KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, değerli hazırun; tabii, iflas erteleme ve iflas ertelemeyle ilgili suiistimal noktasına gelen o kadar farklı örnekler ortaya çıkıyor ki bunlar böyle ortaya çıktığı zaman neden böyle bir tercih kendini gösteriyor, neden böyle bir arayış olduğunu düşündüğümüzde, demek ki genel olarak, özellikle şirketler açısından işleyen ekonomik konjonktür ve gidişatın kişileri farklı farklı arayışlara ittiğini ve bu arayışların sonucunda da en azından borç öteleme veya şirketi ayakta tutabilme yönüyle bakıldığında da önemli bir sorunun göstergesi olarak kendini hissettirdiğini tespit edebiliyoruz. Yani ne kadar aslında bakılırsa bir iflas erteleme davasıyla ilgili süreç ve oradaki sayılar artıyorsa bu sayının artışı bir sıkıntının da açıkçası daha fazla kendini gösterdiğini ortaya koyuyor. Çünkü 2000'li yıllara baktığınız zaman bu 2003 yılında başlamış olan bir uygulama ve krizden ve krizden sonraki, krizin tahribatını iyileştirmek hedefiyle ortaya konmuş bir yöntem. Ama netice itibarıyla baktığınızda, 2003 yılından itibaren rakamsal olarak dava sayılarına baktığınızda, maalesef özellikle son iki üç yıldır 100'lü rakamlardan biz bin küsurlu ve hatta 2 binlere varan davalarla karşı karşıya kalıyoruz. Tabii böyle bir sistem işletilirken sistemin açık noktaları ki bu gelen önerge de mevcut kanunun düzenlemesi için önemli, açılan mahkemelerin şirketin merkezinde olması noktasında ki bir yıllık bir süre konmuş. O bir yıllık süre de yeterli midir? Onu uygun gördünüz herhâlde, bir yıl süre yeterli diye. Bu da uygun bir düzenleme olarak kendini gösteriyor. Şimdi, İstanbul Sanayi Odası her yıl 500 sanayi kuruluşunun ekonomik durumunu ortaya koyan bir tablo açıklar ve bu verilere göre baktığınız zaman, 2015, şimdi 2016 ve 2015 yılına bakıldığında, bir kere daha önceki görüşmelerde de sürekli ortaya koyduğumuz ve uyardığımız şirketlerin öz varlık ağırlıklı bir aktif yapıdan artık borç ağırlıklı bir yapıya dönüştüğünü ve bu borç ağırlıklı olan şirket yapılanmalarının kur farkları ve kur farkına bağlı olarak ortaya çıkan zararlarla şirketlerin öz varlık kârlılığıyla beraber genel kârlılık oranlarında çok hızlı bir geriye gidiş olduğunu uyararak dile getirmiştik. Kaldı ki bugün baktığınızda, 2015 şirketler yapısı açısından baktığınızda da bu finansman giderleri kaleminin maalesef yüzde 75 gibi çok hızlı oranda artan bir ortalama pozisyon ortaya çıkarttığını görüyoruz. Buna karşılık olarak baktığımızda da yani daha önceki finansman giderlerinin kâr olarak karşılaştırılmasında yüzde 30'a inen durum da bugün yüzde 70'lere varmış durumda. Bu da oldukça tabii ki şirketlerin karşı karşıya olduğu risklerle ilgili bize önemli bir ışık tutuyor ve bu tabloyu doğru tespit etmemiz için de bir süreç idaresinin gerekliliğini ortaya koyuyor. Tabii, burada faizler ve giderler, "faiz giderleri" diye baktığınızda, şirketler... "Aman faizi düşürelim, sık sık ortaya konulan faizleri düşürelim, işte, kaynak yaratılsın, bu bankalar faizleri düşürdüğü zaman da bu bir anda işler çözülecek." gibi bir tartışma konusu kendini gösteriyor. Ama bunun da bir yetersizlik ifade ettiğini söylemek şart. Çünkü yapısal reformlar ve genel süreçle ilgili temel kararlar alınmadığı takdirde yine baktığımızda şirketlerin iflas noktasına giden o süreçle ilgili olarak karşı karşıya kaldıkları risklerin ortadan kalkmayacağını, bunların dönemsel iyileştirme tedbirlerinin veya geçiştirme süreçlerinin dışında bir anlamı ifade edemeyeceğini de vurgulamak gerekiyor.

