| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 28 .06.2016 |
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; özellikle yasanın bu çerçeve içerisinde tartışılmasının birtakım değerlendirmelerini yapmak ve birtakım gri olan olarak nitelendirilen ve soru işaretleri olarak ortaya koyulan sorunlara ve sorulara da cevap vermek için söz aldım. İnşallah yetkin olabilirim.
Şunu ifade etmek istiyorum, birinci cümlem şu: Bazen ben şaşırıyorum. Yani hakikaten bazen dönüp kendimize bakıyorum, insanlık katsayımız mı eksik. Yani biz bu Komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisini kandırmaya ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ve milletin aleyhine bir yasa yapmaya mı geldik? Biz el altından bir şeyler ortaya koymaya çalışıyoruz da buradaki, komisyondaki diğer vatansever arkadaşlarımız bizi vatan hainliğine ulaşabilecek bir noktadan çekip alıyorlar. Böyle kendime dönüp bakıyorum. Hakikaten yine kendime dönüp bakıyorum. Bu ülkede ben de az buçuk siyaset yapmadım, siyaset yaparak geliyorum. "Acaba siyaset bu mudur?" diye de dönüp bakıyorum. "Demokrasi bu mudur?" diye de dönüp bakıyorum. "Muhalefet bu mudur?" diye de dönüp bakıyorum veya "İktidar bu mudur?" diye de dönüp bakıyorum. Böyle mi olması lazım?
Şimdi, çok net bir şey söylemek istiyorum. Dünyanın en kıymetli şeyi vakittir ve her bir vaktin hesabı bizden sorulacaktır. Bunda iyi niyet, bunda samimiyet veya "Bunda iyi niyetinizden şüphem yok." sözleri her birini bir tarafa bırakarak söylüyorum veya "Ben sizin samimiyetinizden endişe etmiyorum." "Ben de samimiyim." sözleri. Burada bir vakti ortadan kaldırıp gidiyoruz. Olumlu eleştirilerin hiçbirini hatta konuyla ilgili olumsuz eleştirilerin hiçbirisine itirazımız söz konusu değil. Ama meseleyi öyle noktalara getiriyoruz ve kritik olarak yapmamamız gereken o kadar maddi hatalar yapıyoruz ki ve bu maddi hataların birçoğunda sabrediyoruz, birçoğunda da kusura bakmayın yani ara sıra "bu yanlış, bu doğru değil" diye değerlendirmeler yapmak zorunda kalıyoruz.
Çok sabit ama çok ihtiyaçlı bir yasa, bu yasa. Çok basit, bu yasada basitin ötesinde herhangi bir kompleks, karmaşık bir yapı söz konusu değil. Bir yasa var. Bu yasada maalesef duplikasyonlar diyebileceğiniz, ikilemeler diyebileceğiniz, birbirinin görev alanlarına girmeler diyebileceğiniz bir süreç söz konusu. Bu yasayı uygulayan da yine yüzde 95 oranında Çalışma Bakanlığı ama Çalışma Bakanlığının hareket kabiliyeti bu yasada dar. Ne 21'inci yüzyıla uyuyor ne de kendisini tek yetkili otorite yapmak istiyor. Hepimizin baktığı, değerlendirme yaptığı Avrupa Birliği çok net bir şekilde bir şey söylüyor, diyor ki: Bu konuda tek izin direktifi var. Arkadaş ne yapacaksanız yapın... Eğer bunlarla ilgili bizle bir ilişki kuracaksanız bizim önerimiz bu konuyu tekleştirmenizdir, tek izin direktifi hâle getirmenizdir, karmaşık bir yapı ortaya koymayın.
Şimdi, burada öyle bir şey çıkıyor ki: Bir, rakamlar havada uçuşuyor zaten, bunu çok net söyleyeyim. Yani üniversiteli işsiz oranı neredeyse yüzde 18'ler, yüzde 40'lar, yüzde 50'liler, yüzde 60'lar bu seviyelerle gidiyor. Bir kere biz milletvekiliyiz, milletin vekiliyiz. Her sözümüz -elbette ki çalışıyorsunuzdur, elbette ki gayret gösteriyorsunuzdur- millet nezdinde izlenen bir sözdür ve biz millete doğru örnek olmakla mükellefiz. Ben yanlış örnek oluyorsam bu da yanlıştır. Ama burada sadece siyaset olsun, acaba sadece bir rakam... Hayatımda çocukluğumdan itibaren bu rakamlarla nasıl oynanır Demirel ile Özal'ı karşılıklı izledikçe kendim de sürekli antrenman yaptım. Ama bunun Türkiye'ye bir faydası olmadı hiç. Yani bir işsizlik rakamı nasıl açıklanır? Bu işsizlik rakamındaki gizli rakamlar nelerdir? Hâlâ bunları çok iyi bilirim ama bunların bize bir faydası yok. Biz burada, bu memleketin yararına bir yasa çıkacak mı çıkmayacak mı?
