KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, Mehmet Bey'in bıraktığı yerden devam edeyim.

Şimdi, demokrasi şöyle bir şey demek: İnsanların seçtikleri tarafından yönetilmesi. İnsanlar iki yönetim seçiyor: Bir yerel yönetim, bir genel yönetim.

Şimdi, maddeye bakın, maddeden çıkarılan ibare, "Kentsel sitlerde birden fazla belediyeyi ilgilendirmesi hâlinde büyükşehir belediyesi, eşgüdümle ilgili belediyeler tek bir belediyenin görevi hâline girmesi hâlinde ilgili belediye diğer yerlerde ise" ibaresini çıkarıyor bütün bu yetkiler bakanlığa veriliyor.

Şimdi, belediye başkanlarını nasıl seçtik? En çok da sizin belediye başkanınız var, "Şu, şu, şu işleri yapacaksın." diye seçtik. Sonra bir demokratik şike yapıyoruz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı geliyor, seçilmiş belediyenin görevlerini kendi üzerine alıyor. Bunu en çok ne zaman yaptı? "Kentsel dönüşüm" adı altında yaptı. "Afet bölgeleri" diye başladılar, yani "Deprem riski var." diye başladılar, Beşiktaş'ın ortasında en değerli araziye afet riski parsele verip iş yapıyorlar. Bu yanlış arkadaşlar. Bakın, bunu iktidar gücüyle yapabilirsiniz ama bunlar birikiyor, birikiyor...

Şimdi, 76 maddelik bir kanun getiriyorsunuz bize, kırk sekiz saat bile yok, ilgili meslek kuruluşları yok, sonra "Uzlaşalım." Arkadaşlar olmaz, gerçekten olmaz. Ha, bunu geçirirsiniz diğer kanunlarda geçirdiğiniz gibi, geçirdikten sonra da o bakanlık yüzünden İstanbul'da üç buçuk saat trafikte beklersiniz. Ya, ondan sonra "Nasıl oldu?", "İstanbul'un sorunları nasıl işin içinden çıkılmaz hâle getirildi?" Bir taraftan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, diğer taraftan TOKİ, diğer taraftan Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı, büyük kentlere bu şekilde bakanlık aracılığıyla tecavüz edilirse yaşam alanımız kalmıyor.

Ya, bir yerden ev alıyorsunuz, Çankaya'dan mesela ev alıyorsunuz, bütün evler 5 katlı, bir bakıyorsunuz, Bakanlık gelmiş, 25 katlı evlere izin vermiş. Bu sefer, sen oraya para vermişsin, hayatının birikimini vermişsin, emekli olmuşsun, Yaşamkent'te, Konutkent'te, bilmem nerede trafik tıkanıyor. Yani bugün mesela, diyoruz ya, hava yolları bu kadar gelişti, Hakkâri'ye bir buçuk saatte gidiyoruz. Arkadaşlar, Taksim'den Esenler'e iki saat, iki buçuk saatte gidiyoruz. Niye? Bir tane arsa sahibinin 5 katlı izni oluyor 25 katlı, onun 1 milyon liralık arsası oluyor 100 milyon lira. O alıyor kendi cebine koyuyor. Artık kime pay veriyorsa, bilmem. Ben her gün trafikte... Lavabo ihtiyacı çeken insanların acısı birikse ölüm acısı kadar eder milyonlarca insanın. Bunu yapmaya hakkınız yok ki.

Şimdi, belediyenin yetkisini üstündeki ibareleri çizerek açıklamada... Bürokrat arkadaşımız bizim muhatabımız değil, siyaseten söylüyorum: Açıklamada bunu Meclisten kaçıracak şekilde... Ya, belediyenin yetkisini alıyorsunuz, Anayasa'nın 127'nci maddesine aykırı. Anayasa'nın 127'nci maddesi mahalli ihtiyaçların mahalli idareler tarafından görüleceğini söylüyor. Böyle yapacaksanız belediye seçimi yapmayalım, bir kere seçim yapalım, yüzde 10 barajı olsun, seçimdeki adaletin de ne kadar olduğunu hepimiz biliyoruz... Ondan sonra bizim burada boşuna komisyon toplamamızın da anlamı yok. İşte bütün bunlar, bir ülkedeki antidemokratiklik bu şekilde ortaya çıkıyor.

