| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 27 .06.2016 |
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Öncelikle teşekkür ediyorum söz hakkı verdiğiniz için.
Tabii, muhalefet partileri, özellikle CHP'yi söyleyeyim çünkü Sayın Balbay böyle ifade ettiği için söylüyorum, biz hep dinleyici konumundaydık, önce siz söz hakkı aldınız, konuştunuz. Konuşmaların içerisindeki gerçeğe aykırı beyanlarınız ve açıklamalarınıza doğru cevap verildiği için siz buraya takıldınız sanıyorum ve Nasreddin Hoca'nın hikâyesini anlatıyorsunuz. Şimdi, yanlış olan bir şey varsa, ifade edilirse elbette ki ona da biz görüşümüzü ifade edeceğiz.
Fatih'ten verdiğiniz örneğe öncelikle cevap vermek istiyorum. Evet, Fatih 7 dil biliyordu; evet, Fatih iyi bir eğitim almıştı ama İstanbul'u fethettiği zaman yanındakilere "İstanbul'un fatihi yanımdaki Akşemseddin'dir." demesini de bilen bir insandır, burayı da göz ardı etmeyin. Sabaha kadar o fetih esnasında dua ettiğini de göz ardı etmeyin. Bakın, bizim AK PARTİ olarak, Hükûmet olarak savunduğumuz, eğitim alanında hem insanların inançlarının gereğini öğrenmeleri, öğretmeleri, yaşamaları; aynı zamanda, bilimin de gereğini öğretmeleri, öğrenmeleri ve onları da yaşatmaları, ülkenin de bu şekilde çok yönlü olarak kalkınmasını sağlamak olduğunu buradan ifade etmek istiyorum.
İkinci husus: Biraz önce Gaye Hanım bir şeyi ifade etti. Eğitimin amacı yurttaş yetiştirmek değildir. Eğitimin amacı, evrensel olarak iyi insan yetiştirmektir. İyi insan üzerine eğitiminizi kurgularsanız eğer o zaman insanlık adına sorunu çözersiniz. Ama sizin ideolojiniz doğrultusunda yurttaş yetiştirmeye kalkarsanız işte orada evrensel eğitimi sağlamamış olursunuz, o zaman, insanların burada itirazları çoğalır. Bugüne kadar Türk eğitim sisteminin temeline eğer ideolojik olarak yurttaş yetiştirmeyi koyarsanız -ki koyulmuştur- işte, o yurttaş yetiştirme zihniyeti, ideolojisi bazı düşünceleri ve bu milletin değerlerini tasfiye etme çabası içerisinde olduğu için itirazlar ortaya çıkmıştır. Onun için, bugün bakın, millî eğitimde AK PARTİ dönemine, on dört yıllık döneme itiraz ediyorsunuz, "Niye yapmadınız?" şeklinde sorular soruyorsunuz. Şunu bilin ki eğitim bir süreçtir. Eğitim, öyle, bugünden yarına düzeltmeyle, düzenleme yaparak sonuç alınacak bir alan değildir. Bakın, eğitim sistemi bir süreci tamamlamadır, onu da hemen bir nesil üzerinden alamazsınız. Bunun geçmişte de, yetmiş seksen yıllık süreç içerisinde, hatta bunu Tanzimat'a kadar dayatabilirsiniz, oradaki insana bakış açısını ortaya koyan bir yaklaşımı çok iyi görmemiz gerekiyor. Şimdi, Gaye Hanım din eğitimine veya imam-hatip liselerine değinmedi ama başka arkadaşlar değindi imam-hatip liselerine, okul öncesiyle ilgili bir ifade kullandı. Şunu biz de biliyoruz ki bir eğitimci olarak: 3 yaş ile 6 yaş arasında insan şahsiyetinin, kişiliğinin, karakterinin şekillendiğini biz de biliyoruz, bütün dünya da biliyor. Nitekim de Avrupa'da anaokullarının eğitimi kimin elindedir? Kiliselerin elindedir, kiliseyle yönlendiriliyorlar. Çağdaş dünya bunu yapıyor da biz kendi inancımız doğrultusunda -isteyen için ama, talep eden için- ve velilerin talepleri doğrultusunda insanların istediği eğitimi vermesine niye karşı çıkıyorsunuz? Temel insansa, temel insanın beklentisiyse bunun karşısında niye duruyoruz? Bırakın da insanlar kendi çocuklarına istedikleri gibi eğitim aldırma fırsatına sahip olsunlar. Bunu neden kıskanıyoruz? Bir defa, bunu burada çok iyi değerlendirmemiz gerekir.
