| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/724) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 09 .06.2016 |
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, çalışma yaşamına dair bir iyileştirme yapmaya çalışıyoruz ancak Türkiye, bırakın çalışmayı, yaşamanın bile imkânsız olduğu bir ülke hâline geldi. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, ülkemize başsağlığı diliyorum.
Toplumumuz maalesef her geçen gün gerilmekte, kutuplaşmakta ve insanlarımız din, mezhep, ırk ve siyasi görüş kullanılarak özellikle ayrıştırılmaktadır. Genel Başkanımıza yapılan alçakça saldırılar, Genel Başkanımızın çelengine yapılan zavallı saldırılar, "billboard"larda ahlaksızca söylenen yalanlar toplumsal gerginliği daha da artırmaktadır. Bütün bu olayların tek elden tezgâhlandığı ve Türkiye'nin bilinçli bir şekilde ve süratle bir iç savaşa sürüklendiğini görmekteyiz. İç savaşla darbenin hukuki altyapısının, anayasal değişikliklerin de oluşturulmaya çalışıldığını hepimizin görmesi lazım. Başta ülkeyi yönetenler olmak üzere herkesin konuşmalarına, tavırlarına dikkat etmesi ve ülkeyi kutuplaştırmaktan vazgeçmesi gerekir. Ülkeyi hiç kimsenin uçuruma sürüklemeye hakkı yoktur.
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi eleştirilmez değildir Sayın Başkan. Böyle bir eleştiri gelince tepki verilmesini de anlamak mümkün değildir. Biz benzer eleştirileri Sayın Davutoğlu'na yaptığımız zaman yine çok ciddi şekilde tepkiler geliyordu ama sonuçta Davutoğlu'na ne yapıldığını hep beraber görmüş olduk.
Şimdi gelelim tasarıya. Bu tasarıyla çalışma yaşamında bir iyileştirme yapmaya çalışıyoruz. Bu tasarıyla, geçmişte hakları gasbedilen insanlara bir el uzatmaya çalışıyoruz. Bu tasarı gelmeden önce pek çok kereler, özellikle geçen dönem dâhil olmak üzere, bu konudaki görüşlerimizi açık, net bir şekilde ifade etmiştik. Nihayet Anayasa Mahkemesinin 7 Ocak 2015'te verdiği kararla devlet şu anda bu yanlıştan vazgeçmeye çalışıyor.
Peki, otuz yılı aşan sürede çalışan ve hakları gasbedilen memurların böyle bir sorunda herhangi bir kabahati var mı? Yoktur. Onlar devletlerine güvenmişlerdir, çalışmışlardır ancak devlet onlara demiş ki: "Kardeşim, otuz yıldan sonra kaç sene çalışırsan çalış umurumda değil. Ben otuzun üzerinden hesap görürüm." Ama Anayasa Mahkemesi bunun doğru olmadığını söylemiştir. Kaç kişi mağdur? 408 bin kişi mağdur, 400 binin üstünde. Şimdi yaptığımız düzenlemeyle acaba bu insanların derdine merhem oluyor muyuz? Hayır, tam tersi, yeni bir haksızlık yapıyorsunuz. Eğer bu tasarı bu şekilde kabul edilirse yepyeni bir haksızlığa da yol açmış olacağız.
Sayın Bakan, devleti mahkemeye verenleri ödüllendirdiğinizin farkında mısınız? Hani demin demiştiniz ya "Devleti mahkemeye verenler var, vermeyenler var, devletine güvenenler var. Biz herkese bu parayı vereceğiz..."
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ben "güvenenler" demedim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Devlete dava açmayanlar...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Tadat ettim yani, birkaç maddeyi tadat...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Evet, tadat ettiniz, doğru.
