| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 28 .06.2016 |
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Şimdi, komisyonlar genelde, elbette ki teknik konuları yoğun bir şekilde tartışır, ama zaman zaman, ama bilerek, ama istemeden konunun dışına çıkılır, konunun dışına çıkıldığı zaman da elbette bir cevap hakkı doğar.
Önce, çok kısa bir şekilde bir iki noktaya değinip ondan sonra kanunla ilgili genel görüşlerimi söyleyeceğim Sayın Başkan.
Önce, TTB'den başlayalım. Ben iki dönem Mersin Tabip Odası Başkanlığı yaptım. Türk Tabipleri Birliği bu ülkede bütün hekimleri temsil eder, bir tabip odası olarak ben de Türkiye'de Mersin'de bütün hekimleri temsil ettim. Bu hekimler içerisinde sağcısı var, solcusu var, her ırktan, her inançtan insan var. Kendi örgütümüze "Terör örgütüne yardım ediyor." demeyi ben doğru bulmam, tabipler odasına, bir hekim olarak, kendi örgütümüz. Sonuçta biz bir hekimiz, milletvekilliği geçicidir. Bizim örgütümüzdür hâlâ Türk Tabipleri Birliği ve ben Türk Tabipleri Birliğinin bir üyesiyim. O nedenle, böyle bir iftirayı ben reddederim, hem de şiddetle reddederim. Türk Tabipleri Birliğinin basın açıklamalarının tamamını, noktasına virgülüne kadar okurum ve orada insan sağlığını önceleyen ve insanın en temel insan hakkı olan yaşam hakkını önceleyen durumlara sık sık vurgu yapılır.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Yüzde kaç hekim haklarıyla acaba?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Efendim?
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Yüzde kaçı hekim haklarıyla? Belki yüzde 90'ı hekim hakları dışında açıklamalar.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Türk Tabipleri Birliğinin, yasanın vermiş olduğu görevler içerisinde görev yaptığını hepimiz biliriz. Hekim özlük haklarını savunmak Türk Tabipleri Birliğinin birçok görevinden sadece bir tanesidir Sayın Milletvekili. Türk Tabipleri Birliğinin Anayasa'dan ve yasalardan doğan sorumluluklarının başında insan sağlığını korumak ve insanın yaşam hakkına saygı duymak vardır. Bu nedenle...
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Terör örgütleriyle alakalı da yapıyor...
BAŞKAN - Sayın Çitil, bir bekleyin efendim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ben sohbetten mutlu olurum, ben kızmam, yeter ki bu tarz olsun elbette ama yani Sayın Başkan uygun görmüyorsa sorun değil.
Ben söyleyeceklerimi söyleyeyim: Yaşam hakkına saygı duyulmasını hep önceledik. Örneğin ben Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir konuşma yaptım, dedim ki: Terörist bile olsa -eli silahlı devlete karşı çıkmış- eğer tıbbi yardıma ihtiyacı varsa bir doktor Sağlık Bakanlığından, o insanı tedavi edecek, ondan sonra da adalete teslim edecek. Ben bunu söylediğim için yine benzer zihniyette bakan insanlar tarafından terörist ilan edildim. Allah'tan Sayın Müezzinoğlu bir gün sonra benzer bir açıklama yaptı da insanlar biraz ayıktı.
Şimdi, Türk Tabipleri Birliğine böyle bir yaftada bulunmak kesinlikle art niyetlidir diyorum.
İkinci konu...
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Hekim camiası bildiğim bir şey olduğu için ben rahat konuşuyorum o açıdan.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Biz de içindeydik yani, orada bir sakınca yok.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ben söyleyeceğimi söyledim, elbette sizi ikna etmek gibi bir durumum söz konusu değil yani böyle bir mecburiyetim de yok. Ben fikrimi söylerim, siz de saygı duyarsınız, duymazsınız, ayrı konu.
LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) - Tasarıyla ilgili görüşsek...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Tasarıya geri geleceğim İlksen Hanım ama sonuçta tasarıyla ilgili olmayan sözler söylendiği için bazı şeylere mecbur değineceğim, ondan sonra tasarıya geleceğim. İstediğiniz zaman sözümü kesip ara verebilirsiniz. Ben söyleyeyim takdir sizindir.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Gelelim, Sayın Başkan, sizin eğitimle ilgili söylediğiniz konulara. Eğitimle ilgili burada da tabii önemli konular var.
Efendim, eğitim sorunlarının AKP'yle ilişkili olmadığını söylüyorsunuz, bugüne kadar negatif gidip de AKP'ye mal edilen hiçbir şey görmedim hayatımda on dört yıldır. On dört yıldır aktif siyasetin içindeyim ve "Evet, bu bizim hatamızdır." denilen bir tek konu olmadı, ya paralel suçludur ya CHP suçludur ya HDP suçludur ya MHP suçludur, birileri muhakkak suçludur. On dört yıldır tek başınıza iktidarsınız ve 6 Millî Eğitim Bakanı değişti, en çok bakanın değiştiği Bakanlıktır ve tam 4 kere devrim yaptığını söyleyen bakanlarımız var on dört yıl içerisinde, tam 4 kere. O yüzden, meslek liseleri yeterince nasibini alamamıştır. Buradaki en büyük pay, en büyük problem AKP'nin bizatihi eğitime bakış anlayışında yatıyor bize göre tabii, elbette siz "Yoğurdumuz ekşi." demeyeceksiniz.
