| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi(2/1310) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 27 .07.2016 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Şimdi, tabii, ben Sayın Bakanın iyi niyetli olduğunu düşünüyorum. Yani, alınıyor, daha doğrusu alınganlık gösteriyor. Yani, ikna edemediğiniz sürece alınganlık göstermeye hakkınız yok. O zaman profesyonel olacağız, biz kendi görüşümüzü söyleyeceğiz, siz de kendi görüşünüzü söyleyeceksiniz, ondan sonra zaten her zaman yaptığımız gibi oylanacak, ondan sonra çıkarılacak ama hakikaten birbirimizi anlamaya çalışıyorsak... Yani buna siz sadece "yok" diyorsunuz. Bakın, ben kendimce birazdan detaylı bir şekilde niye biz bunu böyle anlıyoruz madde üzerinden söyleyeceğim ama hakikaten birbirimizi ikna etmeden de "Kardeşim, itiraz etmeyin buna." demenin de çok fazla bir anlamı yok, nihayetinde burada biz kendi işimizi yapıyoruz.
Şimdi, oraya gelmeden önce, tabii, sağlıklı bir ortamda tartışmıyoruz meseleleri. Niye tartışmıyoruz? Çünkü elimizde bir defa özellikle bu işlerin, mali boyutu olan meselelerin rakamları olur, buna ilişkin çalışmalar olur, sürekli söylediğimiz etki analizi çalışmaları olur. Şimdi, önümüze yani diyelim ki Sayın Bakan dün sadece tek bir rakam verdi, işte -ne kadardı sosyal güvenlik açısından da- 90 milyar TL vergi aslını, daha doğrusu kamu alacağı aslını ilgilendiren, işte, yaklaşık, bir o kadar da sosyal güvenlik alacağını ilgilendiren bir konuyu görüşüyoruz, daha bunun cezalarının boyutlarının ne olduğunu bilmiyoruz.
Şimdi, bunların elimizde yıl yıl, vergi bazında... Değil mi? Çünkü, biz bu uygulamayı bir defa da yapmıyoruz, bu kaçıncısı? Beşincisi zannediyorum, beşinci defa vergi affı getiren veya "yapılandırma" deyin, adına ne derseniz deyin, aynı Hükûmet içerisinde yani AKP hükûmetleri döneminde bu kadar şey getirilmiş. Hani ilk defa yapıyor olsak "Ya, işte, biz önceki hükûmetlerden rakam da alamadık, şöyle de oldu, böyle de oldu, temiz sayfa açıyoruz, işimize, yolumuza devam ediyoruz." filan diyebiliriz belki, hani mazur görülür. Devlette süreklilikte yine o da mazur görülmez ama şimdi aynı Hükûmet döneminde ortada bir şey yok, yani böyle bir olağanüstü bir durum yok, 15 Temmuzla herhâlde ilişkilendirilmiyordur bu mesele çünkü daha önceden ortaya çıkmış bir mesele. Dolayısıyla, böyle bir şeyin getirilmesinin zaten çok fazla anlaşılır bir yanı yok. Ama, madem bu getiriliyor, önceki uygulamalar nasıl olmuş, biz ne kadar gelir tahsil edeceğimizi öngörmüşüz, ne kadar gelir gelmiş, her biri kalem bazında, vergi türleri bazında yıllar itibarıyla bugün gelecekten ne bekliyoruz? Şimdi, yarın bir gün biz bunun siyasi eleştirisini yapacağız. Yani, buradan 3 milyar mı bekliyoruz, 5 milyar mı bekliyoruz? Bunlar bürokraside iyi kötü belli ölçüde çalışılıyor ama buradan milletvekillerinin de hem Hükûmet milletvekillerinin hem muhalefet milletvekillerinin bu konuda bilgilendirilmesi lazım, bizim görmemiz lazım yani ne kadar bir gelir tahsilatı için bir çaba sarf ediliyor burada, ondan sonra, Hükûmetin buradaki performansı aşağı doğru mu olmuş, yukarı doğru mu olmuş onu görmemiz lazım veya işte, ekonomik analizini yapmamız lazım, bunun ekonomi üzerindeki etkisi ne olacak, büyüme üzerindeki, ticaret üzerindeki, tasarruflar üzerindeki etkilerinin ne olacağına ilişkin bir çalışma yapılması lazım. Bu çalışmalar elimizde olursa çok daha sağlıklı bir şekilde burada tartışma yürütürüz. Bu olmadığı zaman ne oluyor? Ya, hiç rakam bilmeden kör dövüşü gibi bir şey yapıyoruz ya da ben kendime göre kafamda bir rakam oluşturuyorum, o rakam için bu değer diyorum veya değmez diyorum, başka birisi başka bir şey söylüyor. Dolayısıyla, Sayın Başkan, bu konuda sizin de hassasiyet göstermeniz lazım Başkanlık Divanı olarak. Bunun rakamlarla konuşulması lazım. Dün rakam istendi, bugün hâlâ rakam gelmedi. Şimdi, bu rakamın Bakan Bey'in elinde olmadığını düşünmüyorum, var da demiyorsa o daha kötü, yoksa o daha kötü. Her hâlükârda bu rakamın şu anda bizim elimizde olmadan bizim bunu konuşuyor olmamız son derece kötü. Yani, dolayısıyla, olumlu bir tartışma, sağlıklı bir tartışma ortamı olmadan nasıl katkı vereceğiz böyle bir şeye? Dün Sayın Bakan ifade etti, çok da güzel, takdire şayan, işte, "Bunu Hükûmet milletvekilleri düzenledi, biz de onlara katkı verdik, herkese bizden bir talepleri olursa katkı veririz." dedi. Yani, bizim rakam talebimiz var. Bize vergi türleri ve yılları itibarıyla bu stoklar nasıl oluştu, bunlara ilişkin bir defa bu bilgiler verilsin. Bu kamu alacağı stoku hangi yıllarda oluştu, görelim. Bunun krizlerle mi etkisi var, ekonomideki siyasi ortamla mı etkisi var, nedir ne değildir? Onlara ilişkin hatta sadece rakam değil, değerlendirmeleri de yapsınlar; bunları bir görelim. Bakın, buna hepimize faydası olacak arkadaşlar. Yani, iyi kötü ben bürokrasiden taze geldiğim için belli ölçüde birtakım şeylerle ilgili hani fikrim olabiliyor ama diğer arkadaşlarımıza, özellikle uzun süredir siyasette olan veya bu konuları profesyonel olarak çalışmamış arkadaşlara daha fazla katkısı olacak bunun ve bunu Bakanlıktan istememiz lazım, Bakanlığın da bu bilgileri bize vermesi lazım. Bu bilgiler gelmedikten sonra tartışmanın da zaten sağlıklı bir tartışma veya katkı verecek bir tartışma olması beklenemez. Belki de öyle bir şey talep edilmiyor yani onu da bilemiyorum tabii.