Şimdi, devletine güvenip devletini mahkemeye vermeyen insanlara diyorsunuz ki: "Kardeşim, on beş sene önce emekli olduysan, o günkü paradan ne hak ettiysen onu veririm, bitti gitti. Ama devletini mahkemeye vermişsen, mahkemeye verdiğin tarihten itibaren faizini de öderim." E, şimdi, devletine güvenenlere siz sırtınızı dönmüş oluyorsunuz. Devletini mahkemeye verenleri de faizlerini ödeyerek ödüllendirmiş oluyorsunuz. Bunun farkında olmanız lazım. Buna bir çare bulmak lazım, burada hep beraber bulmamız lazım bu çareyi. Bizim önerimiz, emekli olunduğu günde kaç senesi gasbedilmişse, ne kadar hakkı gasbedilmişse bu memurun, bunun tespit edilmesi ve bugüne kadar da yasal faiziyle birlikte ödenmesidir. Kul hakkı yemekten bizi ancak bu kurtarır. "Yok, bu kadarını ödeyemeyiz, altından kalkamayız." diyorsanız vicdanı rahatlatacak ikinci bir formülümüz var; diyoruz ki: On beş sene önce emekli olmuş olan bir insan, eğer beş yılı gasbedildiyse, sanki bugün emekli olmuş olsaydı o beş yıl karşılığında ne kadar alırdı, bunu bulalım, bunu verelim bari. Sanki bugün emekli olsaydı o gasbedilen yılları karşılığında ne kadar para alacak olduysa onu hiç olmazsa verelim ve hiç olmazsa vicdanımız rahat etsin.
Bakın, Sayın Bakan, 17-25 Aralık yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık olaylarında el konulan paraların bile faizini ödediniz. Millet televizyonların önünde çekçek valizlerle devletten aldığı faizleri götürdü. Hâlâ milletin vicdanında bir yaradır bu. Şimdi, siz bu adamların parasının faizini ödediniz ama alın teriyle çalışan, devletine hizmet eden çalışkan insanların da haklarını vermem diyorsunuz. Bu doğru bir şey değil. Bunu düşünmemiz lazım, bunu burada tartışmamız lazım ve bunu burada muhakkak, muhakkak çözmemiz lazım.
Şimdi, diğer yandan, yargı süreci devam ederken binlerce vatandaşımız mahkemeye başvurmuş, sonuçlanmış, bir kısmı Yargıtaya intikal etmiş. Yargı süreci devam ederken buradan yargıya talimat veriyoruz. Evet, Türkiye Büyük Millet Meclisi yargıya talimat verir, elbette verir ama adabıyla verir. Yani yargılama işlemi devam ederken "Eyvah, bizim paralar gidiyor." diye yargıya buradan talimat vermek bize yakışmaz. Kanunları çıkarırız, çıkarılan kanunlara göre de, yargıçlar oturur, Meclisim ne emretmişse o kararı uygular ama şimdi bir süreç yürüyor, vatandaş hakkını alacak, siz diyorsunuz ki: "Bir dakika... Ben yargıya talimat veriyorum, bunlar hükümsüz, konusuz kalacak." İyi, güzel, hakkını ver, konusuz kalsın, eyvallah ama dönüp diyorsunuz ki avukatlara da "Siz de ancak hakkınızın dörtte 1'ini alacaksınız." Neden? Evet, anlaşmalar olur, sulh olur, ikili ilişkilerle vazgeçmeler olur, o zaman avukat ücretleri düşer, doğru, haklısınız ama bu kadar düşmez. Bildiğim kadarıyla... Beşte 4'ünü mü alır?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Dörtte 3.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Dörtte 3'ünü alır ama siz dörtte 1'ini veriyorsunuz. Yargılama süreci birinci mahkemede bitmiş, Danıştaya intikal etmiş davalar ne olacak? Danıştayda bekleyen davalar sürdüğü için hakkını almış olan avukatlar da yine bir hak ihlaliyle karşı karşıya kalmış olacaklar. Yani biz hakikaten bugünlerde böyle bir kul hakkıyla karşı karşıya kalmamalıyız. Oturup bunu hakkaniyet neyse o şekilde yapmalıyız.
Gelelim -2'nci, 3'üncü maddeleri birlikte değerlendirmemiz lazım- İŞKUR'la ilgili konuya. Burada, Sayın Bakan, İŞKUR'un âdeta devreden çıkarıldığını, her zaman da çıkarılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu da somut bir delili oldu. 2'nci maddede diyorsunuz ki: "İŞKUR ulusal, uluslararası kuruluşlarla iş birliği yapacak." "Kim bu kuruluşlar?" diye sorduk, az önce cevap verdiniz, dediniz ki: "Örneğin, TÜRGEV olamaz." Biz de biraz rahatladık. Şimdi bunu açık bir şekilde buraya yazmamız gerekiyorsa yazalım Sayın Bakan. Yani şu, şu, şu kuruluşlarla iş birliği yapar deniyorsa yapalım, aksi takdirde bu çok konuşulur. Milletin ağzına sakız vermeye gerek yok. Burada eğer bir açık seçik yazma ihtiyacı varsa -ki bana göre vardır- o zaman bunu buraya açık seçik bir şekilde yazmamız lazım. Diyorsunuz ki 2'nci maddede -niye böyle işler yapıyoruz- "Çünkü Suriyeli sığınmacılar var, onlara bizim çalışmalar yapmamız lazım. Onun için de bu gibi uluslararası işler yapmamız lazım ve uluslararası, ulusal kuruluşlarla İŞKUR'u burada kullanmamız lazım."