Gelelim halkın dilinden anlayan lidere. Halkımız bir bütündür, Türk'üyle, Kürt'üyle, Arap'ıyla, Alevi'siyle, Sünni'siyle. Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişi de herkesin ama herkesin cumhurbaşkanı olmak durumundadır, bir kesimin değil.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) - Öyle.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Öyle olmalıdır, yanlış bir şey söylemiyorum, öyle olmalıdır. Halkın dilinden anlayan lider sadece kendine oy verenlerin değil, karşısında bulunan ve ona oy vermeyen, onun yönetim tarzından hoşlanmayan insanların da cumhurbaşkanı olmalıdır ve halkın dilinden anlayan lider eğer hakikaten halkın dilinden anlıyorsa şu soruları cevaplamalıdır: Halk "Bir yılda 600 şehit ver." mi dedi? Bunu mu dedi halk. Halk bunu mu dedi de bu dil anlaşıldı. Halk "Terör örgütüyle pazarlık yap." mı dedi? (Gürültüler)
Sayın milletvekilleri, Sayın Başkan; ben hiçbir arkadaşıma müdahale etmedim. Sizler Tayyip Erdoğan'ı göklere çıkarırken, sizler Recep Tayyip Erdoğan'ı överken biz bir şey söylemedik. Tabii ki övebilirsiniz, seviyorsunuz, gönül bu yani nereye...
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) - Biz hiç ağzımıza almadık burada, siz getirdiniz konuşuyorsunuz şimdi.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Efendim, sayın milletvekili halkın dilinden anlayan bir lider olduğu için Allah'a şükretti ya, ben de halkın bir parçasıyım ve Recep Tayyip Erdoğan benim... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÇETİN ARIK (Kayseri) - Niye rahatsız oluyorsunuz ki, neden üstünüze alınıyorsunuz?
BAŞKAN - Şu anda kayda girmediği için, lütfen, söz isteyin, vereceğim.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) - Gülmeyin hiç öyle gözüme bakıp da yani, sinirlerimi bozmayın!
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Lafa bakar mısınız?
Sayın Başkan "Gözüme öyle bakma, sinirlerimi çıkarma." denilen bir ortamda nasıl bir...
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) - Hanımefendiye dedim, sana demedim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bana demeniz önemli değil efendim, ben ortamdan bahsediyorum. Yani, birbirimize...
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) - Demek ki geriyorsunuz, germeyin!
ÇETİN ARIK (Kayseri) - Niye ön yargılısınız ki? Bunu anlayamıyorum.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) - Ben ön yargılı mıyım?
ÇETİN ARIK (Kayseri) - Evet, ön yargılısınız yani bakışlardan bile rahatsız oluyorsunuz. Niye ön yargılısınız ya, biraz sevgiyle yaklaşın, biraz insani şey olarak yaklaşın.
BAŞKAN - Bu sohbeti yemekte sürdürelim lütfen.
Ben konuşmanızı tamamlamanızı bekliyorum efendim.
Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Halkın dilinden anlayan lider, halkın kendisine "Milliyetçiliği ayaklar altına al." demediğini anlamalı. "Komşularla düşman ol." demediğini anlamalı. "Paralel yapıyla dost ol." demediğini anlamalı. Bunu uzatabiliriz, burada kesiyorum ama eğer tartışmayı arzu ederse sayın milletvekilleri yine medeni bir şekilde tartışmalarımıza tabii ki devam edebiliriz. Dolayısıyla, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Cumhurbaşkanı milletimizin bir kısmının dilinden anlamakta, bir kısmının da dilinden anlamamaktadır. Benim kanaatim de budur.
Şimdi, gelelim tasarıya. Şimdi, Başbakan imzasıyla bir Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı sunuldu. Bu tasarı yabancıların lehinedir, kendi vatandaşlarının aleyhinedir Sayın Bakan. Kendi vatandaşlarını inciten, işsiz bırakan, yabancılara daha çok, kendi öz evladından daha çok kucak açan bir tasarıdır ve bunun da kabul edilmesi hiçbir şekilde mümkün değildir. Meclise sunulan bu yasa tasarısındaki düzenlemede yabancı uyruklu kişilerin Türkiye içinde çalıştırılmasına, ancak kendi vatandaşlarına göre de ayrıcalıklı kurallar içerisinde çalışılmasına izin vermektedir. Bu yasa tasarısı hizmet sunumunda vatandaşa değil, yabancıya öncelik veriyor. Vatandaşı için aradığı koşulları yabancılardan istemiyor, kendi öz vatandaşı için birtakım koşullar varsa, bunları istiyorsa bunu yabancılardan istemiyor. Mühendislik, mimarlık, hekimlik gibi hizmetlerde yabancılarda akademik ve mesleki yeterlilik aramıyor. Akademik ve mesleki yeterliliği bu tasarı kaldırıyor. Siz meslek örgütünün "Bu insan benim ülkemde inşaat yapabilir, bunun yaptığı inşaatın içinde insanlar ölmez." deme hakkını, milleti koruma hakkını ellerinden alıyorsunuz odaların. O yüzden önemlidir. Vergi ödemelerine gerek olmaksızın yabancıların uzaktan, ülkeye gelmeden hizmet sunumlarını sağlıyorsunuz, ayrıca ülkeye gelmek isteyen ve bir imza atmak isteyen herhangi bir şirket ortağına doğrudan doğruya çalışma izni veriyorsunuz. Böylece kendi öz evlatlarımızla, asırlardır atalarından bu zamana kadar vergi ödeyen evlatlarımızla da haksız bir rekabet ortamı yaratmış oluyorsunuz.