Şimdi, bir defa, üzerinde durmayacağım ama bir tasarı-teklif komedisi var, onu geçiyorum; o herkesçe malum.
Şimdi, ben özü itibarıyla son söyleyeceğimi baştan söylüyorum Sayın Bakan. Aftır, yapılandırmadır -7'nci maddeyi dışarıda tutuyorum, diğer kısımlar için söylüyorum- bu her neyse bu bir defa kötüdür, bu bir ülkede olmaması gereken bir şeydir. Şimdi, hani siyaseten böyle vatandaşın işini kolaylaştıracağız, şöyle böyle yapacağız da hepimiz "Bu olsun." falan diyeceğiz belki ama bu aslında arzu edilen bir şey değil. Hele hele böyle uzun dönem iktidarlardan sonra ve bu iktidar içerisinde ortalama iki yılda bir de bu yapıldıysa bunun tekrar yapılması hakikaten son derece kötü bir şey. Tabii, bu kötü de, niye oluyor? Şimdi, tabii, bu beklenti de benim bürokrasideki tecrübeme dayanarak söylüyorum, belki bu, bizim orada bürokratlar olarak kendi içimizde oluşturduğumuz bir yanlış şey de olabilir, biraz siyaset kurumundan da kaynaklanıyor. Yani, işte, vekillerimiz biraz alanı falan dolaşırken bu tür şikâyetler geldiğinde onlara biraz ufak ufak böyle yeşil ışıklar yakarak falan böyle bir kendi kendine bir sarmal içerisine giriyor, bir beklenti oluşuyor, bu sırada Hükûmet de yapmak zorunda kalıyor ama bunun hepimize zararı var.
Bakın, hepimiz burada diyoruz ki: "Vergisini ödeyen vatandaşını cezalandırıyoruz." Adam icabında kredi çekiyor, yüksek maliyetlerle getiriyor, devlete vergisini ödüyor, işte, kaçırmamaya çalışıyor, bilmem ne filan yapıyor, o tür dürüst mükellef ile daha az dürüst veya dürüst olmayan mükellefin durumuna baktığımızda dürüst olmayanları ödüllendiren bir durum. İşte, yıllık yurt içi ÜFE'den yapıyoruz, işte, "Bu en düşük olduğu için bir de bundan yaptık." diyoruz, e, bunu şimdi kredi maliyetleriyle karşılaştırın, arasında uçurum var. Yani, burada olması gereken normal şartlarda -önerdiğimden falan değil, bir siyasetçi olarak yanlış olduğu için, siyaseten rasyonel olmadığı için önermeyeceğim ama- bunun olması gereken asgari mesela yapılandırmadaki faiz oranı kredi maliyetleri olması lazım çünkü burayı bir kredi olarak kullanmasın diye bakmamız lazım, hatta onun üzerinde bir maliyet yüklememiz lazım ki bu iş alışkanlık hâline gelmesin. Şimdi, dolayısıyla, bu beklentinin de yaratılmaması gerekiyor.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizin 112'nci sayfasında şöyle bir ifade kullanmışız: "Vergi affı çıkarılmayacak, vergisini düzenli ödeyen vatandaşlar ödüllendirilecektir." Hakikaten, dün Sayın Bakan da bunlarla ilgili çalışma yapıldığını söyledi. E, Sayın Kalaycı'nın da Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, bizim grubumuz adına bir teklifi de olacak, makul olduğunu da düşünüyorum. Bunu hep beraber geliştirilelim yani bugün buradan böyle bir maddeyi çıkaralım. Yani, dolayısıyla böyle bir af yapmanın da bize de bir maliyetini olduğunu -devlet olarak bize zaten maliyeti var ama- da daha böyle yakından hissedelim. Tabii, o çok büyük mükelleflerden kaynaklanan ciddi vergi kaybolmaması için belli bir tavanla falan sınırlandırılır biraz daha düşük mükellefleri içerek şekilde ama böyle bir ödüllendirmeyi, dürüst mükellefi, vergisini düzenli ödeyen mükellefi ödüllendirecek bir şeyin de biz çıkarılmasından yanayız; anladığım kadarıyla buna da herkes sıcak bakıyor ama bunu bugün burada halletmemiz lazım. Yani, bunu her afta konuşup, yapılandırmada konuşup ondan sonra kalan bir şey durumuna getirmeyelim diye düşünürüm ben.
