KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri arkadaşlarım, değerli bürokratlar, basımızın değerli mensupları; ben de konuşmaya başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, tabii, sağlık alanı önemli bir alan. Sosyal devlet olmanın da temel gereklerinden sağlık hizmetlerinin nicelik ve nitelik açısından yeterli ve dengeli bir biçimde sağlanması. Tabii, böyle mi bu alanda? Sağlığın, bugün baktığımız zaman, Türkiye'deki sağlık harcamalarının, sağlık yatırımlarının, sağlığa ilişkin göstergelerin uluslararası alanda karşılaştırmasını yaptığımızda Türkiye nerede? Bunlara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. tabii, bir zamansal bakış elbette, nereden gelip nereye gittiğimize de bakacağız ama bir taraftan da uluslararası kıyaslamalarda neredeyiz diye görmeye ihtiyaç var.

Şimdi, tabii, OECD'nin en son 2014 yılı sağlık istatistikleri açıklandı. Orada 2012 yılı rakamları üzerinden birtakım karşılaştırmalar var. İsterseniz birkaç tane vereyim. Sağlık harcamalarının millî gelir içindeki payı OECD ülkelerinde yüzde 9,3; Türkiye'de yüzde 5,4 ve Türkiye OECD'nin sonuncusu, OECD ülkeleri arasında son sırada yer alıyor. Kişi başına sağlık harcaması açısından OECD'de -dolar cinsinden söylüyorum- 3.484 dolar, Türkiye'de 984 dolar; çok çok altında, gene şüphesiz ki sonuncu. 100 bin kişiye düşen hekim sayısı açısından OECD ülkelerinin ortalaması 320, Türkiye'de ise 170; neredeyse yarısı gibi. 100 bin kişiye düşen hemşire sayısı OECD'de 880, Türkiye'de 180; özellikle hemşire alanındaki aradaki dengesiz dağılım, bir anlamda yetersizlik çok daha açık ve net biçimde gözüküyor. 10 bin kişiye düşen yatak sayısı OECD ortalaması 48, Türkiye'de 27. Bütün bu göstergeler de gösteriyor ki aslında Türkiye'nin... Ki OECD'nin içinde birçok ülke var, yeni giden doğu Avrupa ülkeleri de var, bunların hepsi çok gelişmiş ülke değil. Yani bu anlamda bu ortalamalar biraz daha aşağı çekiliyor. Böyle baktığınızda da Türkiye'nin sağlık karnesinin uluslararası alanda başarılı olmadığını ve OECD'nin sonuncu sırasında olduğunu gösteriyor bize.

Sağlık yatırımları açısından baktığımızda durum nedir diye bir analiz yapma ihtiyacı var. Kamu açısından ele aldığımızda konuyu kamunun sağlık yatırımlarının kamunun toplam yatırımları içindeki payı 2002 yılında yüzde 5,1'miş, 2013 yılında yüzde 5. Yani hemen hemen aynı, birazcık azalmış. Kamu sağlık yatırımlarının millî gelir içindeki payı 2002 yılında binde 2,5'muş, 2013'te de yine binde 2,5 olarak kalmış. Bu da şunu gösteriyor: Kamu, sağlık alanında ciddi bir yatırım yapmıyor, bir gelişme yok kamunun sağlık yatırımlarında.

Biz her zaman şunu söylüyoruz: Fiziki ve altyapı yatırımlarında öncelik kamuda olmalı, kamu bu işleri üstlenmeli, özel sektörümüzü "dış ticarete konu olan sektörler" dediğimiz, ağırlıklı olarak imalat sanayi sektörlerine yönlendirmeliyiz, yani üretimi arttıracak, istihdamı arttıracak, ihracatı arttıracak ve Türkiye'nin gelişme ve kalkınma stratejisine uyumlu bir çerçevenin içinde hareket ettirecek bir yapıya Türkiye'yi kavuşturmaya ihtiyaç var. Ama bu açıdan baktığımızda şu gözüküyor: Kamu bu alanları yeteri kadar dolduramadığı için çünkü bu alanda hem nicelik hem nitelik açısından bir gerilik olduğunu hepimiz görüyoruz, rakamlardan da belli, o zaman hızlı bir biçimde bu alanlara özel sektör gidiyor ve özel sektör bu alanlarda yatırım yapmaya teşvik ediliyor. Şimdi, tabii, sonuçta kamusuyla özel sektörüyle hepsi baktığınızda Türkiye'yi oluşturuyor. Doğal olarak belli alanlarda sadece kamunun kaynağı değil, özel sektör de işin içine girecek. O yüzden, bu Kamu Özel İş Birliği Modeli'nin kuruluş amacı da bu zaten. Ne yani? Özellikle yüksek teknoloji gerektiren, uzmanlık gerektiren işlerde Kamu Özel İş Birliği Modeli'nin çerçevesi oluşturulmuş. Ama şimdi, biz bakıyoruz ki ne yazık ki Kamu Özel İş Birliği Modeli bu, biraz önce de bahsettiğim olması gereken o nedensel ilişkinin dışında kullanılmaya başlanmış. Yap-işlet-devret, yap-işlet, şimdi de sağlık alanında yap-kirala-devret tabii, yirmi beş yıllık bir süreler var onun içinde de. O modellerle gittikçe kapsam genişliyor. Ulaştırma, enerji vardı, şimdi sağlık, eğitim alanında da gene keza benzer şeyler konuşuluyor. Biliyorsunuz, Kamu özel ortaklık modeliyle ilgili kanun tasarısı da buraya geldiği zaman bunları ayrıntılı biçimde konuştuk.