Yabancılara nitelikleri bir tarafa, çalışma ve ikamet izni dahi almalarına gerek kalmaksınız muafiyet tanıyor. Bununla birlikte kamu yararına çalışan dernek ve vergi muafiyeti olan vakıflarda da yabancılara çalışma iznine tabi olmadan çalışma hakkı veriyorsunuz. Bunu nezaket gösterdiniz, perşembe günü bizleri topladınız, bu tasarı hakkında bize biraz bilgi verdiniz ama bunun salı günü de gelme ihtimali olduğunu hiç göstermediniz, o nezaketi bizden esirgediniz. Biz de orada güzel güzel fikirlerimizi söyledik, şu anda sayın genel müdür burada yok ama o zaman bize dediniz ki: "Bu vakıflarda ve derneklerde konsolosların, büyükelçilerin eşleri falan çalışacak." Onlar için -araştırdım Sayın Bakan- ayrı bir kanun varmış zaten, onlar zaten başka bir kanuna tabi olarak istedikleri yerlerde gidip çalışabiliyorlarmış yani varlık gösterebiliyorlarmış. O yüzden bunun sadece "Büyükelçi eşleri gitsin falanca dernekte." Kaç tane büyükelçi eşi var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Öyle bir şey söylemedik, o diplomatik bir ayrıcalıktır. Siz yanlış hatırlıyorsunuz. Orada çalışanların kendi maiyetlerine ayrı bir şey var ama maiyet ayrı, eş ayrı, diğeri ayrı. Yani, böyle bir şey söylemedik.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Peki, ben düzelteyim o zaman.
Yani, büyükelçilerin maiyetleri, işte, kimse bu, eşleri, çocukları ya da neyse, bunlar "Burada diplomatik misyon için bulunuyorlar, vakıflara gitsinler, bunlar da çalışsınlar." diye dediniz ama bu zaten o diplomatik ayrıcalık mevzusunda varmış, bilginiz olsun diye söylüyorum, ona göre de bir tavır almamız gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, burada yaptığımız en önemli kötülüklerden bir tanesi meslek odalarını budamaya çalışıyoruz. Bakın, birçok meslek örgütünün elemanları burada konuştular ve fikirlerini söylediler. Hepsinin ortak olarak söyledikleri bir tek şey vardı, dediler ki. "Biz bu yasa tasarısını dün saat 16.00'da önümüzde bulduk ve yirmi dört saat geçmeden buraya çağırıldık." Hepsinin baştan sona, ortak söylediği şey buydu. "Yasa tasarısı bize dün geldi, davet dün geldi ve alelacele bakmaya çalıştık."
Bakın, Sayın Bakan, hepimiz burada belli bir aklı taşıyoruz. 24 Mart 2015, yine bu odada biz bu yasa tasarısını tartışıyoruz, sizin yerinizde de Sayın Faruk Çelik oturuyor. O zamanki konuşmalarımızdan bir paragraf size okuyacağım, ne demek istediğimi oradan muhtemelen anlarsınız. Demişiz ki: "Bu tasarı çekilmelidir çünkü sivil toplum örgütlerinin bir katkısı yoktur. Tam on üç yıldır, 2003 yılından beri uyguladığınız Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun onlarca kere değiştirilmiş ve on üç yılın sonunda yepyeni bir yasa olarak getirmişsiniz. Âdeta, yamalı bohçaya dönmüş, şimdi yeni bir düzenleme yapıyoruz. Mantıklı olabilir diyoruz ama diyoruz ki bunu yaparken geçmişten ders almamışsınız. -Sayın Faruk Çelik'e söylüyoruz- Niye? Çünkü bu yasanın on üç yılda yamalı bohçaya dönmesinin en önemli nedeni bu yasanın sivil toplum örgütleri ve odalar tarafından yeterince tartışılmamış olmasıdır." diyoruz ve "Bu hatayı tekrar yapmayın." diyoruz ve dönüp diyoruz ki -sanki bugünü anlatırmış gibi- "Üstelik Meclisin kapanmasına üç haftadan az bir süre kala -tam on beş ay önce söylemişiz bunu- Meclis takvimi bu kadar sıkışıkken böylesine önemli, kapsamlı bir kanunun burada hayata geçirileceğini sanırım siz de düşünmüyorsunuz." demişiz ve geçmemiş hayata zaten. Yani ders almamız gerekiyor. Hiçbir konuda inatlaşmanın bir anlamı yoktur. O yüzden, inatlaşmadan o zaman bu dinlenmiş olsaydı bugün önümüze hazır gelirdi, bu kadar da konuşmadan biz de oturur bunu daha kısa sürede uygulardık.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Hiç fark etmez, sizin göreviniz konuşmak.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - "Sivil toplum örgütlerinin, odaların, birliklerin bu yasadan haberi yok ve çok ciddi itirazları var. Burada bunu pişireceksiniz, Genel Kurula sevk edeceksiniz, yasalaştırılacak. Mümkün mü? Mümkün değil." demişiz ve mümkün olmamış. Şimdi aynı şeyi bir daha söylüyoruz: Bunu sıkıştırıp, sıkıştırıp tekrardan patlatmanın bir anlamı yoktur. Biz de geçmişten ders alabilirsek isek eğer o zaman daha sağlıklı bir yasama yapar, gereksiz tartışmalara da hiçbirimiz girmeyiz. Eleştirilerimiz devam ediyor ama Sayın Bakan o zaman bizim bu eleştirilerimizi dikkatle dinlerdi, kimsenin onu rahatsız etmesine izin vermezdi ve acaba bu adamlar hakikaten kötü niyetli mi, birilerinin dediği gibi sırf konuşmak için mi konuşuyor, yoksa gerçekten yurtsever olup da buraya hizmet etmek için mi gelmiş diye bakardı ve dinlerdi ve o zaman yine bürokratlar tarafından pişirilen, bürokratlar tarafından hazırlanan, önümüze getirilen ve "Hemen geçsin, artık tekâmül etti." denilen yasada bu değişiklikleri yapmazdı. Burada yapılan -size takdim de edebilirim- değişikliklerin tamamı bizim bu konuşmalarımız sonucunda ortaya çıkmış ve vatana, millete az da olsa hayırlı bir iş yapılmış olmuş. O yüzden, karşınızdaki insanların sırf konuşmak için konuştuğunu düşünmenizi açıkçası istemem.