Bir başka husus, Nurettin Topçu'yla ilgili Ceyhun Hocam açıklama yaptı. Aslında sonunda biraz düzeltti ama şunu açıkça ifade edeyim: Millî Eğitim Bakanlığının yapmış olduğu tavsiyeyi ben de inceledim. Nurettin Topçu 1934 ve 1974 yılları arasında kırk yıl bu eğitim sistemi içerisinde öğretmenlik yapmış bir büyüğümüzdür, şahsiyetimizdir, bir meslektaşımızdır. Ben de öğretmenim. Kırk yıl, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde de görev yapmıştır, Demokrat Parti döneminde de görev yapmıştır, başka bir dönemde de görev yapmıştır. Bu insan eğer dediğiniz gibi, kabul edilmeyen bir kişiyse, fikirlere sahipse kırk yıl bu dönemlerde nasıl görev yaptı? Ki söylediği bir şey var, çok önemli bir şeydir bu, maarifi bir millet olarak tanımlıyor, diyor ki: "Millet ruhunu yapan maariftir, maarif eğer düşerse o millet de düşer." Bu millete bu anlamda hem öğretmenlik yapmış, nesiller yetiştirmiş, bu yönde çaba sarf etmiş bir insandır. Şimdi, böylesine bir şahsiyetin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ki kendi camiasının içerisinden yetiştirdiği bir yazar, düşünür, felsefeci, yetişmiş bir insanı kendi meslektaşlarına okumaları için tavsiye etmeyi bu derece yadırgamanın eğitim açısından akla uygun olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bakın, orada bir zorunluluk yok, tavsiyede bulunuyor. Her türlü kitabı da tavsiye edebilir çünkü muhatabı yetişkin insandır, öğretmendir. Karar verebilecek, seçebilecek, yanlışını ortaya çıkarabilecek, sorgulayabilecek bir yeterliliğe sahip insanlara tavsiyede bulunuyor. Tavsiyede bulunan insanın kendi politikası doğrultusunda bir kitabı, bir yazarı tavsiye etmesinde bir yanlışlık olmadığını düşünüyorum. Ama içeride bir yanlışlık varsa kitabın içerisinde -ki Alevilere yönelik söylenmiş bir sözse kabul edilmez, edilmemelidir- orada öğretmenler bunu sorgular, "Bu kitabın içerisinde şu yanlışlık var." der, geriye doğru da cevabını ortaya koyarlar.
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sorgulamıyorlar.
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Öğretmenler sorgular. Bakın, sorgulamış ki size ulaştırmışlar, siz de getirip burada konuşuyorsunuz. Bu öğrenci değil, Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiyenin tavsiyesini gerektiren bir durum da değildir. Ben müfettişlik de yaptım Millî Eğitim Bakanlığında, öğretmenlerin kitabının tavsiyesinin Talim Terbiye Kurulundan geçmesi de gerekmiyor. Yani nihayetinde bir kitap tavsiye etmiş ve başka kitaplar da var, başka yazarların kitapları da var, okursunuz, sorgularsınız... Yani burada bir şey yakalamak, bir eksikmiş gibi, yanlışmış gibi üzerine gitmek... Doğrusu ben yadırgadım hocam. Şimdi, bakın, buradaki uygulamada keşke daha farklı, daha çok kitap tavsiye etseler de öğretmenlerimiz de keşke okuyup sorgulasalar.