Sayın Bakan, Amerika Birleşik Devletleri Suriye'ye bizim üzerimizden yaptığı yardımları askıya aldı. USAID dedi ki: "Ben Suriye'ye para gönderiyorum, bu paralar Türkiye'de iç ediliyor." Şimdi, bu kadar güvensiz konuma düşmüşüz maalesef...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ne göndermiş?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Efendim, ne gönderdiğini siz söyleyeceksiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Biz 10 milyar dolar harcamışız, Türkiye'ye gelen toplam para 450 milyon dolar.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Bakanım, isterse 1 lira olsun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yani bu kadar kendi ülkemizi Amerika'nın ağzına verebilecek bir şey yapmayalım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yapmayalım Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Eleştirileriniz olabilir ama yani biz, hep beraber bu ülkenin kendi menfaatlerini ve çıkarlarını savunuyoruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Bakanım, bu ülkenin menfaatlerini benden çok savunamazsınız. Sizi lütfen... Yani böyle konuşmanızı doğru bulmam.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Yermekte belki 1'inci olabilirsiniz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Neyi yermekte? AKP'yi? Evet AKP'yi yermekte 1'inci olabilirim, buna katılırım.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - "Germekte" diyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - "Germekte" mi diyor? "Yermekte" diyor.
ALİM TUNÇ (Uşak) - "Germek" de doğru.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - "Yermek" diyor, "yermek."
AYTUĞ ATICI (Mersin) - "Yermek" diyor. Evet, AKP'nin yanlış yaptığı işlerde yermekte üstüme yoktur; doğru yaptığı işlerde de alkışlamakta üstüme yoktur. 4'üncü maddeyi getirmişsiniz, eyvallah, doğru iş yapıyorsunuz, tamam. Emeklilere 100 lira verdiniz de sizi yerdik mi biz Allah aşkına? Elbette yereceğiz yerilmesi gereken durumlarda ama benim ülkemin...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ülkenin menfaatlerini yermekte...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - ...çıkarlarını koruma konusunda kimse konuşamaz, hiç kimse konuşamaz. Hepinizi menederim bundan.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Keşke öyle olsa.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hepinizi bundan menederim. Böyle bir hadsizliğe de kimsenin bulaşmasını istemem.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Estağfurullah. Yo, hadsizlik...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hiç kimse...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Siz eğer dönüp "Amerika Türkiye'ye para vermiyor, güvenmiyor..." Amerika da kim, neyine güvenmiyor Türkiye'nin? Böyle bir hakkınız var mı Allah'ınızı severseniz?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Bakan, ben bundan duyduğum üzüntüyü dile getiriyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Öyle söylemediniz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ben bundan duyduğum üzüntüyü dile getiriyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Amerika kim? Kaç kuruş vermiş?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Diyorum ki Amerika Birleşik Devletleri USAID aracılığıyla, isterse 1 dolar versin...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Aytuğ Bey, ben bunu kabul etmem.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Bakan...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Burada Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun altındayız. Kimsenin birbirinden daha çok Türkiye'yi sevdiğini söylemeye...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - E güzel, ben de onu söylemeye çalışıyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ama bakın, başka bir şey söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, açın kayıt için lütfen.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ben söyleyeceğimi söyledim.
BAŞKAN - Sayın Atıcı, lütfen devam ediniz, buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ben de aynı şekilde sizin gibi bu konudan muzdaripim. Allah'ın emperyalist ülkesi kalkıp gelip de benim ülkemde "Bu paralar iç ediliyor." diyemez. Ama bunu dedirttiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Kim söylemiş, kime söylemiş Aytuğ Bey Allah'ınızı severseniz?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - USAID dedi. "Suriye'ye yapılan yardımları askıya aldım, sebebi de budur." demedi mi Sayın Bakan? Neden bunu...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ne zaman?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Biraz takip edin, siz de anlarsınız ne zaman söylediğini.
