| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 21 .11.2014 |
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Evet, teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar, basınımızın değerli mensupları; ben de konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, burada Millî Eğitim Bakanlığının 2015 yılı bütçesini görüşüyoruz. Bu görüşme vesilesiyle de eğitim sistemimizin sorunlarını tartışıyoruz, politikalarının yeterli olup olmadığını ortaya koyuyoruz ve burada ne yapılması gerektiğine ilişkin de bir kısım olumlu önerilerin çıkmasını bekliyoruz herhâlde, değil mi Sayın Bakan? Evet.
Şimdi, tabii, uluslararası kıyaslamalar açısından baktığımızda eğitim sisteminin durumu vahim gözüküyor. Bunları tekrarlamayacağım, arkadaşlarım söyledi ama kısaca değineceğim. OECD'nin Bir Bakışta Eğitim Raporu çıktı, 2014 yılı. Orada baktığımızda hem okullaşma oranları, ortalama eğitim süresi, eğitimli iş gücünün istihdam piyasasına girişi, işsizlik oranları, eğitime ayrılan kaynakların millî gelire oranı, derslik başına düşen öğrenci sayısı, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, bütün bu göstergelerde Türkiye OECD ortalamasının çok altında ve çoğu zaman da sonuncu sıralarda. Bazen bakıyorum 1'inci sıraya çıkmış ama gösterge tersten, olumsuz olduğu için o üst sıralara çıkıyor, onun dışında, bütün bu göstergelerde OECD içinde son sıralardayız. Tabii, bu vahim bir durum baktığınız zaman. Bir ülke elbette ki kendisine göre kendi planlaması yapar, zaman içinde bir yerden bir yere gelmeye çalışır ama bu analizler statik analizler değil. Sizin dışınızda da başka ülkeler var, onlarla da bir yarış içindesiniz. Yani, rakiplerimiz var, o rakiplerimizin yani insan gücü, insan gücü kaynağı açısından baktığınızda, yatırım açısından, istihdam açısından, bütün açılardan baktığınızda Türkiye'nin rekabet içinde olduğu, benzer gelişmişlik düzeyinde olduğu ülkelerin de gerisinde kaldığını ama bu aradaki farkı da kapatamadığını görüyoruz. Bu da diğer taraftan vahim bir tablo.
OECD'nin PISA araştırması göstergeleri de aynı şeyleri söylüyor, öğrencilerin performansların ölçülmesi üzerinden çıkıyor bu. Buna da baktığımızda hem matematik hem okuma hem de fen alanlarında Türkiye'nin performansı gene OECD ortalamalarının altında. Yani, eğitim sistemimizde ciddi problemler var. Ne tür problemler? Biz bunları biliyoruz aslında. Yani, hem ilköğretimde hem ortaöğretimde hem de yükseköğretimde ciddi anlamda fiziki altyapıya ilişkin, işte, eğitimci sayısı, öğrenci başına düşen eğitimci sayısı, gene, keza, baktığınızda, üniversiteler için baktığınızda kütüphaneler -yani bir anlamda, baktığınızda, eğitim sadece sınıfta olup bitmiyor, bunlar aynı zamanda araştırma yapan kurumlar- bütün bu konularda Türkiye'nin performansı ne yazık ki yüksek değil.
Tabii, Türkiye genç nüfusa sahip bir ülke. Genç nüfusa sahip olmak bir taraftan bakınca bir avantaj, demografik bir avantaj. Hep de konuşuluyor işte demografik bir fırsat penceresi Türkiye'ye sunuyor diye gelişmişlik yolunda. Ama bu nüfusu eğitebildiğiniz zaman, bunu iş gücü piyasasına, sonrasında da niteliğine uygun bir biçimde iş gücü piyasasına soktuğumuz zaman, o iş gücü, o genç iş gücü o ülkenin gelişmesi için ciddi katkı veriyor. Onu yapamadığınız zaman ciddi problemler oluşuyor. Bugün Türkiye'ye baktığınızda, yine Türkiye uluslararası kıyaslamalarda, ne eğitimde ne eğitimdeki insanlar sayısı, genç yetişkin sayısı olarak da baktığınızda, çok olumsuz göstergelere sahip. Türkiye'deki gençlerin yüzde 30'u ne eğitimde ne de istihdamda Sayın Bakan. Bu tip problemler var.
