KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, usul açısından konuya bir miktar baktığımızda Sayın Bakan yani epeydir gündemimizde birkaç gündür, teknik toplantı yaptık. Yani, burada görüldü ki her defasında dinlediğimizde farklı şeyler ortaya çıkıyor. Konunun ben, bir defa, yeteri kadar çalışılarak buraya getirildiği kanaatinde değilim yani bunu teknik toplantılar esnasında gördük. Bu konunun, esas itibarıyla, normal şartlarda biraz daha fazla çalışılması lazım. Bir bütünlük yok bu kanunda ve hedefi de -birazdan onun detaylarına geleceğim- amacı da net değil. Yani, daha çok yurt içerisindeki kaynakları koordine etmeye, daha verimli kullanmaya yönelik bir şey mi, yoksa yurt dışından kaynak bulmaya yönelik bir şey mi veya yatırımları gerçekleştirmeye yönelik bir şey mi, bunlar çok net değil. Bunların çok net bir şekilde ortaya konulması gerekiyor. Dolayısıyla, bana göre, burada bir kafa karışıklığı var. Bunu zaten gerekçede de görüyoruz; gerekçesi de yetersiz, yetersiz yazılmış. Mesela, küçük bir anekdot: Bu teklif toplantıları esnasındaydı sanıyorum "Bu gerekçedeki on yıl boyunca yüzde 1,5 büyümeyi nasıl hesap ettiniz, bunun detayı nedir?" dedim, gerekçedeki yüzde 1,5 büyüme çıkarıldı. Böyle şeyler olmaz.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - 3'e çıkarıldı.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, hayır, tamamen çıkartıldı.

Şimdi, o zaman hesabı olmayan bir şeyi... Parlamentoya bir kanun tasarısı geliyor. Parlamentoya gelen kanun tasarısında altı bomboş bir şey gelir mi? Ha doluysa, niye çıkartılıyor o zaman? Ben bunun hâlâ cevabını bekliyorum. Bu yüzde 1,5 büyüme meselesi nereden çıktı, bu nasıl bir yatırım? Büyüklüğüyle bu gerçekleşecek. Biz Planlamacıyız, biz bu soruları sorarız ama bunu gördüğümüz zaman. Dolayısıyla, böyle, biraz -kusura bakmayın ama- yazılmış yani üzerinde çok fazla çalışılmadan, edilmeden kaleme alınmış gibi bir hâli var.

Şimdi, işin esasına gelmeden önce, geneli itibarıyla, biraz şu bizim iktisat politikasıyla ilgili bana göre buradaki...

Sayın Bakanım -sizin konuşmalarınızdan da ben bir şeyi -bir konuda anlaşamıyoruz, belki o yüzden birkaç cümleyle ona bir değinmek istiyorum. Şimdi, bir defa tasarruflarımız çok düşük diyoruz. Tasarruflarımız düşük ama bu tasarruflar hep bu kadar düşük değildi. Bizim tasarruflarımız 1990'lı yıllarda, 2000'nin başında yüksekti. İşte, siz Hükûmete geldiğinizde yüzde 18,6 toplam tasarruf vardı, yüzde 23,4 de özel sektör tasarrufları vardı. Problem neredeydi? Problem kamu tasarruflarındaydı. Kamu tasarrufları da uygulanan sıkı maliye politikasıyla -Türkiye ona çok şey borçlu- kamu tasarruflarını... Mesela 2002'de eksi 4,8 olan kamu tasarrufları artı 3'lere, 4'lere geldi. Kamu tasarruflarını düzelttik ama özel sektör tasarrufları yüzde 23'lerden yüzde 11'lere düştü, yüzde 12 diyelim; 11,9; 11,7; en son 2014 rakamı 11,9. Yani, yarının altına neredeyse veya yarısına inmiş özel sektör tasarrufları. Bu da tabii Hükûmetin bir tercihidir ama işte bugün o tercihi kullanıp ondan sonra bugün "Eyvah, tasarruflar düştü." diye feryat etmenin de bir anlamı yok. Yani, bu tercih neden kaynaklandı? Tüketime dayalı ekonomik bir büyüme modelini Türkiye benimsedi; ondan sonra, bunu finanse etmek için de bütün varlıklarını sattı yani cumhuriyetin başından itibaren KİT'lerini, şunlarını bunlarını sattı, 60 milyar doların üzerinde özelleştirme; ondan sonra -yanlış hatırlamıyorsam- yaklaşık 30 milyar dolar civarında gayrimenkul satışı. Yani bin yıldır vatan bildiğimiz toprakların önemli kısmını yabancılara sattık, daha fazla da satmak istiyoruz ama işte bu kadar müşteri geliyor. Şimdi, ondan sonra, bir taraftan sattığımızın tabii, bunu, bu tüketimi finanse etmesi mümkün değil. Yani, 12 puan -yani, iktisatçılar ne demek istediğimi, bunu anlayacaktır- siz tasarrufu düşürürseniz bunu nasıl finanse edeceksiniz? Ondan sonra borcu patlattık. Nasıl patladı? Hem özel sektör, hane halkı borcu patladı. Yani, 3-4 milyar TL olan -nominal rakamlarla konuşmayı sevmiyorum ama Hükûmetimiz bunu çok konuştuğu için ben de sizin politika yapma tarzınızla söyleyeyim- 6 milyar TL falan olan özel, hane halkı borçlarını 600 milyar TL'lere getirdik veya gelire oran olarak söyleyelim: Borcu, hane halkı gelirlerinin yüzde 4,8'lerinden yüzde 50'lilerin üzerine taşıdık. Yani, tüketim... Yani, içeride vatandaşı, dışarıda ülkeyi, ülkenin özel sektör kuruluşlarını, bankalarını, kamusunu dışarıya karşı borçlandırdık. Yani bir kısım varlıkları sattık, varlıkları sattığımızda finanse etmeyen kısmını da -az önce ifade ettiğim gibi- borçları artırarak bir tüketimi finanse ettik. Şimdi geldi, iş tıkandı, iş tıkandı. Şimdi, tasarrufları artıralım diyeceğimiz yerde... Hani onu diyoruz da ama bir şey yapmıyoruz tasarrufları artırmak yolunda. Ben geçen Bireysel Emeklilik Yasası'nda söyledim. Yani, bakın, Bireysel Emeklilik Yasası çıkartıyoruz, yıllık 3-4 milyar TL bütçeden de destek veriyoruz; bunun tasarruflar üzerindeki etkisi şu: 15 olan tasarrufumuzu 15,3'e çıkartıyor, daha fazla bir şey yapmıyor Sayın Bakanım. Yani, bütün tasarrufu artırma meselesini bireysel emekliliğe yükledik. Siyaseten herkes onu söylüyor; arkasında ne var, önünde ne var, kimse bunun hesabını kitabını yapmadan... Hakikaten böyle söyleniyor. Yahu içimiz yanıyor yani bu ülke adına. Bu şekilde tasarruf artmaz, artmıyor da nitekim. Bak kaç yıldır bu tasarruflar sürekli düşüyor.