Şimdi, bütün bunların yanı sıra Çalışma Bakanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bizim, sizin her birimizin bir tecrübesi var. Şimdi, bu gelen tecrübeyi buraya aktarmayalım mı? Yani bir mühendis izin alırken çeşitli sıkıntılarla karşı karşıyaysa burada yasa yapıcı bir yasayı ortaya koyarken bu problemleri ortadan kaldırabilecek, kolaylaştırıcı unsurları koymamalı mı?
Keşke bu yasa bana yetki verse. Kıymetli arkadaşlarım, yanlış yapılan işlerden bir tanesi de budur. Eğer bir ülke bakanına değil de sürekli Bakanlar Kuruluna referans ediyorsa o ülkede işlerin sorumluluk ve hızlılık açısından sıkıntısı oluyor demektir. Esas bürokrasi diyorsanız her şeyi Bakanlar Kuruluna refere eden buradan çıkan yasalar üzerinden bu tartışılmalıdır. Keşke verse ama sizin dediğiniz gibi böyle bir yetki bana vermiyor. Ben veya yirmi dört saat sonra benim yerimde olabilecek hiç kimseye böyle bir yetkiyi bu yasa vermiyor. Bu yasa, İçişleri Bakanlığının yetkisinde olan ve kanunla da çok açık şekilde tadat edilmiş, açıklanmış, netleşmiş vatandaşlık hakkını da bize vermiyor, böyle bir hakkımız da yok. Ama net bir mantık geliyor bu yasada. Bir, vatandaşlığı kim verir? İki, çalışma iznini kim verir. Üç, daha önce dünden kalan ikamet izni verip de veya herhangi bir izin verip de ondan sonra tekrar Çalışma Bakanlığına çalışma izni almak için gelen bir prosedürü, bir bürokratik fazlalığı ortadan kaldırabilecek bir anlayış nasıl olabilir?
"Efendim, Türkiye'ye dünyadan mühendis akacak ve buradaki insanlarım işsiz kalacak." Bakınız, eğer şöyle bakıyorsanız: "Dışarıdan gelen her mühendis burada izin alabilme hakkına sahiptir." Böyle bir şey bugün Çalışma Bakanlığından yok yarın da olmayacak zaten. Bunun kriterleri var.
"Efendim, İçişleri Bakanlığından vatandaşlık hakkını siz alıyorsunuz." Biz İçişleri Bakanlığından vatandaşlık hakkını burada alabilme hakkına da sahip değiliz, böyle bir iddiamız da yok, böyle bir sorumluluğumuz da yok böyle bir yükümlülüğümüz de yok. Bu yasanın içerisinde böyle bir şey de yok. Turkuaz Kart sadece... Hiçbir şey böyle bir yasanın içerisinde yok. Şu anda da bizim vatandaşlık yapmak hakkımız var, önerme hakkımız var, her bakanlığın olduğu gibi. Açık bir şekilde Vatandaşlık Kanunu'nda net bir şekilde belirtiyor. Fakat meselenin biraz daha cazip olabilmesi için bir farkındalık oluşturuyoruz "Turkuaz Kart" adı altında. Yani yabancı baktığı zaman "Green Card"la "Turkuaz Kart" birbirinden apayrı şeyler. Birisi nüfus popülasyonunu dengeleyen, göç üzerine kendisine kendisini ikamet eden bir karttır Green Card. Oysa, Turkuaz Kart'sa bununla hiçbir alakası da ilgilisi de yoktur. Turkuaz Kart, sadece ve sadece nitelikli yabancı işçinin, çalışanın Türkiye'de çalışmasına yönelik bir cazibe alanı oluşturmaktan başka hiçbir faydası da söz konusu değildir. Üç yıl çalıştın, üç yıl sonra bunun -biraz önce bahsedilen- İçişleri Bakanlığı, İstihbarat Teşkilatı, artı bu hangi mesleki yapıya mensupsa o yapıyla ilgili bakanlığın ön iznini almadan ben buna Turkuaz Kart da verememem, bunun üç yıl sonrası adımındaki diğer gerekli adımları da atabilme kabiliyetine de sahip değilim. Böyle bir ilişki bu yasanın ruhunda vardır, tesis edilmiş ilişki. Yani bizim orada izin verebilme kabiliyetimiz ancak Sağlık Bakanlığından alınabilecek izinle, ancak Ekonomi Bakanlığından alınabilecek izinle, ancak aramızdaki online hatlarla İçişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı, Göç İdaresi her neyse bütün bunlarla yapılabilecek işlerle olan bir sürecin adıdır.