Tabii, şimdi, diğer bir sıkıntı da niye bizim sistemimizde sürekli böyle bir yapılandırılma ihtiyacı oluyor? Bu da tabii, biraz, vergi sisteminden kaynaklanan da bir sorun, hem vergi idaresinden hem de vergi sisteminden kaynaklanan bir sorun yani işte, kayıt dışılığı yeteri kadar azaltamadığımız için veya vergi sistemimizdeki birtakım bozukluklardan dolayı -yani ona isterseniz girebiliriz- buradan kaynaklanan bir şey var. Dolayısıyla, Hükûmetin de öncelikli dönüşüm programlarında "Vergide reform yapacağım." şeklinde bir iddiası var, bir an önce bu reformları yapmak lazım yani bu ihtiyaçları mümkün olduğu kadar azaltmamız lazım çünkü yaptığımız şey özü itibarıyla doğru değil, yapılandırma işleri.
Şimdi, gelelim bu 7'nci maddeye. Tabii, ben yine bu maddenin bu hâli üzerinden yorumumu yapacağım, madde düzeldikten sonra düzelmiş hâli üzerinden şey yaparız. Şimdi, bu para, Sayın Kalaycı'nın da ifade ettiği gibi, biz bunu hiçbir zaman bu kapsamda, sadece işte "Gayrimeşru para gelecektir, haram para gelecektir, efendim, diğer para gelmeyecektir." türü bir şey söylemedik. Bu madde bugünkü hâliyle suçtan kaynaklanan gelirlerin aklanmasına veya işte, helal yollardan kazanılmamış yani "helal" derken dinî terim olarak demiyorum, vergisini ödemeden veya bir başka şekilde yani yolsuzluk... Şimdi, işte, birazdan soracağım, Sayın Bakana hemen sorayım da değerlendirmemi onun üzerinden yapayım. Bir bürokratın, bugüne kadar herhangi bir soruşturma geçirmemiş bu konuyla ilgili, hiçbir şey yok, bu kanun çıktıktan sonra benim 1 milyar dolar param var yurt içinde hem de... Yurt içini de çünkü kapsama kattınız, "Düzelteceğiz." falan dediniz de bayağı bir düzelttiniz yani genişletme şeklinde bir düzelme oldu. Ama, şunu düzeltmiş oldunuz en azından, ben şunu iddia ediyorum çünkü Genel Kurulda şunu söylüyordum: "Yurt içerisindeki parayı yurt dışına kaçıracaklar, tekrar içeri getirecekler yurt içindeki helal olmayan paraları." Ona gerek kalmayacak, böyle bir operasyon yapılmayacak. Yurt içerisinde bir bürokrat, x bürokrat "Benim 1 milyar dolar param var." dedi, beyan etti bu kanun çıktıktan sonra bugünkü hâliyle.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hâlâ bürokrat mı?
ERHAN USTA (Samsun) - Hâlâ bürokrat.
"Sırf bu beyanından dolayı herhangi bir soruşturma, kovuşturma yapmayacağım." diyorsunuz. Eskiden maddeler arasındaydı, şimdi maddeleri kaldırdınız, o bir şey değiştirmedi. Bu durum nedir? Önce bunu bir söyleyin, bunun üzerimizden şeyimizi yapalım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bir kamu görevlisi memuriyet süresi içerisinde mal bildiriminde bulunması gerektiği durumda mal bildiriminde bulunmak zorunda. Yani, kişi bugüne kadar hiçbir mal bildiriminde bulunmadığı hâlde gelip bu kanun hükümlerinden dolayı bildirimde bulunursa bu kişiyle ilgili olarak Mal Bildirimi Kanunu'na göre "Bu kanun kapsamından yararlandım." dese bile soruşturma yapılır. Neden? Çünkü...
ERHAN USTA (Samsun) - Aynı dakikada mal bildiriminde de bulundu.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayır, bir dakika. Mal bildirimde bulunduğu zaman 3628 sayılı Kanun'da özel hüküm var. Mal bildirimine konu ettiğiniz varlığı meşru yollardan elde ettiğinizi ispat etmek zorundasınız. Eğer ispat edemezseniz haksız mal edinme fiilî var, bütün malı müsadere ediyoruz ve o kişiye de -yanlış hatırlamıyorsam- bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası veriyoruz. Var yani bunun karşılığı, hiçbir şekilde, bu kanun o kişiyi 3628'den kurtarmaz.
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Bakan, bu kanuna istinaden işte bunu yapamazsınız. Çünkü, beraber okuyalım, bakın (7)'nci fıkra, işte, söylüyorsunuz: "Nam veya hesabına getirildiği diğer gerçek ve tüzel kişilikler ile bunların kanuni temsilcileri hakkında sırf bu işlemin yapılmış olması..."