O yüzden esas olan, yapmamız gereken şey, eğer "cari açık" dediğimiz şey tasarruf ile yatırım farkıysa, yurt için tasarruf ile yatırımın farkıysa... Yatırımlar zaten 20'lerde, biz millî gelire oran olarak yüzde 20 civarında yatırım yapıyoruz, onu bir türlü artıramıyoruz. 2023 çalışmalarında bizim yatırımların hedefi yüzde 28 civarındadır yatırımların hedefi, bunu da az söyledim, hatırlıyorum. Yani, yatırımları bir defa oralara çekmemiz lazım ama yüzde 28 yatırımı yüzde 15 tasarrufla nasıl yapacaksınız? Yüzde 15 cari açık verme imkânımız var mı? Yok. Hani diyorsunuz ya "Türkiye'nin hedefleri büyük." Büyük hedeflere büyük tasarruflarla gidilir. Şimdi, birazdan örneklerini vereceğim. O büyüdü dediğimiz ülkeler, şu anda varlık fonu var dediğiniz ülkeler varlık fonu kurduğu için büyümedi; büyüdükleri için fazla oluşturdular, ondan sonra varlık fonu kurdular paralarını değerlendirmek için. Bir defa biz işe tersten başlıyoruz, bir defa bunu bir net olarak ortaya koymamız lazım.

Son söyleyeceğimi başında söyleyeyim: Ben burada varlık fonunun kurulmasına karşı falan değilim ama bu varlık fonunun Türkiye'ye hiçbir faydası olmayacaktır bu şartlar altında. Dolayısıyla, gereksiz bir, beyhude bir çabadır. Hatta iyi kullanılmazsa, denetimde problem, şurada burada problem olursa kendi ayağımıza sıkarız, zararı dahi olabilir. Yani, zamanlama açısından ve şu anda işlerimizi çözme... Yani iktisadi açıdan işlerimizi çözmeden bununla bir şey yapamayız. Birazdan ben zaten ona ilişkin sorularımı soracağım size niye bu kuruluyor diye.