Şimdi, hâlâ şu anda Türkiye Mimarlar Mühendisler Odaları Birliği burada görüş serdetti. Ya, ben onlardan da şunu isterdim ki: Arkadaş Türkiye'de bugün şu kadar mühendis çalışıyor. Mesela, bin mi çalışıyor, 2 bin mi çalışıyor? Dünyanın en büyük projelerini yaptı, bu kadar yoğunluklu bir projeyi bir daha yapabilir miyiz bilmiyorum. Hani Sayın Atıcı diyor ya: "Ben çok şey yapıyorum." ben de tam tersi. Dün ben Osmangazi Köprüsü üzerine çıktım: "İyi ki bu memlekette yaşıyorum, iyi ki bu ülkenin evladıyım, iyi ki AK PARTİ bu ülkeyi idare ediyor ve iyi ki Tayyip Erdoğan gibi bir adam var." dedim. Çünkü belki ben olsaydım Gezi olaylarında geri adım atardım. Belki ben olsaydım Üçüncü Havalimanı meselesinde sarfınazar ederdim. Bunun Türkiye'de çok tehlikeli bir ayrışmaya sebebiyet verecek bir dayanak oluşturmasından ürker, onun üzerine çıkıp büyük bir birleştiricilik değil tam tersi onun altında ezilen bir siyasetçi kimliğine bürünürdüm ama hiç bunların birisi olmadı ve Osmangazi Köprüsü'nün üzerinde Japon mühendis var, Türk mühendis var. Birbirleriyle oluşturdukları bilgi alışverişi var, iletişim var. Birbirlerini anlamaları var. Benim insanım yurt dışına çıktığı zaman kendisini orada daha iyi ifade edebileceği bir ilişki biçimi kurulmuş orada başka bir şey değil. Şimdi, bunların hepsini burada yaşıyorum. Mühendisle ilgili 2015 yılında toplam 117 tane izin verilmiş, toplam 117. Ha, verilmeyenler var, bunu da söyleyeyim. Tartışılacak, edilecek şu yapılacak. Biz memleketimizin iyi olabilmesini düşündüğümüz için bir yasa çıkartıyoruz, önerimiz bu. Önerimiz dışarıdan bize katkı sağlayabilecek insanların daha rahat Türkiye'ye gelebilmesini temin edebilmek. Önerimiz şu: 160 milyar dolarlık uluslararası doğrudan yatırım var Türkiye'de. Biz bunun toplam uluslararası doğrudan yatırımların yüzde 2,5'a çıkmasını istiyoruz. Bizim iddiamız var. Bunun için yatırım ortamını iyileştiririm ama bu, memleketi satmak değildir. Biz hiçbirimiz memleketimizi satmayız. Satmadığımızı bugün ortaya koyuyoruz zaten, yarın da koyacağız. Bunun garantisi ne Cumhuriyet Halk Partisidir ne de başka bir siyasi partidir. Biz kendi memleketimizi seviyoruz ve onun daha iyi bir noktaya...
Marmaray'dan hepimiz hoşlanıyor muyuz? Hepimizin gururunu okşuyor mu? Bakın, sadece Marmaray insanları taşımıyor. Benim çocuğuma özgüven yüklüyor, sizin çoğunuza, herkesin çocuğuna özgüven yüklüyor. Biz bunu yapabiliyoruz arkadaş ama dün böyle bir şey yoktu. Dün böyle bir şey... Bunu bizim mühendislerimiz yaptı. Bugün milyarlarca dolar dışarıdan müteahhitlik hizmetleri yapan bizim insanlarımız. Her ülkede var; Rusya'dan Suudi Arabistan'a kadar dünyanın her noktasında müteahhitlik yapan insanlarımız var ve bizim mühendislerimiz var. Neden? İyi bir noktaya geldik ama çok daha iyi bir noktaya geleceğiz. Bizim kendimize ait bu özgüven yürüyüşümüzde bir problemimiz, en ufak bir problemimiz söz konusu değil.