Şimdi, burada tabii mevcutta 2003 yılından sonra alınan ve mevcutta var olan kanuni yapılanmanın önemli açıkları bugün baktığınızda şikâyetleri de beraberinde getirdi. Yani bir taraftan bakıyorsunuz TOBB'a bağlı farklı illerin TOBB il başkanları bile, oda başkanları bile birbirine düşüyor, bazen, sen, bu ilde daha fazla iflas davası var; sen, bu ilde daha fazla iflas davası var diyen iki oda başkanının tartışmasına bile şahit olmaya başladık. Onun ötesinde, öyle hukuki danışmanlık kuruluşları ortaya çıktı ki tek işleri var: Tamamen iflas erteleme, ısmarlama iflas erteleme kararları alınıyor ve iflas erteleme profesyonelliği içerisinde buradan kendilerine yeni bir önemli kâr elde ediyor. Onun ötesinde, buradaki bu kayyum olaylarıyla ilgili de bir... Çünkü 50-60 davanın içerisinde olan kayyumların son derece astronomik gelirlerle beraber yeni bir geçim kaynağı oluşturduğunu da gördük ki buradaki bu azaltma noktasında da olumludur. Ama diğer taraftan da kayyumların mesleki yeterlilik ve mesleki yeterlilikle beraber burada bu süreci idare etmedeki etkinlikleri de çok önemli ve mevcut yapılan düzenleme ve değişimlerde bu konuda herhangi bir şeyin olmadığını görüyoruz. Yani tamam, hadi, kayyumlar, biraz önce söyledik, sorumsuzluk noktasında değerli Adalet Bakanlığı temsilcimiz aynı şeyde olmadığını, onların da bir kamu memuru olduğunu ve sorumlu olduklarını dile getirdiler mevcut aşağıda görüşülen kanundaki tanımından farklı olarak. Ama bunun yanında da bu bir ekonomik, iktisadi teşekkül ve buradaki iktisadi yapının ve eğer tekrar borç batağından kurtularak bir ekonomik kazanıma dönüştürülecekse bilgi ve birikim açısından bunu sağlayabilecek yeterlilikte kişilerin bu görevlerde olması şart. Onu da düzenleyen bir yeterli vurgulama yok görünürde. Bir de, tabii, ara bilanço veya oluşturulan değerlemede, biraz önce Haluk Bey de dile getirdi, şimdi, tabii varlıklar açısından bakıldığında bir şirketin yüzdürülüp yüzdürülemeyeceği noktasında veyahut tekrar ekonomiye kazandırılıp kazandırılamayacağı konusunda çok önemli tespitler ve varlıkların değerini doğru yönetmek gerekir diye düşünüyorum. Çünkü ben o çalışma alanında uzun yıllar görev yapmış bir kişiyim. Eğer bir gayrimenkul, yani döner veya duran varlık olarak baktığınızda her ikisinin de varlık açısından doğru değerlemesi, doğru kullanılması, doğru fiyatlaması ve şirketin kurtuluş sürecindeki doğru bir yönetime ihtiyacı vardır. Burada da ortaya konan tedbirlerin o yeterlilikte kendini tam gösterdiğine inanmıyorum. Yani tamam işte, birtakım belgesel düzenlemeler yapılmış, belli ilkeler ortaya konulmuş, ancak o iyi yönetişim denilen, yani iyi yönetişim ilkelerinin burada yansımasını ortaya koyacak düzenlemelerin yeterli olduğunu yine düşünmediğimi söylemek isterim. Ama işin aslı, yine Haluk Bey'in de dile getirdiği, gerçekten şimdi bankalar açısından da baktığınızda, bankalar da bu iflas ertelemeden korkmuşlar bir de ipotek olayına girerek, hatta hatta bu sistemi işletmemesi için alternatifleri dile getiriyorlar. Burada, tabii ki, bankacılık sistemi açısından da şirketlerin kendi sahip oldukları varlıkları o sistemde eritmeyecek birtakım tedbirleri de, bilemiyorum, herhâlde sizler Bankalar Birliğiyle de...