Şimdi, gideceksiniz, Diyarbakır Belediyesi, İzmir Belediyesi, İstanbul Belediyesi, belediye başkanının hiçbir yetkisi yok, bir bakıyoruz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı diye Türkiye'nin en büyük belediyesi ortaya çıktı. Üstelik çıkardıkları yasada da pazarlık usulü ihaleleri koydular, yaptıkları bütün ihaleler pazarlık usulü. Buradaki herkes biliyor, temiz ihale, açık ihale. Ama masaya şunu koyduk: Bu kapsamda yapılacak ihaleler pazarlık usulü. Ondan sonra 50 tane dernek kuruluyor, 100 tane adam feryat figan, kendi aralarında birbirine düşüren... Muhalefet bunu durdursun, muhalefet engellesin, muhalefet ikna etsin. Yani şimdi mesela bu yasa kapsamında şunu görüşelim, bunu görüşelim.

Arkadaşlar, bu düzenleme doğru değil, bu düzenleme Anayasa'ya aykırı ve bunu da yaparsanız şöyle bir şey olacak: Güç bela tarihî eserleri koruyoruz. Bu tarihî eserler de doğal olarak İstanbul Boğazı'nda, ne bileyim bin yıllık camimizin yanında olan şeyler. Bunu gelecek, rant hırsıyla, o tarihî dokuyu alıp o çirkin mermerleri koyacaklar. Görüyoruz işte yapılan restorasyonları. Güzelim kaleyi Sponge Bob'a benzetmişler. Bir tane kübik bir şey yapmışlar, güya restore ediyorlar. Yani TOKİ binası bir restorasyon değildir. Bunları bir kere bozarsanız da isterseniz milyarlarca dolar harcayın siz Selimiye Camisi'ni, İstanbul Boğazı'nı, ne bileyim, oradaki sarayları, külliyeleri eski hâline getiremezsiniz. Bu sefer ne olacak? Bakanlık yetkiyi aldığında... Ha, belediyeler çok mu doğru kullanıyor derseniz, belediyeyi bakanlık, bakanlığı belediye, onu da Kültür ve Tabiat Koruma Kurulunun denetlemesi gerekiyor. Çünkü bir tarafa yetki verdiğinizde, kontrol ve denge mekanizmasını kurmadığınızda, sermaye öyle bir şey ki gelip bir şekilde ikna ediyor.

Şimdi, Kültür ve Tabiat Koruma Kurullarını kaldırıyoruz, belediyeden... Tamamını Bakanlıkta... Bakanlıkta bir daire başkanı oturacak, yatırımcı gelecek, uzun yıllardır o bozulmayan tarihî dokulara gelecek, müdahale başlayacak. Bir tarihî dokuyu restore etmenin parası yüksek olabilir ama getirisi son derece yüksektir. Ben İstanbul Beyoğlu'nda yürüyorum, kendi seçim bölgem; bir bundan üç yüz yıl önce yapılmış binalara bakıyorum, bir de otuz yıl önce yapılmış o kibrit kutularına bakıyorum. Bu coğrafyaya bunu yapmaya hakkımız yok, bütün insanlık bize özenmeli yaptığımız işler dolayısıyla.

Bu düzenleme yanlıştır, Anayasa'ya aykırıdır, bence de hiçbir uzlaşmanın da parçası olmuyor. İktidar kendi sorumluluğunu almalı, biz de tarihe bununla mücadele ettik, iki gün ettik, üç gün ettik, ne kadar ettiysek ettik, o sorumluluk iktidarın üzerinde kalmalı.

Teşekkür ediyorum.