KOMİSYON KONUŞMASI

EREN ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle hepimize geçmiş olsun. Yani, Türkiye'nin geçmişte de yaşadığı darbe süreçlerine bir tanesinin daha katılması engellenmiş oldu, bu yönüyle bunu çok önemsiyorum. Cemalettin Bey'in bir ifadesini gündeme getirmek isterim. Cemalettin Bey, Sayın Cemalettin Kani Torun "FETÖ siyasal İslamcı bir yapılanma değildir." dedi, katılıyorum. Yani, siyasal İslamcı bir yapılanma olmadığına ben de hemfikirim. Keza, siyasal İslamcı olarak tanımladığımız çevreler bu yapılanmaya karşı her zaman mesafeli olmuşlardır.

Burada başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bakın, belki çok gözden kaçmıştır. Bu sözde darbe bildirisine dikkat çekmek istiyorum önemli çünkü. Burada neyin amaçlandığını doğru anlamazsak bu işin içinden çıkmamız çok mümkün olmayabilir. Bu sözde darbe bildirisi toplumun mevcut kutuplaşmış pozisyonu istismar etmeye çalışan bir bildiriydi. Ben hiçbir FETÖ'cünün orada yazdığı gibi laikliği, efendim, Atatürk'ü önemsediğini düşünmüyorum. Bu neyin istismar edilmeye çalışıldığını da bizlerin gözünün önüne getiriyor. Demek ki mevcut kutuplaşmadan, mevcut toplumsal ayrışmadan, yarılmadan beslenerek birilerinin sokağa çıkacağını zannettiler, kendilerini destekleyeceğini zannettiler. Peki, buna ne engel oldu? Bu darbenin sonucu ne olur diye düşünmeksizin tavır koyan muhalefet partileri engel oldu. O gün benim için de özel bir gündü, evlilik yıldönümümdü, eşime bir sürpriz yapmak için yolda giderken darbenin yaşandığını öğrendim ve öğrendiğim an hemen bir sosyal medyaya ve bütün örgütlerimize mesaj atarak acilen, derhâl buna karşı pozisyon almamız gerektiğini ifade ettim. Bunu engelleyen yani bu kutuplaşmadan medet uman anlayışın beklentilerini ortadan kaldıran bir tutumun ortaya çıkmasını ortaya sağladı.

Şimdi, burada şu önemli yani kutuplaşma ne kadar sürdürülebilir? Bu kutuplaşmanın derinleşmesi... İkinci defa Cemalettin Bey'e katılacağım, ben de aynı fikirde olduğumu ifade etmek istiyorum, FETÖ'cü girişim... Ki askerî yetkililer buna şey demiyorlar yani "darbe girişimi"nden ziyade bir "kalkışma" diyorlar, "Darbe girişimi olarak ifade edemeyiz, bu bir kalkışmadır." diyorlar. Örneğin, bizim Dursun Bey albaylık yapmış biri olarak bu bilgiyi paylaşıyor. Zannediyorum ki mevcut kutuplaşmanın bir iç savaşa dönüşmesi ve sokakların çok ciddi bir şekilde provoke olmasına dönük bir çalışmayla da karşı karşıyayız. Bilmiyorum, farkında mısınız, ne kadar ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzun farkında mısınız? Eğer gerçekten bu yeterince gözlemlenememişse bunun tekrar altını çizmek gerekiyor. Her gün Alevi mahallesinde şu kadar adam yürüdü, buraya bu kadar adam yürüdü. Bir bakıyoruz ki manipülasyonlar var. Yahut da tankların üstüne çıkmış insanların dışında tutabileceğimiz ne idiği belirsiz belki de çeşitli çevrelerin talimatıyla bu işi yapan insanlar var. Yani, birileri şu anda Türkiye'nin daha radikal bir kaosa girmesini istiyor. Belki de Cemalettin Bey'in ifade ettiği o tehlike böylece ortaya çıkma noktasına gelecek dolayısıyla bunu engellememiz lazım. Bunu engellemenin yolu uzlaşmadır. Ve belki de hiç altını çizmediğimiz bir şeyi gündeme getirmemiz lazım arkadaşlar: Laiklik... Laiklik çok önemli bir müessese. Bir cemaat yapılanması bunu bugün yaptı, yarın başka bir cemaat yapılanmasının böyle bir şeye teşebbüs etmeyeceğinin garantisini hiç kimse veremez. Dolayısıyla, devlette... Bakın, bakanlıklardan bürokratlar ayıklanıyor, yahu bu kadar sızmış, bu kadar yapılanmış... Bunu o zaman şöyle değerlendireceğiz arkadaşlar: Bütün tarikatlara karşı, tamamına karşı çok net yaptırımsal bir politik hat oluşturmamız lazım bütün tarikatlara karşı, tümüne karşı bilaistisna, devlet içerisinde yapılanmaya teşebbüs eden... Çünkü, arkadaşlar şu bir gerçek ki: Tarikat yapılanmalarının tamamı kişi aidiyeti üzerine kurulur; kişi aidiyeti vardır, kişi kutsallığı vardır, tamamı böyledir, bütün mezhep görüşlerinde bu böyledir. Bunu dikkate alan, laikliği çok daha radikal bir tutumla kurumsallaştırma eksenine doğru hareket eden bir çerçevede olmamız lazım.