Sayın Bakanım, veyahut bu Bankalar Birliğiyle yapılan çalışmalarda Sanayi Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, siz ve finans, ekonomiyle ilgili bakanlıklar... Önemli olan, var olan şirketleri tekrar ayakta tutmak, yani iflas ettirmek değil. Öyle bir bakış açısını oturtacak bir çalışma bu konuyla da ilgili uzmanlar bir çalışma yapmıştır diye umut ediyorum. Çünkü sadece maliyeci gözüyle veya sadece bankacı gözüyle veya sadece üretici gözüyle değil, bir konsensüs ama orada tam o dile getirilen değerlemeden tutun, yine aynı şekilde, dediğim gibi. Bir stok değerleme bile çok önemlidir. Onların bu yapıda oluşturulmasında çok büyük önem var diye düşünüyorum. Çünkü Türkiye'de gerçekten büyük, biraz önce, işte, bir şalter veya bir teknik kesimle ilgili verilen süreçteki karar, bir değerin, bir fabrikanın çalışmamasını ortaya çıkarıyor. O zaman bunu biraz daha o yönüyle değerlendirmenin gerekli olduğunu düşünüyorum ve yine yine kayyum aşamasında çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir örnek vereyim size Sayın Bakanım, belki siz de hatırlarsınız: 2001 yılında İhlas Finans bir finans kurumuydu ve İhlas Finansın tasfiye süreci başladı ve o tasfiye süreci yıllardır, beş yıl beş yıl, beş yıl beş yıl uzadı ve hâlâ bugün 2016, on beş yıldır oradan alacaklı olan ve hâlâ parasını almamış olan kişiler var. Onun sebebi neydi? O zaman yine burada -bazı belki milletvekili arkadaşlarımız hatırlar- Plan Bütçe Komisyonunda Bankalar Kanunu görüşülüyordu ve o zaman biz dedik ki: "TMSF bu işi biliyor ama TMSF'ye bunu yüklemeyin." Sadece TMSF bu tasfiye sürecini idare eder. Yani işi bilenin yapması. Ve TMSF'ye devredilip sadece o tasfiye sürecinin devri olsa idi o zaman, ki burada da kabul edildi, Genel Kurula gidildiğinde Genel Kurulda bir yerlerden birtakım telkinler kendini gösterdi ve kaldırdı. O zaman oradaki binlerce insan on beş yıldır mağdur olmayacak noktaya gelecekti. Şunun için altını çiziyorum: Hâlâ da geçen bütçe görüşmelerinde ben Sanayi Bakanından bunu sormuştum. Biz gerek iflas erteleme gerekse bu süreçleri işin ehli bir kurumsal yapılanmayı ortaya koyarsak ülke ekonomisi için çok daha önemli katkı sağlayacak, varlıkların değerini bileceğimiz ve onlardan da katma değer elde edeceğimiz bir süreç yönetiriz diye düşünüyorum. Burada eksik olan yönlerin... Şu verilen önerge eksikti, bizim de parti olarak bu konuda zaten mahkemelerin konumuyla ilgili tekliflerimiz vardı. Ama kayyum yeterliliği açısından da yine bir vurgu olabilirse daha doğru olabileceğini düşünebiliyorum.

Teşekkür ederim.