Büyüme teorilerine de zaten, içsel büyüme teorilerine de baktığımızda emek ve sermaye klasik üretim faktörleridir ama bütün bu büyüme modellerinde de beşeri sermayenin bir üretim faktörü olarak modelin içine konulduğunu görüyoruz çünkü nitelikli iş gücünün aslında baktığınız zaman belki bir para harcıyorsunuz, bütçenizden para gidiyor, maliyetler artıyor ama onun sonucunda oradan sağladığınız katkı ekonominin büyümesi açısından, verimliliklerin artması açısından çok yüksek. Bu açıdan da Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin arttırılmasına ihtiyaç var. Bu, bir önceliktir. Bir ülke, elbette, kendi içine baktığınızda... Özellikle AKP döneminin tipik politikası şudur: Mali dengeleri içeride kamu kesimi dengelerini sağlamaya yönelik bir politika çerçevesi maliye politikasında uzun zamandır uygulanmıştır ama her zaman da şunu söylüyoruz: Kamu kesimi dengeleri düzeltilirken özel kesim dengeleri bozulmuştur. Kamu yapması gereken yatırımları yapmamıştır gereği gibi ve yeterince. Bunun sonucunda da hem bütün bu göstergelerde Türkiye varması gereken yerlere varamamıştır, çok daha gecikmeli gitmektedir, benzer gelişmişlik düzeyinde olduğu ülkelerin gerisinde kalmaktadır hem de Türkiye içine baktığınızda bölgesel dağılım açısından da ciddi problemler var ki bu fırsat eşitliği açısından da çok ciddi bir sakıncadır. Çünkü, biz bu ülkede biliyoruz ki fırsat eşitliğiyle, bu ülkedeki en yoksul ailenin çocukları bile zekâsıyla, bilgisiyle, birikimiyle bir fırsat eşitliğine sahip olduğunda okuyarak en iyi yerlere gelebilmiştir, en tepelere çıkmıştır ama ne yazık ki bugünkü eğitim tablosu böyle bir şeyi artık olanaksız kılıyor. Onu belirtmek istiyorum.
Üniversiteler var, 176 üniversite dediniz burada da. Tabii, üniversite açmak güzel bir şey ama bunların fiziki altyapısı olacak, akademik kadrosu olacak, kütüphanesi olacak. Yani, üniversite dediğimiz ortam, sadece insanları eğiten bir şey değil, aynı zamanda akademik araştırmaların yapıldığı, entelektüel faaliyetlerin olduğu, fen bilimleri alanında, sosyal bilimler alanında, doğa bilimleri alanında bir şeylerin üretildiği ve ülkenin hem bilim düzeyinde hem de teknoloji düzeyinde bir sıçrama yaptığı yer. Bunu bu şekilde algılamak lazım ama o açıdan baktığımızda Türkiye'de ciddi problemler olduğu gözüküyor.
YÖK, ne yazık ki hâlâ devam ediyor. Yani, bugünkü YÖK yapısı... Ben bakıyorum, devletin resmî dokümanında bile, bakın, 2015 yılı Programı'nın 79'uncu sayfasında diyor ki: "YÖK başta olmak üzere, yükseköğretim yönetim sisteminin yeniden yapılandırılamaması ve buna bağlı olarak üniversitelerin idari ve mali özerkliklerinin sağlanamaması kaliteyi olumsuz yönde etkilemektedir." Arkadaşlar, bu, dokümanlara girmiş, devletin dokümanlarında var. Niye hâlâ eski haliyle devam ettiriyorsunuz? Her sene her sene buraya gelip de yakınmaları söylemenin bir anlamı yok. Siz Millî Eğitim Bakanlığısınız, bürokratlarınızla birlikte çözün bu problemi, biz de burada gerekli destekleri verelim. Getirin yasayı, getirin Meclis gündemine, buradan geçsin hep beraber. Yani, bugünkü sistem, yok, Demokles'in kılıcı gibi üniversitelerin üzerinde sallanıyor. Böyle olmaz. Ya YÖK'ü kaldıracaksınız ya da çok gevşek bir yapıda, sadece koordinasyon yapan bir kurum niteliğinde olacak. Üniversitelerin idari ve mali özerkliklerinin sağlanması önemli bir nokta.
Önemli bir nokta da yurt dışına beyin göçü konusu Sayın Bakan. Bu da önemli konulardan birisi. Bir taraftan insan gücünü yetiştiriyoruz bu ülkede ama özellikle yurt dışına gidip eğitim yapanlar tekrar Türkiye'ye geri gelmiyorlar. Millî Eğitim Bakanlığı bursuyla gidenlerin geri dönüş oranı çok düşük. YÖK'le gidenler var, bunların bir kısmı dönüyor. Şimdi, biz biliyoruz ki gelişmenin içinde insan kaynağınızı kullanılacaksınız. Sayın Bakanım, dinliyor musunuz? Yani, bir taraftan bırakın insan kaynağınızı kaybetmeyi, başka ülkelerin belki insan gücünü de ülkenize çekecek gerekli fiziki altyapıyı, maddi manevi imkânları oluşturacaksınız. Yani, bu açıdan baktığınızda Türkiye problemli. Bugün bakın gelişmiş ülkelere, Amerika'ya, Almanya'ya, birçok ülkeye, bunlar sadece kendi ülkelerinin insan gücünü değil, dışarıdan da o insanları getiren, orada okumaya geldiği zaman onları bırakmayan, onlara gerekli maddi manevi imkânları sağlayan ülkeler. Yani, Türkiye'nin bu alanda çok ciddi bir anlamda öncelikle bir tersine beyin göçü politikasına ihtiyacı