Böyle bir durumda bizi bırakmamanız gerekiyordu. Böyle bir durumda kaldığımız için üzgünüz. Böyle bir duruma bizi getirdiğiniz için de sizi kınıyoruz, yeriyoruz. Elbette yermeye devam edeceğiz, kimse kusura bakmasın. Herkes doğru düzgün işlerini yapacak.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Bu ülkeyi dışarıya şikâyet edenleri de biz kınıyoruz.
BAŞKAN - Alim Bey...
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Yeri geliyor İran'a, yeri geliyor Rusya'ya yaklaşıyor...
BAŞKAN - Söz vereceğim size de Alim Bey.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Değerli arkadaşlar... Eğer karşılıklı konuşacaksak Sayın Başkan, ben varım.
BAŞKAN - Siz devam edin lütfen.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Karşılıklı konuşacaksak ben varım.
BAŞKAN - Söz vereceğim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ben iki sene Dışişleri Komisyonunda çalıştım. İki sene yurt dışına gittiğimiz zaman boynumuzun nasıl büküldüğünü ben yaşadım, siz değil. Ciğeri beş para etmez insanlar bizi haklı bir şekilde eleştirdikleri zaman cevap verememenin sıkıntısını yaşadım. O yüzden...
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - İlk başta siz eleştiriyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Elbette ki eleştireceğiz. Yurt dışında eleştirmek... Burada konuşuyoruz, ertesi gün Berlin'de, New York'ta duyuluyor. Ha yurt dışında konuşmuşsun ha burada konuşmuşsun, ne alakası var? Bugün konuştuğumuzu bütün basın, bütün dünya duyuyor. İletişim çağında yaşıyoruz. Yurt dışı, sanki eskiden olduğu gibi millet radyodan mı dinliyor bizi? Hayır. Burada konuştuğumuz daha biz çıkmadan bütün dünyaya yayılıyor. Arkadaşlar, elbette eleştireceğiz. Bizi eleştirmek durumunda bırakmamalısınız.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Niyet önemli. Yapıcı eleştiri olsa.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bizi eleştirmek durumunda bırakmamalısınız. Niyetimiz saftır, temizdir. Bu ülkenin çıkarlarını savunmak hepimizin boynunun borcudur ama bizim ülkemizin de başını uluslararası arenada öne eğdirmek kimsenin haddi değil. Herkes işini yapacak.
Bakın, eğer bizi dinleseydiniz... Geçen dönem burada olan arkadaşlarım çok iyi bilirler. Yapıcı eleştiri, yapıcı eleştiri... Buyurun size yapıcı eleştiri. Geçen dönem burada olan arkadaşlar -ki var burada- 5'inci madde üzerinde yaptığımız konuşmaları bilirler. Hatırlamıyorlarsa, buyurun, tutanaklardan çıkarın, bakın. Bakın bakalım, biz, bugün getirdiğiniz Mesleki Yeterlilik Kurumundaki ötelemeler için ne demişiz? Bakın orada duruyor. Olumlu eleştirmişiz. Demişiz ki: "Bu iyi bir iş. Mesleki yeterliliği destekliyoruz, mutlaka olmalıdır ancak bu sizin yaptığınız iş duvara çarpar çünkü bu kadar kısa sürede bu kadar çeşitli meslek erbabını eğitemezsiniz. Çünkü siz bu işi aldınız, özel kurumlara verdiniz." dedik. Bakın, devletçi yapımız, beyler. "Gelin, biz bu işi İŞKUR'a verelim, Millî Eğitim Bakanlığına verelim, halk eğitime verelim." dedik. Sayın Müsteşar, siz de buradaydınız geçen dönem. Biz bunları söyledik. Ne yaptınız? Türkiye'yi çok seven insanlar, gittiniz, bunu özel şirketlere verdiniz. Ne oldu sonuç? Bakan açıkladı. 37 bindi, 64 bine, 60 küsur bine çıkmış. Diyor ki: "Bu kadar zamanda eğittiğimiz 60 bin, 2016'ya kadar 300 bin eğiteceğim." Sayın Bakan, sizin matematiğiniz kuvvetli. 