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ben devlet olarak diyorum ki... "Bu kanun çıktıktan sonra da bu kanun hükümleriyle beraber diğer mevzuat hükümlerini yan yana koyduğum zaman verdiğimin yerine işletirim." diyorsunuz. Ben hukuk devletini işletmeye çalışıyorum, siz "Hırsızın yanında mısınız? İşletemezsin." diyorsunuz.
ERHAN USTA (Samsun) - Siz böyle konuşursanız... Bakın, germeye gerek yok. Şimdi, hukuk devletiyiz, kanun var.
BAŞKAN - Siz konuşmanıza devam edin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayır ama verdiğin örnekler...
BAŞKAN - Karşılıklı bir şeye girmeyelim Sayın Bakanım.
ERHAN USTA (Samsun) - Sizin bu ifadenizin hiçbir kıymeti yok hukuk karşısında.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ben hukuku işletirim...
ERHAN USTA (Samsun) - "Ben işletirim." diyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmalardan sonra size söz hakkı vereceğim. Siz notlarınızı alın, ona göre...
ERHAN USTA (Samsun) - Hukuk burada diyor ki...
Kanunları kanunsuz çıkartıyorsun...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ben de yorum yapıyorum, senin yorum yapma hakkın kadar benim de yorum yapma hakkım var ve ben diyorum ki, yetkili makamda olan birisi olarak diyorum ki: Şu devlet memurunun o varlığıyla ilgili...
ERHAN USTA (Samsun) - Sizin yarın bakan olacağınızı nereden bileyim, bunun garantisi yok. Hukuk devletinde bireyler...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Allah göstermesin, sen bakan olursan yapılamaz ama sen bakan olmadığın sürece yapılır.
ERHAN USTA (Samsun) - Ya şimdi çirkinleşmenin, çirkefleşmenin bir anlamı yok. Bak, "sen" diyorsun, "sen bakan olursan" diyorsun, bilmem ne diyorsun falan. Bakın, bu laflarla, bu üslupla bir yere gidemezsiniz. Ben size gayet "siz" diyerek ifade ediyorum ve şunu söylüyorum, hukuk devleti diyorum.
Şimdi, burada...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hukuk devleti senin yorumundan mı ibaret?
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen, size şeyden sonra söz hakkı vereceğim, hepsine cevap verme hakkını tanıyacağım.
ERHAN USTA (Samsun) - Benim yorumum değil ki. Arkadaşlar, Allah rızası için herkes bir şey söylesin. Burada diyoruz ki sırf bu işlemin yapılmış olmasından...
BAŞKAN - Erhan Bey, siz konuşmanızı lütfen Komisyona yapın. Yani, şimdi karşılıklı polemiğe girersek...
Siz devam edin Erhan Bey.
ERHAN USTA (Samsun) - Peki, bakın, o zaman ben yorumumu söyleyeyim, bu yorum da değil, aslında bu çok net. Şimdi, sırf bir işlemin yapılmış olmasından dolayı ve bu işlemden hareketle diyerek "Hiçbir şekilde vergi incelemesi, vergi tarhiyatı ile herhangi bir araştırma, inceleme, soruşturma veya kovuşturma yapılamaz, vergi cezası ve idari para cezası kesilemez." deniliyor. Şimdi, buradan ne anlıyorsunuz? Hele önceki hâlini düşündüğünüzde burada bir de madde madde sayıyorduk. İşte, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, ondan sonra şu şu kanunlar, en sonunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 282'nci maddesiyle ilgili kovuşturma... Bu beyanından hareketle... Bakın, ben demiyorum, ben önceden başka bir soruşturması, kovuşturması varsa ona devam edilebilir arkadaşlar ama hiçbir şey yok ortada, tertemiz bir adam, öyle görünüyor hukuk nezdinde. İlla bürokrat olması da gerekmiyor, bir siyasetçi de olabilir, illaki mal bildirimi değil veya normal bir vatandaş da olabilir ama -onun durumuyla bir veraset yoluna intikal etmiş geliri olmadığı açık, diyelim ki varisiyle şeyi olabilir veya onun yolu var zaten verasetle ilgili bir gelirin nasıl intikal ettiğine ilişkin- bunun bir siyasetçi olduğunu düşünün, bir yeni bürokrat, bir emekli bürokrat olduğunu düşünün -yani, mal bildirimiyle yükümlülüğü var mı emekli bürokratın, bilmiyorum, yok herhâlde- veya mal bildirimi de verebilir. Bakın, şimdi bunun buraya 1 milyar dolarını beyan eder bu kanun kapsamında, aynı dakikada gider şeye, "1 milyar dolar şeyim var." der hani oradaki küçük cezayı da almamak için. "Bu beyanından dolayı herhangi bir kovuşturma yapmayacağım." diyorsunuz, bunu daha nasıl anlayacağız, bunun yorumluk bir yanı yok, burada kanun çok net bana göre. Yine, en sonunda bana göre demek durumundayım çünkü herkes aynı şeyi düşünmediğine göre. Ama, dolayısıyla bunların düzeltilmesi... Eğer sizin böyle bir niyetiniz yoksa gelin, bu tür benim gibi, yarın bu işi böyle anlayan hâkimler, yargıçlar çıkabilir, öyle anlamalarının da önüne geçmek için o zaman güzelce bir zapturapt altına almak lazım.