Dolayısıyla, Sayın Bakanım, mesela, şimdi, bakın, diyoruz ki: Biz petrolü olan bir ülke değiliz, ciddi petrol ithal ediyoruz. Şimdi, ciddi petrol ithal eden... Mesela bizim, Türkiye'nin 2015 yılı için millî gelirinin yüzde 18,4'ü kadar, 38 milyar dolar petrol ithalatımız var, değil mi? Yani, enerji ithalatımız var. Şimdi, Güney Kore'ye bakıyorsunuz, Güney Kore de petrol üreten bir ülke değil, petrol ithal eden bir ülke, 103 milyar dolar petrol ithalatı var; rakamların çok büyük bir önemi yok, millî gelire oranları konuşmak lazım, yüzde 23,6. Ama Güney Kore ticaret fazlası veriyor, bakın. Japonya: İthalatının millî gelire oranı yüzde 20,5; 128 milyar dolar ticaret fazlası veriyor. Hollanda: Yüzde 17'si kadar ithalat yapıyor ama ticaret fazlası veriyor. Almanya aynı, İtalya aynı. Şimdi, yani, bu öteden beri söyleniyor ya, bu da bir mazeret falan değil. Yani, petrol ithal ediyor, hiç petrol yok hatta ama ticaret fazlası veren bir sürü ülke var. Bu ülkeler ticaret fazlası verdiği için aslında bu tür varlık fonlarını kuruyorlar. Şimdi, petrolü olan ülkelerde daha çok petrol gelirlerini aslında değerlendirmek için, biraz da gelecek nesillere taşımak için veya petrol fiyatlarındaki istikrarsızlıklarının ekonomi üzerindeki olası etkilerini azaltmak için bunları kuruyorlar. Ha, bunun dışında kuran var mıdır? Vardır ama onlar hem küçük fondur hem de 15'ten küçük. İşte Alabama'nın fonu yani birkaç milyar dolarlık bir fon, bilmem ne. Amerika'nın var mı böyle bir fonu? Kaç tane var Amerika'nın? Amerika'nın fonlarının toplamı Çin'in ellide 1'i kadar değil. Amerika'nın fonu falan yok. Yani küçük küçük fonlar Amerika'nın fonları. Yani, ben bu G20 muhabbeti nereden çıktı bilmiyorum. Başkanım, Almanya'nın fonu ne kadar, Almanya ne zaman kurmuş fonu? Ben görmedim kaynaklarda Almanya'nın bir varlık fonunu.

ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANI MEHMET BOSTAN - Almanya'nın var, 65 milyar dolar, 1995 yılında kurulmuş.

ERHAN USTA (Samsun) - Yok, bizdeki kaynaklarda da yok, ben kaç yerden, arkadaşlardan "check" ettim, az önce bir makaleyi daha inceledik.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Amerika'nın 140 milyar dolar.

ERHAN USTA (Samsun) - Amerika gibi bir ülke...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Amerika'nın eyaletlerinin.

ERHAN USTA (Samsun) - Eyaletlerin ayrı ayrı, küçük küçük fonları Sayın Bakanım yani onlar hiç şey falan değil.

Dolayısıyla, yani, bakın, son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Meseleye karşı olmak değil, bir fayda üretecek m? Bir şeyi bir fayda üretmesi için yapmamız lazım. Yani, bir şeyi kurup da risk alacaksak ben o konuda hakikaten ciddi olarak endişeliyim, yıllarca devlete çalışmış birisi olarak ciddi endişem var. O yüzden, yani, mesela, işte, Güney Kore 2005 yılında kurmuş fonunu bendeki bilgilere göre. Yani, bu fonu kurduğu için Güney Kore büyümedi. Güney Kore büyüdü, ticaret fazlasına ulaştı, bu varlıklarını değerlendirmek için, uluslararası piyasalarda oynamak için yani parasına para katmak için bu fonları kurdu. Yani, buralarda biraz mukayese yaparken diğer ülkelerle... Yoksa "Birilerinde var, bizde de olsun." falan demek çok mantıklı durmuyor elbette.

Şimdi, biraz daha fonun detaylarına... Ben bir şey daha söyleyeyim. Sayın Bakanım, mesela, ihracatta diyorsunuz ki: EXİMBANK ihracatçıya fon vermiyor, yetersiz. Oradaki problem başka. İşte, Merkez Bankasının açtığı reeskont kredisinin tavanı 20 milyar dolar ama sadece 8 milyar doları kullanılıyor. Yani, buralara bakmamız lazım. Yani, buralarda bu problemleri bu fonu kurarak falan aşabilecek durumumuz yok.

Şimdi, büyüme artınca cari açık artıyor. Evet, böyle bir şey var ama bunun temeli de şu: Tüketim üzerinden büyüyoruz yani tüketim kaynaklı bir büyüme talebimiz var daha çok, tasarruflarımız yetersiz; dolayısıyla, büyümeyi artırdığımızda mal ithalatı ihtiyacımız artıyor, bu da cari açığımızı patlatıyor. İşte, 2012'den sonra büyüyemememizdeki temel neden o; büyüdüğümüz zaman ekonomide istikrarsızlık oluşuyor, tekrar işte yüzde 6'ları, 7'leri aşan bir cari açığımız oluyor, ülke gidecek. Dolayısıyla, yani burada en temelde yapmamız gereken şey mevcut gelir düzeyinde, hani şeyde iki türlü olabilir tabii, hem geliri artırarak tasarrufları artırırsınız ama geliri artırma filan imkânımız yok işte. Tasarruftan yola çıkmamız lazım. "Tasarruf" dediğimiz şey de tüketimin kısılmasıdır, millî gelirin daha az kısmını bu ekonomide tüketmekten başka bizim bir çaremiz yok. Bu, siyaseten çok fizibil gelmediği için başka yollara...

