KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - İftardan sonra da konuşabilirim isterseniz.

BAŞKAN - Yok, bitti, hayır yani son konuşmacı sizsiniz, daha vakit var.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Öyle mi. Ha, yok böyle şeker düşmüş, renkler gitmiş, iftara da az kaldı.

BAŞKAN - Yok, siz hareketlendirirsiniz, kan basıncımız yükselir nasıl olsa siz konuşunca.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Madem ısrar ediyorsunuz...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Madem ısrar ediyorsunuz...

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Yine de ramazan...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, bu tip bir yasaya bakacaksak geneli üzerinde de konuşabilmek gerekiyor. Yani böyle bir yasaya niye ihtiyaç duyuyoruz? Bu, ilk ihtiyacımız olan yasa olmayacak, yakın gelecekte böyle yasalara ihtiyaç duyulacak gibi görünüyor. O zaman bugünü ve yakın geleceği anlamak istiyorsak geçmişi bilelim ki bir daha böyle şeyler başımıza gelmesin.

Mevcut ekonomik düzen beş yüz yıl önce kuruldu -ne zaman İtalya'da bu bankacılar çıktı ortaya- bu beş yıllık ekonomik düzen içerisinde insanlığın çok büyük mücadeleleri var. Endüstri devrimi yaşanıyor, kapitale karşı emeğin bir mücadelesi var, bu devam ediyor. Ama 1980 yılından sonra bu kapital-emek mücadelesi arasındaki mevzu derinleşti, biz buna "neoliberalizm" diyoruz, aslında bunun adı "vahşi kapitalizm"dir. O vahşi kapitalizmin bize dayattığı büyüme modeli şu, diyor ki: "Zengini daha fazla zengin et, o zenginin tasarruf eğilimi yüksektir, o zengin tasarruf etsin, sonra tasarruflarıyla iş açsın, emek, yani fakir gitsin orada çalışsın, bir süre sonra çalıştıracak fakir bulamayınca da bu fakirlerin ücreti yükselir." Klasik teori, kapitalist teori bu ama kapitalist teorinin ihmal ettiği birtakım sonuçlar ortaya çıktı: Bir, teknolojik gelişme. Mesela kapitalist, muhasebeci çalıştıracak ama... İftardan önce çekilmiyorsa iftardan sonra konuşayım dedim ama. Bunu anlamadan bu yasayı anlamak zor.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Çok iyi dinliyoruz seni.

BAŞKAN - Pekşen engel oluyor, hâlbuki biz sizi dinliyoruz, aramıza girdi.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yok, Sayın Pekşen yürürken ciklet çiğneyebilir, konuşurken başkasını da dinleyebilir, çünkü Türkiye'nin başarılı avukatı.

BAŞKAN - Ama benim göz temasım olmadan ben anlamıyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Olsun ağabey, gözüne bakıp konuşayım, ne de olsa irticalen konuşuyorum, hani usulen bakana bakıp konuşuyoruz da.

Şimdi, şöyle bir şey: Burada insanlığın, daha doğrusu teorinin öngörmediği birtakım gelişmeler ortaya çıktı. Marx öngörmüş bunu "makineleşme" diyor. Şöyle: Muhasebeci çalıştıracak ya, artık muhasebeci çalıştırmıyor, çünkü muhasebe programı var. Şimdi, mesela hukukçu çalıştırmıyor, IBM'in "Watson" diye bir şeyi çıktı, yüzde 99 güven aralığında sorduğun hukuk sorularına cevap veriyor, bu demek ki -Sevgili Kazım Ağabeyim avukattır- daha fazla avukata ihtiyaç yok, çünkü IBM... Bir de avukata verdiğin para, saatlerce beklemek yok.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Ben bıraktım zaten onun için.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Diğerlerine de bıraktıracaklar Ağabey. Şimdi seninle Çek Kanunu'nda anlaşamayacağız biraz sonra.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Öyle mi?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Evet.

