KOMİSYON KONUŞMASI

VAHAP SEÇER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, konu çevre olunca Sayın Bakan, tabii, son zamanlarda özellikle Hükûmetinizin uygulamaları sonucu çevre hassasiyeti olan insanlarla çok sık karşı karşıya geliyorsunuz. Bunun yanında, bir anlamda birçok yasal düzenlemeyle belediyelerin yetkisini baypas ederek direkt kendinize bağlıyorsunuz. Bilhassa sevk ve idare ettiğiniz Bakanlık da tamamen birtakım rantları da ortaya çıkartan ya da rantla ilişkisi olduğu için de aslında çok sıkıntılı bir koltukta oturuyorsunuz. Biliyorsunuz, 17-25 Aralık sürecinde de Sayın Bayraktar bu konuda ciddi sıkıntılar yaşadı ve o dönemin Sayın Başbakanının talimatları sonucu bazı kararlar verdiğini söyledi. Umarım, siz Başbakanın ya da Cumhurbaşkanının talimatları değil, yasaların, Anayasa'nın amir hükümlerine göre Bakanlığınızı sürdürürsünüz.

Tabii, ÇED konusu çok tartışma konusu. Sunum kitapçığınızda bazı rakamlar var. 2002-2014 yılları arasını kapsayan 2.957 proje için "ÇED olumlu" raporu vermişsiniz ve 41.246 proje için de "ÇED gerekli değildir." kararı verilmiş, 31 Ekim 2014 tarihi itibarıyla bu rakamlar. Bunun yanında, ne kadar olumsuz rapor olduğunu beyan etmemişsiniz, sadece şöyle bir cümle var: "Bakanlığımıza yapılan her ÇED başvurusu olumlu olarak sonuçlanmamaktadır." Rakam vermiyorsunuz, niye, soruyorum. Ama, başka bir çalışma var elimde, bu yalnız 1993-2012 arası dönemi kapsıyor, yıllara göre de ayırmışlar, ben kendim bir hesap yaptım buradan. Şimdi, burada da o 1993-2012 yılları arasında sadece "ÇED olumsuz" rapor sayısı toplam 32, çok dramatik bir fark. Yani, bir tarafta 40 binlerin konuşulduğu bir rakam, "ÇED gerekli değildir.", bir tarafta da 32 gibi çok çok düşük bir rakam. Şimdi, bunun tabii ki sebebini siz bize izah edeceksiniz. Bütün bu değerlendirmelerde, bu müracaatlarda bütün kriterler yani "ÇED olumlu" raporu ya da "ÇED gerekli değildir." sonucuna varacak olumlu birtakım kriterlerle gerçekten karşılaşılıyor mu? Yoksa, buralarda birtakım bariz hatalar var, eleştiriye açık durumlar var, onları konuşacağız.

Sektörel olarak da baktım, en çok maden sahalarına "ÇED gerekli değildir." kararları verilmiş, "ÇED olumlu" raporları da yine maden alanlarında. Birinde rakam yüzde 26, ÇED olumlularda, "Gerekli değildir." kararlarında da yüzde 51 gibi en yüksek noktalarda. Tabii, biz bu maden konularını özellikle Çalışma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı bütçe görüşmelerinde çok sıkça konuştuk son iki haftadır. Türkiye'de maden sektörü en kârlı sektörler içerisinde yer alıyor.

Özellikle son zamanlarda çevreye olumsuz etki yapan, tarım bölgesi olduğu için Mersin, zaman zaman yoğun eleştiriler de oluyor, bunu soru önergelerimize de konu ediyoruz, taş ocakları, çok önemli, üreticiler açısından sorun.

Şimdi, hayatımda çok önemli bir anım vardır. 1980 darbesi olduğunda benim babam üreticilik yapıyordu. Üretim yaptığı tarım alanının yanında bir Karayolları asfalt şantiyesi vardı Sayın Bakan. Biz üretim yaparken geldiler -zaten mobil, portatif- şantiyeyi hemen kurdular. Orada bir yol yapımı var, şantiyeyi çalıştırmaya başladılar, o çıkan toz duman bizim tarım ürünlerini perişan etti ve o yıl da babam iflas etti. Dava ettik. Askerî rejim dönemi, hukuk kan ağlıyor. Yani, şimdi, otuz beş yıl geçmiş üzerinden, bakın, otuz beş yıl geçmiş. Bu örneği niçin verdim? Bugün 2014 Türkiye'sinde hâlâ bir üretici beni arayabiliyorsa, işte, "Ben üzüm üreticisiyim." ya da "Ben zeytin üreticisiyim Vahap Bey. Ya, ben işte falanca köydenim. Yanımızda da bir taş ocağı var. Taş ocağının tozu evimizin içine kadar giriyor." diyorsa burada siz şapkayı önünüze koyup düşüneceksiniz. Hani hep hukukun üstünlüğünden bahseden sizin Hükûmetiniz, "Üstünlerin hukukunu bertaraf ettik, hukukun üstünlüğünü hâkim kıldık." bu sizin söyleminiz. Ama şimdi bu "ÇED olumlu" ya da "ÇED gerekli değildir." rakamlarına baktığım zaman, taş ocaklarından bu şikâyetleri aldığımızı da düşündüğüm zaman, burada bir sıkıntı var gibime geliyor.

