KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Neyse, önemli değil canım yani kim konuşursa sonuçta konuşabilecek ve meramını anlatacak zaman ve anlayışa hepimiz sahip olduktan sonra herkesin önce veya sonra görüşlerini açıklıyor olabilmesinin demokrasi dediğimiz o düşünce, ifade özgürlüğünün gerekliliğinin çok daha net yaşadığımız bu son günlerde önemli olduğunu düşünüyorum.

Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli katılımcılar, değerli hazırun; tabii, ben de dünden beri sürekli olarak hem arkadaşlarımızın değerlendirmelerini dinliyorum hem kendi, bu konuyla bize geldikten sonra üzerinde yaptığımız çalışmalar üzerinden genel bir değerlendirme noktasında hem diğer bizim gibi aynı ligde yer alan ülkeler, dünya ekonomisi, bölgedeki ekonomik gelişmeler, içimizde yaşanan siyasi gelişmeler ve bunun ötesinde var olan bugünkü şartlarda ne yapılması gerekliliğini bir siyasi parti milletvekili olmanın ötesinde yurtsever bir vatandaş olarak hepimizin hangi anlayışla yerine getirmesi gerekliliği konusunda belli hedeflerin ortaya konması gerektiği bilincindeyim. Şimdi, bunu ortaya koyarken de yapılan hukuki, kanuni düzenlemelerin "Ben yaptım, oldu, bitti, hemen bu çözüm olacak." veyahut işte, yaşanan son bir yıllık bazda baktığımızda ekonomik sorunları çözme adına ortaya konulacak kararlılığa ne kadar hizmet ediyor sorgulamasını herkesin yapması gerektiği düşüncesindeyim.

Bizim bu teklif, ki teklif olmadığı aslında Bakanlık sponsorluğunda ortaya konan bir teklif çalışması olduğu ve açıklamaların ve savunmaların teklif sahibinden çok Bakanımız tarafından cansiparane ortaya konduğu görüldüğü zaman sadece hukuki kılıfına uydurmak amaçlı ama hızlandırılmış bir yasama faaliyeti olsun şeklinde karşımıza çıkan bir teklif veya tasarı, teklif gibi gözüken tasarı diyelim yani hukuki açıdan...

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Buradayım...

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sizin burada olduğunuzu görüyorum, biliyorum, zaten siz, yıl sonundan itibaren bu konuda önemli bir çalışma içinde olduğunuzu dün de beyan ettiniz.

