KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu haftalık çalışmanın yoğun olacağı belliydi, aynı bütçe dönemlerindeki çalışma tempomuzu aratmayacak bir yoğunluk içerisinde devam ediyor.

Teşekkür ederim bu arada söz verdiğiniz için.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli hazırun; tabii, yaklaşık herhâlde dört beş saattir sürekli olarak... Ki geneli üzerindeki usul tartışmalarıyla beraber başladığımızda, on saate yakın bir girizgâhla böyle bir konu üzerinde düşüncelerin, görüşlerin ve bununla beraber duyulan tedirginliklerin, olması gereken noktada önerilerin dile geldiği bir çalışma.

Şimdi, bu kurulacak olan Türkiye Varlık Fonu neden bu kadar önemi haiz? "Türkiye Varlık Fonu" dediğimiz zaman, onun göstereceği performans, onun başarısı veya başarısızlığı bugün A bankasının kurduğu A tipi, B tipi, C tipi fonun başarısıyla eş değer değil; bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir prestij fonu ve göstergesi. Öyle düşündüğünüz zaman yapılan çalışmaların, ortaya konulan yasal düzenlemelerin, görülen risklerin neler olduğunu paylaşmak burada yasama organı olarak ve bunun temelini atan çalışma grubu olarak bizlerin görevi. Şimdi, bunun içinde, tabii, dünya örnekleri, işleyen sistem, bu sistemden sonra karşımıza çıkan tablolar; bunları dile getirmek de olmazsa olmaz şartlar olarak kendini gösteriyor.

Şimdi, bu varlık fonuna bir yerde bakıyorsunuz Türkiye'nin belli varlıklarının idaresini sağlayan sanki bir yatırım ajansı gibi, çünkü Türkiye'nin bir yatırım ajansı çalışması var, onun Türkiye içindeki varlıklarla ilgili kendi içinde kaynağını yaratarak idaresini ortaya koymaya çalışan bir mantalitenin devamı gibi gösteren bir çalışma veyahut bir yasama süreci olarak kendini gösteriyor çünkü genelde burada ulusal varlık fonlarıyla ilgili değerlendirme, arkadaşlarımızın da söylediği gibi, cari fazlası veya emtia varlığı olan ülkelerin ortaya koyduğu gelirlerini, varlıklarını değerlendirme, bir sonraki dönem için veya gelecek dönem için kendileri ve varlıklarıyla ilgili bir süreç yönetimi şeklinde ortaya çıkıyor.

Şimdi, ben şunu sormak istiyorum, burada değerli arkadaşlarımız var, bunun cevabını verirler herhâlde: Var olan -hani G20 ülkeleri içerisinde bir tek Türkiye'de ulusal varlık fonu yok diyoruz- bu ulusal varlık fonlarından kaç tanesi Türkiye'de yatırım yapıyor şu anda? Ve yaptıkları bu yatırımların, yani Türkiye'de yatırım yapan bu G20 ülkeleri içerisinde -hani bir tek biz kaldık ya- bunların tutarı ne kadar? Hangi sektörlere yatırım yaptılar ve gerçekten, ülke olarak baktığınız da, talepleri ortaya çıkıyorsa bunların montanı, tercihi, sektörel bakış açıları... Yani, aslında bir kısmını biliyorum, Türkiye fonu olarak kurulmuş olanlar var, miktar artıranlar var, uluslararası kaynak arayışına çıkanlar var, bunları biliyorum ama sizlerden net ve tam rakamı öğrenirsem daha mutlu olacağım diye belirtmek isterim.