var. Fakat buna ilişkin yapılan bir şey yok. Yani, sürekli olarak getirirsiniz ya da geçici olarak getirirsiniz. Daha önce söylediğimizde, işte, Sanayi Bakanımızla da konuştuğumuzda söyledi: "İşte bazen yılın belli aralıklarıyla bir araya geliyoruz, belli projeleri, belli konuları tartışıyoruz." Bu yetmez, bu yetmez. Yani, Türkiye, bir taraftan gelişmekte olan ülkeden gelişmiş olan ülkelere doğru, o sınıfa doğru çıkmak istiyor ve buna ilişkin baktığınızda belli insan kaynakları var ama bunun olabilmesi için bir, eğitim planlaması yapmak zorundasınız. İki, buna ilişkin kaynakları, bu alana ilişkin kaynakları artırmak zorundasınız. Yeni bir koordinasyon sistemi içinde bütün ilköğretimden başlayarak, ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim hepsini birlikte ele almak zorundasınız ve arkadaşım Sayın Sarı'nın da söylediği gibi, özellikle okul öncesi eğitim çok önemli. Bu oranlarda Avrupa'nın, OECD'nin çok gerisindeyiz. Belki ilköğretimde yakınız onlara ama özellikle, baktığınızda, okul öncesi eğitimde çok gerisindeyiz. Yani, buradaki eğitim planlaması önemli çok. Yani, ben de eski bir plancıyım. Yani, planlayacaksınız. Bu planlamak demek sadece ihtiyaca göre, -demin de konuşuldu imam-hatiplerle ilgili- sadece insanlar istiyor diye olmaz, onun planlanmasına ihtiyaç var. Yani, ülkenin hangi alanlarda yetişmiş insan gücüne ihtiyacı var? Bütün doğrultuyu buna göre belirleyeceksiniz. O okulları açacaksınız, gereksizse eğer o okullar, onları -biraz önce öyle dediniz zaten- kapatacaksınız. Şimdi, baktığınız zaman, eğitimdeki plansızlığın ortaya çıkardığı ciddi sonuçlar var. Yani, işte atanamayan öğretmenler konusu bu. 270 bin-300 bin -değişik rakamlar telaffuz ediliyor- öğretmen atanmayı bekliyor. Siz de 130 bin civarında bir öğretmen açığı olduğunu söylemiştiniz, torba kanunda geldi 35 bin kişi biliyorsunuz, 36 bin, -bin kişisi onun idari kadrolardı- 35 bin öğretmene kadro verdiniz. Biz de orada "100 bin kişilik bir kadro alınsın." dedik. Alalım, karşılayalım bunu. Yani Türkiye'nin ihtiyacı olan budur Sayın Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Haberiniz yok gibi? Kaç kişi yani bu bütçede kaç kişiyi, kaç öğretmeni kadroya alma gibi niyetiniz var? Var mı, şu anda ifade edebilir misiniz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Şu anda belli değil.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Belli değil. Hayır ama biz 40 bin kişilik bir öğretmen atamasını veriyoruz, destek bekliyoruz yani biz burada muhalefet olarak, Millî Eğitim Bakanı olarak sizin elinizi rahatlatıyoruz. Buyurun, buyurun yapalım.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Yani 74 binin kaçı öğretmen olacak?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Bunun maliyetini bilmiyorum.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sayın Bakan, bu, elbette, baktığınız zaman, bir anlamda bütçe açısından tabii ki yük getirecek ama bu baktığınız zaman, Türkiye gibi bir ülkenin millî geliri açısından, bütçesi açısından baktığınızda devede kulaktır ama bunu yaptığınız zaman ciddi anlamda problemi çözmüş olursunuz. O yüzden de sizin bizden destek istemeniz gerekirken istemediğiniz için biz size destek veriyoruz.
Ayrıca, şunu da söyleyeyim: Plan ve Bütçe komisyonunda biz burada elbette önergeler üzerinde konuşabilir, gerekli ödenekleri artırabiliriz. Ödenek konusunu sadece buraya geliyor, öbür tarafta kotarılıyor işte bu bütçe -karşılıklı- sürecinde. Böyle bir durum yok. Bakın, Genel Kurul aşamasında gider artırıcı, gelir azaltıcı önerge veremezsiniz ödeneklerle ilgili ama Plan ve Bütçe Komisyonunda olabilir. O yüzden biraz sonra bunu da, 40 bin kişilik öğretmen atamasını da burada gündeme getireceğiz. Millî Eğitim Bakanı olarak sizden destek istiyoruz. Bütün arkadaşların, hepsinin, bakın maillerine geliyordur, aynı konunun herkes farkında.
SADIK BADAK (Antalya) - Niye güldünüz?
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Gülmedim, Sayın Bakana bakıp gülüyoruz, Sayın Bakana veriyoruz desteği.
ÖNDER MATLI (Bursa) - Büyük düşünün, 100 bin yazın.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yazın 100 bin olarak verdik ama şu anda kadroyu bilemiyoruz kaç kişilik. Muhakkak bu kadro da 2015'te olduğu için 40 bin olarak dedik. Aslında, biliyorsunuz, torba kanunda 100 bin diye söyledik. Evet, çok ciddi bir problemdir bu. Ben de Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.