Demek ki ülkede ekonomik şartlarda veya esnaf açısından, işveren açısından, sermaye açısından veyahut vergiyle ilgili yükümlülüklerini yerine getirme zorunluluğu olanların yerine getirememe şartlarını dile getirdiği bir sorunlu dönemi bir yıldır, belki de daha öncesinden de karşımıza çıkan tablolarla gördüğümüze göre ortada bir sorun var. Zaten bundan önceki süreçte de getirilen yatırım ortamının iyileştirilmesi adına bir kanun çalışmasıydı. Ortada bir hastalık var herhâlde yani iyileştirilecek bir şey, neticede bir hastalık, bir sorun, bir problem olduğu kanısıyla ortaya çıkan bir tercihtir ama iyileştirme tamamen tedavi mi yoksa geçici bir şeyler yapalım, işte, ateşini düşürelim, öksürüğü durduralım ama içten içe var olan temel hastalık devam ettikçe geçici önlemlerle nereye varılırın veyahut yapılması gereken o hasta veya iyileşmesi gereken şartlar için ne derece doğru bir yöntemle yapıldığının da iyi sorgulanması gerekiyor. Yani biz iyileştirmeye değil, tamamen dinçleştirme, tamamen olması gereken ve sağlıklı bir yaşamı ortaya koyacak her zeminde gerekli çalışmaları, gerekli yasama faaliyetlerini yerine getirmek zorundayız. Ama burada görülen yani genel şartlarla baktığınızda, burada bizim yaptığımız torbalarla beraber gelen yasalar tamamen tepki, günü geçirme, o an orada ortaya çıkmış sorunu çözme ama orta ve uzun vadeli stratejik bir vizyon ortaya koyma açısından ise hiçbir tutarlılığı olmayan yasama faaliyetleri. Şimdi, ülkemizde baktığımızda pek çok konu ve burada gerçekten dediğim gibi, yurtsever bir vatandaş olarak bizlerin milletvekili çalışmamızla ortaya konulan her türlü uyarı daha doğruyu, daha iyiyi ve kalıcı gelişmeleri ortaya koyarken aynı yönde düşünmediğimiz zaman çıkıp bazı iktidar partisi milletvekillerinin ki yıllardır tanıdığım kişilerin bunu farklı maksatlarla farklı yönlere çekerek değerlendirmelerini de gerçek anlamda samimiyet terazisinde doğru tartılmayacak bir yaklaşım olduğunu bir daha vurgulamak istiyorum çünkü buradaki yapılacak bütün çalışma daha iyiye bu ülkede yaşayan 78-79 milyon vatandaşımızın, öncelikle güveni onların duyması, onların hissetmesi adına yapılacak olan hukuki çalışmalardır. Şimdi, bu taslak, teklif, her neyse, onun üzerine gelip baktığımızda maddeler açısından maddeler üzerinde tabii ki görüşeceğiz ama burada yaptığımız yeniden yapılandırma değil, af değil, artık otomatik yani bu şeye döndü, sanki eskiden sübvansiyonlar vardı, zamanı belli, desteği belli, şimdi de yapılan bu aflar, yapılandırmalarla biz ekonomik hayatı geçici, böyle ateş düşürücü iğne gibi veya işte, müdahil olduğumuz düzenlemelerle ortaya çıkan sorunları geçici iyileştirecek düzenlemeler ötesine geçmeyen mutat, iki-iki buçuk sene, üç senede bir ortaya çıkan uygulamalarla bir ekonomi ve daha doğrusu mali vergi yönetimi anlayışı ortaya koyuyoruz. Zorda olan, sıkıntıda olan, gerçekten bugün bizim de piyasadan aldığımız değerlendirmelerle baktığımızda esnafın ve iş adamlarının veyahut baktığınızda ücretlinin de sorunları var ama bütün bunları çözmenin sadece dediğim gibi, belli bölgelere müdahalelerle, geçici çözümlerle halletmek şeklinde gerçekleşmesinin sağlıklı ve doğru olduğunu açıkçası düşünmüyorum.

Şimdi, bu teklife baktığımız zaman, dürüst mükellefler, dün de söylemiştim bunu, borçlarını vadesinde ödemiş mükellefler, kayıtlarında hiçbir usulsüzlük, eksiklik olmayan ve zamanında vatandaşlık vazifesini yerine getiren yani bu sorumluluktur, bu kişiler açısından karşımızda bir haksızlık görülüyor. Bu haksızlığı dengelemek için, ekonomik dengeler açısından baktığımızda da bizden çözüm bekleyen, şu anda işte, borcu olan esnaf için veyahut ödeme kabiliyeti olmayan kişiler için bunların yapılması çok önemli, bunu da gönülden destekliyoruz ama hak ve haksızlık kavramlarında o dengeyi de iyi sağlamak gerektiğine yürekten inanıyorum yani görevini yerine getirmiş vatandaş açısından da o haksızlığın kaldırılması çok önemlidir diye düşünüyorum. Tabii, bu, kimin için bir şey getiriyor? Borcu olan ve kayıtlarına güvenmeyen mükellefler için belli bir avantaj getiriyor ve burada bu yasa daha sonra açık kanuni uygulama açısından da yargının iş yükünün de hafifleyeceği ortaya çıkıyor ve bundan önceki uygulamalarla da karşılaştığımızda aslında barış kavramı çok önemli, her şeye barışı koyuyoruz, varlık barışı, vergi barışı, keşke toplumsal barışımızı da bu kadar hızlı bir şekilde ve beraberce yapılacak çalışmalarla ve ortaya konulacak olan yine Meclis çatısı altındaki uygulamalarla bir an önce sonuçlandıracak bir çabayı da hızlı bir şekilde gerçekleştirebilsek.