Şimdi, biz buna geçen sefer Genel Kurul aşamasındayken karşı çıktık, o zaman da 15 Temmuzdan önceydi. Şimdi, 15 Temmuz sonrasında... Yani bir defa, hakikaten, Türk devleti, Türk milleti çok ciddi bir sıkıntıyı atlattı çok şükür yani milletin ferasetiyle, siyasetçilerin iradesiyle ve Allah'ın yardımıyla. Tamam, bu sıkıntı en azından şu anda atlatıldı ama şimdi, o günden sonra, o gün yanlış olduğunu söylediğimiz şeyin bugün... Yani o günkü yanlışlık gerekçeleri nedeniyle bugün daha fazla yanlış olduğunu düşünüyorum yani bu yanlışa gitmememiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, biz gördük ki hakikaten yani Batı çifte standart içerisinde ve böyle bahaneler arıyor. İşte ne oldu? Hemen not verdi, açıklamalar yapıldı. Ekonomi temellerinde herhangi bir problem yok, siyaseten bir problem yok yani Hükûmetin durumuyla ilgili bir problem yok. Hatta, tam tersine, belki bir yönüyle 15 Temmuz öncesine göre millet daha birbirine kilitlenmiş, işte siyasi partiler arasında bir diyalog ortamı oluşmuş yani siyasi istikrarsızlık gibi bir sorunu yok. Ekonomik temellerinde bugün iki gün evveline kötüleşme yok ama buna rağmen peş peşe not kırmaları geliyor Türkiye için. Yani birileri bahane arıyor Türkiye'nin boğazını sıkmak için. Bu çok net, bunu görmek lazım.
Dolayısıyla, şimdi niye böyle bir durumda tutup da fırsat verelim uluslararası kuruluşlara, yabancılara, yabancı yatırımcılara? Biz şunu söylüyoruz: Bu kanun bu hâliyle -düzeltilecek hâlinin ne olacağını bilmiyorum- çıktığı zaman bizi uluslararası arenada ciddi şekilde sıkıntıya sokacak bir kanundur. Şimdi, az önce ben yoktum o sırada ama Sayın Bekaroğlu'nun ifadelerinden anladığım kadarıyla bir iktidar milletvekilimiz işte "OECD'yi bırak, OECD'nin ne dediği önemli değil." anlamında herhâlde bir şey söyledi, tabii onun söylemesini ben şey yapmıyorum ama hani biz bazen böyle "Uluslararası kuruluşlar bizi sıkıntıya sokar." falan dediğimizde "Ya bırakın uluslararası kuruluşları." filan türü şeyler yapıyoruz. Ama iyi olduğu zaman öyle olmuyor. Mesela demiş ki Ahmet Arslan, Sayın Ulaştırma Bakanı, Yeni Şafak 8 Temmuz 2016, "Başarımız Dünya Bankasınca tescillendi." Yani başarı da bana göre çok tartışılır da ama orada Dünya Bankası bizim için iyi bir şey söylediği zaman kötü... Hâlbuki Dünya Bankası raporunda Türkiye ile ilgili iyi bir şey yazmasının çok fazla bir anlamı yok ama OECD'nin elinde yetkisi var. Yani "OECD'nin ne dediği önemli değildir." anlayışı içerisinde ülkeyi yönetemeyiz. Belki iktidar böyle düşünmüyor ama en azından iktidar partisi milletvekilleri böyle düşünüyorsa bunu da düzeltmek gerekir diye düşünüyorum.
Dolayısıyla, şimdi 15 Temmuz sonrasıyla ilgili daha fazla uzlaşma kültürü içerisinde, dayatmadan işlerimizi götürmemiz gerekiyor. Türkiye'nin uluslararası camiada imajını bozacak, itibarını zedeleyecek hareketlerden kaçınmamız lazım. Bir de benim sürekli ifade ettiğim: Yani bizim elbette yurt dışında meşru efendim, hele hele kendi vatandaşlarımızın, kendi vatandaşlarımız olmasa bile dışarıdan meşru yollarla kazanılmış paralar getirebiliyorsak getirelim yani bunda zaten hiçbir beis yok. Biz çünkü aşırı borçlanmadan şikâyet ediyoruz veya işte varlıklarımızı satarak cari açığı finanse ettiğimizden şikâyet ediyoruz. Yani böyle bir paranın getirilmesine elbette ki hiç kimsenin bir itirazı olamaz. Ancak unutmayalım ki yıllık işte cari açığımızın ne olduğuna bağlı olarak yaklaşık 200-220 milyar dolar finansman ihtiyacı olan, 220 milyar dolar yabancı parayı, yabancı finansmanı çeviren bir ekonomiyiz. Dolayısıyla 3 milyar dolar, 5 milyar dolar, 10 milyar dolar kötü paranın, Türkiye'nin itibarını bozacak, imajını bozacak bir paranın gelmesini... Yani beklentiler olabilir ama bu gelecektir ve buna hukuken hiçbir şey yapamayacağız, bizim buradaki maddeden anladığımıza göre. Dolayısıyla, bunlara tamah ederek bizim sürekli finansman maliyetlerimizi artıracak veya finansman sıkıntısına sokacak şeyden kaçınmak lazım. Yani bir defa bu paraya ihtiyacımız olsa diyeceğim bir şey yok ama bizim maalesef ekonomimizin yapısından dolayı sürekli bir finansmana ihtiyacımız var.