Şimdi, bu tasarıyla Sayın Bakan, yabancılara "Gel." diyorsunuz, yurt dışında eğitim almış Türk vatandaşından, mühendisten, mimardan mutlaka denklik istiyorsunuz.
Şimdi, bu yasa tasarısıyla siz meslek odasının, TMMOB'un görüşlerinin alınmasını ortadan kaldırıyorsunuz. Hatırlayınız, bize yaptığınız bilgilendirme toplantısında -keşke kayıt olsaydı, onun da tutanağını getirseymişim- size ve Sayın Genel Müdüre sormuştum "Meslek odasına sorulacak mı?" diye, "Evet." dediniz. "Peki, meslek odasının cevabının ağırlığı nedir?" demiştim size yani "'Sen ne dersen de ben bildiğimi yaparım.' diye bir görüş almak mıdır, yoksa meslek odasının dediği dinlenecek midir?" dedim, siz de dediniz ki Sayın Genel Müdürle beraber "Meslek odasının dediği dinlenecek." Doğru hatırlıyorum değil mi, üç gün önce? En 6 kere okudum ben mi atlıyorum diye, döndüm TMMOB'a sordum, TTB'ye sordum, "Yahu ben mi göremiyorum, burada böyle bir şey var mı?" dedim, "Yok." dediler. Varsa beni bilgilendirin, "Evet, biz dışarıdan gelen bir mühendisin, mimarın, şehir plancısının, doktorun uygun olup olmadığını odaya soracağız, görüş alacağız, o ne derse onu yapacağız." deyin ki hiç olmazsa burada kayıtlara geçsin, orada kayıtlar yoktu çünkü.
Bir diğer önemli konu: Yabancı hizmet sunucularına mütekabiliyet koşulunu aramıyorsunuz, arkadaşlarım bahsettiler. Bu bizi uluslararası arenada küçük duruma düşürür Sayın Bakan. Bakın, Amerika Birleşik Devletleri bize vize uyguluyor, biz de onlara vize uyguluyoruz. Ama sınırda veriyoruz ama başka yerde ama sonuçta vize uyguluyoruz. Girişte ABD vatandaşları Türkiye'ye girmek için bizden vize istiyorlar. Burada eğer mütekabiliyet yani karşılıklılık ilkesi yok edilirse Sayın Bakan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin başı öne eğilir dışarıda. Her elini kolunu sallayan buraya gelir, biz de oraya gittiğimiz zaman ancak havamızı alırız. Eğer sınırsız bir şekilde, sınırlamadan yabancılara kapımızı açarsak o zaman ülkemiz dezavantajlı duruma gelir ve uluslararası hukuktan kaynaklanan akitler, sözleşmelere neticesinde de bir daha bu kapıyı kapatmak da pek de mümkün olmayacaktır. O yüzden, bir kere daha düşünmek lazım. Evet, gerçekten, yetişmiş beyinlerin ülkemize gelmesini kim istemez ama birazdan size söyleyeceğim. Öyle şartlar getiriyorsunuz ki Turkuaz Kart'ı verirken, tamamen muğlak, ne olduğu belirsiz, güçlü beyinlerin değil de gerçekten, 3 milyon Suriyeliyi bir şekilde istihdam etmek ve daha sonrasında da Türkiye'yi bu tip insanlar için cazibe merkezi hâline getirmek için hazırlanmış demiyorum ama buradan çıkan sonuç budur. Bakın, birazdan size...
Sayın Bakan, peşin retçi olmayın. Bakın, beden dilinizi de okuyorum. Başkaları yani milletvekilleri laf atabilir, onlar sonuçta bir milletvekilidir, oturduğu yerden... Ama siz Bakansınız, siz baştan retçi olmayın. Bizim söylediklerimiz kötü şeyler değil Sayın Bakan, vallahi kötü değil, samimiyetimize inanın. Çalışmadan gelmediğimizi de gördünüz, deli gibi çalışmışız, yutmuşuz ve bir şey söylüyorsak da baştan retçi olmayın. Birazdan size anlatacağım neden bunun, niteliksiz insanların buraya çekileceğini, birazdan göreceğiz, niye onlar için cazibe merkezi olduğunu Türkiye'nin birazdan size anlatacağım. O yüzden, ne olur baştan "hayır" demeyin. Eğer bu şekilde odaların denetim yetkisini ortadan kaldırırsanız, bir aylığına bile olsa... Demin bir işverenle ilişkili bir STK'nın temsilcisi dedi ki "Efendim, bir yıllıktı o sözleşmeler, her yıl birini gönderdi, birini getirdi." Her şirketin bir sürü mühendisi var, ne olacak ki, bir ay gider, biri gider, biri gelir. Böylece sizin o bir aylık bir şeyinizi hiçbir şekilde odaya üye olmadan bu şirketler götürebilirler. Eğer nitelikli beyni getirmek istiyorsanız ki bu, nitelikli beynin geleceği anlamını da hiçbir şekilde taşımamaktadır.