Şimdi, baktığımızda, bu taslağı veya teklifi görüşürken neye biraz önce uzun uzadıya, belki de fazla uzun kelimeler ve cümleler kurduğum için de sizleri sıkıyor olabilirim ama bu gerçekleştirdiğimiz teklifin vergi ve sosyal güvenlik mevzuatının gri alanları açısından yani tekrar bunları gözden geçirmedikçe kalıcı olarak hangi sonucu getireceğini herhâlde hepimiz bir şekilde sorgulamalıyız. Aynı şekilde mevzuattan ve haksız ağır ceza sistemlerinin hangi sonuçları yaşadığını da yine sorgulamalıyız ve ona göre bir süreç işletmeliyiz.

Diğer taraftan, Sayın Bakanım, şimdi, düşünüyorum, gerçekten işi çok çok zorda olan, primini ödeyememiş, vergisini, borcunu ödeyememiş, cezaya düşmüş, bunların ihtiyacı bir an önce çözülmesi gereken, durumu bunu yansıtan kişiler olduğu gibi bir şirket veya işte, bir kurumsal kimlik prim ve vergi borcunu ödemeyip elindeki sermaye yapısını veyahut işletme sermayesiyle ilgili nakdi farklı yönlerde kullanıp buradan bir yerde bir kredi gibi bundan faydalanıp yine gidip vergisini ödemeyip parasını devletin devlet tahviliyle ödediği devlet tahviline yatırıyorsa ve hem devlete karşı yükümlülüğünü yerine getirmeyip hem de belli bir faiz geliri elde ediyorsa ve belli bir, böyle bir barış dönemi ortaya çıktığında baktığınızda bir fon kullanma imkânına sahip, bunun ayrımını yapabiliyor muyuz? Yani bu şirketlerin hem yükümlülüğünü yerine getirme hem de elindeki kaynağı yine devlet üzerinden faiz geliriyle elde etme noktasındaki geçen süresindeki ayrımı yapabiliyor muyuz ya da gerçekten ekonomik şartlar ki bu ekonomik şartlara da baktığınız zaman yıllardır dile getirdiğimiz gerçekler var. Yani şu geçici bütçe ile ana, yıllık bütçe görüşmelerinde bile uyardığımız ve uyarıları yaparken de bunları dünyadaki ve Türkiye'deki gelişen ekonomik şartlar ve yaşadığımız on-on dört yıllık ekonomik politika uygulamalarının, yanlış tercih ve yönlendirmelerin ve üretmeyen bir Türkiye'nin sonuçlarının şirketler bazında da veyahut genel çalışan ücretli bazında da verimlilik açısından da vergi adaleti, vergi adaletinin yanında işte, toplanan... Şunu söylemiştim, "Benzin istasyonları vergi dairesi gibi çalışıyor." dediğimizde, karşımızda çok doğru bir tablo yani bizim bütçe gelirlerimize baktığınız zaman bütçe gelirlerinin büyük bir ağırlığının nereden ortaya çıktığı çok açık. Şimdi, bunları yani reform olarak, bizim bugün yapmamız gereken aslında hep beraber tartışacaksak bu reformların acilen hangi başlıklarda nasıl ve kalıcı olarak hangi kararlarla uygulanacağını ve yasalaşmasının gerektiğini tartışması olmalı. Maalesef, 2008'den sonra dünyada başlayan bu finansal krizin sonrasında ülkeler tedbirlerini alırken biz buna karşı almamız gereken tedbirler yerine 2009'da çıkarttık dedik ki: "Türkiye'deki şirketlerle ilgili, 32 sayılı Kararname'yle ilgili sizin Türkiye'ye parayı geri getirmenize gerek yoktur." Kim çıkarttı bunu? Mevcut iktidarın yönetimindeki karar alma mekanizmaları çıkarttı. Ya da ne dendi? "Ey şirketler, ihracatçı olmanıza, döviz getirici faaliyette bulunmanıza gerek yok, siz de yurt dışı para birimlerine bağlı borçlanabilirsiniz." Bu riskli ortamı ve bu kararı kim açıkladı? Baktığınızda, karar alıcı siyasi otorite tarafından.