Şimdi, aslında burada yapmaya çalıştığımız şey, özü itibarıyla bir borçlanma modeli üzerinde tartışıyoruz biz esas itibarıyla baktığımızda. Yani yoksa bu bir gelir filan yaratmayacak yani bilmiyorum, eğer böyle bir şey varsa bileyim ben. Ha, gelir yaratma ancak şöyle olabilir: Yani özelleştirme türü varlık satışını veya işte, ileride doğacak gelirlerin satılması gibi bir şey olursa bunlara zaten bu fon olmadan da Özelleştirme İdaresi üzerinden... 4046'mız bizim ona müsait, onlar öyle yapılabilir. Dolayısıyla, burada bir finansman modeli, finansman şeklini konuşuyoruz. Esas yapmamız gereken şey finansman ihtiyacımızın azaltılmasıdır yani büyüyerek finansman ihtiyacını azaltmak, şu andaki gibi ekonomiyi düşük büyüme düzeyinde tutarak finansman ihtiyacını azaltmak değil tabii ki. Yani cari açığı da isterseniz konuşabiliriz, geçen yine gündeme geldi "Cari açık düşüyor." filan, cari açığın düştüğü filan yok Türkiye'de. Bütün bilgiler sizde, arkadaşlar yapsınlar, bize versinler. Altını tamamen dışarı atalım çünkü istikrarsız, hiçbir şeye katmanın anlamı yok; bir de akaryakıttaki fiyat düzeltmesini yapalım, 2015 yılında bizim cari açığımız millî gelire oran olarak 1,4 puan artıyor; hani nerede? Daha düşen büyümenin cari açık üzerindeki etkisini de katmıyorum yani bizim cari açığımız filan...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Böyle de tutarsızlık olmaz mı "Artarken azalıyor ama bu düşerken artmıyor mu?" gibi?

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, işte, onu sormam lazım...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Ben soruyorum size, petrol fiyatları arttığı zaman "Cari açık zıpladı." diyoruz ama düştüğü zaman düşerse onu kabul etmiyoruz, böyle şey olmaz.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, olmaz...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Giren çıkan paraya bakarım.

ERHAN USTA (Samsun) - O öyle değil, o zaman kimse bize "Cari açık düştü." filan demesin yani "Biz tedbir aldık, cari açık düştü." demesin, "Petrol fiyatları düştü, cari açığımızı olumlu etkiledi." dememiz lazım.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Dedik.

ERHAN USTA (Samsun) - Ama yorumlara bakarım, yazdığınız beyanatlarınıza, hepsi, hem sizin hem Kalkınma Bakanının hem Mehmet Şimşek'in; onlar öyle değil. Ben onu söylüyorum, her defasında altını da, petrolü de... Ya, analiz böyle olur, eğer iktisatçı olarak hakikaten sorunu görmek istiyorsak bununla benzetmemiz lazım ama hani siyaseten geri gelir birtakım şeyler söyleniyor ama burada özellikle konuyu bilenler arasında konuşulurken, bizim hakikaten cari açığımız artıyor mu, azalıyor mu bakarken böyle bakmamız gerekiyor.

Şimdi, ülkemizin dış kaynak ihtiyacı var, dış kaynağımızı... Ben şuna katılırım: "Bizim dış kaynak ihtiyacımız var, biz bu fonla dış kaynak ihtiyacımızı efendim, işte, Türkiye'nin normal hazine borçlanmasının altında bir maliyetle borçlanacağız." diye bir iddia olabilir. Böyle bir şey olursa, tabii, bunu bize hani makul bir gerekçe ortaya konursa hazineden niye daha düşük borçlansın, onlar ortaya konulursa buna... Çünkü ülke risk priminden bağımsız değil, bu tür ne fonu kurarsanız kurun, kaldı ki bu zaten bir devlet fonu, bunun hazine borçlanmasından farkı olmayacaktır. Yani hazine borçlanmasına alternatif bir araç yaratıyorsak zaten hazinenin borçlanacağı o miktar azalacaktır yani çünkü bu üç aşağı beş yukarı, bunlar çok fazla değişmiyor. Sizin için düşünülen bir pasta var, o pastadan yararlanmak yani borçlanma maliyetlerimiz çok yüksek, onlara katılıyorum, bu da işte ekonominin düzgün gitmemesinden yani dünya negatif faizleri konuşurken biz yüzde 10'larda faiz veriyoruz, bunların düşürülmesi lazım ama bunu düşürecek araç bu değil. Bunu denedik, faiz talimatla düşmedi bu ülkede, "Faiz düşsün." tartışması yapıldığı zaman faizler 2 puan arttı bu ülkede. Yani o yüzden bunlar talimatla veya şeyle düşmüyor; ekonominin yapısallarını düzelttiğimiz zaman bizim faizlerimiz düşecektir.

Şimdi, mesela birazdan gelirlerini konuşacağız Sayın Bakanım, burada diyor ki işte: "Gelir fazlasının bu tarafa aktarılması..." Bir defa bütçede bir gelir fazlası filan yok, yani yok, nerede? Ha, diyelim ki bazı kamu kuruluşlarının elinde bir miktar gelir fazlası olabilir; bunları geçmişte denedik, gayet de güzel çalıştı; hani havuzda nakit fazlaysa havuza alırsınız, bir yandan bir kurumun elinde, bir kamu kuruluşunun elinde, mesela bazen özel idarelere para fazla aktarılıyor, özel idare parayı bankada tutuyor. Niye aktarıyoruz? Aktarmayalım tabii ki veya bir havuza gelir, havuzdan bu şeyleri kullanırız. Bunlar varlık fonuyla yapılacak işler değil ki. Hâlâ açık veren bir bütçemiz var, dolayısıyla, bizim bir kamu gelir fazlamız yok, buraya niye bu "gelir fazlası" lafı yazıldı, bu nasıl çalışıldı, buna teknisyenler nasıl rıza gösteriyor? İşin doğrusu ben bunu anlamıyorum.