Şimdi, biz kendi varlıklarımızı değerlendirmek üzere bir şirket ve buna bağlı bir fon kuracağız ve bu fonun içerisindeki varlıklar ne olacak? İşte, fon kaynakları olarak, zaten kanunun oluşturulması içeriğinde sayılmış, yani, işte, Özelleştirme İdaresiyle ilgili ya da Bakanlar Kurulu kararıyla buraya devredilenler, TMSF'den gelecektir, emeklilik fonlarından gelecektir, bugün, işte, baktığınızda İşsizlik Fonu var, ileride eğer kurmayı düşündüğünüz bir kıdem tazminatı karşılığı bir fon olacaksa belki onu ileride buraya dâhil etmeyi düşüneceksiniz, çeşitli, çeşitli başlıklar... Onun ötesinde de var olan, şu andaki varlıklar veya yatırımları ayni veya nakdî değer olarak bir fon oluşumunda bu portföyün içine dâhil edeceksiniz. Birkaç gün hep bunu sordum ama doyurucu ve net cevabını alamadığım bir soruyu tekrarlamak istiyorum: Biz portföy oluştururken nakdî değer olarak içerisine konulan varlıkların piyasada oluşmuş, birincil piyasa veya ikincil piyasa değerlerini bilebildiklerimiz, portföy değerini hesaplarken ortaya çıkan günlük değer tespitini yapabiliyoruz, ama buraya bir yatırım veyahut buraya bir var olan ayni varlığı koyduğumuz zaman bunun değerlemesinin yapılması nasıl olacaktır ve bu değerlemenin doğru olduğunu nasıl tespit edeceğiz? Çünkü değerli arkadaşlar, yani bazı örnekleri verip paylaştığımızda bunların testinin nereden kaynaklandığını iyice sorgulamak gerekiyor. Bakın, TOKİ'yle ilgili, yani kamu ortaklığı idaresiyle ilgili, biliyorsunuz, burada, müteahhitlerle yapılan anlaşmalar dâhilinde, işte koyulan o anlaşmadaki ayni varlık olan arsanın değeri, bir de inşaatın maliyeti hesaplanıp orada bir gelir paylaşımı söz konusu olmuştur. Ben daha önce KİT Komisyonunda da görev yaptım ve o zaman Yüksek Denetleme Kurulunun getirdiği bir raporda o kadar acı bir sonuçla karşılaşmıştık ki, düşük gösterilen, yani değerlemesi düşük yapılan bir arsanın yüksek gösterilen bir bina maliyetiyle birleştirilip gelir paylaşımına gidildiğinde, maalesef, gerek TOKİ açısından, gerekse bu kamunun kaynağı, önemli zararların tespit edildiği ortaya çıkmıştı.

Şimdi, tekrar soruyorum: Böyle bir fonun portföyü oluşturulurken ayni olarak konulacak olan varlıkların değer tespitinin yapılması hangi şartlarda ve ne şekilde olacaktır? Burada, tabii, bir başlangıç sermayesi oluşacak, o başlangıç sermayesine göre birtakım varlık alımları söz konusu olacak, onların satışı ortaya çıkacak ve oradan tekrar kaynak elde edilip bir dönüşümlü portföy yapılanımlarının ortaya çıkacağı bir süreç işletileceği gibi bir görüntüyle karşı karşıyayız. Ancak ve ancak, burada, tabii, yıllar itibarıyla bu ulusal varlık fonlarına baktığınız zaman -biz burada çoğunlukla, biraz Aykut Bey dile getirdi- bunların kuruluşu ve geçmiş, tarihî yapısına bakıldığında uluslararası politika açısından da önemli bir süreç içerisinden geçtiklerini görmezden gelmemeliyiz. Yani, 2008 yılına kadar olan ve 2008 yılındaki krizden sonraki dönemde bu ulusal varlık fonlarının yönetimi, bunların portföy oluşumları, bu portföy oluşumları sırasında, özellikle dikkat edin, Norveç dışındaki büyük montanlı fonların kuruluş merkezleri daha farklı, yani bakıyorsunuz Çin'in büyük fonları var veya, işte, Orta Doğu, Asya, Türki Cumhuriyetleri, Norveç bunların içerisinde büyüklük açısından Avrupa yapısı içerisinde farklı bir yer tutuyor ama bu hangi süreci işletti? Bu süreçte, işte, özellikle Çin ve Rusya'dan gelen fonların Batı'ya doğru, özellikle şirket bazında, Avrupa'daki yani Fransa'daki, İngiltere'deki veya Amerika'daki şirketler bazında alımları söz konusu olduğunda hemen korumacı politikalar kendini göstermeye başladı. Neden? Çünkü el değiştirmelerin getireceği o kriz dönemleriyle beraber, el değiştirmenin getireceği ülkesel riskler test edilmeye başlardı.