Şimdi, Turkuaz Kart'la ilgili olarak söylediğiniz ve gerçekten muğlak olan ifadeyi ben size okuyorum. Madde 11, Turkuaz Kart'la ilgili bir paragraf yazmışsınız, diyorsunuz ki birinci fıkrasında: "Uluslararası iş gücü politikası doğrultusunda, eğitim düzeyi, mesleki deneyimi, bilim ve teknolojiye katkısı, Türkiye'deki faaliyetinin ve yatırımının ülke ekonomisine ve istihdama etkisi ile..." Çok güzel geliyor değil mi kulağa? "...Uluslararası İşgücü Politikası Danışma Kurulu önerileri ve Bakanlıkça belirlenen..." bütün bunlara ek olarak "usul ve esaslara göre başvurusu uygun görülen yabancılara Turkuaz Kart verilir." Bu Turkuaz Kart iki işe yarıyor; bir, çalışma izni veriyor; iki, doğrudan doğruya vatandaş yapıyorsunuz. Şimdi ben size sorarım: "Eğitim düzeyi" ne demek? "Eğitim düzeyini dikkate alırım." Nedir? Lise mi, ilkokul mu bilmiyoruz. "Mesleki deneyimi" nedir Sayın Bakan? Ben anlamıyorsam daha akıllı birisi ne olur bana anlatsın. Mesleki deneyimden ne anlıyoruz, nedir mesleki deneyim? Daha da beteri, "bilim ve teknolojiye katkısı." Şimdi, bilime katkı... Ben bir bilim insanıyım aynı zamanda. Bir makale, bir bildiri yazdığım zaman bilime katkı sunarım. Bir makaleyle ben bilime katkı sunarım, siz de dersiniz ki: "Vallahi de billahi de Aytuğ Atıcı bilime katkı sunmaktadır, o yüzden de biz bunu aldık, Turkuaz Kart'la ödüllendirdik." Şimdi, bunları yapmamamız gerekiyor. Turkuaz Kart'la ilgili "İlla Turkuaz Kart vereceğim." diyorsanız, verin ama kime Turkuaz Kart verileceğini burada net bir şekilde ifade etmeniz gerekir kanunla. Bunu yönetmelikle yapamazsınız çünkü ilk defa bir uygulama geliyor, Turkuaz Kart. Daha önceki mevzuatlarımızda böyle bir uygulama söz konusu değil. O yüzden, siz, geçmişte bizim yasama terminolojimizde olmayan bir şeyi getiriyorsunuz. Bunu getirebilirsiniz ama kanunla açık, net bir şekilde ifade etmeniz lazım. Diyorsunuz ki "Türkiye'deki faaliyetinin ve yatırımının ülke ekonomisine ve istihdama etkisi." Şimdi, geldi adam burada bir arsa aldı. Ülke ekonomisine katkı sundu mu? Sundu. 5 kişilik bir şirket kurdu, istihdam yarattı. Oldu mu istihdam? E, vallahi oldu. O zaman gel buna biz Turkuaz Kart verelim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Kusura bakmayın da...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yok Sayın Bakanım, ben saygıyla dinlerim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Uzun zamandan beri hazırladığımız bir Çalışma Bakanlığı iftarı vardı yaklaşık 1.000 çalışma arkadaşımızla beraber ama...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ara verelim Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - ...ortaya koyduğunuz iradeden dolayı gidemedik, onun için özür diliyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hayır, bakın, ne olur, bunun adı iftiradır. Ortaya koyduğumuz irade değil. Ben ara verelim diye defalarca söyledim, sözümü kesin dedim.
BAŞKAN - Söylediniz efendim, doğrudur.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Buraya kadar gelen noktada olanı söylüyorum. Onu ben de duydum, "Ara verelim." dediniz ama...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yani ortaya koyduğumuz irade değil, Sayın Başkanın iradesidir.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Komisyonu öyle bir hâle getirdik ki hep beraber, Allah selamet versin, ben de buradan kalkmayı uygun görmedim ama çalışma arkadaşlarımla beraber, inşallah, seneye Bakan olur, böyle iftar yaparız. Onu da bilmiyorum artık, olmazsa da davet ederler inşallah. Ama bunda kendi şahsım olarak size bir şeyi yüklüyorum yani bir kusur oranı yüklüyorum. Başkana yüklemiyorum, size yüklüyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Bakanım, bakın, yani eleştiri baş tacıdır. Kusur sizde görülmüştür... Kusuru, kabahati gelin yapmışlar, evde kalmış.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Kötü bir şey söylemiyorum canım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Biz, başından beri, büyük bir samimiyetle alt komisyon kuralım dedik. Çünkü, bu gerçekten teknik bir konudur, bu konuyu çalışmamış olabilir insanlar, herkesi ilgilendirmeyen şeyler olabilir. Alt komisyonu kuralım, paşa paşa çalışalım dedik. Bana niye kusur buluyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Aytuğ Bey, size kusur bulma hakkımı elimden alacak hâliniz yok.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Almıyorum, bulun kusur, kusur bulan siz olun. Tamam, kusur bulan siz olun Sayın Bakan.