Şimdi, Mehmet Akif'i her zaman İstiklal Marşı'yla özellikle son şu süreçte anıyoruz ama Mehmet Akif gerçekten çok doğru, çok önemli görüşleri de paylaşan bir kişi ve Mehmet Akif "Tarih eğer tarih içinde yaşanılanlardan ders alınırsa tekerrür etmez, tekerrür etmesini beklemeyin." der.

Şimdi, otuz yıla dönüyorsunuz, kırk yıla dönüyorsunuz ama bence, şu on dört yıla döndüğümüzde de eğer tarih içinde yaşanan ve uygulamaların sonunda bu ülkeye büyük faturaları da beraberinde getirmiş olan ve bunu sadece bir muhalefet düşüncesiyle dile getirme şeklinde değil, tekrar etmeyip eğer ki biz bu global yapı içerisinde bir mücadele gerçekleştireceksek, o mücadelenin güç kaynağı olarak görmek gerekiyor. Maalesef, yine, yaptığımız yasal çalışmalarda bunun karşılığında bir gelişme göremiyoruz. Önemli olan, tabii, bunları geneliyle ve bütünüyle değerlendirmek ve haksızlığı ve bunun yanında, adaleti her noktada iyi gözeterek kanunları, uygulamaları hayata geçirmek.

Şimdi, tabii, şuna da bakmak lazım, yine onları da hatırlatmak isterim: Bakın, Türkiye'yle ilgili olarak değerlendirmeleri yaparken hepimiz hem mesleki açıdan tecrübelerimizle hem de dünyadaki... Şu an biz küreselleşmiş bir dünyanın, küreselleşmiş ekonominin içerisinde yer alan bir ülkeyiz. Geçerli olan ve şu anda karşımıza çıkan şartlara o sorumluluk dâhilinde bakarak ülkemizi de burada bağımsız ve güçlü noktada tutacak yasal çalışmaları da ortaya çıkarmalıyız ama dünya gerçeğini bir tarafa itemeyiz.

"Nereden?" derseniz, bakın, Sayın Bakanım, ekonomik açıdan uzun zamandır uyarıların Türkiye için geldiği bir dönemden geçiyoruz. Yani neydi? İşte demokrasi, adalet... Ki Türkiye'deki hukuk sisteminin uygulamalarıyla ilgili olarak uluslararası değerlendirmelerde kaybettiğimiz dereceler ortada. Bırakın onu, Tüketici Güven Endeksi'ne gelin. Uluslararası değerlendirmeden vazgeçtik, içeriye gelelim. Tüketici Güven Endeksi 2004 yılında 90'lı rakamlardaydı, bu, ilk defa 68 civarında bir noktaya düştü. Sonra "İstikrar geldi, Hükûmet kuruldu." dendi son seçimden sonra. Bir iki ay gitti, ondan sonra tekrar... Ortada o zaman... Yani aralıktan sonra tekrar aşağı gitti. Tüketici Güven Endeksi'ne baktığınızda, üreten, tüketen, stok yapan, her birinin gelecekle ilgili beklentisi... Şimdi, burada da uyarılar var. Bunları, bu uyarıları ve buradan çıkan sonuçları iyileştirecek değerlendirmeler içinde olmak şarttır diye düşünüyorum ve bugünün kısa vadeli yaşanmışlıkları değil, bunun bir birleşik ekonomik modelle gelen sorunlar olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Diğer taraftan, bu 7'nci madde olayında... Şimdi, Sayın Bakanım, biraz önce OECD ve onun değerlendirmeleri üzerinde yorumları çok farklı ve bence hiç maksadına uymayan şekilde değerlendirildi ama biz, neticede, taraf olduğumuz sözleşmelerle o yapının içinde var olan bir ülkeyiz ve baktığımızda da, özellikle bu Panama merkezli olaylar ortaya çıktıktan sonra ve orada hangi müşterilerin hangi amaçla neler yaptığının belgelerinin paylaşılmasından sonra bizim de mevzuatımıza göre birtakım zorunluluklar var. Şimdi, bir kere, tam mükellef açısından baktığımızda, beyana tabi gelirleri tam mükellef statüsünde olan -yurt dışından elde ettiği gelirleri de olsa, bunlar eğer beyana tabi ise- bizim Türk vatandaşlarımız tam mükellef olarak beyan ediyorlar.