Şimdi, bunu, çapını, uygulamasını ve değerlemesini bu geniş perspektifte bakmadan veya hesabını buna göre de yapmadan gidilirse... Gerçekten, dediğim gibi, bir Türkiye fonu oluşturuluyor, oluşturulmaya çalışılıyor ve Türkiye'nin prestijinin önemli göstergelerinden de biri olacaktır. Bu, konut edindirme yardımı için kurulan fona benzemez, bu zorunlu tasarruf teşviki için kurulan fona benzemez; bunun, zamanlaması, şekli, idaresi, uyacağı kurallar açısından çok detaylı, çok titiz çalışılması gereken bir konu olduğunu hepimiz kabul etmek zorundayız. Şimdi, 2008'de ne oldu? OECD ve IMF, bu işleyen sistem içerisinde, başta şeffaflık olmaz üzere, denetim olmak üzere ve bu oluşan parasal güçlerin dünya genelindeki dağılımını ve dengesini sağlamak üzere belli kriterler ortaya koydular. Bunlar "Santiago Prensipleri" denilen prensipler ve buna bağlı olarak bir şeffaflık endeksi ortaya çıktı, bunun detaylarında prensipleri belirlendi, bu prensiplerin içeriğinde olması gereken ilkeler ortaya kondu. Şimdi, bizim de burada baktığımızda, bunları göz önünde tutmadan, bunun dışında, işte, belli hedeflerle götürülen bir yasamanın sonucunu yaratıyormuş gibi bir süreç işletmemiz, gerçekten yapılması gereken, olayın hassas dengeleri için, o bakış açısının önemini ortaya koymuyor.

Bakın arkadaşlar, biz ne yaptık? Türkiye'ye Mevlâna usulü "Nereden gelirsen gel." diye baş tacı ettiğimiz bir kaynak girişinin yolunu açtık. Nereye girdin, hangi şirkete kondun, şirketten geri mi çıktın, ne yaptın sorgulanmayacak bir sistem, bir kanuni düzenleme yaptık. Arkasından alelacele böyle bir fonu, dediğim o detaylarda şekillendirmesini yapmadan bir varlık oluşumu... Yani nedir? İşte, başlangıç sonrasında önemli varlıklar, önemli yatırımlar, önemli büyük stratejik yatırımları içeren bir yapı veya bir havuz oluşturulacak. Peki, o gelen, hani nereden geldiğini sormaktan bile imtina ettiğimiz kaynak bu havuzun içerisine kepçe mi daldıracak, yoksa bu havuzun suyunu alıp götürüp bizi de kupkuru bırakacak mı? Bu riski çok iyi görmek, çok iyi değerlendirmek lazım. Diğer taraftan, Böyle bir çalışmayı ortaya koyarken dünya örneklerine de bakmamız gerektiğini söylemiştim. Bu örnekler içerisinde, Norveç için emeklilik fonunun ortaya koyduğu hem büyüklük açısından hem kuruluş ve işleyiş açısından değerlendirildiğinde, ilkeli, şeffaf ve bu ilkelerle beraber, bu hesap verebilirlikle beraber geldiği montan kişi başı düşündüğünüzde, Norveç'in nüfusuyla o ulusal fonunun hani kişi başı varlığı nasıl büyük bir noktaya taşıdığını da burada gösteriyor ve burada niye Norveç'i anlatıyorum biliyor musunuz? Norveç, fon bünyesinde etik kurulunu oluşturduktan sonra mesela diyor ki: "Nükleer silah, kara mayını, haberleşme takip sistemi, tütün üretimi gibi şirketler ve doğrudan veya dolaylı olarak öldürme, işkence ve özgürlüğün engellenmesi gibi insan haklarının ihlaline neden olan firmalara yatırım yapılmaması önceliğimiz."

Peki, bizim burada -hadi bıraktım bu kadar detayda- önceliğimiz ne? Yani sektörel ve stratejik yatırım açısından önceliğimiz ne? Biraz önce, arkadaşlarımız inşaat sektörünü söyledi. Yapmayın Allah aşkına! Bu ülke on üç senedir taşa toprağa bütün kaynaklarını, borçla da elde ettiği kaynaklarını gömdü, bugün ne bir katma değeri ne bir geri dönüşümü olmadığı gibi kredi mekanizması içinde karşımıza çıkan en ağır faturanın ait olduğu sektör. Yani stratejik sektör dediğinizde Türkiye'nin o ileri teknolojiyi, katma değeri artıracak sektörle bir hedefi var mı bu işte? Bunların hiçbiri konuşulmuyor, sadece biz fonu oluşturalım, biz bu fonun içerisinde işte dediğimiz gibi, küçük havuzlardan belki büyük bir gölet oluştururuz noktasındalar.

Şimdi, bakın, Avrupa Birliği merkezli fonlarda denetim nasıl oluyor veya bunların yönetim kurulları nasıl oluşuyor diye baktığınızda tek tek madde madde okuyarak da gecenin saat birinde sizin zamanınızı almak istemiyorum ama bu konuyla ilgili çalışan arkadaşlarımız herhâlde buradan kendilerine belli örnekler alarak, bunları değerlendirerek böyle bir Türkiye varlık fonunun oluşturulması gerekliliği noktasında diğer uygulamalarla bir çalışma yapmışlardır.