Şimdi, bu şu demek: Teknoloji getirdiği imkânlarla insanlığı dışlamaya başladı. İkincisi, bir de bölgesel dengesizlikler var, yani insanı çok ucuz memleketler, mesela Çin. Çin'de günde 1 dolara çalışan çocuklar var, bu Toys"R"Us gibi çocuklara şey satan vahşi kapitalistler de bunu çok sömürüyor. Bu bizi nasıl etkiliyor? Çin'de 1 dolara çalıştırdığı için siz günde 10 dolara çalıştıramıyorsunuz. Amerika'daki Pittsburgh'daki çelik endüstrisi de çalışamıyor. Bu sefer iki baskıyla insanlar daha fazla işsiz kalmaya başlıyor. Bu iki baskı kime kâr ettiriyor? Sermayeye kâr ettiriyor. Sermayeden de kasıt Kazım Ağabey gibi yerel, küçük burjuvalar değil, büyük şirketler, Chase & Manhattan mesela.

BAŞKAN - Bunu söylediğin iyi oldu, biz başka türlü hayal etmiştik.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Küçük havuzun büyük balıkları, büyük balıklar geldiğinde ne kadar küçük balık olduğunu anlıyorlar da o yüzden söylüyorum. Çünkü bizim küçük burjuvamız da böyle bir kapitalizme özeniyor, önce bizi yedi, sonra da onları yiyecek. Onları yediğinde de "Biz söylemiştik." diyeceğiz. Çünkü tarih bizi haklı çıkarıyor. Biz tarih ırmağının doğru yerinde duran insanlarız.

Şimdi, ne oldu? Bu maliyetlerin düşüşü sermayenin çok işine gelirken geniş halk yığınlarını ezmeye başladı. Bu ne demek? Teori şöyle diyor: "Zenginlerin zenginliği artarken sayıları düşecek, yoksulların da yoksulluğu artarken sayıları artacak." Buna "tekelleşme süreci" deniyor.

Şimdi, bu gerçekleşmeye başladı. Şimdi, biz kendi ülkemizde böyle bir iktidarla uğraştığımız için bunları pek konuşamıyoruz ama Batı medeniyeti bununla yüz yüze, mesela "Brexit", İngiltere çıkıyor Avrupa Birliğinden. Niye? İngilizler diyor ki: "Ya, bir dakika, ben refah dönemimi yaşadım, güneş batmayan bir imparatorluktum, şimdi fakirim, acım, ha bu da Avrupa Birliği yüzündendir." diye çıkıyor. Bunun çeşitli tezahürleri olacak.

BAŞKAN - Sadece ondan mı çıkıyor?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ağırlıklı sebep odur. Ya, böyle İlluminati aklından filan da bahsedenler de var da ben o tip ispatlayamayacağım şeyler üzerine konuşmam. Ama seçmenler üzerinde yapılan anketlerde görünen o, İngilizler durumdan memnun değil, Fransızlar durumdan memnun değil.

BAŞKAN - Yaşlıları..

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yaşlısı genci yok.

BAŞKAN - Var, var.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, şöyle bir şey: Aydınlanmış; aydınlanamamış diye bir şey var.

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Yaşlılar memnun da gençler memnun değil.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - İngilizler memnun değil, Fransızlar memnun değil, Kanadalılar memnun değil, Iraklılar, Suriyeliler, dünya halkları bundan memnun değil. Bunun da tezahürü beklenen şekilde olmuyor. Tezahürü bunun yerine mikromilliyetçi akımları, faşizmi destekleyen şekilde ortaya çıkmaya başlıyor. Çünkü sermaye kendisini koruyabilmek için karşıdaki sınıfın bilincinin olmaması gerekiyor. Karşıdaki sınıfın bilincinin olmamasının iki tane temel yöntemi vardır dünyada: Etnik milliyetçilik ve dincilik. Bunu hani Türkiye üzerinden anlatmayayım, mesela Almanya'da Hristiyan demokratlar veya işte Naziler. İşte, "Üstün Alman ırkına böyle saldırılar oluyor." filan dedi ya aslında üstün Alman ırkına olmuyor, üstün Fransız ırkına da oluyor, üstün Türk ırkına da oluyor, üstün Irak ırkına da oluyor. Bir küresel saldırı var bütün dünyaya karşı. Bunun tezahürleri de doğru işlemiyor.