Bir de dikkatimi çeken maden alanlarının Başbakanın iznine bağlı olması, bu da tartışma konusu. Elbette ki tek karar verici o makam değil ama oradan izin çıkmazsa zaten o diğer "proes" işlemiyor. Şimdi, dolayısıyla, bu anlamda da öyle her şey Türkiye'de süt liman değil, her şey hukuka uygun değil, her şey sizin düşündüğünüz gibi iyi gitmiyor.

Az önce arkadaşım Mersin'le ilgili, Akkuyu'yla ilgili değerlendirmeler yaptı. Tekrara düşmeme adına o konuya detaylı girmeyeceğim ama hakikaten dikkatimi çeken bir konu var Mersin'le ilgili. Bu bir anlamda sizi ÇED açısından bağlıyor ama karar verici olan yani o bölgede, Mersin'de özellikle enerji yatırımları, enerji yatırımlarının çeşitliliği ya da sanayi yatırımları, sanayi yatırımlarının çeşitliliği, sizden çıkan kararlar değil bu tercihler. Enerji Bakanlığının burada özellikle verdiği kararlar sonucu siz o süreç içerisinde üzerinize düşen çevreyle ilgili birtakım işlemleri, eylemleri yapıyorsunuz. Çevreyle ilgili son derece hassas olmanız gereken bir hinterlant orası. Nedir? İşte, tarım açısından. Nedir? Deniz açısından, eko sistem açısından, flora açısından, fauna açısından, turizm bölgesi olması sebebiyle. Yalnız, termik santral var; Türkiye'de bir ilk olacak, nükleer santral var. 1976 yılında bunun lisansı verilmiş yani o günkü örneğin o şinografik değerlere göre, sismik değerlere göre, birtakım bilimsel verilere göre bir lisans hazırlanmış ama siz üzerinden onlarca yıl geçmişsiniz, bugünün koşullarında orayla ilgili bir çalışma yapıyorsunuz. Şimdi ÇED süreci devam ediyor. ÇED süreci devam ederken -ilginç olan- orada inşaat çalışmaları da devam ediyordu. "Bunu niçin yapıyorsunuz?" dediğimizde "Ya, orada biz aynı zamanda bir taş ocağı işletmesi aldık, izni aldık, o taş ocağını çalıştırıyoruz." cevabı geldi. Tabii, oraya girmek, çıkmak öyle kolay değil. Doğrudur, güvenlik tedbirlerinin alınması gerekir ama şimdi haklı olarak bir kere sizin Çevre Bakanı olarak çevre hassasiyeti olan insanlara, kitlelere çok daha farklı yaklaşmanız lazım. Polis ona şiddet uyguluyorsa, ben sizin yerinizde olsam çıkar ilk onların lehine beyanatı ben veririm hangi şart ve koşulda olursa olsun. Ya, Çevre Bakanı çevreye düşman olur mu? Çevre Bakanı çevreyi korumaya çalışana karşı olur mu? Olmaz. Ha, diyeceksiniz ki "Efendim, onlar aslında çevre saikiyle yapmıyor. Onlar ideolojik birtakım..." Ya, o art niyetli adamları ben de ayırıyorum ama bunların kahir ekseriyeti öyle değil Sayın Bakan. Yani, hakikaten safiyane duygularla bu eylemleri yapıyor, bu protestoları yapıyor ya da bu karşı duruşu yapıyor.

Bir soru yönelteceğim Akkuyu'ya ilgili havsalamın almadığı. Şimdi, bizim bir nükleer teknolojik altyapımız yok yani tamam nükleer santral kuruyoruz ama Türkiye'de Atom Enerjisi Kurumunun da durumu, müktesebatı bellidir. Bizim nükleer atıkların bertarafı konusunda ne gibi bir bilgi birikimimiz var? Ya da bu ÇED'de ben incelemedim ama inceleyenler, o on gün süre verip "Görüşlerinizi belirtin, inceleyelim." dediğiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VAHAP SEÇER (Mersin) - ... insanlar "Atık sorunu çözülmemiş." diyor. Biz bu uluslararası anlaşma 2010'da aşağıda görüşülürken Genel Kurulda, o zaman da bu soruyu yöneltmiştik yani buna cevap vermeniz lazım. Oradaki nükleer atık nasıl bertaraf edilecek? Buradan Rusya'ya mı gidecek? Nereden geçecek? Hangi güzergâhtan? Ne gibi tehditlerle karşı karşıya kalacak? Ayrıca -yine ben oradan alıntı yapıyorum- eğer bir kaza ortaya çıkarsa bunun sorumlusu kim olacak Sayın Bakan?