İkincisi: Demokratik uzlaşma alanını güçlendirmemiz gerekiyor. Yani, demokratik uzlaşmayı güçlendirmediğimiz takdirde bu teşebbüslerin önünü çok daha fazla açan birtakım tartışmalara, kutuplaşmalara ve gerilimlere yol açılabilir. Benim endişelerimden biri şu: FOX'ta -FOX'tan kastım Türkiye'deki FOX değil yani Amerika'daki FOX'ta bir yazı okudum- inanılmaz bir başlık: "Türkiye'nin son umudu." Olacak şey değil! Türkiye'nin son umudu bu askerî darbe girişimiymiş. Ya, bunu yazan kişi ve bunun üzerinden toplumu biçimlendirmeye çalışan anlayış sadece Türkiye Cumhuriyeti'nde şu anda mevcut Hükûmeti değil, aynı zamanda Hükûmete siyasal olarak alternatif olmaya çalışan muhalefeti de hiçleştirmeye dönük, Türkiye demokrasisini askıya almaya dönük bir tutum içindedir. Amerikan emperyalizminden bu kadar beklentiye girmeyi doğru bulmuyorum. "Emperyalizmi, darbeyi destekledim." Yani ben darbe olsaydı destekleyeceklerini düşünüyordum kesinlikle, darbe eğer başarılı olsaydı. Amerika bir yerde diktatörlük ya da başka bir şey olmasını önemsemez, kendi çıkarları ekseninde bakar meseleye. Bu açıdan bizim somut bir emperyalizm tahlilini de zannediyorum buralarda değil belki ama dost sohbetlerinde yapmamız gerekiyor ki Amerika üzerine böyle çok soru işaretleriyle şaşırmış gibi konuşmayı da gerçekten endişeyle izliyorum. Emin olun arkadaşlar, bu darbe başarılı olsaydı Amerika da İsrail de bu işi destekleyecekti yani bu çok açık bir durumdur.

BAŞKAN - Sayın Erdem, toparlayınız.

EREN ERDEM (İstanbul) - Bir iç savaş senaryosundan bahsettik. Devlet ile tarikat ilişkileri sıfırlanmalıdır arkadaşlar. Bunu İslami yaşam tarzı yahut da İslami tercihleri korumak kaidesiyle söylüyorum. Kesinlikle hiçbir yaşam tarzına müdahale etmeksizin bütün inançlara özgürlük vadeden bir çerçeve içinde devlet-tarikat ilişkileri devlet içerisinde örgütlenme zemininde sıfırlanmalıdır. Bu nasıl olacak? Yeni bir liyakat çerçevesi çizmek zorundayız yani kadro alımlarından tutalım yapılanmaya kadar yeni bir liyakat çerçevesi. Bu liyakat çerçevesi de tarikat liderlerinin şifrelerini aşıramadığı sınav sistemleri ya da yeni bir metotla gerçekleştirilmeli. Bu liyakat sistemini kurumsallaştırmadığımız sürece bugün X cemaati temizleriz, öbür gün Y cemaat yapılanır. Bir bakarsınız, onların da böyle bir girişim içinde bulunduğunu hayret ve şaşkınlıkla seyrederiz. Yani bunu kesinlikle dikkate almamız gerektiğine katılıyorum.