300 bin kişiyi eğitemeyeceğinizi siz de biliyorsunuz. Farz edin ki eğittiniz, milyonlarca insan var. Sadece inşaat alanında 1,5 milyona yakın eğitilmesi gereken insan var. Kalıpçısı başka, demircisi başka, harççısı başka. Siz şimdi diyorsunuz ki: "Biz bir yıl uzatmayı istemiyoruz. Bakanlar Kuruluna bunu öylesine yazdık. Uzatmayı düşünmüyoruz." İyi niyetle söylüyorsunuz. Mecbursunuz, uzatacaksınız. Buraya yazıyorum, tutanaklara da giriyor. Hepiniz de burada olacaksınız Allah ömür verirse. 2016 yılının 31 Aralığında Bakanlar Kurulu bunu bir yıl uzatacak. Buraya da yazdık, tutanaklara da girdi. Bakın bakayım uzatacak mı, uzatmayacak mı ve daha sonra, bir yıl sonra gene bir madde getireceksiniz, "2017 de yetmedi, iki yıl uzatma hakkı vereceğiz Bakanlar Kuruluna." diyeceksiniz. Bakın bakalım, o zaman diyor musunuz, demiyor musunuz? Olumlu eleştirdiğimiz zaman bir işe yaramıyor. Olumlu yaptığınız işin daha iyi olmasını istiyoruz.
Bakın, 1'inci maddeye olumsuz diyor muyuz? Olumludur, iyidir, yanlışın neresinden dönsen kârdır. Ama diyoruz ki yetmez bu. Kul hakkı yemeyin, gelin 1'inci maddede birikmiş olan bütün haklarını verelim. Başka bir şey istemiyoruz. Memurun sadece hakkını verelim diyoruz. Olumlu eleştiri yapıyoruz. Daha iyiyi nasıl yaparıza bakalım diyoruz. Bakalım ne diyeceksiniz Sayın Bakan? "Olumlu eleştiri" diyen arkadaşlar bakalım bizim önergemize ne diyecekler? Buyurun olumlu eleştiri. Bunu da buraya tarihe not düşüyorum. O yüzden öyle ezber laflarla konuşmayın. Öyle kimsenin elinde bir cetvel, bir terazi olup da ülkesini kim daha çok seviyor, ülkesi için kim daha çok çalışıyor diye bunu ölçmeye de kimse kalkmasın.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Onu millet ölçüyor zaten.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Elbette millet ölçüyor, elbette millet ölçüyor. Milletin geçmişte yüzde 50'nin üzerinde oy verdiği partileri ne duruma getirdiğini hepimiz gördük. Bu yüce millet, biz "Yanlıştır 80 darbesi, 82 Anayasası faşist bir anayasadır, "hayır" vermek gerekir." dediğimizde milletimiz yüzde 93 oyla bu Anayasa'yı olumladı ama aradan otuz sene geçti, Kenan Evren'in bütün apoletlerini söktü bu millet ve bir asker olarak gömülmesine neden oldu.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Gene millet ölçüyor yani.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - O yüzden "Millet bizi şimdi olumluyor." dediğinizde bu "yarın da sizi olumlayacak" anlamını taşımaz. Millet, sizin yanlış yaptığınızı anladı 7 Haziranda ama sizin manevralarınızla ortalık kan gölüne dönünce korktu, yine döndü yönünü AKP'ye.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Haziranda da birinci partiydi, Kasımda da.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Elbette. Bunları inkâr etmem.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Beş sene aynı şekilde aynı sonuçlar yansıdı.
BAŞKAN - Sayın Çitil, birazdan söz vereceğim size.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Elbette bunları inkâr etmem. Ancak tarihten birazcık ders almak gerekir. Hepimizin, hepimizin. Kudretli Özal'ı unutmamamız lazım, Kudretli Evren Paşa'yı unutmamamız lazım, Zekâ küpü Süleyman Demirel'i, Demokrat Partiyi unutmamamız lazım ve bugün nerede olduklarını sorgulamamız lazım. AKP'nin de ne olacağını düşünmeniz lazım. Biz düşünmüyoruz. Düşünmeniz lazım. "Millet bize oy verdi diye hodri meydan, her şeyi yaparım, Ali kıranım, baş kesenim." demek de bizim onaylayacağımız bir davranış değildir.
Teşekkür ederim.