Bu Turkuaz Kart'ın bir diğer önemli problemi, ilk üç yılı geçiş süresi olarak kabul ediyorsunuz, sonradan diyorsunuz ki -bakın, önemli bir şey söylüyorsunuz- "Eğer burada üç yılın sonunda iptal etmemişsem Turkuaz Kart geçerlidir." Şimdi, yani o yüzden, bu kartı vereceğiniz insanları net bir şekilde, çok dikkatli bir şekilde burada muhakkak belirlememiz gerekiyor. o yüzden, Turkuaz Kart bu kadar önemli. Maddelerde uzun konuşacağız, o ayrı bir şey, şimdi tümü üzerinde konuşuyoruz.
Gelelim Bakanlar Kuruluna verdiğiniz yetkiye. Bakın, geçen dönemde de yine Bakanlar Kuruluna yetkiler vermiştiniz ve Bakanlar Kurulu bizim buradaki eleştirilerimiz neticesinde bu yetkiyi kendi kendine "Aman, vazgeçtim." dedi, kaldırdı, attı, "Ben niye bu sorumluluğa gireyim?" dedi. Şimdi, siz diyorsunuz ki "Bakanlar Kurulu, ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde..." Ülke menfaatleri bir süre önce cemaatle çok iyi gidiyordu, sonra zararlı olmaya başladı, şimdi temizleyemiyoruz. Zor, ciddi bir zor. Ülke menfaatleri bazen demek ki değişiveriyor. Muğlak bir konu, ülke menfaati. Bu yasa size göre menfaatli, bize göre zararlı. O yüzden kanun yaparken "ülke menfaati" diye muğlak bir şeyi koyma imkânınız yoktur. Ülke, kişi, coğrafi bölge ve birçok şeye göre diyorsunuz ki: "Bakanlar Kurulu izin muafiyeti verilmesini belirleyebilir." Bak şimdi, o zaman biz Sayın Bakan, bütün bu yasayı çöpe atalım, sadece ve sadece 12'nci maddenin (3)'üncü fıkrasını oylayalım, hadi evlere gidelim. Neden? Çünkü, Bakanlar Kuruluna verdiğiniz yetkiyle kendi kendinizi lağvediyorsunuz. E, diyorsunuz ki burada o zaman "Ben istediğim kişiye, istediğim nitelikteki insanlara, istediğim sayıda, istediğim hâllerde...
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Belli kurallar dâhilinde.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hayır efendim, burada yazmıyor. Ben direkt tasarıyı okuyorum, eskisini okumuyorum, yenisini okuyorum.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Bunu söylemeye, yazmaya gerek yok.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Söylemeye, yazmaya gerek var çünkü bugün koltuklarda biz oturuyoruz, yarın başkası oturacak. Söz uçar, yazı kalır. O yüzden...
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - O kurallar zaten belli. Hukuksuzluk mu yapacak Bakanlar Kurulu yani?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hayır, yok, estağfurullah. Bakanlar Kurulu hukuksuzluk bilerek yapmaz ama bir şey yazılı olmazsa -demin tartıştığınız İç Tüzük tartışmasında olduğu gibi- o zaman yoruma açık kalır.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Yazılı kurallar var zaten.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yok efendim. İlk defa uyguladığımız bir şey yapıyoruz, bunu Bakanlar Kurulunun insafına bırakamayız. Bakanlar Kurulu ilelebet AKP'den oluşacak diye bir kaide yoktur. Yarın CHP, MHP, HDP, AKP...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Onlar uygulasın.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Olabilir.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Olsun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - O nedenle...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Yine Türkiye Cumhuriyeti'nin partileri gelecek yani sonuçta.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bakanlar Kurulunun kimlerden ve nasıl teşekkül edeceğini bilmiyoruz. O nedenle, biz, o koltuklara kim oturursa otursun, her kim olursa olsun önündeki yazılı mevzuata bakması gerektiğini söylüyoruz. İyi niyetinizden şüphem yok ama bir aykırılık durumunda bu iş yargının önüne gittiğinde yargı "Ya, hele bir bakalım, Komisyon üyeleri ne konuşmuş, bunun ruhu nedir?" diye bakmayacak sayın milletvekili. Önündeki 12'nci maddenin (3)'üncü paragrafına bakacak ve diyecek ki "Evet, Bakanlar Kurulu istediği şekilde, istediği adama istediği izni verir." denir ve bu yapılır.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) - Keyfî olarak.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hayır, Bakanlar Kurulundan bahsediyorum.
Şimdi, bakın, polemik yapmak istersek mevzu çok ama polemiğe girmeye gerek yok.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Aytuğ Bey, sonbaharda seçim olacak.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) -Nereden duydunuz?
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Bir kişi karar veriyor işte, şeylerden de anlıyoruz yani.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Demek ki görüştünüz yani.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Sonbaharda seçim olacak, Sayın Başbakanın da açıklamaları var.
BAŞKAN - Olursa gideriz efendim, olursa sorun yok.