Şimdi, dolayısıyla, bir kere biz bu amacı netleştirmemiz lazım: Biz içeriden mi kaynak bulmayı hedefliyoruz, yoksa dışarıdan mı kaynak bulmayı hedefliyoruz? "Dışarıdan kaynak bulmayı hedefliyoruz." diyorsak eğer bunu yaparken de yani hazine borçlanmasından veya Özelleştirme İdaresinin hani birtakım değişik yöntemlerle özelleştirme yapmasının dışında ne yapacağız? Birtakım türev ürünlerden bahsedildi, zaten dünyada kriz bundan çıktı, şu anda türev ürünlere karşı dünyada çok ciddi, mesafeli bakıldığını da biliyoruz yani ama öyle bile olsa birisi bize bunlarla ilgili birkaç örnek verirse, bir mekanizma anlatırsa onu belki daha net bir şekilde tartışırız diye düşünüyorum. Dolayısıyla, bu varlık fonu cari açığı azaltmaz. Cari açığın finansmanıyla ilgili bir meseleyi konuşuyoruz, cari açığın azaltılması meselesi daha başka bir mesele.

Mesela Sayın Bakanım, dediniz ki: "Hazine ihalelerine yardımcı olacak." Şimdi, tam tersi bir durum olabilir, mesela bir yandan da "İşsizlik Sigortası Fonu kaynakları" deniliyor. Şimdi, İşsizlik Sigortası Fonu'nun kaynaklarının zaten tamamına yakın kısmı hemen hemen hazine kâğıtlarına yatırılmış durumda. Dolayısıyla, bunun başka bir şeyi yok yani bu fonları, bu kaynakları burada kullanacaksak ki bu fon devletin bir fonu değil, devletin bir varlığı değil, o, çalışanları adına bir özel hesapta tutulan şeyler ama şimdi, bir defa plase edildiği yer hazine kâğıtlarıdır, gayet de normaldir yani akıllıca bir şeydir.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - İşsizlik Sigortası Fonu yok bunun içinde.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, İşsizlik Sigortası Fonu yoksa o zaman problem yok.

Yine, bireysel emeklilikten kaynaklanan şeyler filan. Tabii, onlarda biz ancak zorlayıcı şeyler yapabiliriz, onu hangi kısım için yapabiliriz? Devlet katkısı verdiğimiz kısım için. "Bunlar şu fonlardan şu kadara, en az asgari şu kadar tutulabilir." denilebilir, onun dışında da oraya da müdahale edemeyiz çünkü bütün risklerini, her şeyini oradaki bireysel emeklilik şirketi üstlenmiş durumda. Sadece devlet katkısı için onun biraz daha hazine kâğıtlarında değerlendirilmesi söylenebilir. Dolayısıyla, buradan hazine ihalelerine yardımcı olmayacak bu fon, tam tersine hazine ihalelerine kamunun bir katkısı var; bazen hani durumumuz iyi olduğu zaman o kamu katkısının çok önemi olmayabiliyor ama karışık dönemlerde, tansiyonun yüksek olduğu dönemlerde kamudan hazine kâğıtlarına öyle bir teklif gelmesi bizim elimizi son derece kolaylaştırıyor, öyle bir enstrümandan da biz yoksun olacağız bu fonla; onu da unutmamamız lazım.

Şimdi, mesela bazen işte, mucizevi modeller filan çıkıyor, bir şeyler oluyor da bunların hep sıkıntısını çekiyoruz. İşsizlik sigortası bugün gündeme geldiği için benim de aklıma geldi, onunla ilgili ben de bir miktar kendi fikirlerimi söylemek istedim. Yani işte, "İşsizlik Sigortası Fonu'ndan kamu yatırımlarını destekleyelim." denildi, tamam, güzel; para alındı İşsizlik Sigortası Fonu'ndan, bir defa devlet işçilere karşı, sendikalara karşı borçlu hâle geldi, onların kaynaklarını kullanıyormuş gibi oldu. Yani bu işin bir yanı yani devlet ile sendikaların arasındaki münasebette devletin elini zorlaştırdı, hazinenin elini zorlaştırdı ama o kısmın üzerinde durmuyorum. Şimdi, buralar alındı, denildi ki: "Efendim, bunlar, bu kaynaklar işte yatırıldığı yerlerde -bazen böyle kanunlara yazılıyor da ondan sonra nasıl uygulanacak onu kimse bilmiyor- hangi yatırımlarda kullanıldıysa o yatırımın getirisi oranında bunlar geri ödenir nemasıyla." Hayda, böyle bir şey yok, kamu yatırımlarında böyle bir usul filan yok. Şimdi, 2008'den beri, aradan sekiz yıl geçti hâlâ, sürekli İşsizlik Sigortası Fonu, Çalışma Bakanlığı Kalkınma Bakanlığına yazar; o oraya yazar, bu buraya yazar; ya bunun neması nedir, nemasını nasıl hesap edeceğiz, hesap edilemiyor. Dolayısıyla, o şey orada öyle sıkıntılı bir şekilde duruyor.