Şimdi, gerekçede mesela bir şey dikkatimi çekti. Bu 7'nci maddeyle ilgili veya genel afla ilgili muhtemelen, "Müteşebbislerin iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkân sağlamak için..." şeklinde bir şey söyleniyor. Bu, özellikle yani 7'nci madde açısından bu gerekçenin çok mantıklı olduğunu düşünmüyorum. Diğer maddeler açısından da yani hani vergisi yapılandırılacak, işte vermediği vergiyle veya daha az vereceği vergiyle yatırım artıracak şeklinde bir şey herhâlde çok fazla mantıklı gelmez size de diye düşünüyorum.
Şimdi, geçen sefer ciddi eleştirilerimiz olmuştu, madde hani belki biraz düzeltilerek getirilir diye düşündük. Burada evet birtakım düzeltmeler yapıldı ama bu genişletme şeklinde oldu yani daraltma şeklinde veya mahzurlu olanları ortadan kaldırma şeklinde olmadı. Bu gemi, yat ve diğer su araçlarının ilave edilmesi çok anlaşılabilir değil. Yani bir yerde az önce bir açıklama yapıldı yani işte Türkiye'de tescil zor, Türkler yabancı tescil, yabancı bandıralı olarak kullanımı falan, bu afla düzeltilecek bir şey değil. Tescil zorsa Türkiye'de, Türkiye'de tescili uluslararası standartlara getirecek önlemlerin alınması lazım. Yoksa özel yatın -bakın Türkiye ekonomisine kazandıracağız diyoruz- bu kapsamda hiçbir vergiye, soruşturmaya, kovuşturmaya bilmem neye tabi olmadan Türkiye'ye getirilmesinin veya meşrulaştırılmasının, artık yani Türk şeyiyle gösterilerek -nasıl gösterilecek onu da bilmiyorum, nasıl olacak orası ama- getirilmesinin bu ekonomiye nasıl bir faydası var, bunu da bize Bakanın izah etmesi lazım. Yani bu özel yattan nasıl bir fayda temin edeceğiz biz? Gemiyi anlarım yani tabii bu gemi nasıl kazanıldı, onlar ayrı bir şey ama yine de ticari bir şeydir, geri kazandıracak bir şeydir. Bir başka ülke üzerine kayıtlı olması, o ülkeye verecektir vergisini filan. O anlamda Türkiye'ye getirilmesinin faydası olur.
Tabii, bunlar şimdi çok spesifik şeyler olduğu zaman da -burası da benim konuşmamın spekülasyon kısmı- insanın aklına da ister istemez "Efendim, buralarda birileri mi tarif ediliyor?" şeklinde bir şey geliyor. Yani mesela niye tırlar yok? Tır da olabilir değil mi? Yani onları da, kamyonları da şey yapabiliriz burada gemiyi yaptığımız gibi. Ama çok muteber kişilerin belki bir kamyon filosu olmadığı için midir nedir diye bir spekülasyon bunun üzerinden yapılabilir. Dolayısıyla, bunların bize, bu tür spekülasyonların önüne geçmek için izah edilmesi lazım.
Şimdi, diğer şey, geçen sefer sadece yurt dışından getirilenleri kapsıyordu, bu sefer yurt içinde bulunan varlıklar da kapsanmaya başladı. Bu anlamda da madde düzeltilecek denilirken genişletilerek, mahzurları daha da artırılarak getirildi.
Şimdi, ben şu soruyu Sayın Bakana tekrar sormak istiyorum: Bu parayı kim getirecek? Çünkü biz bunu iki ayrı bakanla konuştuk. Bir tane sayın bakanın buradaki ifadesi bize, "Bu para daha çok -'Açık konuşayım.' dedi, aynen bu ifadeyi kullandı, tutanaklar elimde- Körfez sermayesine dönük bir düzenlemedir. Körfez sermayesinden gelecek paralardır." diye açıklama yaptı. Ondan sonra, ama başka hiçbir kapı da açılmadı yani başka bir yerden gelecek para sanki hiç yokmuş gibi konuştu. Şu andaki Sayın Maliye Bakanımız da geçen seferki görüşmelerde bunu kendi ülke vatandaşlarımızın yurt dışında tuttukları paralar şeklinde söyledi. Dolayısıyla, bir düzenleme yaparken hedef kitlenizin ne olduğunun da açıklığa çıkmasında fayda var. "Ne taraftan gelecek parayı kapsayacak?" diye şey yapılabilir ama bu bakanlar arasındaki bu farklı değerlendirmeler biraz da tabii insanın kafasını karıştırıyor.