Başka ülkeler bunları konuşuyor, başka ülkeler bunları konuşmasın diye ne yapılıyor? Dünyada halkların önüne oyuncaklar atılıyor, onların kafası karıştırılıyor, işte 11 Eylülde gidiyor kulelere çarpıyorlar, "Vay, büyük İslam tehlikesi geldi." diyor. Ya, aslında gelen büyük İslam tehlikesi değil, sana gelen başka bir tehlike de sen o başka tehlikeyi görürsen bu sefer gidersin o New York'taki 5'inci caddeyi sararsın, o sarılmasın diye ne yapıyor ikiz kulelere uçaklar çıkıyor, Charlie Hebdo saldırısı oluyor, işte, "IŞİD" diye yeni bir organizasyon ortaya çıkarıyor, insanların kafası güvenlik tehditleriyle karıştırılıyor.

Benim sürem var, ben karar vereceğim, içeriğine sonra da geleceğim bu yasaya ya, sıkıldın mı Sevgili Bakan?

Devam ediyorum... Vallahi, iftardan sonra da devam edebilirim ama bu yasayı anlamak için böyle bir "background" bilgisi...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Başkanım, bana cevap süresi verecek misiniz?

BAŞKAN - Zamanla ilgili sorunumuz yok.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tamam o zaman, bitireceği zaman söyleyin, ben size uyarım.

BAŞKAN - Kırk beş dakikamız var iftara.

Buyurun.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Vakit de geçer ya, ne olacak, sıkılırsınız.

Şimdi, bu "background" bilgisinin...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Başkanım, benim cevap hakkım olmayacak mı? Maddelere geçelim artık.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, maddelere geçip öyle ara vereceğim ben.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, şöyle bir şey: Şimdi, bu süreç ilerledi, bizim ülkemizde ne oldu? Bunu biz başka siyaset gerginliklerine baktığımız için göremedik, bunu bizim ülkemizde görebileceğimiz iyi tablolardan biri uluslararası yatırım pozisyonu tablosu. Uluslararası yatırım pozisyonu tablosunda şunu görüyorsunuz: Bildiğim kadarıyla, yaklaşık 230 milyar dolar bizim varlığımız var, karşılığında da 630 milyar dolar yükümlülüğümüz var, yani net pozisyonumuz.

Net pozisyon şu: Şimdi, burayı bir ulus düşünün, yan salonu da bir ulus düşünün. Buradaki bütün ulusun Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyadaki bütün uluslara 400 milyar dolar borcumuz var. Bu, sizin geldiğinizde 80 milyar dolardı, şöyle tuhaf hesaplamalar da yapmayalım, 2002'de millî gelir şuydu, buydu filan, detaylarında da kimsenin haklı çıktığı yok, hani gereksiz tartışmayalım diye söylüyorum.

Şimdi, bu, şu demek: Biz ülke olarak yeterince üretmedik, başka ülkelerin tasarruflarını kullandık, böyle bir cennet yaşadık. Şimdi, bu cennetin ikinci devam boyutunda da şöyle bir şey yaptık: Böyle cumhuriyet, Osmanlı veya ondan öncesi kalan memaliği sattık, özelleştirmeler, şirketlerimiz, sadece bu kamu varlığı anlamında söylemiyorum. Asıl boşalmalar, yani 400 milyar doların oluşması bankalarımız, mankalarımız, iletişim şirketlerimiz gibi stratejik sektörlerimizin yabancıların eline geçmesi, millî servetin yabancıların eline geçmesi, korkunç büyük bir tehlike. Birinci finansmanı buradan sağladık, ikinci finansmanı da korkunç bir borçlanmaya gittik. Şimdi, üçüncü finansman veya buna ben "hovardalık" da diyorum, yap-işlet-devret, kamu-özel iş birliği bunlar saklanıyor ama 130 milyar dolara gelmiş, gelecek nesillerin de hakkını satıyoruz. Yani geçmişi boşalttık, geleceği boşaltıyoruz şu on dört senede. Geldiğimiz durumda ekonomimiz artık tıkandı. Artık bunu karşılayacak bir üretimimiz, finansmanımız yok. Şimdi, bu zorlukları görüyoruz.

Eskiden şöyle olurdu: Şöyle konjonktürel dalgalar vardır, yedi yılda bir dibe vururuz, ondan sonra ağır önlemler alınır, orada iktidar gider filan yenisi gelir yedi yılda bir daha. Şimdi, bu yedi yıllık şeyler siyasi konjonktüre de yansıyordu.