Şimdi, burada mesela, Avrupa Birliğinde, baktığımızda yatırım tercihleri açısından belli stratejik sektörler ortaya çıkıyor ama burada iş dünyası -yani kararlarda özel sektörün hani biz de diyoruz ya karar mekanizmalarını işletme- burada sendikalar, iş dünyası, bununla beraber bürokrasinin burada sorumluluk alan kişileri hep beraber -çünkü dediğim gibi bir prestij fonu bu-böyle bir karar mekanizması işletiyorlar ve yine baktığınızda fon faaliyetleri doğrudan parlamentonun denetimi içinde. Yani Avrupa'daki... Ki en önemli gösterge yönetim fonlarından biri Norveç.

Sayın Özelleştirme İdaresi Başkanımız Almanya'da böyle bir varlık fonu olduğunu dile getirdiler de ben gerçekten pek çok kategoride baktığım zaman Almanya'dakinin hangi kategoriden hangi büyüklükte olduğunu bir türlü bulamadım. Yani emtia fonu mu veya işte bütçe fazlası fonu mu veyaut kaynak bulunup oluşturulan bir fon mu ya da bir emeklilik fonu mu? Yani Almanya'dakini de daha sonra bir bilgi olarak verirseniz... Gerçekten araştırdığımda ben Almanya'nın örneğini tam olarak bulamadım. Sonra, o emeklilik fonu şeklinde mi? Yani tam büyüklüğüyle söylerseniz...

Orta Doğu ve Körfez İşbirliği Konseyinin ülkeleri fonlarına baktığımızda da, bunlar daha çok tabii, işte bu hidrokarbon ve doğal gaz, petrolle ilgili olarak kurulmuş olan fonlar ve tabii, burada daha çok yönetim anlayışı olarak monarşik bir yönetim veyahut demokrasinin tam etkin olmadığı yönetimlerin ağırlıklı olduğunu düşündüğünüzde tamamen aile fertlerinin bir fon yönetimi açısından ortaya koyduğu bir tercih gözüküyor ve biraz daha işte öteye gittiğimizde -biraz önce Sayın Çam anlattı- bu temmuz ayı içerisinde daha da Amerika'da tespiti netleşen Malezya örneğini de unutmamak gerekiyor.

Bunun yanında tabii, yine aynı şekilde buradan her ne kadar şeffaflıkları tartışılsa da parlamento denetiminin güçlü olmaması... Yani biz şuna karar verelim: Parlamento denetimi, işte yönetim anlayışı daha bir merkez, daha bir Parlamentonun dışında tutularak ama kamu kaynaklarını kullanarak ve işte burada yetki alacak yapıyı biraz böyle Parlamentonun dışında bir noktaya çekerek biz niye Orta Doğu ve Körfez ülkeleri modelinde bir tercih, yönetim tercihi koyalım? Eğer bir anlayış ortaya konuluyorsa biz neden doğru örneklerin, demokratik örneklerin, şeffaflığın ve karar alma mekanizmalarında hesap verebilirliğin ve stratejik olarak belli ilkeler ve buna bağlı da o ilkelerle beraber işte biraz önce söylediğim gibi hangi şirketlere yatırım yapmama noktasında bile etik kurulları olan bir anlayışı uygulamayalım? Yani neden bu tercih içerisinde olalım?

Yine Amerika Birleşik Devletleri'ndekilere baktığımızda, seçmenlerin kabulü veya işte eyalet meclislerindeki kararlarla kurulanlar var ve yine işte petrol, doğal gaz gelirleriyle ilgili olarak var ve bu şirketlere o kadar önem veriliyor ki yönetim kurulu ve yönetim kurulundaki eyalet valiliklerine kadar giden bir sorumluluk anlayışı var ve yatırım ve harcama faaliyetleri hem şeffaf hem bağımsız denetim var ama hem ilgili yönetsel parlamentoların denetimi altında işlem yapıyorlar. Yani bizim burada Parlamento denetimi ve buraya koyduğumuz kamu varlıklarının da aidiyetini düşündüğümüzde, bütçe hakkıyla beraber değerlendirildiğinde denetim modelini de mevcutta var olan modellerin dışına taşıyarak bir yöntem arayışı içine girmenin doğru bir tercih veya bu doğru tercihin ötesinde hesap vermekten çekinilen bir bakış açısı mı var sorgusunu da beraberinde getireceğini unutmamamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Diğer taraftan teklifin içeriğine baktığımızda -bunu daha önce de söylemiştim- sermaye piyasası işlemleri; sınırsız işlemler, hiçbir sınır yok. Yani bu kadar geniş bir yetki, bu kadar işlem serbestisi, bu kadar istisnanın içerisine girişi... Yani yapılacak, yönetilecek bir sistemin ilkeleri ve kuralları olması gerekir. Bu kuralları oluşturacak bir manzume ortaya konulmadan tamamen serbestliği getirmek, dediğim gibi, bir şeyleri bir yerlerden farklı bir kalıp içinde mi uygulamaya çalışıyoruz, o sorguyu da beraberinde getiriyor açıkçası.