Sayın Ümit Özdağ Bey -keşke burada olsaydı- dedi ki: "FETÖ karşıtı bir ideolojik çalışmaya ihtiyaç var." Yani ben buna da şaşırdım. Arkadaşlar, Türkiye'de öyle bir birikim var ki mesela benim 2013 yılında yazdığım "Nurjuvazi" diye bir kitap hâlâ yasaklı. Sağ olsun, o gün mahkemeler kitabımı toplatırken içindeki bölümleri çıkartıp tekrar yayınlamama müsaade ettiler. Türkiye'de FETÖ yahut da bu cemaatlere karşı olağanüstü bir birikim var ama bu birikim maalesef o gün Hükûmetin de katkılarıyla âdeta tarumar edilmişti, hepimiz mahkemelerde sürünmüştük. Şimdi, diyorum ki: Arkadaşlar, Türkiye'de bu birikim var. Bu birikimi siyaseten ancak uzlaşmayla masaya yatırabiliriz. Bir uzlaşma hattı kurmak zorundayız ki birbirimizin karşıtlıklarımızı, birbirimizle yaşamış olduğumuz gerilimi tamamen askıya alarak "Bu bir demokrasi savaşıdır, bu bir mücadeledir. Burada omuz omuza olmazsak emin olun kazanamayız." gerçekliğini dikkate alarak yeni bir çerçeve çizmemiz gerekiyor.

Bir tehlike var, onu da söyleyip kapatacağım. İnfaz listelerinden bahsediliyor değerli arkadaşlar. Kaç kişi olduğunu bilmiyorum, bir komando ekibinin şu anda dışarıda olduğu söyleniyor ve bir suikast listesi ellerinde olduğu ifade ediliyor. Şimdi, benim anladığım kadarıyla Türkiye'de yeni hat yani bu başarısızlığın arkasına doldurulmaya çalışılacak yeni çalışma suikastlar, infazlar gibi olabilir yani bir kaos yaratmaya dönük olduğu çok açık arkadaşlar. Hatırlarsınız, burada ne idüğü belirsiz bir adam "Meclisi boşaltıyoruz." deyip ortalığı karıştırmıştı ve haber sitelerinde "Meclis boşaltılıyor." diye haberler yapıldı. Şimdi, arkadaşlar, her yerde dibe vurmuş bir yapı kaos çalışması içerisinde olabilir. Bu yüzden kutuplaşmadan kaçınmamız lazım, özellikle altını çiziyorum. Topçu Kışlası'ydı, şuydu, buydu gibi işlere girmememiz lazım. Tam tersine tüm bunları rafa kaldırmamız; 78 milyonu, sosyalisti, Marksisti, muhafazakârı, ülkücüsü; efendim, devrimcisi, sosyal demokratı, mütedeyyini nasıl aynı hat üzerinde oturturuz, konumlandırırızı tartışmamız lazım arkadaşlar. Bunu yapmadığımız zaman emin olun ki Topçu Kışlası'yla, başka tartışmalarla toplumun bir kesimini gerilime sürüklediğimiz an emin olun arkadaşlar, birilerinin ekmeğine yağ sürmüş olabiliriz, onların istediği iç kaosu destekleyen, besleyen bir yerde durabiliriz. O yüzden dikkat edin, bakın, yapılan analizlere bakın; siyasi partilerin hiçbirisi bu işi bu zeminin dışında değerlendirmiyor. Sebebi nedir arkadaşlar? Sebebi daha tehlikeli süreçlere gebe oluşumuzdur. Ordunun içerisindeki bir cunta şu anda temizlenmektedir, kim bilir daha ne yapılar var. Dolayısıyla, bunlara karşı özgürlükçü, tam demokratik bir anlayışla karşı koyabileceğimizi düşünüyorum.

Diğer turlar olursa görüşlerimizi ifade etmeye devam ederiz.

Tekrar geçmiş olsun.