Şimdi, bu tek başına Hükûmet, güçlü Hükûmet, şöyle oldu: Yedi yıllık dalgayı on dört yıla uzattı. Yani eskiden yedi yılda şöyle gidiyorduk ya, şimdi on dört yıl çıktık, düşeceğimiz yer de on dört yıl.

Şimdi, bu uçağın burnu eğildi, bir dönem işte Ali Babacan "yumuşak iniş" falan filan diyordu, onlar da gittiler hepsi zaten ekip olarak. Şimdi, bu yasalar o tepedeki kırılma döneminde bize getiriliyor, "Bizim nakte ihtiyacımız var." diyor ama sağlıklı nakit kazanmanın yolu ne? Üretim yapmak, mal veya hizmet üreteceksin. Yani hadi mal üretimini geçtim hizmet üretimindeki, turizmdeki hâlimiz ortada, bir uçak dolayısıyla geldiğimiz hâl ortada.

Şimdi, bunun üzerine siz ne yapıyorsunuz? Para bulmak için bir yasa getiriyorsunuz. Para bulmak için yasa getirmenizle de kapitalizmi iyice destekliyorsunuz çünkü kapitalistler para getireceği için... Mesela iflas erteleme meselesini çok zorlaştırıyorsunuz.

İflas erteleme meselesi gelirken çok insaniydi, bizim ülkemiz dışında ülkelerde de var. Ama ekonomi sıkışınca bu iflas erteleme meseleleri ekonomiyi tıkayan bir hâle geldi. Sakarya'da bir yer varmış, millet oradaki hâkimden sürekli iflas erteleme alıyor. Şimdi, bu iflas ertelemeleri kaldırıyoruz, alacaklılar alacağına çabuk kavuşsun. Türkiye'nin en büyük alacaklıları kim? Bankalar. Bankalar kimin elinde? Yabancıların elinde. En çok borçlular kim? Bu ülkenin yerli müteşebbisleri. Yerli müteşebbisleri bankaların önüne atıyoruz biz. Çünkü yerli müteşebbis bu düzenlemelerle korkunç zararlar görecek.

Konkordato... Yani iflastan konkordatoya geçmek istiyoruz. İflasla konkordato arasında fark ne? İflasta mahkemeye gidiyorsun, ikna istiyorsun, konkordatoda alacaklıları da ikna etmen gerekiyor.

Çek Kanunu'nu değiştiriyoruz. Dünyada ekonomik suça ekonomik ceza medeniyetin en büyük kazanımıdır. Şimdi, piyasada böyle 3-5 kişi çekini ödemeyince asalım, kurşuna dizelim bence, yani çekin güvenliliğini artırmak istiyorsanız karşılıksız çek yazanı kurşuna dizerseniz kimse yapmaz. Ama bu insani değil, sosyal değil, sosyal demokrat değil. Çünkü ekonomik suça ekonomik ceza olmak zorunda. İçerisi taahhüdü ihlal cezalarıyla dolu, bir de onların hapishanesi L Tipi mi öyle bir şey olduğu için bir ranzada 3 kişi yatıyor.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - İşte o senin dediğin gelişmiş ülkelerde.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ağabey ben diyorum ya, ben seni destekliyorum, öyle hapis cezası yetmez, vurursak hiç kesmezler yani.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Gelişmekte olan ülkelerde bu işin şeyi çok zor.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Biz sol kültürden gelen insanlar ekonomik suça ekonomik cezanın tarihsel karşılığını bildiğimiz için ben çekteki cezalara karşıyım arkadaş.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Kesinlikle...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Evet.

Özellikle avukatlar filan, hukukçu milletvekilleri, Meclisin bütün partilerinde...

Ağabey, sen yanlış anlamıyorsun değil mi, bazen böyle şeyler olur.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Yok, yok.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yani bu doğru bir şey değil, bu getirdiğinizin acı sonuçlarını bir sene sonra göreceksiniz iflas erteleme olmadığı için. Ve bu komple memleket iflasının şöyle bir sonucu vardır: Memleketin bütün mal değeri düşer.