Bu kapsamın çok genişlemiş olmasının ve sağlık alanında bu yap-kirala yönteminin belirleyici bir noktaya gelmiş olmasının ciddi sakıncaları var. Bir kere şunu söyleyelim, biraz önce Sayın Sarı arkadaşım da söyledi, bir maliyet karşılaştırmasına ihtiyaç var. Şimdi, sağlık alanında yapacağınız hastane yapımı öyle ileri teknoloji gerektiren bir şey değil. Yıllardan beri zaten, eskiden beri bu kamu yatırım programına alınıyor ve kamu yapıyor bunu. Yani neden şimdi bunu özel sektöre böyle bir modelle yaptırdığınızı anlamak mümkün değil. Tabii, bütçe açığı fazla olmasın diye, şu anda cepten para çıkmasın diye bakıyorsunuz ama misli misli sonrasıyla çıkacak, onu anlatacağım birazdan, hazine garantileri, başka yöntemler yoluyla.

Şimdi, bir taraftan şuna bakacaksınız: Bir yatırımı, sağlık yatırımını, bir hastane yatırımını kamu yatırım programına aldığımız zaman ne kadarlık bir maliyet, yap-kirala-devret modeliyle yirmi beş yıllık özel sektöre ihale ettiğinizde ne kadarlık bir şey, bunun karşılaştırmasına ihtiyaç var. Biz bu karşılaştırmayı hiç yapamadık Sayın Bakan. Buna ilişkin olarak rakamları burada kanunu görüşürken de tartışamadık. Çünkü bu öyle bir model ki hem bir taraftan bu yapım bedellerini konuşacaksınız, diğer taraftan kira bedeli var ama kira bedeli üç ayda bir enflasyonla güncelleniyor, diğer taraftan kur artışı varsa kur artışı devreye giriyor, burada kira bedelleri ciddi anlamda artıyor. Yani şu anda cebinizden para çıkmıyor ama ondan sonra kat kat para, bir anlamda, baktığınızda, cebinizden çıkıyor. Bu, çok ciddi bir sakıncadır. Bunların ayrıntılı bir biçimde tartışılmasına ihtiyaç vardır. Ve dediğim gibi, esas itibarıyla, sağlık alanında, bu alanlarda kamunun öncülük etmesine ve kamu alt yapı yatırımlarında sağlığın olmasına ihtiyaç var. Elbette özel hastaneler kurulabilir, onlara itirazımız yok, özel sektör yapması gereken yatırımı yapsın ama kamu kendi alanını, yapması gereken yatırımları özel sektöre ihale ederse o zaman burada sıkıntı çıkar.

Diğer bir problem de tabii burada hazine garantisi imkânının getirilmesi bu yöntemle. Yani bu bir koşullu yükümlülük. Diyelim ki kişi burada yurt dışından belli birtakım cihazları almak için borçlanabilir, yurt dışından kredi bulabilir, işletebilir ama süre içinde, o yirmi beş yıllık kira süresi içinde herhangi bir problem olduğunda kişi bıraktığı zaman bu işi ne oluyor? Kişinin yurt dışından yaptığı bütün borçlanmaların hepsi devletin üzerine yükleniyor hazine garantisi yoluyla. Bunun adı "koşullu yükümlülüktür." Şu anda gözükmez ama gelecekte Türkiye'yi bugün olduğunun kat kat üstünde bir borç yükü altında bırakır ve birdenbire bir bakarsınız, bütçe açığını azaltıyoruz derken aslında o kadar çok arttırmışsınız ki. Ama bu görünmüyor demektir. O açıdan da burada bunların ayrıntılı biçimde sizce açıklanmasına ihtiyaç var. Buradaki bütçe konuşmanızda da -bunlar aynı zamanda da soru- bunları bizimle paylaşır mısınız, ne kadardır, nasıl bir koşullu yükümlülük, bunun toplam miktarı ne kadardır? Dediğim gibi, toplumun, kamuoyunun bunları bilmesine ihtiyaç var.

