyle tonla para boca edin, yürümez çünkü oranın batmasının, oranın gerilemesinin orada çalışanın kazancıyla ve pozisyonuyla bir ilişkisini keserseniz, ki tam gün olmadığı zaman bu ilişki kesilmiş oluyor, o zaman o iş yürümüyor.
Teşekkür ediyorum.