Şimdi, burada yapılacak şey, yani eğer biz tüketimi kısmadan, tasarrufları artırmadan buradan bir şeyle finansmanı kolaylaştırmaya çalışırsak, işte, özelleştirmelerle mevcudu ve geçmişteki varlıklarımızı sattık, burada da ancak gelecekteki varlıkların satılması söz konusu. Arkadaşlardan bir tanesi de söyledi; oysaki bu fonlar -yani bu çok önemli bir ayrımdır, bu fonların çok önemli bir özelliğidir- geleceğe bir şeyler aktarmak için yapılan fonlardır, yoksa gelecekteki insanların yani çocuklarımızın, torunlarımızın varlıklarını bugünden kullanmak, bugünden onları satmak için kullanılmaz.

Şimdi, bu yaptığınız uygulama, bu hâli için söylüyorum, şu anda konuşulan hâliyle Sayın Bakanım, bütün yaptığınız reformların hepsine aykırı, Türkiye'nin 2000 yılından sonra yaptığı reformların hepsine demeyeyim de 3 temel reformuna aykırı. Bir: 5018. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nda yapılmak istenen şey, bir defa bütçe bütünlüğünü kurmak, ondan sonra belli kurallara bağlamak, bütçe kullanımını ve her şeyi bütçenin içerisinde göstermekti. Şimdi biz burada tam tersine şeyler seziyoruz, yani buradaki hesapları, bir kısım hesapları bütçenin dışına kaçırma gibi çünkü gerekçeler ile hepsini birlikte okuduğunuzda öyle bir şey var. Dolayısıyla bu 5018'in -ki 5018'de yapılanlar doğruydu- Türkiye'nin, bu süreçte, kamu maliyesine, ekonominin geneline ne kadar katkı verdiğini biliyoruz. İşte o güveni oluşturan reformlardan bir tanesiydi 5018 sayılı reform. Dolayısıyla sonunda ondan geri adım atıyoruz.

E, fonları tasfiye ettik. 2000 yılından başlayarak fonlar tasfiye edildi ve bu da yine bütçe bütünlüğünü bozan, şeffaflığı azaltan -nerede ne oldu- kara delik olarak adlandırılıyor onlar tasfiye edildi. E, onlara da aykırı. Şimdi, buradaki şeylere baktığımızda, sizin ortaya koyduğunuz... Bakın, bir de böyle bir durum daha var. Biz bunu iki sayın bakandan dinledik; bir sizden, bir Maliye Bakanından. Maliye Bakanından dinlediğimiz şeyler tamamen içeriğe dönük. Rakam vermedi ama -arkadaşlar eğer benim kanaatimde hata varsa düzeltsinler beni- böyle sanki birkaç milyar dolarlık, hatta dolar bile değil, TL'lik bir şey yani Maliye Bakanının bizim önümüze koyduğu, bütçeyle ilişkisi olan, filan gibi bir şey. Sizin ortaya koyduğunuz şey, tamamen 150-200 milyar dolarlık ve tamamen dışarıya yönelik bir şey. Yani bunlara bir bakılması lazım. O yüzden bir hedefi, amacı netleştirmemiz lazım. "Hepsi aynı anda yapılsın." diyemeyiz. Kendimiz söylüyoruz, bu fonlar belli amaçlar için ve belli kaynaklarla kuruluyor; işte, petrol kaynağına dayandırıyor, ticaret fazlasına dayandırıyor, belli malların satımına dayandırıyor veya sosyal güvenlik sistemi...

Şimdi, sosyal güvenlik filan konuşuluyor -herhâlde o söylenmemiştir ama belki bir yanlış anlama nedeniyle söylenmişse eğer onu da düzeltmek lazım- bizim sosyal güvenlik sistemimiz zaten yarı yarıya açık veriyor. Sosyal güvenlik yıllık giderinin yarısı bütçeden karşılanıyor. Dolayısıyla bizim sosyal güvenlikte değerlendireceğimiz bir şey yok ve onu da hedefleyen bir fon zaten düşünülemez.

Şimdi, neye aykırı? 4749'a, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'a aykırı. Yani orada "Şeffaflık getireceğiz." dedik, "Bütün borçlanmaları göstereceğiz." dedik. Eskiden olan, Türkiye'yi yüzde 11-12'lere götüren, bütçe açıklarına götüren, borcu bilmiyorduk, harcı bilmiyorduk, o oradaydı, bu buradaydı; bunların hepsinden Türkiye vazgeçti ve işlerini düzeltme yoluna gitti.

Bakın, bunun da dışında diyoruz ki: Efendim, biz kamu borç stokuna yansımadan yatırımları finanse edeceğiz. Ama nasıl olur? Bunu bize birisi söylesin. Ben bu soruyu sordum, bu sorunun cevabını henüz alabilmiş değilim.