Şimdi, bu para... Biraz daha anlaşılabilir olması açısından -Sayın Bakan sürekli alınganlık gösteriyor, eleştirilmesine şey yapıyor yani "Niye biz bunu anlatamıyoruz?" diyor- daha spesifik olarak sormak istiyorum. Şimdi, yurt içerisindeki bir para -bir beyan oldu- herhangi bir işletmesi olan, bir üretim faaliyetiyle veya ticaret faaliyetiyle uğraşan birisinin parasıysa bunun kendi normal şartlarda "Getir kardeşim, sermayene ilave et, ticari defterlerine kaydet, bu parayı ticari defterlerinde de sermayende tutman için de onu zorlayacak, işte tutmadığı sermayesinden düşüldüğü zaman şu kadar daha sana vergi uygularım." şeklinde birtakım maddelerin olması lazım. Eğer amacımız bu para hakikaten bizim yani sadece kara veya ak, her neyse yani bu parayı meşrulaştırmanın ötesinde bir şey yapmaya çalışıyorsak, söylendiği gibi Türk ekonomisine kazandırmaya çalışıyorsak bunun yatırıma veya sermayeye yani ticarette kullanılmasını sağlayacak tedbirler almanız lazım. Bunu almadığınız sürece işte o zaman sadece diğer kara para soruşturmalarında hepsini de ondan muaf hâle getirdiği için o zaman akla sadece ticarette, yatırımda, şurada, burada kullanılmayacak ama bir kısım kara paranın aklanması... Yani kendi içerisinden çıkan sonuç bu arkadaşlar. Yani biz bu kara para meselesini tamamen dışarıda tutacak ve ekonomide kalmasını, ekonomiye kazandırılmasını istiyorsak sermayeye ilave zorunluluğu getirmemiz lazım, defter kayıtlarına işleme zorunluluğu getirmemiz lazım. Sermayede asgari olarak işte şu kadar zaman kalmasını sağlayacak tedbirleri almamız lazım ve başka nam ve hesaba getirilmesinin de önünde durmak lazım. Yani insan kendi parasını beyan etmekte niye zorlansın? Çünkü zaten muafiyet, "Soruşturmayacağım." diyorsun. Yani Erhan Usta olarak ben soruşturulmayacağımın garantisini aldığım hâlde, ben niye kendi adıma para beyan etmeyeyim yurt dışından veya yurt içinden? Bunun bir mantığı var mı? Zaten soruşturma olmayacak diyorsunuz kimin adına olursa olsun. Bu ancak niye olabilir? Mesela bir siyasetçi olabilir bu, bir devlet yöneticisi olabilir. Yani "Filanın şu kadar parası varmış, eyvah bu parayı nereden buldu?" diye yani hukuken birtakım sonucu olmasa bile siyaseten veya ahlaken soruşturma doğacak bir durum olmuş olması lazım. Ondan kaçınmak için bu yapılıyor. Bunun başka bir açıklaması var mı? Bilen bir kişi varsa bana söylesin. Niye kendi nam ve hesabına getirmiyoruz? Zaten "Soruşturma, kovuşturma yapmayacağım." diyoruz. "Filan şahsın vergi parasının olmasının ortaya çıkması, onun itibarını, onunla ilgili bir kısım sıkıntıları ortaya çıkartacağı için ancak böyle bir şey yapılıyordur." diye insanın aklına geliyor. Değilse, başka bir şey varsa lütfen birisi bize bununla ilgili açıklama yapsın, izahat versin.
Şimdi, bir terör örgütünün parası... Türkiye'de terör örgütleri cirit atıyor malum, görüyoruz, istediği zaman, istediği şekilde. Yani, hem devletin içerisinde yapılanmış hem işte temmuzdan bu yana Türkiye'de 10 tane sivil katliam oldu arkadaşlar, bunu görmek lazım. Yani, ben öyle Hükûmeti suçlamak için filan söylemiyorum ama Türkiye'de asayişle ilgili bir problem var veya Türkiye'de, işte, bu şundan mı kaynaklanmıştır, bundan mı kaynaklanmıştır, işte, sınırlarımızın bu kadar delik deşik olmasından mı kaynaklandı, her neden kaynaklandıysa yani Temmuz 2015'ten beri, Suruç'tan başlayarak 10 tane yani Türkiye'nin kalbi denilecek yerlerde patlama yapılabildi, bu kadar şey yapılabiliyor. Biz buna istihbarat olarak da mani olamıyoruz. Dolayısıyla, yani bu kadar adamı öldürebilecek bir terör örgütünün Türkiye'de para bulundurması da normaldir yani bu kadar parayı da Türkiye'de tutuyor olabilir.
Şimdi, bir tane terör örgütünün, işte, silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, şu, bu, her neyse, oradan kazandığı bir parayı, ondan sonra hiçbir suçu olmayan, hiçbir şeye bulaşmamış, işte, böyle, normal, sokaktaki bir vatandaş adına bu parayı buradan beyan edip ondan sonra tekrar o parayı... Yani, o vatandaşın üzerinde durması da gerekmiyor. Ondan sonra tekrar yurt dışına çıkarabilirsin, yurt içinde kullanabilirsin. Ondan sonra o parayı yine terör faaliyetlerinde ama eskisinden daha kolay, daha az maliyetle, komisyon vermeden kullanılmasının önünde nasıl bir engel var? Bunu lütfen birisi bana izah etsin bu mevcut kanun çerçevesinde. Diyoruz ki... Yani, bakın, bir soruşturması varsa... Yani bunu diyelim ki Abdullah Öcalan getirdiyse... Affedersiniz yani neyse, isim vermeyelim veya diyelim ki bir soruşturması, kovuşturması, bilmem neyi giden birisi getirdiyse tabii onu başka şeylerden dolayı, var olan mahkemelerden dolayı onu yapabilirsiniz ama hiçbir şeyi olmayan bir vatandaş ya, köyden aldığınız birisinin üzerine getirdiniz. Tertemiz bir adam, devletle nüfus kâğıdı almanın dışında hiçbir ilişkisi olmamış, hiçbir şeye bulaşmamış. Onun üzerinden getirdik, 10 milyar dolar parasını bu kanun kapsamında ekonomiye kazandırdık, tırnak içinde. Yani, şimdi, ondan sonra, bu ekonomiye kazandırıp Allah aşkına burada şey mi yapılacak? İsterse öyle yapılsın. Bakın, şimdi, az önce belki sayın milletvekilim onu demeye çalıştı. Yani, burada inşaat yapmaya başlasın, bilmem ne yapmaya başlasın ama bu paranın sahibi terör örgütü ve bu para belki de işte daha az maliyetle Türkiye içerisinde kullanılarak, belki bir kısım üretim yatırım faaliyetinde de kullanabilir, hiç kullanılmadan kendi terör faaliyetlerinde de kullanabilir. Bakın, bu paranın meşrulaştırılmasının açılmasının burada önü açılıyor. Yani, bu maddenin bu hâliyle, bunu sınırlayıcı herhangi bir ilave bir şey koymazsa bunlara yol açılıyor. Dolayısıyla, bunlardan... Bunun aynı örnekleri yurt dışında olan için, az önce hep yurt içinde verdim, yurt dışında olan için de...