Diğer taraftan, baktığımızda, bu maddede mesela, dünya uygulamalarında Merkez Bankası, hazinenin iş birliği, burada onların da tam bir birlikteliği, bir içeriği yok ama gerekçeye dönüp baktığımızda, Merkez Bankasının Allah'tan gerekçede yerini aldığını görüyoruz, en azından ""Fonun yönetimlerinin Merkez Bankasıyla koordinasyonunun sağlanmasıyla finansal istikrarın oluşabileceği." demiş, en azından Merkez Bankasına orada bir atıfta bulunulmuş diye gözüküyor diye düşünmemiz lazım. Şimdi, tabii burada, bu fonun pazarlama kanallarının nasıl işleyeceğinden tutun yönetim kanallarıyla ilgili pek çok sorgunun da beraberinde olduğunu düşünüyorum.

Netice itibarıyla, tabii, tekrara kaçmamak üzere birçok şeyi düşünerek veya birçok konuda atlayarak gidiyorum çünkü arkadaşlarımız bu konuda detaylı açıklamalar verdi.

Bakın bu kadar telaşa girilmesi, bu kadar apar topar, detayında düşünülmeden ve bununla beraber hem anayasal sorumluluk ve anayasal yükümlülüklere bağlı olarak yerine getirilmesi gereken başlıklar yerine getirilmeden yapılan bir çalışmada bunun neden bu derece hızlandırılmış ve bir arayış içinde olduğu sorgulaması gelir. O zaman da bizim kaynak yaratmak amacıyla düşündüğümüz süreçte kaynaktan çok bir ihtiyaç içerisinde tamamlanamayan ve daha doğrusu kurumuş bir kaynak içinde olduğumuz ve bu kurumuşluğu nasıl tekrar hareketlendiririz ihtiyacının bu kadar yoğun olduğunu ortaya koyan kararlar almanın riskini de size hatırlatmak isterim.

Bakın, torba yasada getirdik işte reeskont kredileriyle ilgili düzenleme yaptık. Reeskont kredileriyle ilgili düzenleme mali açıdan baktığınızda para politikasıyla ilgili önemli bir gelişmeyi de beraberinde getiriyor. Bugün, bu uygulama mali disiplinle ilgili büyük bir riski beraberinde getiriyor. Bu kadar uygulama veya kanun yapıcılıkla beraber ortaya konulan tercihler, bizim gerçekten dünyadaki gelişmenin böyle hassas olduğu dönemde böyle bir tabloyu dışarı vermemiz de bence Türkiye açısından çok olumlu bir süreç yönetimine de beraberinde getirmiyor diye düşünüyorum ve bu fonları bir de unutmayın ki... Hani "Bu fonlar büyüdü büyüdü." diyoruz da bu fonların 2008 yılından sonraki süreçte büyümesinin ana sebebi de nedir? Hepimiz biliyoruz, oluşturulan o hormonlu kaynakların bu fonlar içerisinde var olan yapı ile batmakta olan gerek finansal sektördeki gerekse belli sektördeki şirketlere kanalize edilmesiyle ortaya çıkan varlık yapılarının büyümesiyle kendini göstermiştir. O yüzden, böyle hızlı sıçrayış olduğu dönemin, bir kriz döneminden sonra olmasından dolayı, bizim de -yine biraz önce söylediğim gibi- alelacele böyle bir ulusal varlık fonunu gündeme getirmemiz, acaba, "krize çeyrek kala" düşüncesini ortaya koymasının riskini de çok çok iyi değerlendirin. Çünkü, gerçekten, bir prestij fonu oluşturuluyor. Bu prestij fonunun taşıması gereken hassasiyetlerin net olarak yapılacak siyasal çalışmada karşılığını bulması gerekir ve bununla beraber, içeriğindeki varlıkların bu ülkenin varlığı olduğu dikkate alınarak anayasal zeminde uygulanması gereken çalışmaların ortaya konulması gerekir diyorum.

Yarın da zaten maddeler üzerinde görüşeceğiz, daha uzun değerlendirmelere madde bazında da devam ederiz.

Teşekkür ederim ama birkaç soru sormuştum, onların cevabını alabilirsem sevinirim.