Mesela kamu hesaplarını yine maliye reformları çerçevesinde yaptık, kamu hesaplarını düzelttik, kamu hesaplarına çekidüzen verildi. Buralardan sapma şeyleri var gerekçelerde metne baktığımız zaman. Bunlara, bu ülkeye yazık olur. Bakın, bu ülkeyi ayakta tutan en önemli unsurla şu anda biz mücadele ediyoruz, onu bozma yönünde... "Bu bilerek yapılmış." demiyorum elbette, bilerek veya bilmeyerek ama sonucu bu olacaksa bunlar ülkeye zarar verecek, hepimiz zarar göreceğiz. Buna bakmamız lazım. Bu davranışlar da maliye politikasını gevşetecektir, o da son derece şey olacaktır.

"Gelirleri" dediğimiz şey, kısmen söyledim, özelleştirme kapsamı, programındaki kuruluşlar. Sayın Başkan, zaten bunları, özelleştirilebilecek olanları siz özelleştiriyorsunuz, burada sizin için bir engel filan yok. Ha, "Satmayacağız da sadece menkule çevireceğiz..." Yani satma zaten bugüne kadar uyguladığımız temel yöntemdi bizim. Yani "Satmadan, sadece menkulleştirerek finansman sağlayacağız." O da olabilir, onu da mevcut şartlar altında böyle bir fonda her şeyi bunun içerisine atarak yapmak yerine çok daha sade bir şekilde bunlar da zaten yapılabilir.

Özelleştirme Fonu nakit fazlası... Yani tamam, Özelleştirme Fonu zaman zaman nakit fazlası oluyor ama bunlar bütçeye aktarılıyor, bütçe açığının finansmanında kullanıyoruz; bu bir şey sağlamaz ki. Bunu aktarmadığınız zaman bütçeniz açık verecektir. Veya işte kamu geliri... Diyelim ki varsa öyle bir kuruluş filan, gelirini buraya aktardığınız zaman o, devletin hesaplarına giriyor, orada gelirinizi azaltacak. O zaman bunları... Bir de kamu hesaplarıyla ilişkisini mesela teknisyen arkadaşlar ben sordum, orada da cevap alamadık, belki bugün eğer üzerinde çalışıldı, geliştirildiyse onu da dinlemek isterim. Mesela kamu hesaplarında bunu nasıl göstereceğiz; gösterecek miyiz, göstermeyecek miyiz? Yani nihayetinde baktığımızda bütçe türünde bir fon, bir kuruluş, bir şey kuruyoruz. E bunun da geliri olacak, gideri olacak, bunlar kamu hesaplarında nasıl gösterilecek?

Bütün bunları bilmek niye önemli? Bütün bunları bilmek aslında modelleme açısından önemli. İşte, denetimine de belki ona göre karar vermek gerekecek, başka şeyine de ona göre karar vermek gerekecek.

"Denetim" derken, bu fonun -usul esasında söylemiştim ama burada tekrar söylemek gerekir diye düşünüyorum- en büyük özelliği, hepimiz biliyoruz ki devlete ait olması. Bunlar temelinde -isimlerinde yazılsın yazılmasın- devlet kurumu. Dolayısıyla devlete ait olan bir şeyin de Anayasa'mıza göre kamu adına, daha doğrusu halk adına veya onun temsilcisi olan Meclis adına bir denetiminin olması lazım. Apaçık bir şekilde Anayasa'da bu hüküm var. Ben de katılıyorum, bağımsız denetim olsun, bağımsız denetim yatırımcılara güven verir ama bağımsız denetimin olması diğer gerekliliği düşürmüyor ve "Sayıştay denetimi olunca bu olmayacak." diye bir şey yok. Yani piyasa ona bakar, o yatırımcıyı korur; bu da halkın adına, Meclis adına denetim yaptığı için kamu adına şey yapar ve kamunun haklarını koruyacaktır Sayıştay denetimi. Ha, Sayıştayın kapasitesi buna yetmiyorsa, Sayıştay işlerini kötü yapıyorsa, kusura bakmayın Sayın Bakanım, on dört yıllık iktidarsınız, "Yapısal meselelerin üzerine gidilmiyor bu ülkede." derken biz bunu söylüyoruz. Yani bir Sayıştay Kanunu çıkarıldı, ondan sonra Sayıştay biraz denetim yapmaya başladı, 3 defa Sayıştaya format atıldı.

BAŞKAN - Sayın Usta, lütfen toparlayalım.

ERHAN USTA (Samsun) - Toparlıyorum.

Sayıştayın şu anda zaten eli kolu bağlı, hiçbir şey yapamaz hâle geldi. Korkmayın yani Sayıştay denetimi de olsa burada herhangi bir şekilde sıkıntı çıkaracağı bir şey yok, Sayıştay raporları belli burada, sadece...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Kuşa çevirme kurulu var...