Sağlık alanında, tabii, ciddi problemler var. Buna biraz önce arkadaşlarımız da değindiler zaten. Özellikle hastalardan alınan katkı payları, katılım payları uygulaması sonucunda geçmişte ücretsiz biçimde muayene olan hastalarımız bugün 11 çeşit katkı payı ödemek durumunda kalıyorlar. Zaten, Sayın Bakan, acillerin de bu kadar dolu olmasının nedeni o. Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde gene Karşıyaka Devlet Hastanesinin acil servisiyle ilgili bir soru önergem vardı ama hepsinde aynı problem var. Yani bu insanlar bunları ödeyemiyorlar. Yani Türkiye açısından baktığınızda, Türkiye'de gelir dağılımı çok bozuk, Türkiye'de ciddi bir yoksulluk var. E, bu açıdan da sosyal devlet olan bir devletin bunları, eğitim gibi, sağlık gibi hizmetleri insanlardan katkı payı almadan, ücretsiz biçimde karşılamasına ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.

İzin verirseniz, 2 somut konu var, onu söyleyeyim sonra soru-cevap kısmında da gene bir şeyleri söyleyeyim.

Tabii, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Bakanlığınız çok yakın çalışıyor. En son, Sosyal Güvenlik Kurumunun 25 Temmuz 2014 tarih ve 29071 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan tebliğiyle, 1 Ekim 2014 tarihinden itibaren toplamda 15 kalem etken maddeyi kapsayan ilaç gruplarında taban fiyat uygulamasına geçildi. Taban fiyat uygulaması sonrasında, aynı etken maddeyi içeren eş değer grup içinde en ucuz olan ilacın fiyatı SGK tarafından ödenecek olup bu fiyatın üstündeki ilaçlar için hastalar ceplerinden fark ödemesi yapmak zorunda kalacak. Söz konusu durum neticesinde hastaların maliyetlerinin yüzde 20 ile yüzde 120 arasında yükseleceği belirtiliyor. Diğer taraftan, SGK tarafından yapılan açıklamada, bu etken madde gruplarının önümüzdeki süreçte sayısının artırılabileceği söyleniyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, dar gelirli kesim üzerinde, onların bütçeleri üzerinde ciddi bir yük oluşturmayacak mı?

Konuşmamdaki son konum, Sayın Bakan, bu, İzmir Güzelbahçe ilçesindeki hastane yapımı. Yani Güzelbahçe ilçesi sakinlerinin bir hastane talebi var uzun zamandan beri devam eden.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Güzelbahçe nüfusu 30 bin olan bir ilçemiz, yarımada yolu üzerinde, oradan da zaten Çeşme'ye doğru, yarımadaya doğru uzayan bir otoban, otoyol da var, onun da üzerinde. Belediye yeri ayırmış imar planında hastane için, 15 bin metrekarelik bir alan, 35 bin metrekarelik inşaata uygun alan; buraya tam teşekküllü bir hastane yapılmasını istiyor. İmar planı çalışmaları tamamlanmış, inşaat ruhsatı verilebilir durumda ve sizden cevap bekliyor, Sağlık Bakanlığından bu konuya ilişkin cevap bekliyor ve burada bir hastane yapımının, tam teşekküllü bir hastane inşaatının başlatılmasını istiyorlar Sayın Bakan. Bu konuya ilişkin olarak da ciddi anlamda, Güzelbahçe halkı siyasi parti ayrımı gözetmeden bir araya gelmiş durumda ve şu anda 5 bin imza toplanmış Sayın Bakan. İçinde Cumhuriyet Halk Partisi, AKP, diğer bütün partilerin ilçe yöneticileri, muhtarlar yani bütün ilçe halkı bunun şeyinde. Size sunmak istiyorlar, randevu talep edecekler sizden, o geldiği zaman o 5 bin imzayı da size hep birlikte sunmak istiyorlar. Yani siyaset üstü bir konu. Bu bir ihtiyaçtır. Bu konudaki düşünceniz nedir? Güzelbahçe halkı bu müjdeyi sizden bekliyor. Sayın Bakan, bu müjdeyi verecek misiniz bugünkü toplantıda?

BAŞKAN - Cevap kısmında alalım.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tabii, bu aynı zamanda da sorumuz. Bunu bekliyoruz.

Ben de Bakanlığımızın bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.