Bunun ötesinde, Türkiye'de kalma süresine göre tam mükellefiyet açısından ortaya çıkmış olan tanımlarda altı aydan fazla Türkiye'de oturdukları için Türk vergi mevzuatı açısından tam mükellef sayılanlar var ve buna göre baktığımızda, şimdi, önümüzde, bizim karşımıza çıkan hem Avrupa Konseyi hem de OECD tarafından, ülkeler arası bilgi paylaşımının yani ortak olarak bir bilgi bölüşümünün gündemde olduğu... Bunun da herhâlde açıklamasını bürokratlarınız veya siz yaparsınız hangi noktadayız diye. Çünkü özellikle 2008 mali krizinden sonra bu konuda, Amerika'nın kendi içinde yaptığı düzenlemeler ki biz de onlarla bir sözleşme yaptık ve şubat ayında da sanırım Meclisten geçti, değil mi? Bizim de karşılıklı anlaşmamız var Amerika Birleşik Devletleri'yle bu bilgi paylaşımı noktasında. Ama bunun daha da geliştirilmesi aşamasında OECD ülkelerinin ki 100 küsuru da taahhütlerde bulundu ve hatta, hani "vergi cenneti" denilen ülkeler de bir taahhütte bulunarak kendi bilgilerinin paylaşılacağını dile getirdiler yanılmıyor isem. Şimdi, bizim de 2017'de ya da 2018 yılı itibarıyla artık bu bilgi paylaşımı sürecinde bir sözleşmeye bağlı rotamız oluşacak.

Şimdi, bu getirdiğiniz madde içeriğine baktığınızda, yıllarca vergi açısından böyle veyahut hangi amaçla olursa olsun, farklı noktaları kendilerine mekân edinmiş kişilerin bir dönüşünü de hesabınız içerisinde tutuyorsunuz gibi gözüküyor. Çünkü bunun yanında, bir de tabii, mevzuatımızda bizim "CFC" denilen, kontrol edilen yabancı kurum kavramı da var ve buna göre vergi cenneti ülke olsun veyahut bu "trust"lar olsun fonlar olsun, temettülerini dağıtmasa bile oradaki şirketlerden elde ettiği kazançları burada beyan etmesi gerekiyor belli ölçüde, yine bu anlaşmaya göre. Şimdi, burada getirilen vergi almama "Bütün bu şeylerle Türkiye'ye gelin..." Ama bu para ne zaman gitti, neye gitti, hangi amaçla gitti, nereden orada yerleşti veya biraz önce konuştuğumuz gibi, farklı bir düşünceyle mi gitti? Bunun sorgulamalarına yapılan düzenleme cevap vermiyor.

Diğer taraftan, şimdi, düşünün ki çok iddia edilir, yazılır çizilir, "Türkiye'deki bazı şirketlerin yurt dışı borçları aslında kendi paraları." derler. Peki, şimdi, kendi paraları ve ne olur? Dışarıdan kredi gözükür, kredi faizi öder, kur farkından gider yazar, matrahı düşer, vergi ödemez, buradan sonra bir de, tabii, yurt dışındadır asıl kaynak. Buradaki şirketin kaynağı, baktığımızda, yine, vergi ve ona bağlı düzenlemelerle olmaması gereken bir yaklaşım ortaya çıkar.