Geçen gazetede bir haber yazıyor, Sayın Bakan diyor ki: "Turizme yeni umut..." Yabancı fonlar gelmiş, yabancı fonlar neye gelmiş biliyor musun? 30 milyon dolarlık otel şu an 10 milyon dolar. Batan geminin malları, hepsi de yerli sermaye, millî sermaye. Belki MHP'liler burada olsaydı onlar daha çok derinleştirirdi, çünkü milliyetçiliğin o boyutu hep...

BAŞKAN - Arkadan laf atmayalım, arkadan konuşmayalım.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hayır, ben hatırlatıyorum. Estağfurullah, ben laf atmam, laf atarsam siz varsınız Sayın Başkan, niye onlara atayım zaten.

BAŞKAN - Yapmayın, yapmayın, Sayın Günal yok burada, yapmayın.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, bu getirdiğiniz yasayı büyük ihtimalle geçireceksiniz ve getirdiğiniz yasayı Sayın Bakan size anlattı. Sayın Bakan çok nazik uyarıyorsa durum çok tehlikeli demektir zaten.

Bakın, şimdi getirilen para, 1567 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu, Türk Ceza Kanunu'nun kara para aklama yükümlülükleri, hiçbir şeyde soruşturma yapmayacağız diyorsunuz.

Ben Hazine Müsteşarlığında bu kara para soruşturmalarını en çok yapan... Yani kara para kanunu yokken de biz yapıyorduk, ben MASAK'ın da denetçiliğini yaptım.

Şimdi, biz zaten gri listedeyiz. Bu düzenlemeden sonra yapısal eksikliğimiz çıkacak, bir de bu düzenleme dolayısıyla gelen paralar olacak. Üçüncü kişi adına... Mesela terörü finanse eden bir yapı, diyelim ki uluslararası kara listede. Diyecek ki: "Ahmet Canik adına ben bu parayı gönderiyorum." Ahmet Canik adına para gelecek, para bir şirketin hesabına girecek. Hiçbir vergi yok, bilmem ne yok, iki gün sonra o para aklanıp bir şekilde yurt dışına çıkarsa da bir engel de yok. Yani şu kanundan beklediğiniz, siz diyorsunuz ki: "Bu parayı getirsin. İşte mesela Ataşehir'deki konutları alsın veya burada fabrika yapsın, bizim ekonomimiz canlansın."

Değerli arkadaşlar, bu ülkede bir tek siz hükûmet olmadınız ki. Biz Hazine Müsteşarlığındayken ayda bir gelirlerdi. "Ben 25 milyar dolar getireceğim.", "Ben 10 milyar dolar getireceğim.", "Sen kimsin?", "Ben Afrika'daki şu liderin temsilcisiyim." veya işte, "İran'daki devrim öncesindeki bilmem ne fonunun temsilcisiyim." falan, kimse tenezzül etmedi. Çünkü onlar da aptal değildi, bunun doğuracağı ağır sonuçları biliyordu.

Şimdi, bu getirdiğiniz yasa ekonomik olarak... Bu ekonomik düşünce biçiminin değişmesi gerekiyor, değişeceğinden değil, kayıtlarda olsun diye söylüyorum. Çünkü ekonomi büyük bunalıma girdiğinde bizim ne kadar haklı olduğumuz konuşulacak. Bugün bizi kimse dinlemez. Çünkü bizi dinleyecek kanalların tamamına iktidar ve sermaye hâkimdir. Ama o büyük on dört yıllık çıkış belki işte düştüğü zaman, dünya da düştüğü zaman insanlar bizi dinleyecek. Biz de diyeceğiz ki: "O zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinde söylemiştik." Mevcut ekonomik düzeninizi, mevcut ekonomik mantığınızı, mevcut ekonomik kadronuzu götürme şansınız yok.

Artık uzatmayacağım, bunun demokratik sebepleri var, hukuki sebepleri var...

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - ...teknik sebepleri var. Bu yasa da memleketin başına bela olacak bir yasadır. Keşke bütün partilerle ortaklaşa -çünkü ortaklaşa bile işimiz çok zor- bunu yapabilseydik. Ama bu ekonomik anlayışta bu mümkün görünmüyor. Bakana da cevap verecek süre bırakayım.

Teşekkür ederim.