Bir defa, mesela, Sayın Bakanım hemen açıklıyor: "İhracatçımızın parası falan..." diyor. Arkadaşlar, ihracatçının yurt dışında para tutması için bir nedeni yok. İhracatçı, tam tersine, parasını yurt dışından getirdiği zaman bir kısmı ona bonuslar var, teşvikleri var yani ihracatçı parayı yurt dışında tutar mı?
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Tutar.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, hayır, eğer kayıtlı şeyse. Nasıl tutar? Hayır, şey için tutabilir: Yani, hani, bir politik riskten dolayı tutuyorsa falan, o tür şeylerden olabilir.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bir kısmını orada tutar, bir kısmını burada.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, hayır ama o zaten bu kanun olsa tutacaktı yani bir kısım parasını tutup orada işlemlerini halletmek için filan yapıyorsa. Şeyi diyorum: Yani, Türkiye'ye getirilmesinin önünde, kayıtlı bir firma açısından bir mahzur yok. Tam tersine, parasını getirdiği zaman, paranı getirdiğin için işte şu, şu, şu şeylerden dolayı şey yapıyorsunuz. Ha, kayıtsızsa yani ne derler, o da yine hiçbir vergi vermeden kazanılmış bir paraysa ve bizim hedefimiz de buysa o zaman onu bilelim yani bizim hedefimiz ne? Bunun olmaması lazım. Dediğim gibi yani bizim öyle bir defalık paralara falan değil... Kaldı ki bunu son, işte 2008'den beri 3 defa yeni kanun çıkararak yapmışız, 2-3 defa da Bakanlar Kurulu kararıyla bunu -hani, bu hâliyle değil de daha düzgün hâlini- uzatmışız yani meşru paralar için olan kısmını yani daha doğrusu gayrimeşru paraya müsaade etmeyecek şekilde varlıkların Türk ekonomisine kazandırılmasına ilişkin düzenlemeyi 2008'den beri aslında biz 3+3, 6 defa yapmışız.
Dolayısıyla, bu, bu anlamda, iktidar da yeni iktidar olmadığına göre, on dört yıllık bir iktidardan sonra... Türkiye'de güven, istikrar var, işte, çok büyük bir ekonomi olduk biz falan diyoruz. Ee, böyleyse zaten herhâlde bu güvenin, istikrarın olduğu, bu kadar işte bilmem, şöyle, dünya ülkesi olduysak biz... Ha, onlara ilişkin eleştirimiz saklı. Yani, 2002'de 17'nci büyük ekonomiydik, şimdi gele gele 17'nci büyük ekonomiyiz yani sıralamamızda ciddi değişiklik yok. Bilmiyorum işte "İlk 10'a gidiyoruz da Türkiye'de terör olayları olmasa." diye Sayın Cumhurbaşkanının açıklamaları var. Ne zaman gidildi ben onu bilmiyorum ama rakamlar bunu gösteriyor; 17'ydik, 17'yiz. Velev ki isterse 10'a gidelim yani "Eğer öyleyse bu paraları niye o zaman hâlâ on dört yıldan sonra bir güven ve istikrar sağlayamadık da, Türkiye'ye getiremedik?" diye de hani siyasi bir eleştiri buraya getirilebilir.
Şimdi, dolayısıyla, tabii hiçbir vergi de almayacağız bunlardan, hani sermayeye ilave zorunluluğu getirmeyeceğiz, işletmeye kayıt zorunluluğu getirmeyeceğiz, kendi adına getirme zorunluluğu yok, ondan sonra, kalıcı olması için hiçbir tedbir alınmıyor. Artı, hani, hiç olmazsa önceki uygulamalarda işte, yurt içinden olursa yüzde 5, yurt dışından olursa yüzde 2 civarında bir vergi alıyorduk beyan ettiği paradan, şimdi onların da hiçbirisini almadan bu paraların getirilmesi imkânı orada olacak. Dolayısıyla, bu maddenin yani bu hâliyle, şimdi, ben yine hep ısrarla onu söylüyorum elbette ki, o mevcut hâliyle olan hâlini söylüyorum çünkü şu anda yapılmış bir mutabakat da yok, ortaya çıkmış bir şey de yok ama bizim dışımızda, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun dışında herhangi bir partiyle görüşüp de bir şey yapıyorsanız biz onu bilmiyoruz ama şu ana kadar öyle yapılmış bir şey olmadığı için bu çerçevede son derece mahzurlu olacaktır bu 7'nci madde ve bunun mutlaka ve mutlaka bu kanun teklifi içerisinden çıkartılması gerekir diye düşünüyorum.
Komisyonu saygıyla selamlıyorum.