Şimdi, sizin buradaki düşünceniz... Bir de görülüyor ki "Artık sen dışarıdaki paranla borcunu öde, ona da bir şey demem." diyorsunuz bu kanunun içeriğinde. Yani şimdi, bunları niye ödüllendiriyorsunuz, biraz onu da sorguluyorum açıkçası. Onunla beraber, yıllarca topladığınız stopajın, kaynağında kesilmiş verginin çoğunu ücretli ödüyor bu ülkede. Bu ülkede, halkın, gerçek anlamda baktığınızda, yerine getirdiği önemli bir vergisel sorumluluk var ve çoğu da hangi vergiyi ödediğini bilmiyor açıkçası. Yani maaşını net alan kişiye sorun, "Ne kadarını vergi, prim ödüyorsun?" diye, çoğu tam olarak bilmeyebilir. Veya alışveriş yaparken ne kadarından ne ödediğini önemsemez, geçer bile. Ama şimdi, bu bilinci oturturken hem vergi adaleti hem vergi adaletinin de çok önemli olduğunu düşündüğümüzde, yaptığımız düzenlemelerin veyahut gelen para Türkiye'ye geldiğinde, bu düzenlemeler ışığında yapıldığında menşe ve aidiyet olarak hangi isimlendirmede olacağı da önümüzde, sorgulanacak bir konudur. Çünkü bakın, siz buraya getirirseniz, vergi almazsanız kendi uygulamanız ama o para buraya gelip buradan gittiği zaman, gittiği yerdeki sorgulamalarda, döner, size o sorgulama dâhilinde menşe ve aidiyetle ilgili sorumluluk yükler. O yüzden, yine uyarmak gerekiyor.

Arkadaşlar pek çok konuyu yani kara para noktasındaki tereddütlerini veyahut yasa dışı faaliyetlerle kazanılmış, elde edilmiş gelirlerle ilgili tereddütlerini söylediler, yüzde 100 katılıyorum ama bunun dışında da bu tür para hareketlerinin Türkiye açısından, önümüzdeki süreçte yaratacağı, benim açımdan da gerçekten tereddütlü başlıklar var. Bunları çözmeden böyle bir yasama yapmanın sağlıklılığını bir daha, bir daha sorgulamamızı rica ediyorum çünkü bakınız, Türkiye'nin değerlendirme notları ki şu an düşündüğünüzde, yıllık 200 milyar dolar civarında bir nakdi döndürmesi gerekiyor yani hem açık rakamları hem borç rakamlarıyla beraber ve kısa vadeli borçları açısından çok önemli olan, bizim "işletmelerde cari oran" dediğimiz oranın son derece riskli bir noktada olduğu düşünüldüğünde ve bugün belki, arkadaşlarım bu CDS primlerini biliyorlardır... CDS'in ne olduğunu söylememiz gerektiğinde, bizim Türk tahvillerimizle ilgili sigorta primi ve ona güven primidir. Bu oran düşmüştü arkadaşlar ve çok hızlı değişir. Bugün yine, en yüksek seviyesine gelmiş durumda.

Yani, bütün bunları dikkate alarak, bütün bunları sadece ve sadece bir muhalefet söylemi içinde değil ama yaptıklarımızdan... Hep diyoruz ya, yapılan hatalardan ders almak, iyi bir eleştiri, özeleştiri yapmak ve bugün bu noktaya gelindiyse nelerin yanlış yapılıp bundan sonra nelerin doğru yapılması gerektiği konusunda da böyle ani, günlük değil, daha orta ve uzun vadeli düşünerek karar alınması gerektiğine inanıyorum. Daha geniş, daha uzun bir söylemle beraber birçok başlığım var, ona da maddelere geçince devam ederim, tekrar olmasın.

Teşekkür ediyorum.