Şimdi, birtakım mahkeme kararları var. Bu, Türkiye'de alışkanlık hâline geldi. Şimdi, kaçak saray konusunu -bizim deyimimizle- Orman Bakanlığının bütçesinde de dün tartıştık; mahkeme kararı var, yürütmeyi durdurma kararı var, belediye neye dayanarak yapı kullanma izni veriyor?

Şimdi, bu Zeytinburnu'ndaki meşhur gökdelenler var silueti bozan, Sayın Başbakanın da sahibini arayıp "Şunu düzelt." deyip de düzeltmeyip küstüğü gökdelenler. Burada bir mahkeme kararı var, Danıştay onaylıyor, büyükşehir belediyesi gereğini yapmak zorunda, otuz gün içerisinde mahkeme kararını uygulamaya koymak zorunda. Burada Anayasa var, Anayasa diyor ki: "Kardeşim, yürütme olarak yargının kararını uygulamak zorundasın." E olduğu gibi duruyor. Ne oluyor, ne bitiyor; kim ne der, kim ne yapar? Yani, burası muz cumhuriyeti değil, hukuk devleti. E nasıl olacak bunlar Sayın Bakan? Niçin bu konularda bağırmıyorsunuz, sesinizi yükseltmiyorsunuz?

HES'leri geçelim, bunlar da çok önemli de süremiz dar, şimdilik daha önemli... Dün HES'leri de konuştuk Orman Bakanlığıyla. Orada, bakın, geçtiğimiz dönem görev yapan Sayın Bakan "10 megavattan az enerji üreten HES'lere -yine geçen bütçede söyledi- kurulu gücü 10 megavattan düşükse biz artık lisans, misans vermiyoruz." dedi. Bunu da size soru olarak yöneltiyorum denetim ve HES'lerle ilgili.

Kıyı talanı var. O dönemin Sayın Başbakanı Bodrum'da yatla gezerken bunu dile getirdi "Kıyılar perişan olmuş." dedi, "Bunu düzene sokacağız." dedi. Kanunların arkasından dolanıyorlar, turizm yatırımı diye adam rezidans yapıyor, yazlık yapıyor, rant sağlıyor. Bunlara niye göz yumarız? Bunlar devam ediyor, bu sıkıntılar devam ediyor, bunları soruyorum.

Sayıştay raporlarında ilginç saptamalar var. Ceza kesiyorsunuz, tahsilatta sorun var. Yine, belediyelerin kentsel dönüşüm uygulamalarıyla ilgili bakanlıktan aldıkları kaynakları kendi bütçelerine eklediklerini, tutmaları gereken ayrı muhasebe kayıtlarını tutmadıklarını saptamış Sayıştay. Belediyelerin bütçelerinden dönüşüme ayırmaları gereken payları da ayırmadıklarına işaret etmiş. Bunların bir cevabı olsa gerek.

Son olarak da Sayın Başkan...

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) - Ben en son cümleyi kaçırdım, affedersiniz, son cümleyi kaçırdım. Belediyelerin...

VAHAP SEÇER (Mersin) - Belediyelerin bütçelerinden dönüşüme ayırmaları gereken yani kentsel dönüşüme ayırmaları gereken payları da ayırmadıklarına işaret ediyor.

Şimdi, kaçak akaryakıt meselesi var. Bu tabii ki sadece sizin Bakanlığınızın konusu değil ama özellikle Suriye hadisesinden sonra çok önemli miktarlarda Türkiye'ye o hinterlanttan kaçak akaryakıt girdiğini biliyoruz. Hatta o bölgelere boru hattı döşediklerini de biliyoruz. Ama burada EPDK'ya bir görev düşüyor, orada bir marker denetimi yapmak zorunda. Bunu ben yeterince yapmadığını düşünüyorum. Size düşen görev de orada emisyon denetimi. Bunu yeterli miktarda yapıyor musunuz? Özellikle kaçak akaryakıtın yoğun kullanıldığı Doğu, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Akdeniz'de bu denetimleri hızlandırmanız ya da sıklaştırmanız gerektiğini düşünüyorum.

Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.