Şimdi, burada özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Geldi vatandaş, onun zaten maaş skalası, onun zaten ücret skalası yerli vatandaşımızla, Türk soylu diye nitelendirilen vatandaşlarla... Bunu da biz koyuyor değiliz. Bunu kanun koymuş biz tarifini yapıyoruz. Bütün hepsini değiştirelim o zaman, beni rahatsız etmiyor ama bütün hepsi o zaman değişsin. Şimdi, bunun üzerinden dahi burada eğer bir eleştiri yapacaksak, değerlendirme yapacaksak kategorik yapılabilir. Ama biz eğer burada buna yönelik bir anlayışı ortaya koyuyorsak bizim de bir vesileyle buna ait değerlendirmeleri yapma hakkımız var.
Geçen yıl komisyonda ne kabul edildi, bu yıl ne kabul ediliyor? Bir de şu pozisyona sokuyorsunuz bizi, yani buna da ayrıca üzülüyorum. Yani biz de bu memleketin insanıyız, bugün Bakan oluruz, yarın başka bir şey oluruz. Ben genel başkanlık yaptım bıraktım, elime çanta aldım sigorta acenteliği yaptım, gittim poliçe sattım. Yarın da aynısını yaparım, giderim işim var, işimi yapabilme kabiliyetine sahip olurum, hiç gocunmam da yani namusumla para kazanırım. Yani "Burada bürokratlar geliyorlar, sizi aldatıyorlar, kandırıyorlar, siz ebleh tiplersiniz, anlamıyorsunuz da zaten, dün başkalarını kandırıyorlardı bugün sizi kandırıyorlar."
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Kim dedi onu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bakın, ortaya koyulan iklim burada sürekli olarak karşılaştırmalar, kıyaslar. Ya, biz de kendimize göre 15-20 cümleden 1 cümle anlayabilme kabiliyetine sahibiz, 20'yi anlayamayız da 1'i anlarız. Bu bizi üzüyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Onu da yanlış anlamışsınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - İşte, onu da yanlış anlıyorum doğru. Bu bizi üzüyor. Bakın, burada birbirimize böyle bir davranışta bulunma hakkına sahip değiliz, böyle bir hakkımız yok. Bizim bu dünya kadar bir öteki dünya inancımız da var. Yarın öbür gün karşılaşırız öteki dünyada, bir sizle karşılaşırız, bir başkasıyla karşılaşırız, bir hak, helal ve hukuk kavramımız var. Ben sizin hakkınızda... Şimdi, siz demin öyle bir tavır ortaya koydunuz ki şöyle bir tablo geldi bana: Aytuğ Atıcı benimle merhabalaşıyor ama hocamın söylediği sözler üzerinden, verdiği cevaptan aslında bizden nefret ettiğini anlıyorum. "Siz niye AK PARTİ'yi destekliyorsunuz? Siz niye böyle bir şeyi Türkiye'nin ortasına getiriyorsunuz? Siz nasıl okumuş adamlarsınız?" Ya buna hiçbirimizin hakkı yok, vallahi hakkı yok ya! Yasalar böyle kalsın, hiçbir yasanın da geçmesine gerek yok. Bu yasa insanlar için geçiyor, başka bir şey için geçmiyor canım, hepimiz için geçiyor bu yasa. Yani bir yasa geçecek diye... Varsın geçmesin, on yıl geçmesin. Bugüne kadar geçmedi de Türkiye batmadığına göre yarın da geçmez, Türkiye de batmaz. İnanın ben böyle bakıyorum. Biraz daha uygulamalarla falan alakalıdır. Onun için, geçen yıl komisyonda kabul edilen metinde "proje bazlı veya geçici süre" diye en son metne ilave edilerek geçmiş. Ha, tartışıldı, tartışılmadı. Bu yasa bir yıldır, bir yılı aşkın bir süredir Türkiye'nin gündeminde ve bu yasa her şekilde gerek kamuoyunun gerek sivil toplum örgütlerinin gerek siyasi partilerin... Yani, benim bir hafta önce gelip burada size sunum yapmam da lütuf değil, sadece daha iyi hazırlık yapılsın, siz daha iyi bir performans ortaya koyun. Bizi sıkıştıracak muhalefetin eleştirilerine yüzde yüz ihtiyacımız var, yok değil. Biz her şeyi tam yapıyor değiliz, biz de eksiğiz. Yani, eksikten yoksun olan Cenab-ı Allah. Biz eksiğiz, insanız, başka bir şey değil ama burada şunu ifade etmek istiyorum: Mütekabiliyet dâhil olmak üzere, hiçbirinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve bu milletin bugüne kadar oluşturduğu süreçlerin farklı bir noktaya çevrilmesine yön açabilecek bir hazırlık değildir bu hazırlık. Bir yasa var. O yasanın içerisinde uygulamadan kaynaklanan tecrübelerle elde edilen birikimler var, bu birikimlere ait düzenlemeler var, uluslararası birtakım manifestolar var, onlara uyulma yöntemi ve yolu söz konusu. Yine, onun dışında, ülkenin yatırım ortamının iyileştirilmesi, biraz da uluslararası doğrudan yatırımcıya ve onun nitelikli insanlarına aslında biraz da bizim nitelikli yatırımcımızın ve yatırımcımızın istediği yabancı nitelikli iş gücüne ihtiyaçtan kaynaklanan önemli, dünyada da örnekleri olan bir kanun tasarısıdır bu.