Sayın Atıcı, buyurun efendim, devam edin.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Şimdi, Bakanlar Kuruluna verdiğiniz yetkiden daha da beterini Sayın Bakan, 17'nci maddede Bakana veriyorsunuz. 17'nci maddenin son paragrafında diyorsunuz ki "Yabancılara bu kanunun şu şu şu maddelerinin uygulanmasına ilişkin istisnaları tanıyabilir." Kim? Bir kişi, bakan. İstisna tanıma yetkisini bir bakana bırakın vermeyi, biz Bakanlar Kuruluna veremezsiniz diyoruz, siz bir bakan vermişsiniz.
Değerli arkadaşlarım, olabilir, gözünüzden de kaçmış olabilir. Sonuçta bu yasa tasarısı -elbette ben de aptal değilim- oy çokluğunuz vardır, buradan da aşağıdan da geçebilir ama yarın "Vallahi biz bilmiyorduk, bilseydik bunu yapmazdık." dememelisin, demeyeceksiniz. Benim de görevim budur. Millet sizi memleketi idare edin, bizi de sizi denetleyelim diye seçti. Biz görevimizi yapıyoruz.
Bunları ben size söyleyeceğim Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri, oy kullanacaksınız. Ben bunları söylemek mecburiyetindeyim ve olabildiğince de buradan ayrılmadan her türlü şeye rağmen devam ediyorum ve etmeye de gayret göstereceğim.
İnsanlara diyorsunuz ki "Benim ülkeme gel, mühendislik yap, mimarlık yap." Eskiden denklik diye bir şey vardı. Sizin söyleminizle, sizin iddianızla "Bu denklik çok uzun sürüyor, o yüzden bu denkliği biz kaldıralım, yerine 'YÖK'ün tanıdığı üniversiteler' diyelim." diyorsunuz ve denkliği buradan, bu tasarıdan çıkarıp yerine üniversitelerin tanınmasını getiriyorsunuz. Bu da akademiden gelen insanlara gerçekten hakaret etmek gibi bir şey olur. Onların bilgi birikimlerine saygı duymamak olur. O yüzden bunların da kesinlikle, mutlaka gözden geçirilmesi lazım.
Şimdi, öyle bir madde var ki, öyle bir iş yapılmış ki burada, hakikaten... Yani, sonlara doğru yaklaşırken bürokratlar da şaşırdı mı, ne oldu bilmiyorum ama "28'inci madde" diye bir madde var Sayın Bakan, o da bu tasarının torba maddesi hâline getirilmiş. "Torba madde", ilk defa böyle bir tabir kullanılıyor. Kim yaptı bilmiyorum. Ne yaptığını bilmiyor bu arkadaşımız eğer yapmışsa, kim yaptıysa. 28'inci maddeye bakıyorum, tam 5 sayfa ve içinde yok yok. Alt fıkralarla genel müdürlük kuruyorsunuz. Şimdi, bakın, her bakanlığın bir namı var, her bakanlığın bir onurlu duruşu var. Bir genel müdürlük ihdas ettiğiniz zaman bunu bir fıkrayla, alt bentle yapamazsınız, yapmamalısınız. Yaparsınız ama yapmamalısınız. Genel müdürlük ayrı bir maddeyle kurulmayı hak eder. Ben çok iyi biliyorum ki o genel müdürlüğe size yakın birisini atayacaksınız, buna rağmen söylüyorum. Sonuçta, benim ülkemin Bakanlığında bir genel müdürlük ihdas ediliyor ise bu kesinlikle bir maddeyle kurulmayı hak eder. Onun altındaki alt maddeleri, oturursunuz, ona göre bakarsanız. Burada bir geçici azalıktan tutun da bir genel müdürlük kurulmasına kadar -bir madde içerisinde- değerli kâğıtlardan tutun da Harçlar Kanunu'na kadar aynı madde içerisinde İçişleri Bakanlığının bu işten muaf tutulmasına kadar pek çok konuyu büyük bir kargaşayla işlemişler. Konuya geçen dönemden hâkim olmasam vallahi billahi anlayamayacağım, öyle görünüyor yani. O yüzden, bu maddenin yeniden kaleme alınması lazım. Bakın, içeriğiyle ilgili eleştirilerimizi daha sonra madde geldiğinde söyleyeceğim ama böyle bir madde yasamaya da yakışmıyor, Bakanlığımıza da yakışmaz. Çünkü, sonuçta, bu Resmî Gazete'de yayınlanacak, herkes de bunu alıp okuyacak.
Bakın, burada, bunun (4)'üncü fıkrasında Yükseköğrenim Kuruluna gelecek olanlarla ilgili diyorsunuz ki "Yükseköğrenim Kurulunca ön izni alırız." Bu maddenin eski hâlinde Sayın Bakan ve benzer maddelerde, ilgili bakanlıklardan hangi bakanlığı ilgilendiren bir alana yabancı birisi geldiğinde o bakanlığa soruyordunuz eski, iptal ettiğiniz yasalarda ve hepsinde, hangi bakanlığa gelirse gelsin o bakanlıkla ilgili görüş alıyordunuz, bir de İçişleri Bakanlığına soruyordunuz "Bu terörist midir, kendi ülkesinde ne yapmış, bak bakalım MİT kayıtlarında ne var, bana zararlı mı, nedir?" diye. Şimdi, burada, sadece öğretim üyesiyse YÖK'e soruyorsunuz. İçişleri Bakanlığına, burada, siz eğer isterseniz soruyorsunuz. Yani, bu gevşetilmiş, İçişleri Bakanlığına sizin sormanızı mecbur hâlden çıkarmış, bir bakanın inisiyatifine bırakmış. Gözden kaçsa, bitti. Öbür türlü, İçişleri Bakanlığı bu yasadan görev çıkarıp kendine, o görevle gelecek olan bu kişinin benim ülkeme yararlı mı, zararlı mı olduğunu uluslararası arenadaki bağlantılarıyla mutlaka bakar ve ona göre bize bunları söylerdi. Şimdi, "İçişleri Bakanlığı silinmiş, yok edilmiş, sorulmaz." demiyorsunuz ama Bakanlık isterse sorar. Gevşeme var, o doğru bir şey değil.