ERHAN USTA (Samsun) - Kuşa çevirme kurulu kuşa çeviriyor ve sadece teorik şeyler geliyor. Sayıştay şunu da denetliyor, bunu da denetliyor; yapmış mı? Herhangi bir bulgu yok, birçok şeyi arkadaşlarla burada paylaştık, baktık, hep öyle bir şey var ama kastettiğimiz denetim de bu değil. Sayıştayın denetimi olması lazım, Sayıştayın da hakikaten kaliteli, güzel bir denetim yapması lazım. Bunun yabancı yatırımcıyı rahatsız edecek hiçbir yanının olduğunu ben düşünmüyorum. Yani özellikle yabancılar açısından diyorsak, yerliler açısından zaten şey değil yani yerli açısından zaten olsun ama yabancılar burada biraz daha denetim var diye buradan vazgeçmez, buraya para yatırmaktan vazgeçmez, tam tersine yani hem içerideki kamu açısından, kamu menfaati açısından hem de yatırımcı menfaati açısından, denetleniyor diye... Çünkü şu yapılabilir: Yatırımcının hoşuna gidecek ama devleti zarara uğratacak bir şey yapabilirsiniz, mesela getirileri artırırsınız. Bunu tablo üzerinden bakarken bağımsız denetçi görmez yani diyelim ki, ama bu sürdürülebilir bir şey olmadığı için, aslında uzun dönemde yatırımcıyı da koruyacaktır Sayıştayın bunu bulması. Dolayısıyla bunların ikisi de aslında birbirini tamamlayacak şeydir. Mustafa Bey de ifade etti, bunlar birbirinin alternatifi olan hususlar değildir. Denetimsiz kullanılan bu silahla kendimize zarar verme riskinin çok güçlü olduğunu görüyorum.

Son olarak da, şimdi önümüzde aslında üçlü bir paket var. Arkadaşlardan bir tanesi daha söyledi bunu, o iki hususu söyledi, ben... Üçlü paket var. Bir: Bu "kara para yasası" dediğimiz o madde. İkincisi: Bu, en son torbada çıkan, özel bütçeli kuruluşların varlıklarının tamamını Özelleştirme İdaresine... Eski sırasıyla 35, yeni sırasını bilmiyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Şimdi de 35.

BAŞKAN - Eskisi 35.

ERHAN USTA (Samsun) - Eskisi 35 de yenisinin kaç olduğunu hatırlamıyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - 35.

ERHAN USTA (Samsun) - Bunların Özelleştirme İdaresine aktarılması...

BAŞKAN - Aktarılmıyor.

ERHAN USTA (Samsun) - Yani oraya çekme...

BAŞKAN - Talep dâhilinde...

ERHAN USTA (Samsun) - Talep dâhilinde yani onay... "Gönder." dediğiniz zaman direnecek bir tane bürokrat yok.

BAŞKAN - Şu anda bunları satmalarına mâni bir hâl yok ki.

ERHAN USTA (Samsun) - Efendim, niye çıkarıyoruz o zaman bunu?

BAŞKAN - Sadece profesyonel bir hizmeti Özelleştirme İdaresinden alabilmelerine imkân veren bir düzenleme yani.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Devlet İhale Kanunu'ndan kaçmak için.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Danışmanlık hizmeti alamıyor mu onları?

ERHAN USTA (Samsun) - Zaten onu Bakanlık... Şimdi aynı şeylere girmeyelim burada.

BAŞKAN - Zaten son bir buçuk dakikanız, vaktinizi çalmayayım.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Ulusal Varlık Fonu... Sayın Başkan, bakın, bu üçünü aynı anda düşündüğümüzde... Sayın Bakan "Bunun 15 Temmuzla alakası yok." dedi, alakası olmayabilir hakikaten ama bu üçünün aynı anda, son dönemde yapılması hakikaten Türkiye ekonomisinde... Türkiye ekonomisinde kötü giden yanları filan söylüyoruz, finansman sıkıntısını söylüyoruz, büyüyemediğini söylüyoruz ama bizim bilmediğimiz başka bir şey varsa lütfen bizi aydınlatın, bir kapalı oturum, bir şey yapalım. Yani bunların hepsinin yapılması...

Bakın, Türkiye'ye para gelsin de ne gelirse gelsin; o kara para yasasının şeyi oydu. Yani "Kara para soruşturması yapmayacağım ben gelen varlıkla ilgili." diyoruz biz. Bu, bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde hiç çıkarılmamış bir yasa. Şimdi bunu çıkarıyoruz, özelleştirmeyle ilgili portföy artırıcı bir şeyler çıkarıyoruz, bir de şimdi, zaten aslında normal şartlarda belki yapabileceğimiz, değişik kanallarla yapabileceğimiz şey, "Ulusal Varlık Fonu" diye yeni bir şey yapıyoruz sonuçta. Bizim bildiğimizin ötesinde Türkiye ekonomisinin eğer bir sorunu varsa bunu da bilmek Meclisin hakkıdır diye düşünüyorum. Diğer türlü, bu yasaya kategorik olarak karşı değilim, böyle bir fonun oluşturulmasına ama ben şu an itibarıyla da bu şekliyle Türkiye'ye fayda getirmekten ziyade zarar getireceğini düşünüyorum. Hatta ben şunu iddia ediyorum: Bu, bu hâliyle bizim finansman kabiliyetimizi yani sağlıklı finansman ve nispeten daha ucuz finansman kabiliyetimizi azaltır ve ona zarar verir diye düşünüyorum.

Sabrınız için teşekkür ediyorum.