Ben başında söyledim mi söylemedim mi, onu biraz da ramazana verin, deveye sormuşlar: "Neren eğri?" "Nerem doğru ki." demiş. Öyle eleştiriler geliyor ki. Ben yukarıdan aşağıya hepsini not aldım. Çok açık söylemek istiyorum, bazı sivil toplum örgütlerinin temsilcileri konuştu burada. Aytuğ Bey, siyasetten geliyorsunuz. Biz gençlik kollarında yanlış bir söz söylediğimiz zaman bizi büyüklerimiz öyle azarlardı ki bir daha o sözü etmeyelim diye aklımız neredeyse uçar ve giderdi. Şuralarda konuşuyorsak her birimiz metinlerimiz kimse tarafından eleştirilmeyecek metinler olacak. Sivil toplum örgütlerine söylüyorum. Yani, yabancı bir iş gücünün Türkiye'de sendikaya kayıt olmayacağını söyleyen bir sendika temsilcisi var burada. Ben Çalışma Bakanıyım, bunu kabul etmem. Bir sendika temsilcisi bunu söyleyemez yani veya o sendika başkanı o temsilciyi buraya gönderemez. Ha, başka eleştiriler getirebilir. Yani, bu masanın etrafında her birimiz, ben dâhil, hepimiz, herkes, bütün sivil toplum örgütleri dersine çalışıp gelecekler.
Ayrıca başka bir şeyi ifade etmek istiyorum -bitiriyorum cümlelerimi- o da şudur: Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanı olarak bunu söylemek zorundayım, biz devlet olarak Lice'yi falan yakmadık, biz AK PARTİ olarak da Lice'yi yakmadık. Biz, Suriyeliler konusunda bütün dünya -aynı millete tabi olan insanlar olarak- Suriyelilere bizim yaptığımız insanlık konusunda, tarihe olan görevlerimiz, medeniyetimize olan görevlerimiz, insanlığa olan görevlerimiz konusunda takdir eder, ayakta alkışlarken, adını bilmediğimiz, belki Türkiye'ye kızan insanlar Türkiye'yi ayakta alkışlarken bizim kendi ay yıldızlı nüfus kâğıdına tabi olan bir milletvekilimizin Türkiye'nin Suriye'yle ilgili kurduğu ilişkiyi istiskal etmesini ben Türkiye Cumhuriyeti devleti Bakanı olarak kabul etmem ve doğru bulmam, kesinlikle doğru bulmam ve yanlış bulurum.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Yanlış bulabilirsiniz. Ben de böyle düşünüyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ben ifademi ortaya koyuyorum. Ben sizi dinledim, bir cümle söylemedim, sizi dinledim.
Şimdi, onun için, biz ülkemizin 780 bin kilometrekaresinin her noktasını aynı, eşit ve insanımızı da öyle görürüz ve görmeye de devam ederiz. Bu, hem bize medeniyetimizin hem ailemizin hem ülkemizin hem de öğretmenlerimizin, hocalarımızın bize vermiş olduğu en önemli terbiyelerden bir tanesidir. Kimseye de sırtımızı dönme niyetimiz yok. Etrafımızı hep beraber daha fazla büyüteceğiz, daha fazla iyi bir noktaya getirmeye çalışacağız.
Ben tekrar teşekkür ediyorum. Maddeler içerisinde de inşallah görüşlerimi ve düşüncelerimi ifade etmeye çalışacağım.
Çok teşekkür ediyorum.