Şimdi, önemli bir maddede de şunu diyorsunuz: "Yabancılar bizim ülkemizde..." Yabancı sağlık çalışanları bugüne kadar özel hastanede çalışabiliyordu. Şimdi, bakın, Çalışma Bakanlığının bir tasarısı içerisinde az önce İçişleri Bakanlığına sirayet ederek vatandaşlığı Turkuaz Kart'a bağladınız, şimdi de Sağlık Bakanlığının işine müdahale ederek diyorsunuz ki: "Efendim, kamuda çalışması için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma şartını kaldırıyorum." Şimdi, ben bunları bu kadar net söyleyince bürokratlar şaşırıyorlar "Hayır, öyle bir şey yok." diyorlar. Var, açık, net. Bakın, bir ekip çalıştırıyorsunuz, bu ekip sizi ne kadar bilgilendiriyor bilmem, umarım iyi bilgilendiriyordur. Bir önceki tasarıda yani yürürlükten kaldırdığınız yabancıların çalışma izinleri hakkındaki tasarıda ve 657'de, 657'nin 48'inci maddesine uygun olması gerekir iken ki o maddenin içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma şartı var iken o yasayı kaldırdığınız için onun da yerine ikame ettiğiniz bentte "48'inci maddenin A) bendinin 4, 5, 6, 7 numaralı alt bentlerindekileri karşılaması benim için yeter." diyorsunuz ve kamuda -dikkatinizi çekerim- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan insanların çalışmasının önünü açıyorsunuz. Bunun farkındaysanız "Biliyorum, bile bile yapıyorum; bu bir siyasi sorumluluktur, bunu alıyorum." dersiniz, eyvallah. Bize göre yanlıştır. Kendi evlatlarımız dururken, atanamayan öğretmenler dururken, her alanda insanlar işsiz iken... Hadi özel sektörde dediniz ki serbest piyasa ekonomisi, şu, bu ama benim vergilerimle yürüyen devletime elin adamını getirip koyamazsınız. Yabancı öğretmen koymamalısınız kamuya.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Koymuyoruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Efendim, burada yazmışsınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yanlış okuyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Bakanım...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bitirin de ben cevaplayacağım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - ...yanlış okumuyorum, tutanağa geçmesi için bir kere daha söylüyorum daha açık olması açısından: "Sözleşme ile çalıştırılacak personelin..."
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Evet.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Efendim, bakın (9)'uncu bendi okuyorum, (9)'uncu bendin ikinci paragrafını okuyorum: "...Bakanlığın belirleyeceği hizmetin gerektirdiği özel koşulların yanı sıra..." Bir özel koşul belirlediniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Hangi Bakanlık?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Efendim, "Bakanlık" diyor, burada tanımlarda Bakanlığın Çalışma Bakanlığı olduğu net.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Siz söyleyin.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Şimdi, burada, bunun özel koşullarının yanı sıra 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48'inci maddesinin...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Beyefendi, o değiştirilen bir hüküm, o Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir hüküm.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Efendim, Sağlık Bakanlığıyla ilgili olsun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ama öğretmen değil yani.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ya, Sağlık Bakanlığıyla ilgili olsun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Öğretmen değil, tutanaklara geçsin diye söylüyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Bakanım, tamam, tutanaklara... Ya, ben bir örnek olarak verdim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok, örnek olarak değil...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Peki, düzeltiyorum, atanamayan sağlıkçılar platform kurdular.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Atanamayan doktor yok herhâlde.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Atanamayan sağlıkçılar platform kurdular ve siz burada... Doktor da belirtmiyor efendim, "personel" diyor, "Sözleşme ile çalıştırılacak personelin..." ve bendin başında da diyor ki "...Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması..." Şimdi, burada "sağlık personeli" diyor, "doktor" demiyor. Sağlık personelinin...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Demin öğretmendi, kamudaki başka çalışanlardı da hiç olmazsa sağlığa bir daraltalım diye bu şeyi yaptım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Tamam Sayın Bakanım, anladım. Yani onu canlı bir örnek olsun diye vermiştim. Değişti, tamam, öğretmen değil burada "sağlık" diyor. Atanamayan sağlıkçıların olduğu bir yerde bizim bakanlıklarımızın dışarıdan sağlık personelini getirip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma şartını kaldırıp onu kamuda istihdam etmesini biz doğru bulmuyoruz. Bunu da size ifade ediyoruz ve bu şekilde bilerek, isteyerek yapıyorsanız elbette ki yapabilirsiniz, bunda da herhangi sizi bağlayan bir şey yok ama biz bunu şerhimize de düşeceğiz, her yerde de bunları kesin, net bir şekilde herkese anlatacağız. Evet, tabii, maddelerle ilgili şeyleri maddeler geldiğinde daha detaylı konuşacağız.
Teşekkür ediyorum.